- 259 Okunma
- 0 Yorum
- 1 Beğeni
YÜZLEŞEBİLMEK YARINA
Varoluşumuzun nedenleri bir kenara dursun, halen hayatı ve öncesinde kendini sorgulamak, yarını için de önceliklerini yeniden gözden geçirmek gerekmez mi? Bizim de içinde yer aldığımız ve fakat asla bizim doğrudan etkilerimizle yönü ve ivmesi değişmeyecek diye kendini salıvermek anlayışı ne de çirkindir aslında. Kendimizdeki gücü, kararlılığı, sabrı, yarınlara ufuk açacak heyecanı nasıl görmeyiz?
Milenyumun başlarından itibaren günlük yaşamımızın içine giderek artan şekilde giren ; bağ, bağlılık, bağımlılık kavramları ne de önemli değil mi? Bu kavramların içini doğru yaklaşımlarla doldurmadığımızdan olsa gerek, neredeyse her bir alışkanlık zamanla kendini bir bağımlılığa doğru eviriyor ve "insanlık nereye böyle" endişeleri yankılanıyor zihinlerde. Öyle ya, binlerce ve belki de çok daha fazlasından bu yana hesaba katılamayacak kadar büyük emek, sabır, enerji, araştırma coşkusu, keşifler ve icatlar derken ortaya konulan kültür nasıl oluyor da bizi içten içe kemirerek tüketiyor insanlığımızı?
En modern teknolojiyle donatılmış ve mükemmel güvenlik sistemlerini barındıran otomobillerin bile sürücü hataları yüzünden ne denli büyük kazalara yol açabildiğini sıklıkla görmekteyiz. Uçaklar, limana yaklaşırken kontrolden çıkan devasa RoRo taşıtları ve dahası... Ne denli büyük ve teknolojik olarak da azametli olsalar da bir kez kontrollerini yitirdiklerinde tasavvuru zor kayıplara yol açabiliyor kuşkusuz. Oysa onların üretile zihniyetleri ve ürün haline gelmelerindeki büyük amaçlar farklı şeyleri çağrıştırıyordu bize. Binlerce insanı en güvenlice nakletmek, yüklerin binlerce tırlık hacimdeki büyüklüğünün sadece bir deniz taşıtıyla ve daha ekonomik olarak nakledilmesi gayesine hayat vermek, günlerce sürecek uğraşılarla binlece kişinin üstelik yıllarını alabilecek kadar zaman harcayarak ortaya koyabilecekleri devasa mimarileri bir kaç ay içerinde zeminle buluşturmak gibi sayısız örnekte büyük bir sinerji yok mudur? Aklın sınırlarını giderek daha bir zorlayan bu durum, insanın kendi iradesi için de geçerli değil midir?
En mükemmel şekilde yaratılmış ve "Eşref-ü Mahlukat" olarak da tarif edilen insanoğlu bünyesindeki mükemmel biyolojisi, sınırı belirlenemeyecek ölçüdeki zekası ve onu yöneten iradesiyle ve hatta sanata kapı aralayan üretkenlikleriyle mükemmeli, ideal hayatı yakalayabildi mi? Malesef, kendinden başkaca canlı, cansız neredeyse her şeye dikte edebilen bu başat varlık, kendi iradesini yine kendi ürettiği teknolojinin “bağımlılık” dediğimiz kavramında giderek yitiriyor. Her geçen an yeni teknolojilerin can bulduğu hayat, insanları da alabildiğine kendi doğasından kopararak; yalnızlaştırıyor, antisosyal, duyumlama yetileri körelmiş, geleceğe dair öngörülerden yoksun bir serkeşliğin içine savuruyor sanırım.
Sanayileşmeyle başlayan her sahadaki büyük gelişim bir müddet insanlara mutlu olabilmelerinde katkı sağlamışsa da genel anlamda çok daha fazla şeyi istenmeyen mecralara sürükleyerek adeta insanlığımızın da sonunu hazırlarcasına tersi etkilerle varlığını sürdürüyor malesef. Herbirimizin şu ya da bu şekilde farkında olduğumuz bu durumun bizi tüketmesine daha ne kadar izleyici kalınabilir ki. Elbette birileri bir şeyle düşünüyor, planlıyor, hayata geçerek bu projelerini insanlığı şu “bağımlılık” illetinden koparmaya çalışıyor. Ne yazık ki bu gayretler her geçen gün giderek artan bağımlı sayısıyla oranlanınca kifayetsiz kalıyor.
Meselenin temeline inilmedikçe, bağımlılıkla olan mücadelelerden istenen verimin elde edilemeyeceği de gün gibi ortadadır. Başkalarının erişim gösterebildiği ve bir başka deyimle hayata egemen olabilmelerini sağlayan enstürmanları paylaşım istekleri ve farkındalıkları, bağımlılıkla mücadelede oldukça anahtar rolünde, diye düşünmeden alamıyorum kendimi. İnsanları sürekli ulaşamazlık duygularından ötürü ötekileştiren, ikinci, üçüncü sınıf insan gibi hissetmelerine yol açan iktisadi meseleleri görmezden gelemeyiz. Sağlam bir ekonomik yapıda tüm nimetlere erişimin mümkün olması ve bu erişimdeki adalet, bağımlılıkları büyük oranda sorun olmaktan çıkarabilecek gibidir. Elbette kişisel nedenlerden ve veya genetik eğilimlerden ötürü de bağımlı olanlar var. Bu grubun büyüklüğü, çaresizlikleri sıklıkla yaşayarak teselliyi hayata ters bir durum olan bağımlılıklarıya ortaya koyanların yanında oldukça zayıf kalır kanaatindeyim. Geleceğe mutlu bir yürüyüşün adımı doğru alışkanlıklarla, sağlıklı ve ölçülü teknoloji kullanımıyla, paylaşma duygularının pekiştirilmesiyle mümkün ise, her birimizin duyarlılıklarının ve bunu artıracak bilgilenimin sağlanması, devletle birlikte STK`ların da bu konuya eğilmeleri bir zaruret olrak ortadadır.
Türlü zorluklara aşina bir milletin çocuklarının, gençlerinin ve daha ileriki yaşlarda da çalışanlarının "bağımlılık" üzerine aklî ve ve vicdanî bir eleştiriyle yaklaşmaları ve hayatı köhneleştiren, geleceğimizi adeta elimizden alan bu zinciri kırmaları gerekmez mi? Yüzyıllardır esaretle tanışmamış ve tüm cihanı karşısına alarak onca zorlukların üstesinden gelmiş bir medeniyetin bağımlılık illetiyle ; beşeriyete ışık saçması gereken ilahi yürüyüşünden, örnek toplum olma vasfından ve bunu başarabilecek meziyetlerinden hatalı seçimleriyle vazgeçmesine kimse razı olamaz. Kendimizi doğru tartıp, özeleştiri yaparak daha güzel yolların bulunabileceği de bir gerçektir. Bağımlılıklardan kurtulmada çözüm bireysel olabileceği gibi, destek alınması yoluyla da gerçekleşebilir elbette. Her akşam yemeğinde ve veya bir kahvaltı masasının etrafında mutlu yüzlerle hayatı kucaklamanın en güzel seçenek olduğunu kim yadsıyabilir. Bizi ;eşimizden, ailemizden, sağlımızdan, geleceğimizden ve edebimizden giderek koparan şu bağımlılık, olsa olsa hasmımız olur. Oysa biz, asla hasımlarımıza diz çökmedik. Kişisel gayret ve farkındalığımız, doğru insanların da destekleriyle hayatla yeniden yüzleşebilir, doğru seçeneklerle yolumuza devam edebiliriz.
Büyük bir davanın, misyonun ve mazisinden gelen kadim bir medeniyetin kültürel mirasını geleceğe taşıyabilmenin yolu, sağlıklı bireylerden teşkil olan bir toplumdan geçiyorsa, onun bu kıstası sağlamasında bananeci bir anlayışın anlamı en yalın tabiri ile hadsizlik, haksızlık ve geçmişine ihanet olmaz mı? Ecdadının binbir türlü fedakârlığıyla bu günleri soluyabilen bizlerin bu çok ciddi farkındalıkla elimizi taşın altına koymamız ve bizden sonraki nesillerin “bağımlılıkla” mesafesini doğru belirlemek durumundayız. Kelimelerin kökünden yürüyecek olursak, bağlılıklarımızda ;değerler, güzellikler ve gelecek tekamül edecektir. Bağımlılıklar ise var olan tüm mirası yok edecektir.
Varlık, yokluktan üstündür. Daha güçlü varolabilmek ise; dilde, sağlıkta, kafada ve doğru seçeneklerden oluşmuş, herkesin faydasına olan; alışkanlıklarla, inanışlarla mümkündür. Bağlılıkların giderek çoğaldığı, bağımlılıklarınsa artık konuşulmadığı bir hayat dileğiyle.
Oğuzhan KÜLTE
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.