- 501 Okunma
- 3 Yorum
- 4 Beğeni
MADAM ANA HATUN
Ragıp,Selanikli’ydi...
Mustafa Kemal’le akrandı, 1881 doğumluydu, askeri tıbbiyeden mezun oldu, hekim yüzbaşıydı…
Eğitim için Almanya’ya gönderildi.
Görev yaptığı hastanede Erica’yla tanıştı, hemşireydi, beline kadar örgü sarı saçlı, tipik Alman güzeliydi.
Ragıp’ın aklı başından gitti, kaçamak bakışlarla kendisini süzen o mavi gözlere kelimenin tam manasıyla vurulmuştu.
Ragıp da filinta gibi delikanlıydı, üstelik Almanca’yı akıcı şekilde konuşuyordu, espriler mespriler, romantik cümleler filan, kızı bağladı, flört etmeye başladılar.
Doğrusu Erica da ilk günden gönlünü kaptırmıştı ama, mantığı engel oluyordu, Alman gerçekçiliği ağır basıyordu, çünkü, özellikle babasının ne cevap vereceğini çok iyi biliyordu, bir Türk’le bir Müslüman’la evlenmesine asla müsaade etmezlerdi, ayrıca, kendisi koyu bir hıristiyan sayılmazdı ama, bir Türk’le evlense bile din değiştirmek istemiyordu.
Ragıp dedi ki, babanı sen bana bırak, dinlerimiz konusunda ise düşündüğün şeye bak, ben seni böyle sevdim, sen beni böyle sevdin, birbirimizi neden değiştirelim ki?
Sonra gitti, bir buket çiçekle kapıyı çaldı, bizde gelenek böyledir dedi, Allah’ın emri peygamberin kavliyle Erica’yı istedi, sizi ikna etmek için ne demem gerektiğini günlerce düşündüm, inanın bulamadım, sadece şunu söyleyebilirim, kızınıza aşığım dedi.
Adeta sihirli iki kelimeydi. Zor, kolay oldu.
Medeni kimliğiyle, medeni cesaretiyle, aileyi etkilemişti, kayınpeder ikna oldu, peki dedi, hemen bir hafta sonra, Almanya’da evlendiler. Mutluluktan uçuyorlardı. Boy boy çocukların hayalini kuruyorlardı. Maalesef…
Osmanlı seferberlik ilan etti. Ragıp bir saniye bile tereddüt etmedi, vatan topraklarında kapışma başlarken, Almanya’da duramazdı, Erica’yı karşısına aldı, sana bunu yapmak istemezdim ama, gitmem lazım dedi, ölmezsem, bekle beni…
Erica hiç cevap vermedi, açtı yatak odasındaki dolabı, bavulu çıkardı, çoktaaan hazırlamıştı, gazete okuyan her Alman gibi elbette dünyanın nereye gittiğini biliyordu, Ragıp’a sarıldı, sen nereye ben oraya dedi…
İyi günde kötü günde, anca beraber kanca beraberdi.
İlk trenle İstanbul’a geldiler.
Ragıp lisan bildiği için Almanya’da zorlanmamıştı ama, Erica tek kelime Türkçe bilmiyordu.
Ev kiraladılar, Alman gelin açısından ne komşu vardı, ne akraba, ne tanıdık…
Üstelik, Ragıp’ın ailesi kendi ailesi kadar hoşgörülü olmamıştı, yabancı gelin kabul edilmemişti.
Ragıp her sabah Taşkışla hastanesindeki geçici görevine gidiyor, Erica eşi gelene kadar sokağa bile çıkmıyor, yapayalnız bekliyordu.
Dört ay kadar böyle geçti.
Ragıp, Çanakkale’ye, cepheye, başhekim yardımcısı olarak atandı.
Yine aldı Erica’yı karşısına, sana bunu yapmak istemezdim ama, gitmem lazım dedi.
Erica gülümsedi, çoktaaan bavulunu hazırlamıştı, söylemiştim sana dedi, sen nereye ben oraya…
Ragıp bir taraftan kendisini böyle bir kadınla tanıştırdığı için Allah’a şükrediyor, bir taraftan sevdiğini böylesine sürüklediği için vicdanen kahroluyordu.
At arabasıyla Çanakkale’ye geldiler.
Erica bu defa yalnız değildi.
Mesleğinin tam göbeğine gelmişti.
Sahra hastanesinde gönüllü hemşire olarak çalışmaya başladı.
Ev mev yoktu, baraka bile yoktu, sahra hastanesinin bitiğişinde çadırda kalıyorlardı, kuru ekmeğe talim ediyorlardı.
Gel gör ki…
Ömürlerinde böyle mutlu olmamışlardı. 24 saat, gece gündüz birlikteydiler, önemli olan buydu, olumsuz fiziki şartlar umurlarında bile değildi. Savaş patladı…
Ragıp devamlı ameliyattaydı, Erica kan revan içinde gazilerimizin başındaydı, yara sarıyor, ilaç veriyor, ana şefkatiyle kınalı kuzularımızın saçlarını okşuyor, öğrendiği bir kaç kelime kırık dökük Türkçesiyle moral kaynağı oluyordu, “ölmeyeceksin, yaşayacaksın, iyi olacaksın, sevdiğine kavuşacaksın” diyerek, paramparça evlatlarımızı hayata bağlamaya çalışıyordu.
Gazilerimiz Erica’ya “hemşire” diye seslenmiyordu, “ana hatun” adını takmışlardı. Can pazarındaki bu kahraman kadını, annelerinin yerine koymuşlardı. Hastaneden vakit bulduğunda, köylü kadınlarımızla birlikte çalışıyor, iğne iplikle Mehmetçik’in delik deşik kıyafetlerini onarıyor, çadır dikiyordu.
17 Aralık 1915, saat üç suları…
İngiliz keşif uçağı Eceabat’ın Yalova köyündeki hilal-i ahmer hastanesi üzerinde dolaştı. Adrese teslim koordinat belirliyordu. 10 dakika geçti geçmedi, İngiliz zırhlılarından bombardıman başladı. Çatısında 20 metre boyunda “kırmızı ay” bulunmasına rağmen, bile bile, tüm ahlaki kurallara aykırı olarak, hastaneyi hedef aldılar.
Ana Hatun orada hayatını kaybetti, tertemiz yüreğine şarapnel denk gelmişti. Ragıp yara almadan kurtuldu ama, Erica’nın cenazesini kucakladığı o saniyeden sonra yaşadı denilebilir mi, bilmiyorum.
Erica için askeri tören düzenlendi. Sevdiği adamın vatanında, vatanımızın bağrında, Yalova köyünde, şehitlerimizin yanında toprağa verildi. Kabrinin Osmanlıca kitabesine “ifa-yı vazife esnasında top mermisiyle terk-i hayat eden madam” yazıldı.
Çanakkale dediğin, duygusuz, ruhsuz, hamasi nutuklardan ibaret değildir.
Ayşesiyle Fatmasıyla Lindasıyla Ericasıyla, yarım kalan aşkların destanıdır...
Madam Erika olarak bilinen Anna Schwarz
Avusturya asıllı Alman Hemşire
Çanakkale Savaşında ilk kadın şehidimiz
Dr.Ragıp bey’in zevcesi
Avusturya Milli Kütüphane arşivi, 1912.
YORUMLAR
Saygıdeğer üstâdım,
Bu yazıyı görmüştüm ama okumaya fırsat olmamıştı, paylaştığınız ve okuduğum için mutluluk duydum ama hüzün veren yaşanmış bir olay olduğu için daha çok üzüldüm Alman olduğu halde MADAM ANA HATUN olabilmeyi başarmış böylesine değerli bir insan bile ülkemize katkı sağlamışken şimdi böyle yüce ruhlu insanlar kaldı mı acaba diye kendime sormadan edemedim.
Bir kaç gündür forumda yazı bölümü kalsın mı kalksın mı konusu tartışılıyordu ve kalkmayacağı söylendi neyse ki kalacak, kalksa bu tür herkesin okuması gereken yazıları nasıl okuyabiliriz, şiir de yazı da ayrı bir değer, olması gerekir.
Keşke bu yazı güne seçilmiş olsaydı herkes okuyabilirdi diye düşündüm.
Bu son derece anlamlı paylaşımınız için gönülden kutluyorum tebrikler üstâdım.
Sonsuz selam ve saygılarımla.
Esenlikler diliyorum.
MÜSLÜM BAYRAM
güzel değerlendirme için müteşekkirim
gün olsa ruhu şad olurdu madam ana hatun annemizin.
sağlık olsun diyelim
çok teşekkürler
nice saygılarımla
MÜSLÜM BAYRAM
nice saygılarımla değerli şair
Biraz keyif biraz hüzünle okudum belgesel niteliğindeki yazınızı üstadım aslında okulda ders kitaplarına konulacak bilgiler bunlar çoğumuz yeni duyuyoruz Tarihimizde bunun gibi bir çok isimsiz kahramanlar var oysa . Mahir kaleminiz ve yazım tarzınızla can bulup daha bir etkili olmuş hikaye..Yüreğinize duygularınıza sağlık Teşekkürler sağlık ve mutluluk dileklerimle saygılar selamlar sunarım
Ağaçların efendisi tarafından 19.12.2022 10:35:06 zamanında düzenlenmiştir.
MÜSLÜM BAYRAM
bu yazı belirttiğim gibi avusturya milli kütüphanesinden bir çeviridir.
bana ait değildir;)
ancak görüşlerinize aynen katılıyorum.
bu tarz anıların toparlanarak ülkemizin ders kitapları müfret adına alınmasında fayda görüyorum
ilginize ve değerli katkınıza çok teşekkür eder
saygılarımı sunarım.