- 387 Okunma
- 0 Yorum
- 1 Beğeni
DOLAŞIMI DURAN MAL YIKIMA GİDEN TANK GİBİDİR
Müslümanların yaşam alanında yaptıkları en büyük yanlışlardan biri, kapitalist sistem içinde yaşayarak, kendileri olarak kalacaklarını sanmasıdır. Günlük yaşamınızı belirleyen kurallar ne ise düşünce sistematiğiniz de ona göre biçimlenir. Dolayısıyla Marks’ın alt yapı üst yapıyı belirler yaklaşımı da tam bunu açıklar. İslam’ın ilk dönemlerine baktığımızda Allah’ın Resulü Medine de sosyal yaşamın oluşması için, öncelikle bir Pazar piyasası oluşturdu. İlk Pazar tezgâhları Yahudiler tarafından yakılınca, kendilerine özgü bir Pazar oluşturdular. Bu pazarın koşullarını da yine kendi değer sistemleri doğrultusunda belirlediler.
Toplumsal yaşamın devam etmesi için herkesin, organizeli hiyerarşik kamu otoritesinin bir memuru olarak çalışmasının imkânı olmayacağına göre, sivil ortamda çalışarak yaşamını devam ettirmesi gerekir. Bunun için Medine pazarı Müslümanların yaşamında belirleyici bir ışık olmalıdır. O Pazar Piyasasının oluşum dinamiklerini dikkate almayan, Müslümanım diyenlerin hepsi, kapitalist yaşamın sağmal inekleri haline gelmelerine rağmen, kendilerini Müslüman bir piyasada yaşıyor sanabilirler. Müslüman olmak, bir sorumluluk sahibi olmayı ve dünya yaşamına dair bir ihtiyaç hiyerarşisi oluşturmayı gerekli kılar. İhtiyaç hiyerarşisi olmadan, sadece kazanım üzerine oluşan bir anlayış kapitalizmin çok istediği bir tavırdır. Kapitalizmin mimarı, İlahi buyruğu çiğneyen İblistir. Çünkü İblis, cennette sürekli kalabilmeleri için, Âdem ve Havva’yı cennetten uzaklaştırdı. Onlarda bu hissi uyandıran iblis olsa da onlar Rahman’ın uyarısına dikkat etmediklerinden sınırsız arzu ve isteklerinin kurbanı oldular. İblisin bu yaptığının onun ilk ve son işi olmayacağını bilen rabbimiz der ki,” Ey Beni âdem İblis sizin atanızı saptırdığı gibi sakın sizin de başınıza bir bela getirmesin, ona yönelmeyin sadece bana kulluk edin işte dosdoğru yol budur.”
Bu uyarı aslında bir toplumun inşa edilme temellerini de belirliyor. Toplumsal yaşamın devamlılığı için, sınırlı sorumlu ilkeleri olan, herkesin huzur bulduğu, insanlık değerlerinin korunduğu ve insanın kutsallığına bir gölgenin düşmediği yaşam olmalıdır. Bunun oluşması için iktisatın çok iyi düzenlenmesi ve kimseye haksızlığın olmaması şarttır. Ekonomik ifsadın olduğu bir yerde başka değerleri koruma ve onların varlığını devam ettirme imkânınız olamaz. Ekonomik yaşamdaki bozulmanın, tüm yaşamı karartacağı bilinmek zorundadır. Bunun için Allah’ın Resulünün ilk icraatı, Medine pazarını kurmak ve pazarın çalışma kurallarını belirlemek olmuştur. O Pazar, bu günkü anlamıyla Pazar olarak anılsa da yaşamın devamı için gerekli tüm ihtiyaçların alınıp satıldığı piyasanın adıdır. O piyasanın koşullarını kendi çıkar ve menfaatlerini arttırmak için bozmaya çalışanlar pazardan atıldığı gibi, ticari ortamdan da uzaklaştırılarak cezalandırılmıştır. Yahudilerin yaptığı oyunlar bunlara en güzel örnektir, o zaman ki pazarda…
Başka yerlerden gelen ticaret kervanları pazar dışında, önemli kişilerle görüşerek, mallarını bir kişiye satarak, piyasayı o şahsın belirlemesine ortam oluşturamazlardı. Böyle davranan tacirler o piyasaya bir daha girme şansını kaybeder, böyle kurnazlık yapmaya çalışan bir satıcı da cezalandırılırdı. Her şey açık bir ortamda olur ve insanlar bu piyasadan mallarını alıp ihtiyaçlarını karşılarlardı. Allah’ın elçisi (sa.) şöyle söylüyor:” Hiçbiriniz gelen bir kervanı şehir dışında karşılamasın. Şehirli köylü namına satış yapmasın” (komisyonculuk). Kervanın karşılanması demek; tüccarın şehir dışına çıkarak mal sahiplerini karşılaması ve şehre girmeden mallarını satın alması ve tekrar şehre dönerek insanlara satmasıdır. Bu kadar açık seçik bir hayatın günümüze yansıyan şekli, kapitalizmin kölesi olmuş kültür armağan etmek mi olacak…
Medine pazarında yetişmiş doğruluğun eminliğin ne olduğunu çok iyi anlayan tüccarlar eliyle İslam, dünyanın dört bir yanına taşındı ve bu tüccarların güvenirliliğinden etkilenen başka toplumlar da İslam’la tanıştı. Ancak bize gelen şekliyle baktığımızda İslam’ı kabul ettirmek için cihat yapıldığı ve savaşların da genellikle İslam’ı kabul etmeyenlere karşı olduğu söylenir. Bu tamamıyla bir oyun ve İslam’ın gölgede bırakılmak istenmesinden başka bir şey değildir. İslam’da savaş zalim yönetimlere karşı olmuştur. İslam’ı kabul etmek isteyen toplumlara baskı kuran ve halkın İslam’la olan diyaloğunu yok etmek için halk ile İslam’ın mesajı arasına duvarlar ören yönetimlerin bu duvarları yıkması istenmiş, duvarları yıkmamakta kararlı olduğunu ve zulmünü devam ettireceğini ortaya koyunca onlarla savaş kaçınılmaz olmuştur. Ancak tarihi süreç baştan uzaklaştıkça bunlar ganimet savaşına kadar gitmiştir. İslam, savaşlarla başka toplumlara ulaştırılmamış, tacirlerin ticaret kervanlarıyla gitmiştir. Bu mantık ve yaşamın kodları doğru okunduğu zaman Müslümanların içinde bulunduğu bu sisli havalar yerini aydınlığa bırakacaktır. Aksi taktirde bu karanlık sisli havalar bu coğrafyayı hiç terk etmemekte kararlı olacaktır.
Allah, malın mülkün bir elde toplanarak onun eliyle insanlara aktarılmasını asla istemiyor. Malın paranın insanlar arasında dolaşmasını istiyor. Öyle olduğu zaman herkes o malın dolaşımından yaşamını devam ettirecek imkanlar elde edecektir. Ama belli ellerde toplandığı zaman, herkesin o mallara ulaşma imkânı olmayacaktır. Bu da insanlar arasında sorunların oluşmasına ve huzurun bozulmasına sebep olur. Karun’un sarayının köşkünün örnek verilmiş olması, bir toplum oluşumunda toplumun terbiyesinin nasıl olması gerektiğini anlatmaktan başka bir şey olabilir mi? Karun gibi belli kişiler oluşturmak toplumda ifsadın oluşumunu sağlar. Onun için Yüce Yaratıcı insanın bu zaafını bildiğinden, mal yığarak, kendini malıyla tanımlayan insanların topluma örnek olmasının önüne geçmek için, bizlere o örnekleri en ince ayrıntısına kadar anlatmaktadır.
Müslüman bir toplumda tüketim malı durdukça değer kazanmaz, yıpranır aşınır ve değer kaybeder, onun için insanlar mülkiyet edinerek ondan kazanç sağlama yoluna gitmezler. İnsanların kazançları, emeklerinin karşılığı olan ve hareketli piyasada dolaşımı sağlanan mallardan elde ettikleridir. Piyasada, insanlar arasında dolaşımı olmayan malların, belli ellerde toplanarak o malların kiralanması ve piyasayı belirleyenlerin de bu mallara sahip olanların olduğu yerde toplumsal yaşam kararır. İnsanların doğal ihtiyaçları olan evleri ve aile bireylerinin oturması gereken konutları dışında, ayrıca tacir olanların kendi ticarethaneleri dışında mülkiyet alıp onu biriktirmesi önlenmelidir. Yatan mallardan yani arazi arsa ev dükkân fabrika gibi yerlerin kazanç sağlamak için yapılmaması gerekir. Bir inşaatçının yaptığı binalardan para kazanması bir ticarettir. Ama bir mülk zengininin birçok iş yerlerini alarak onları kiraya verip piyasayı da kendisinin belirlediği bir yerde onlardan para kazanması bir ticaret değil tefeciliktir. İnsanların alım gücü yükselmeden, tekelleşmiş mülkiyet zenginlerinin kendi istekleri doğrultusunda Piyasanın koşullarının belirlenmesi kiraların arttırılması, ekonomik yaşamın altını üstüne getirdi. Ticaret yapmadan ellerindeki mülkleri insanlara kiraya vererek oturduğu yerden para kazanma ortamı oluşturanlar, kapitalist yaşamın bir belirleyeni olarak yaşamdan uzaklaştırılmalıdır.
Bir toplumda ev dükkân vs. mülkiyetlerin yapılması ve dolaşımı ihtiyaçlar belirlenerek, ihtiyaçların biraz fazlası olarak her yıl piyasaya sunulmalıdır. Bu sunumlar el değiştirmeli ve alanlar satmak için almalı ve karını koyarak satışı sağlanmalı, birilerinin oturduğu yerden para kazanması için, paranın dolaşımdan alınıp, mülkiyete aktarılması, piyasanın daralmasına ve toplumsal dengenin bozulmasına yol açar. Bu dengesizliğin oluşumunda, ortamı insanlara sunan yönetimler etkili olur. Yönetimler bu uygulamalarıyla, işsizliğin artmasına işyerlerinin kapanmasına, insanların düşük alım gücü ile çok pahalı malları almak zorunda kalmasına neden olurlar. Birileri sürekli kazançlarına kazanç katarken, üretimden yana olanlar ezilirler, insan çalıştırmayı değil, farklı yollarla kazançlarını artıracak yollar aramaya başlarlar. Sonrasında piyasada emek açısından çok ciddi bir arz oluşur ama bunları karşılayacak talep oluşturulamadığı için toplumsal dengesizlik ve kaos ortamları oluşmaya başlar. Çünkü piyasanın dengesizliği, birbiriyle ilişkisi yokmuş gibi görülen problemlerin birlikte kaynamasına yol açar. Üretici firmaların girdileri ve üretimi sağlayıcı enerji ihtiyaçlarına gelen sürekli artışlar, düşük karla mal üretmeyi ya da çalıştırdığı insanların ücretlerini kısmayı beraberinde getirir. Çalışacak emekçi insanlar, sürekli değişen piyasa koşullarındaki farklılaşmayla alım gücü azaldığından ihtiyaçlarını karşılayamayacağı için, birçok iş tekliflerine sıcak bakmayacak duruma gelir. Üretim için ihtiyacı olan, çalıştıracak elaman bulmakta zorlanırken, çalışacak kişi ihtiyacını karşılayacak alım gücünü karşılayacak iş arayarak işsiz kalır. Dolayısıyla hem eldeki üretim araçları istihdam edilmez hem de emek gücü üretim dışında kalır. Toplumsal yaşam mekanizması yavaşlar, hayat farklı kulvarlara kayar. Aileler sarsılır, ahlaki çöküntü oluşur, illegal örgütlenmeler ortaya çıkar, emeksiz kazanım yolları meşru zeminler yaratmaya çalışır. Ferdi ve toplumsal psikoloji etkilenir, toplumsal travmalar çoğalır. Değerlerin bağlayıcılık gücü etkisini kaybeder ve tam da kapitalizmin oluşturmak istediği ortamın zamanı yakalanmış olur. Biz toplum olarak kendimizle ilgili problemlerimizi doğru okuyarak, nedenleri gerçekçi saptayıp ona uygun çözüm denklemleri oluşturmadığımız sürece, gelecek beklentilerimizin bir hayalden ibaret olduğunu bilmemiz iyi olur.
Son bir yıl içinde sonuç olarak karşılaştığımız problemli tablo, yıllardır uygulanan yanlış ve inatçılık üzerine oturan arzu ve isteklerin ekonomik olarak bizi getirdiği sonuçtur. Zenginlerin sayısındaki artış ve mülkiyeti ellerine alanların kazançlarını toplumun genelinin bir kazanımı gibi topluma pompalayan algı, bu karanlık süreçte neden tökezlediğini idrak etmediği zaman bu karanlık yaşamın sürekliliğine katkı sunmuş olacaktır. Benim söylemek istediğim çok şey var ancak bu makalenin içinde hepsine yer vermeyeceğim, Medine pazarının oluşum ve işleyiş kurallarını doğru idrak edenler, çok ekonomi bilgisine sahip olmadan bu ülke ekonomisini düze çıkarır. Aksi taktirde halkın sırtındaki ağırlığı daha bir arttırarak, halkı yaşamından bıktırır duruma getirir. Şunu iyi anlamamız gerekir ki, üsten gelen basınç ne kadar artarsa toplumsal yaşamdaki karşılığı çok tazyikli akmak olur.
Günü kurtarmak için yapılacak politik açıklamaların, gerçekle yakından uzaktan ilgisinin olmaması, yönetim birimlerini çok kuvvetli bir selle suyun dışında karaya bırakır. Karada kalan bir yaprak gibi kopuşun, yaşama yeniden kavuşması mümkün olmayacağı için, yaşamın içindeki canlılığın korunması gerekir. Tekrar söylüyorum, dolaşımdan kalkan malın mülkün paranın belli ellerde toplanarak onların gelirlerini hesaplayarak, Milletin gelir düzeyi arttı gibi bir manipülasyonla toplumu hipnotize etmekten vazgeçmeyenler, gelecek için kendilerine hipnotize seansında randevu alırlar…
Medine pazarında bir tezgahtar olmayı, Karun’un malını sayan bir müşavirliğe tercih eden biri olarak, acıyan yanlarımı törpüleyerek bu makaleyi yazdım anlaşılmasının faydalı olmasını ümit ediyorum; selam ve muhabbetlerimle kalın sağlıcakla…
Bahadır Hataylı/25.01.2023/17.45/Namazagah/İST
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.