- 371 Okunma
- 1 Yorum
- 3 Beğeni
ARGOYA KARŞI BİR DURUŞ
Arkadaşlarımız ve yakın çevremiz içinde istenmeyen bazı söz, davranış ve duruşların da sonradan öğrenildiği bir gerçektir. Öğrenme, her yönü ile gerekli ve güzele açılan bir kapı değildir. Nelerin ne oranda öğrenileceği, nelerin öğrenilmesinin yarar sağlayabileceği, nelerin bize ve geleceğe değer katabileceği sorgulanmak zorundadır.
Bilgisayar yazılımlarını iyi derecede kullanabilmek istenen ve fakat bu beceri ve yeteneği ahlaki olmayacak şekilde kullanmak anlamına gelen davranış ise istenmeyendir. Benzer şekilde dövüş sanatlarında ustalık seviyesini elde etmiş bir bireyin herhangi bir sorunda bunu doğrudan çözüm olarak kullanması da ahlaki ölçülerle bağdaşmaz. Zira, bu davranışın karşılığı, elde edilen sportif kazanımın iptali, ceza alımı ve veya öğrencilik vasfının yitirilmesi anlamına gelir.
Yukarıda verilen örneklerden yola çıkarak, yaşadığımız veya yaşayabileceğimiz anlaşmazlıklarda üstünlük kurmak amaçlı ;ses yükseltmek, karşıdaki kişi veya kişilerin davranış veya sözüne değil de doğrudan kişiliğine yönelmek, onları bazı istisnai durumlarıyla tehdit etmek, kaba-saba sözlerle ve davranışlarla yıpratmak ne akılla, ne mantıkla, ne de insanlıkla bağdaşabilir. Bu tür istenmeyen karşılık ve duruşların hepsine birden “argo” diyebiliriz.
İnsanlar, iletişimde gerginliğin başladığı yerlerde bu argo konusunu sıklıkla tercih etmeye başlarlar ise, toplumsal olarak da yükselişin hayal olacağı bir gerçektir. Eğitim görmekteki amacımız, bizi daha insan kılan yanımızı öne çıkarmak, değerce kendimize ve çevremize katkı sağlamak ve her sonraki hayat adımında daha olgun davranış ve tepkilerde bulunabilmeyi öğrenmektir.
Argonun olduğu yerde öfke barınır, kin ve haset barınır, ahlâk çöker. Bu toplumda iletişim kopmuş, köhneleşmiş, insanlıkça da yoksunluk başlamış demektir. Karşılıklı anlayışın, sonuna kadar karşıyı dinleme sabrının, kendini daha güzel sözlerle ifade etmenin yerine “argo” nun tercih edilmesi oldukça düşündürücü ve üzücüdür de. Öğrenciler arasında zaman zaman farkında bile olunmadan dilden çıkan, mimik ve jestlerle kimi zaman da beden diliyle icra edilen bu yönelim, biz yetişkinler tarafından asla olumlu karşılık görmeyecek, tolere de edilmeyecektir. Zira, buna göz yumulması demek, yüksek bir kültürün özellikle de onun kadim dilinin her geçen gün ötekileştirilmesi, yoksunlaştırılması ve adeta katledilmesi demektir bu. Sizce de öyle değil mi?
Kendisine en iyi zemini barbar ve köhneleşmiş toplumlarda bulan “argo” ile uzunca yıllar yaşayabilmiş ve insanlığa hayırlı sunumlarda bulunabilmiş bir medeniyet varolmamıştır, varolamaz da. Dini ritüellere baktığımızda da şiddetin, barbarlığın, hadsizliğin ve dildeki erozyonun sonunun ne de hazin olduğu gün gibi ortadadır. Konuya bu açıdan baktığımızda, “argo” nun tam tersi olan şu “güzel aklâk”a değinmeden geçilemez elbette. Ahlâkın öncülü olan ve sıfatı yerinde bulunan güzel sözcüğü çok manidardır değil mi? Bir şeyin hayat bulabilmesi için güzel de olması, istenmesi, kendisiyle birlikte diğer güzellikleri de çağrıştırması kuşkusuz istenen bir şeydir. Hz. Peygamberimizin kendisi için dillendirdiği şu husus ne de önem arzeder tam da burada. O. “Ben, güzel ahlâkı tamamlamak üzere geldim.” demiştir.
Bu açıdan, toplumsal ilişkilerde bir özlem ve aynı zamanda da eğitimin olmazsa olmaz hedeflerinden biri olan “güzel ahlâk”, toplumsal bu yönünün yanında doğrudan etiğin ve dini ritüellerin de an vurgusudur dersek, hiçte yanlış olmaz doğrusu.
Bizde derin izler bırakan, mihenk edilen, öykünülen insanların ortak yanı, güzel ahlâkla yakından ilintili olmalarıdır kuşkusuz. Onlar, zorluklar, çatışmalar, anlaşmazlıklarda daima güzel, yumuşak, empati zengini kelimeleri dillendirmiş, davranışlarıyla da gönüllerde derin yer edinmişlerdir. Onları büyük yapan esasında güzel ahlakla olan bu sıkı yakınlıklarıdır.
Bir öğrenci olarak çokça şeyi öğrenmek ve bunları da yeri ve zamanı geldiğinde de elden geldiğince güzel şekilde kullanmamızın beklendiği hayatı, olduğu gibi kopyalamak yerine, seçici olarak onun içinden değerce bizi arurabilecek olanları seçmemiz bireysel görev ve aynı zamanda da sorumluluk değil midir? Her duyulan, sözlenen, görülen iyi değil ise, iyi olanları seçmek bir keyfiyetten öte, öncelik olmalıdır. Her bir öğrencinin bu özeleştiriyi duyarlılıkla yapması, argoya karşı gereken duruşu göstermesi, yarınımız adına oldukça önemlidir. Mesleki bilgilerimizin, becerilerimizin, plan ve projelerimizin de elbette bir önemi olacak ve fakat gelecekte yer edineceğimiz çeşitli rollerdeki o insan yanımız, içinde güzel ahlâkça nelerin bulunduğuyla daha bir değer kazanacak.
Ahlâki duruşta bir yaş kıstası da yoktur. İnsan öznesinin olduğu her yerde ve zamanda gerekli, geçerli ve istenilendir o. Başkalarının görmediğinden , duymadığından emin olarak bazı suçları işlemek kendine dürüstlükle nasıl bir çelişki ise, bizi her durumda istenen o vicdani, akli mertebelere de taşıyan bir hissedişin adı da doğal olarak güzel ahlakı ifade eden erdemli bir yaşayıştır, gerçek olgunluk kuşkusuz.
Gecenin bir vaktinde kırmızı ışıkta duran sürücü, polis ve tarfiğin anlık kaydıyla ilgili bir durum olmamasına karşın beklemeyi tercih ediyorsa, bu durum içselleşmiş ahlâka, samimiyete işarettir. Her şey bizde başlamaktadır. Kendimizi daha iyi hissedebilmek için argo bir tercik değildir. Öfkelenmek, üzülmek, kendini yetersiz hissetmek vb duygular zaman zaman yaşanılabilir. Bu duyguların çözüm yolu argoyayla karşılaşılınca ona argoyla karşılık vermekten geçmez elbette. Bu olsa olsa kolaycılıktır. Doğru kelimelerin, duruşun, güzelliğin bittiği yerde hayat bulan şeyin iyi olması nasıl düşünülebilir ki.
Argo ile etkin mücadelede yol alınabilmesi, toplumsl duyarlılıklarla mümkündür. Bu konu sadece okulun, caddenin, aile ortamının istenmeyen öznesi değildir. Hayatın her zemininde ve deminde her birimizin sadece söyleminde değil, eylemleri ve örnekliliğiyle de mücadele gerekmektedir. Bilhassa daha küçük yaşlardaki sosyal çevrenin (okul öncesindeki çevre) olumsuz tesirlerine karşı gösterilmesi gereken hassasiyet tahminlerin de ötesinde önem arzetmektedir. Üçlü dörtlü yaşlardan itibaren başlayan hafıza kayıtlarımızın içine neleri doğru koyabilirsek, bu çağdan sonraki sreçlerde de o denli sağlıklı konuşan, dinleyen, anlaşma yolları arayan ve kısacası daha iyi insan olabilmemiz mümkündür. Eğitimin nihai amacı da “İyi vatandaş, iyi insan yetiştirmek.” değil midir?
Her şekilde çocuklarımızın, gençlerimizin en ideal niteliklerde insanlar olabilmesi ortak paydamız ise, bu paydanın gereği olan hassasiyetlerin gösterilmesi, bu konularda işbirliğine gidilmesi, eleştirilerin yapıcı yolla ve ötekileştirilmeden yapılması, sen yerine ben dilinin esas tutulması kaçınılmaz olarak çözümde yer bulmalıdır. Eylemleri esas alan öğrenmenin doğası gereğince, doğruların sadece dile getirilmesi değil, hayata da yansıtılması gerekmektedir. Argosuz, güzel ahlâka yönelmiş, çatışmaların da uzlaşıyla neticelendiği bir hayat dileğiyle.
Oğuzhan KÜLTE
YORUMLAR
Sonuca götürmeyecek, en azından iyiye ve güzele göturmeyecek olay ve eylemler,sözler ne kadar acziyet aslında insana...
Yüreğine kalemine sağlık.Sağlıcakla...