- 287 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Başarının Yolu
Not; insanın Kurtuluşu yazısının bölümü’dür.
İslamiyet’te bilginin ehemmiyeti her şeyden önemlidir. Çağımız bilgi çağıdır ve bilginin önemi, gücü, bütün güçlerin üzerinde artarak devam etmektedir. Bilgi ile bilginin üretilmesi, çoğaltılması daha fazla bilgiye ihtiyaç duyulması, bireylerin ve toplumların yaşamını devam ettirmesi açısından, bilgi vazgeçilmez bir güçtür. Bilgisi olmayan birey, değersizleşmeye, bilgisi olmayan toplum, kullanılmaya mecbur olur. Bilen insan bu dünyada huzurlu, öbür dünyada ise sonsuz olur. Değerli olan zamanımızı değerlendirmeliyiz ve değerli olan benliğimizin değerini artırarak sonsuzlaştırmalıyız. Hayata olan bakış açımız nasıl olursa olsun ilim öğrenmeden asla vazgeçmemeliyiz.
Biz önce kendimizi bilmeliyiz. Allah bizi ancak kendisine ibadet etmemiz için yarattığından dolayı, işe gitmeden para kazanılmadığı gibi, ibadet yapmayınca da Kamil mümin olunamamaktadır. Bazı insanlar inanıyorum düşüncelerim temiz, ibadet yapmama gerek yok düşüncesi ile yaşar. Bir işe girdikten sonra, insan işe gitmese veya gitse çalışmasa menfi durumla karşılaşacağı gibi, yaratılışımızın gereğini yapmadığımızda da görevimizi ifa etmiş olmayız.
Bazı insanlarda ben namaz kılarken Kur’an-ı Kerim okurken çok vesvese geliyor. İslamiyet’te aykırı ne kadar düşünce varsa gözümün önünden geçiyor diyerek ibadetten uzak kalır. İnsanın zihin yapısı, muhteşem hayal üretme özellikli yaratılmıştır. İnsan da böyle hayallerin olması bu hayallerle iç içe yaşaması doğaldır. Aynaların çok olduğu bir mağazada bulunduğumuzda, aynalara bakınca gördüğümüz kıyafetleri giymiş olmuyoruz. Onlar birer yansımadır. Kariyer sahibi bir insan, toplantıya veya önemli bir görüşmeye gece kıyafeti giyip gitmez. Namaz kılan insanda, Allah’ın rızasını kazanmak için, kulluk görevini yapmak için niyet vardır. Bu yansımalarla temas halinde olduğumuzun farkında olarak yaşamalıyız.
Vücudumuzun içinde kan var dolaşıyor doğal ama dışarı çıktığı zamanda abdestimiz, namazımız bozuluyor. İnsanın nahoş düşüncelere temas ederek ibadet etmesi ibadetten uzaklaştırmamalıdır. İblisin istediği zaten odur. Kötü düşüncelerden kurtulmak için, pozitif enerjimizi çoğaltmalıyız. Pozitif enerjiyi çoğaltmak, Allah’ı her yerde zikredip emir ve yasaklarına uymakla, Kur’an-ı Kerim okumakla ve iyi insan olmakla olur. Negatif enerjiye sahip olan iblis ve yandaşları, pozitif enerji ile mücehhez olan insana yaklaşamaz. Eğer, kişi ara ara kapsama alanında, negatif enerjiye yol açarsa, nahoş düşüncelerin etrafını sarmasına fırsat vermiş olur. Kişi sayısız defa kendisini denizin
ortasında bulsa, yüzerek tekrar karaya dönmelidir. Meşru olan her şeyi, fiili ve kavli dua ile birlikte Rahmandan istemelidir. Allaha yakın olmak isteyene, onun rızasını kazanmak isteyene Allah, o kişinin ihtiyacına göre bu dünyada veya öbür dünyada mutlaka karşılığını verecektir. Bazı işlerimiz için tamda denk geldi deriz. Aslında Rabbimiz bizi bizden daha iyi bildiği için, bize nimetini zamanında vermektedir. İnsan dünyada imtihanda olduğunu unutmamalıdır. İslam iktisadında ve her alanda bilginin ehemmiyeti oldukça önemlidir. Bilgi olmadan hiçbir şey olmaz. Peygamberimize gelen ilk ayet yaratan Rabbinin adıyla oku emri olmuştur. Yine, sure isimlerinden birinin de kalem olması bilginin ne kadar önemli olduğunu ortaya koymaktadır. (Bozkurt B, 2008, 253-274)
BİLGİNİN EHEMMİYETİ
İslamiyet, bütün bilgilerin önemine vurgu yapmakta ve Kur’an-ı Kerim’in ilk inen ayetinin oku hitabı ile başlaması, hayatımızda eğitimin en önemli unsur olduğunu göstermektedir. Eğitimsiz hayatın bir anlamı olmayacağını, herkesin okuması gerektiği ve öğrenmiş olduğu bilgileri menfi alanda kullanarak, dünya hayatını iyi bir insan olarak yaşaması gerektiği vurgulanmaktadır. Bilgi insanların ve toplumların yaşamını etkilemekte, tarım, sanayi, teknoloji ve bilgiden bilgi üretilmesi olarak ilerleyerek devam etmektedir. Bilgi insanın düşüncesi ve davranışı sonucu anlık bulunup uygulaması sonucu netlik kazanır. Bilginin bir ağaç misali kök, gövde, dalları vardır ve çeşitli yollara ayrılmaktadır. Yeni bilgiler eski bilgiler ile ilintili ise, önceki bilgiler değerini kaybetmez daha çok değerlenir. Bu bakımdan Hz Peygamber’in sözleri, Kur’an-ı Kerimdeki peygamberlerin insanlara yön veren mucizeleri ve ilim ile ilgili ayetlerin bir kısmının teknolojik olarak tespit edilip, bir bölümünün edilememesi, öbür dünyadan da bilgi vermesinden dolayı, Kur’an-ı Kerim, tüm bilgilerin ana kaynağıdır. Bütün alanları kapsayan yüce kitap, ayrıntılı araştırılıp o çizgide yaşayarak ilerlendiğinde, insan dünyada huzurlu bir hayata, öbür dünyada ise, yaratılışının gereği kulluğunu yaptığı için, sonsuzluğa ulaşarak ölümsüzleşir.
Kur’ an-ı Kerim on dört asır önce insanlara ilk hitabında oku diye hitap etmiştir. Kur’ an-ı Kerim’in bu hitabı büyük mucizelerinden sadece bir tanesidir. Çünkü çağımızın bilgi çağı olması, bilginin her zaman değerli, önemli ve potansiyel bir güç olmasından dolayı, bizi yaratan Allah, bizi iyi bildiği için, bize oku diye hitap ederek! Bizim için bilginin vazgeçemeyeceğimiz bir güç olduğuna işaret etmiştir. Okuyarak bilgi elde edebileceğimiz gibi, düşündüğümüz zamanda okuyabiliriz. Örneğin; bir kalemin, bir masanın, her hangi bir eşyanın üretilebilmesi için belirli bir kalıbın olması lazım, fakat toprağa sebze veya meyve ne ekersek, toprak bize aynısını ikram ediyor! Tek kalıp bütün güzellikleri muhteşem bir sunumla bize ikram ediyor. Bir erik ağacı her yıl eriği, bir kiraz sürekli kirazı veriyor, şaşırıp farklı bir meyve veya sebze vermiyorlar. Bir kiraz çekirdeğini yaratan, kirazı, kirazı yaratan, baharı ve baharı yaratan Dünya’yı, içindekileri ve atmosferi yaratmıştır. Biz İnsanları da en güzel şekilde yarattığını ifade etmiştir.
Burnumuz ile kulağımızın yer değişikliğini veya gözümüzün kafamızın üzerinde olduğunu muhayyel ettiğimizde hemen çok çirkin olacağımız ve hayatımızı devam ettirmemiz daha zor olacağı aklımıza gelir. Bu bilgiler ışığında, bize ilk hitabında oku diyen Allah CC Diğer uyarılarında ölüm sonrası tekrar dirilteceğini, sonsuz hayatın olduğunun bilgisini vermiştir.
Bu bilgiler ışığında dünyada ki ve sonsuz hayattaki huzuru, yaratılışımıza göre yaşadığımız zaman kazanma ihtimalimiz bulunmaktadır.(Engin A.O, 2005,430-455)
Ben desem ki annemi seviyorum ama sözünün bir değeri yok, evet annemi çok seviyorum, ama o bana ne derse desin önemsemem, dikkate almam dediğimde, sözlerim ve davranışlarım arasında tezatlık olduğundan, onun sözlerini dikkate almadığımdan dolayı, sevdiğimi belirtmekle onu sevmiş olmam. Bu bakımdan Allah’ın emir ve yasaklarını yapmadan, ben beni yaratanı seviyorum ifadesi bir anlam taşımamaktadır.
Çok sevdiğimiz bir arkadaşımız, sevdiğimiz her hangi birisi bize misafirliğe gelmek istediğinde! O gelmeden tüm hazırlıkları yapar, evimizin dışında onu karşılar ve en güzel ikramları yaparız; yemek sonrası tatlı, içecekler ve sonra çeşitli aktiviteler yaparak ona olan
sevgimizi en güzel şekilde sunma gayreti içinde oluruz. Eğer bu sevdiğimiz kişi bizde uzun süre kalacaksa ona uygun ev, eşya, araba gibi ihtiyaçlarını karşılayarak, onu bizde kalmış olduğu misafirlik günlerinde daha güzel ağırlarız. Çünkü sevdiğimiz sürekli yanımızda olacağından dolayı, onun mutluluğunun kalıcı olması için yapmamız gereken her şeyi yaparız.
Allah CC kısacık dünya hayatında bizi misafir ederken, çevremizi tüm güzelliklerle süslemişse; dağlar, doğa, canlılar, çeşitli yiyecekler, hiçbir dokuma makinasının yapamayacağı güller, yeri ve göğü bizim için süslemişse, sürekli kalacağımız yeri daha mükemmel yaratmıştır. Bu bakımdan yaratılanlar içinde bizi en üstün varlık olarak yarattığından dolayı, bizimde Allah’ın istediği gibi ona sevgimizi belirtmemiz gerekmektedir.
Bir tane Millet Vekili bize bir hediye gönderdiği zaman, Millet Vekilini umursamayıp, bize o hediyeyi getiren postacıya teşekkür etmek, minnettar olmak ne kadar komik olur. Çünkü hediyeyi gönderen milletvekilidir. Minnettar olmamız gereken odur. Teşekkürü ona etmemiz gerekir. Yaşamış olduğumuz zaman zarfında da bize bir iyilik yapan kişiye ömür boyu minnettar olmak anlamsızdır. Elbette bize yardım eden insanları sevmeliyiz, teşekkür etmeliyiz. Fakat o insanın o iş için bir vesile olduğunu hatırlayıp, düşüncemizde, kalben Allaha teşekkür ederek, onu zikretmemiz gerekmektedir. Bize her şeyi veren Rabbimizdir. İnsanlar postacı konumunda bir vesiledir. (Nursi S, 2016,-a-94)
İnsanın Yaratılma Sebebi
İnsan beden ve ruhtan yaratılmıştır. İnsan Önce topraktan, sonra üreme yolu ile yaratılmıştır. İnsanın yaratılış gayesi Allah’a ibadet içindir. İbadet ifadesi yanlış anlaşılmamalıdır. Askere giden kişi komutanının emirlerini dinleyerek, yürüyüşüne, selamına dikkat ederek, oradaki kurallara uyarak, askerliğini yaptığında sorunsuz görevini ifa etmiş
olur. Bu kurallar sadece şekille olmaz, duyguların doğallığı, samimi bir şekilde araç ve gereçlerin korunması, geliştirilmesi ve yapılanların daha iyisinin yapılması olarak çok çeşitlilik arz etmektedir. İnanan insanın normal ibadetleri dışında da yapmış olduğu bütün güzel işler ibadettir. İslamiyet yerinde saymayı değil ilerlemeyi yeni keşifler yapmayı, düşünmeyi ve yapılan bir işin en güzelini yapmayı tavsiye etmektedir.
Eski çağlardan beri ruhun, madde ile ilişkisi araştırılmış ve inanç değerlerine ehemmiyet verilmiştir. Arabamızı, evimizi veya bir başka eşyamızı bakım yapmadan sürekli kullandığımızda, onlarda çeşitli sorunlar oluşur kullanılamaz hale gelebilir. Bu bakımdan beden ve ruhumuzun dinç kalabilmesi için yapılması gerekeni yapmamız gerekmektedir.
Bedenin ihtiyaçları; çeşitli gıdalar içeren yiyecekleri yemek, dengeli beslenmek, spor yapmak, düzenli uyumak ve doktorun önerileri doğrultusunda yaşamaktır. Ruhun ihtiyaçları; Kur’an-ı Kerimde Allah CC belirtmiş olduğu gibi, ben cinleri ve insanları ancak bana kulluk etsinler diye yarattım buyurmuştur. Dua, ibadet, özetle Hz peygamberi örnek alarak yaşamaktır.
Kötü konuşan, kötülüklerle mücehhez insan ise ne kadar zeki, zengin, kültürlü olursa olsun, hiçbir şeyle mutlu olamaz negatif enerji akımı oluşturur ve ömrünün sona ermesi sonrası, inanç durumuna göre sonsuz hayatının tarumar olma ihtimali de yüksektir. Bir insan iyi insan olmak için çaba sarf ettiğinde iyi bir kişi, mutlu bir kişi olabilir. Fakat bazı insanlar değişmez, değişmemekte ısrarcı olurlar. Kötü insan cahil, okuyan insan eğitimli, İyi ahlaklı diye değerlendiremeyiz.
Bir suç makinasını anımsatan insan çok zeki olabilir, fakat iyi ahlaklı değildir. Aynı şekilde belirli bir kariyeri olan eğitimli insanlarda kötü ahlaklarında ısrarcı olabilirler. Ahlaksız, ahlaklı diye tarif ettiğimiz kişilerin tanımı, kötü
ahlaklı ve iyi ahlaklı olarak tanımlanmaktadır. Kuran’ı Kerim Lehep süresi 1. Ayette Ebu Lehe’in elleri kurusun, zaten kurudu da meali ahlak ile ilgili bilgi verdiği gibi Kuran’ı Kerim’in, Allah kelamı olduğunun delindendir. Çünkü sürede geçen Ebu Lehep, Hz Peygamber’in amcasıdır. Hz Peygamber’in diğer amcaları Hz Abbas, Hz. Hamza Müslüman olmuşlar fakat sürede beddua edilen Ebu Lehep’in Müslüman olmayacağını Kuran’ı Kerim de Allah önceden söylemiştir. Bu bakımdan Kuran da Allah CC. Müslüman olmayacağını bilerek Ebu Lehep’i söylemesi, onun iman etmemesi kötü ahlakta ısrar etmesi, Hz Hamza ve Hz Abbas’ın iman etmesi ve iyi ahlaklı olacağını önceden bilmesi bakımından bir mucizedir. Bu süre Allah’ın ilim sıfatının her şeyi ve her şeyin öncesi ve sonrasını bilmesi bakımından bir delildir.
İnsan inançlı olduğunda iyi ahlaklı, inançsız olduğunda kötü ahlaklı veya bu ifadenin zıddı gibi düşünmemiz yanlış olur. İnanmadan insanlığa faydalı olan insanlar olduğu gibi, inandığı halde insanlara zararı olan kötü ahlaklı insanlar mevcuttur. Bu ayrıntıya dikkat ederek, bizim hiç kimseye, hiç bir şekilde ön yargıda bulunmadan, güzeli, doğruyu, iyiliği tavsiye ederek yapmamız gerekeni yapmalıyız. Bu davranışımız bizim, pozitif enerjimizi artırdığı için vicdanen rahat, kalben huzurlu oluruz. Biz nasıl niçin? Yaratıldığımızı bilmediğimiz zaman, kendimizi tanımadığımızdan dolayı başarıya ulaşamayız. Bütün işlerde başarı için bilgi, kaynak, tecrübe ve çalışmamız gerektiği gibi, başarılı olmak içinde aynı unsurlar gerekmektedir.
Kur’an-ı Kerim’in ayetlerinin perde arkasında insanlara yön veren bilgiler vardır. Allah CC. İlk insan ilk peygamber Hz Ademi yaratmadan önce meleklere ben yeryüzünde halife yaratacağım diyor! Melekler biz sana ibadet ettiğimiz halde, emirlerini yerine getirdiğimiz halde, yeryüzünde kan dökecek olan
nefsine uyan insan mı yaratacaksın? Diyorlar. Allah sizin bilmediğinizi ben bilirim diyor ve Hz Adem’i ilk insanı yaratıyor, sonra Hz Havva’yı yaratıyor. Hz Adem’e eşya isimlerini öğretiyor. Allah CC. Meleklere soruyor! Melekler cevap veremiyor. Hz Adem’e soruyor her şeyi isimleri ile beraber söylüyor. Burada Allah yine ilim sıfatı ile ilmin önemini gösteriyor. Hz Adem ilmi sayesinde her şeyden üstün oluyor.
Gözler görünce gönül durulmaz! Ömür bitmeyince, insan uslanmaz! Dünya bir insana ait olsa! Aradan biraz zaman geçtikten sonra Ay, Yıldızlar benim olsa diye düşünmeye başlar. İnsan bu durumunun farkında olarak hırslanmadan, kibirli olmadan, mücadelesinde meşru yolları seçerek, hiç ölmeyecekmiş gibi dünya için, yarın ölecekmiş gibi de öbür dünya için hazırlık yapmalıdır. İkisi için çalışmayı başaramıyor, sadece dünya için çalışıyorsa, kendi mutluluğu için kurallara ehemmiyet vermelidir. (Nursi S, 2016,-b-291)
Bilginin Öneminin Delilleri
Kur’an-ı Kerimin ilk ayetinin oku olmasının yanında, Kur’an -ı Kerim deki ayetlerin anlamı ve içeriğinin detayını da, bir evin ustasız olmayacağı, bir dersin hocasız öğrenilemediği gibi, İslam dininde ki tüm konuları, Hz Peygamber den öğrenmekteyiz. İlim ile ilgi olarak bazı sözleri şöyledir.
“Kim ilim öğrenmek isterse, geçmişteki hatalarına günahlarına kefaret olmaktadır”: inanç anlamında kişinin önceden kötü davranışları olmuşsa, ilim öğrenmeye başladığı zaman, öğrenmiş olduğu bilgi o kişinin hatalarının kapanmasına, affedilmesine sebep olan bir karşılıktır. İnsan her hangi bir dersini güzel öğrendi veya başka bir alanda bir bilgi edinip kendini geliştirdiği zaman, o alanda eğitimde, yönetimde veya üretimde başarılı olma ihtimali yüksek olur. İstekli olan herkes rahat bir şekilde az veya çok ilim öğrenebilir.
İnsanların kötüleri, ilmini kötüye kullanan, öğrenmiş olduğu bilgi ile menfi, gayri meşru işler yapan ilim sahipleridir. Bilgi sahibi bir kişi iyi niyetli olmayarak bilgisini örf, adet, görgü, din ve hukuk kurallarına uymayarak kötü iş yaparsa, insanların en kötüsü olarak değerlendirilmektedir.
Hz Peygamber, beşikten mezara kadar yaşınız, durumunuz, konumunuz, ne olursa olsun, ilim öğreniniz buyurmuştur. İlim bir şey elde etmenin dışında, maddi bir kazanç sağlamanın dışında, herkesin sahip olması gereken bir hazinedir. İlim, bilgi, Müslümanın kaybolan çok önemli malıdır. Nerede bulursa alması gereken vazgeçmemesi gereken en önemli unsurdur. İlim gizlenmemeli, yani ilim sahibi bir kişi başkalarına ilmini anlatmalı, aktarmalı, bu konuda cimrilik yapmamalıdır.
Muhakkak ki ilim sahipleri, bilgili insanlar, peygamberin mirasçılarıdır. Dini konuda da lider olan Hz Peygamber, ilim sahiplerini kendisinin mirasçısı olduğunu belirterek ilmin değerine işaret etmiştir. Ya öğreten öğretmen, ya öğrenen öğrenci, ya ilmi bilgiyi dinleyen, ya da ilmi, ilim öğreneni, öğreteni seven ol. Bu tavsiyelerin dışında kaldığında helak olursun. İnsanın helak olması durumu, dünyada sıra dışı tarumar bir hayat, kötü bir hayat yaşadıktan sonra, öbür dünya da kötü sonla karşılaşma tehlikesi olabilir. Hz Peygamber bilgisiz olmanın veya bilgiye düşman olmanın sonucunun helak olmak olduğunu söyleyerek tehlikeyi söylemiştir.
Bilmediklerinizi kim biliyorsa Salihlerden, uzman kişilerden, bilenlerden sorup öğrenin buyurarak, bilmediğimiz bir işi yaparken o alanda uzman kişilerden öğrenmemizi tavsiye etmektedir. İlim aramak için bir tarafa yönelen, fırsat bulduğu kadar öğrenmekten vazgeçmeyen kimseye Allah cennet yolunu kolaylaştırır. Hz Peygamber ilmi öğrenen, öğreten herkese, cennete girme konusunda Allah’ın kolaylık sağlayacağını müjdelemiştir.
Hz Peygamber, İlim öğrenip de başkalarına dağıtıp nakil etmeyen öğretmekte cimri davranan insan, altınları gömüp onu sarf etmeyen, ondan yedirip içirmeyen kimseye benzer buyurmuşlardır. Altını gömüp, parayı bankada yastık altında bekleterek, kendimize ve çevremize faydamız olmadan anlamsız bir hayatımızın olacağı gibi, ilmi öğrenip değerlendirmezsek kendimizin ve başkasının aleyhine hareket ettiğimizden dolayı hezeyan davranış olur.
Hiç bilen kişilerle “bilmeyenler bir olur mu?” Örneğin; bilgisayarı, otomobili kullanmayı bilmeyen bir insan başkasına muhtaç durumdadır. Yemek yapmasını bilmeyen, bir lambayı takamayan başkasından yardım almak zorundadır. Elbette herkesin her şeyi bilme, öğrenme ihtimali yoktur, fakat öğrenmek için, belirli alanda ilerlemek için gayret edilmesi gerekmektedir.
“Âlim insanın, yani ilim sahibinin ölümü alemin ölümü gibidir.” Birkaç yıl öncesine kadar mühendislerimizin, aydınlarımızın şüpheli ölümlerinden dolayı teknolojide ilerleyemezken şuanda sadece insansız hava aracı üretiminde dahi belirgin operasyonlar yapabiliyoruz. Kurtuluş savaşı sonrası çok az insanımız eğitim görürken, artık profesörlerimiz, çeşitli alanlarda uzman hocalarımız, çok kaliteli öğrenciler yetiştiriyorlar. Bu durum eğitim seviyesinin yükselme oranını daha da artırıyor. Öğretmenlerimiz, eğitimcilerimiz olmazsa toplum yok olur.
“İlim Çin’ de dahi olsa gidip onu alınız” Çin uzak bir yerdedir yani ilmin uzakta olmasının önemli olmadığını, nerede olursa olsun öğrenmemiz gerektiğini belirtmiştir. İlim öğrenmenin yarısı soru sormaktır”: kendi kendimize okumamız haricinde dinleme ve not almadan başka, neyi öğreniyorsak öğrendiğimiz hocamıza soru sorarak %50 başarıya ulaşılacağını söylemiştir.“ Öğrenmek, bilgi edinmek, kadın erkek herkese farzdır” ilim öğrenmede her hangi bir ayrım olmadığını özellikle belirtmiştir. Herkesin öğrenmesi gereken farzdır demiştir.
Farz; dinen Allah’ın birinci derece sorumlu tuttuğu, mutlaka yapılması gereken bir İbadettir. (onedio, 2014)
Hz Peygamber, Mekke’den Medine’ye hicret ettikten sonra, Müslümanları belirli düzen içinde yaşamaları ve güçlenmeleri için mücadele etti ve Müslümanlar belirgin bir güç haline geldi. İslamiyet zaman geçtikçe yayılıyor, Müslümanlar daha çok kuvvetleniyordu, Mekkeli müşrikler ise Müslümanlara saldırmak için, onları yok etmek için sebepler arıyor hazırlık yapıyorlardı. Miladi 624 hicretin ikinci yılında müşrikler 1000 kişilik bir ordu ile Medine’ye yürümeleri üzerine Medine dışında bulunan bedir ismindeki yerde bedir savaşı oldu. Müslümanlar 313 kişi olmasına rağmen parlak bir zafer kazandı müşrikleri yendi. Bu savaşta müşriklerden önemli kişiler Ebu cehil dahi öldürüldü ve 70 kişi esir alındı. Hz Muhammed, esirlerin bir kısmını fidye karşılığı, okuma yazma bilenleri ise Medineli 10 çocuğa okuma yazma öğretmeleri karşılığında serbest bırakmıştır. Bu olayla birlikte birçok Mekkeli müşrik Müslüman olmuştur. Savaş sonrası dahi ilme verilen önem belirgin bir şekilde görülmektedir. (Topbaş O.N. 2021)
“Hz Muhammed faydasız ilimden uzak kalmamızı ve iki günü bir birine eşit olanın zararda olduğunu söylemiştir" faydasız ilim öğrenmek, insanın her şeyden çok değerli olan zamanının boşa gitmesine neden olacaktır. Hangi konuda uzmansak veya sevdiğimiz konu ile ilgili bilgilerle mücehhez olduğumuzda, yapmış olduğumuz işte daha başarılı ve verimli hale geliriz. İşimizle ilgili daha detaylı bilgi sahibi olduğumuz için, severek, sıkılmadan çalışırız, daha verimli hizmet yaparız.
Hz Peygamber eğitim yerleri için, "Cennet bahçelerine uğrarsanız onlardan faydalanın, istifade edin." Sahabe-i Kiram: "Cennet bahçeleri nedir?" diye sordular. Cevaben "İlim öğrenilen yerlerdir
buyurmuşlardır. Eğitimin dışında kalan insanın hayatının anlamsız olduğunu bir anlam taşımadığını anlamaktayız. Hz Peygamber Müslümanın bildiklerini bir başka kardeşine anlatması sadakadır buyurmuşlardır. Para harcadıkça tükenmekte! İlim harcadıkça çoğalmaktadır.
Duyguların yoğunluğu hayattaki rolümüzü belirler. İlimle meşgul olmayan zihni, değersiz, zararlı iş ve davranışlar kaplamaya başlar. Zamanla bu davranış ve duygular, insan zihninde değişmez kalıp halini alır. Kişi bilgisiz şekilde kalıplaştırmış olduğu bu duygu ve davranışlarla bütün örf ve adetlere, inançlara, kurallara aykırı fiil ve davranışlarda bulunur veya menfi davranışlarını en üst noktada tutarak kendine, topluma büyük zarar verme eyleminde olabilir. Hayvanların insanlar gibi yıllarca bir şeyler öğrenmeye ihtiyacı yoktur; bir ördek yavrusu hemen yüzmeye başlar, ineğin yavrusu doğduktan sonra ayağa kalkar annesini emmeye başlar, arı bal yapmak için yıllarca eğitim almaz, yapması gereken balı yapma kabiliyeti ilham olunur. O, o özellikte yaratılmıştır. İnek süt üretimini sürekli yapar, canım sıkıldı bu gün üretim yapmayım gibi bir özelliğe sahip değildir.
İnsan sürekli öğrenmeye muhtaçtır. İki yaşında yürümeye, on beş, yirmi yıl gibi zamanda iyi ve kötünün ne olduğunu anlamaya ve ayakta durmaya başlar. Bu bakımdan İslam dini beşikten mezara kadar ilim öğrenmeyi öğütlemiş ve Allah’ın ilk göndermiş olduğu ayeti celile de oku emriyle ilmi bütün inananlara farz kılmıştır. Birinci derecede herkesin yapması gereken farz ibadeti, insanın ömrü boyunca ihtiyacı olan vazgeçemeyeceği ihtiyacıdır.
Hz Peygamber’in ilme verdiği önemi birkaç örnek ile açıklamaya çalıştık. Bahsetmiş olduğumuz konular ilim ile ilgili bilgilerin az bir kısmını kapsamaktadır. “İlim Müslümanın yitik malıdır, onu gidip bulmalıdır" sözü ile Hz Peygamber adeta ilimsiz hayatın, ruhsuz beden gibi ölü olacağını beyan etmiştir. Çünkü insanın malı olmadığı zaman hayatının bir anlamı olmaz! Bilgisiz, evsiz, işsiz, parasız bir hayatımız olduğunu muhayyel ettiğimizde yaşam şartlarımızın zorlaşacağından şüphemiz olmaz. İnsan parasını kaybetmiş olsa da, ilmi, projesi sayesinde tekrar kazanır.
Hz Peygamber’in birçok mucizesi vardır. Peygamberimizin en büyük mucizesinin Kur’an-ı Kerim olduğunu hadisi şerifinde şöyle ifade etmiştir: Bütün peygamberlere bulunmuş oldukları dönemlerde yaşayan insanların iman edebileceği bir takım mucizeler verilmiştir. Hiç şüphesiz bana ihsan edilen en büyük mucize Kur’an-ı Kerim demiştir.
Allah bizlere hitabında “Kitap’ı Mübin, Kur’an-ı Kerimdir. " her şey Kur’an-ı Kerimde mevcuttur buyurmuştur. (Araz F. 20012,Enam 6/59, s.135)
Kur’an-ı Kerimde bazı konuların çekirdeği, bazılarının özeti vardır, düşünerek okuyup tespit etmek gerekir. Herkes bu bilgiyi göremez. Bilgisayardan uydu haritası ile ikamet ettiğimiz bir yere bakıyoruz ve detaya indiğimizde evimizin kiremitlerini dahi görebiliyoruz. Haritadan çıkınca yine normal harita oluyor, detay ayrıntılar kalmıyor. Bizimde ayetleri detaylı incelememiz gerekir. Kur’an-ı Kerim de ayette elektriğe işaret eder ve elektrik bulunmuştur. Başka bir ayette, trene, otomobile işaret ediyor, insanların bineceği binekler meali, on dört asır önce bildirilmiştir. Kuran-ı Kerim bizim maddi manevi tüm ihtiyaçlarımızı vermiştir. Bizim araştırıp bulmamız ehemmiyet arz etmektedir. (Araz F. 2012, Nur süresi 24/35; Yasin süresi 36.41.42, S.135,444)
İnsanın fiili ve kavli duası vardır. Bir çiftçinin toprağa tohum ekmesi fiili duadır. Hiçbir şey yapmadan çalışmadan sadece kavli, sözlü dua etmekle isteklerimiz gerçekleşmeyebilir. Ben
gerekli çalışmamı yaptım, fiili ve kavli duamı yaptım ama Allah duamı kabul etmedi! Duam boşa gitti bir işe yaramadı gibi düşünce ve ifadeler yanlıştır. Dualar boşa gitmez ya geçmiş günahlarımızın kefareti, geleceğimizin teminatı olabilir, ya da duamızın hemen kabul olmaması sınava tabi tutulmamızdan kaynaklanabilir. Bizi bizden daha iyi Allah CC bilmektedir. Bizim kendimizi net bir şekilde değerlendirmemiz yanlış olur.
Örneğin: küçük bir çocuk hasta ağlıyor ve annesinden bir şey istiyor, bu bir oyuncak veya bir yiyecek olabilir. Annesi çocuğunun istediğini veriyor veya o anki ihtiyacı gösterdiği olmadığı için başka bir şey veriyor. O yiyecek boğazında kalarak ölebilir düşüncesi ile ya da hiç vermiyor. Annesi bu durumu daha iyi fark ediyor. Bu bakımdan yapılan dualar mutlaka Allaha ulaşır. Bizim, onun göstermiş olduğu yolda dikkatle ilerlememiz gerekmektedir. İsteğimizin cevapları Allah CC ilminde gizlidir.
Dinimizi Allah Resulü Hz Peygamberden öğrenmekteyiz. İslamiyet’te konular aynı kaynakta birleşmesine rağmen, Alevilikte yanlış bilinmesinden dolayı ayrı zannedilmektedir.
ALEVİLİK
Aleviliğe çeşitli tanımlamalar yapılmakta reel kaynaklarla ilgisi olmayan ayrıştırılmalar yapılmaktadır. Bu önemli konu derinlemesine araştırılıp incelendiğinde, Alevilik ve Sünnilik unsurlarının bir birinden ayrı olmadığını, aynı olduğunu anlamaktayız.Ayrı olduğunda ısrarcı olan kardeşlerimiz, Hz Ali efendimize haksızlık yapıldı gibi asılsız bilgilerle, İslam’ın değerine farkında olmadan, istemeyerek haksızlık yapmaktadır. Ehli Sünnet derki Hz Ali halifelerin dördüncüsüdür. Hz Ebubekir daha uygundu ilk o halife oldu. Şialarda şöyle der: Hak Hz Ali (R.A.) haksızlık edildi.
Hz Ali (R.A.) kendi rızasıyla, kendisi yirmi yıl şeyh-ül makamında bulunmuştur. Şöyle denilse iki çeşit Şia vardır. Birincisi Şia velayet, ikincisi ise hilafettir. Evliyanın bir kısmı Hazret-i Ali (R.A.) uygun görüyorlar, siyaset yönünde olan Şia i hilafetin davalarını kabul ediyor.
Hazret-i Ali (R.A.) şahsına ve maneviyatına baktığımızda mahiyeti manevi olarak Hz Peygamberi göstermektedir. Hz Ebubekir ve Hz Ömer (R.A.) takdim ediyor. Cesur, kahraman, haksızlığa boyun eğmeyen, cesareti, gücü, ilmi herkesçe bilinen, Hayber’in fethinde Hz Peygamberin kendisine sancağı verdiğinde önden giderek tek başına kale kapısını söküp yere atmıştır. O kapı yerden kaldırılmak istendiğinde kırk kişi kaldıramamıştır. Böyle özelliklere sahip olan Hz Ali (R.A.) yanlışlık olsaydı bunu asla kabul etmezdi. Onun kabul ettiğine bizim yanlış dememiz büyük saygısızlık olur.
Hz Peygamber (S.A.V.) Her nebinin nesli kendindendir. Benim neslim, Ali (R.A.) neslidir demiştir. Hz Peygamber daha sonra gelişecek olayları bildiği için “Ya Ali ileride seninle Aişe arasında bir ihtilaf çıkacaktır ona iyi davran” buyurdu. Hz Ali (R.A.) şaşırdı ve haksız taraf ben miyim? diye sordu. Efendimiz: Hayır sen haklısın ancak bu olay gerçekleştiğinde Hz Aişeyi iyice gözetleyip güvenli yere götür buyurmuşlardır.
Hz Aişe, haccetmek için Medine’den Mekke’ye gitti. Medine’ye dönerken halifenin şehit edildiğini yerine Hz Ali’nin halife olduğunu Talha ve Zübeyr’den öğrendi. Hz Aişe Hz Ali’ye kırgınlığı olmadığı halde Hz Osman’ın katillerini cezalandırmak ve Müslümanları içinde bulundukları fitneden kurtarmak için hareket etti. İki mümin arasında savaş çıkarsa saldırgan taraf Allah’ın emrine dönünceye kadar savaşmayı ve sonunda tarafların arasını bulup adalet dairesinde uzlaştırmayı emreden ayet-i kerimeye Hucurat;49/9 uygun hareket etmiştir. Müslüman kanının haksız yere dökülmemesi için yola çıkmıştır. Bu vaka, Hz Aişe’nin savaşı devenin üzerinde yapmasından dolayı Cemel Vak’ası olarak adlandırılmıştır. Hz Ali deveyi öldürerek savaşı sonlandırmış Hz Aişe’ye esir muamelesi yapmamıştır. Önce Basra’ya Kendisine on iki bin dirhem verdikten sonra yanına Basralı kırk kadın katarak Medine’ye göndermiştir.
Birçok Müslüman’ın Şehit olduğu bu vaka sonrası Hz Aişe çok üzülmüş, Peygamber hanımlarının evlerinde oturmalarını emreden ayet-i Ahzap, 33/33 her okuduğunda başörtüsü ıslanıncaya kadar ağlamıştır.
Kırk sene sonra İslam’ın ordularının Hz Hasan Radıyallahü Anh ve Hazreti Muaviye (R.A.) karşı karşıya geleceğini ve Hz Ali (R.A) ve Hz Aişe’(R.A.) savaşacağını söylemesi Hz Peygamber (A.S.) mucizesidir.(Sorularla İslamiyet, 2012, İbn Hacer, Fethu’l- Bari.13/55,
Diğer konularda olduğu gibi bu konuda da ifrat ve tefrit iyi değildir. İstikametimiz orta halli olmayı gerektirmektedir. Ehli Sünnet ve Cemaat bu orta hali benimsemiş fakat Alevilik kisvesine bürünerek, Haricilik, Vehhabilik fikri kısmı olarak oluşmuş hatta bir kısım siyasetçiler ve mülhitler. Hz Ali (R.A. ) eleştirmektedirler. Haşa siyaseti bilmediğinden, liyakat sahibi olmadığından hilafete talip olmamıştır diyorlar.
Aleviler bunların bilinçsiz ve haksız ithamlarından dolayı Ehli Sünnete karşı küskün kırgın davranma eğilimine giriyor. Ehli Sünnet bu fikirleri yalanlamıyor, ispat ediyor ortaya çıkarıyor. Ehli Sünnet Alevilerden fazla Hz Ali (R.A.) taraftarıdır. Camilerde ismi yazılmakta, dualarda, hutbelerde ve dini nikâhta Hz Ali (R.A.) zikredilmektedir. Aleviler harici ve mülhitleri bırakarak hakkın yanında olmalıdır. Bazı Alevi kardeşlerimizin inadına ehli Sünneti terk etmesi, Hz Ali (R.A.) a karşı olduğunu belirtmesi olmaktadır. (Nursi,2020,Lem’alar S,23)
Mucizeler İlme Yön Verir
Kur’an-ı Kerimde Rabbimiz bizlere hitap ederken,” Üstün akıllılardan başkası da derin düşünmez. Siz hiç düşünmüyor musunuz? Onlar ayaktayken, otururken ve yanları üzerinde yatarken Allah’ı anarlar; göklerin ve yerin yaratılışı üzerinde düşünürler…" okumak, düşünmek ve yaratılışımıza göre yaşamak en önemli görevimizdir. Her şeye baktığımızda, onu yaratanı görebilmemiz ve zikretmemiz bizim yaşam tarzımız olmalıdır. (Araz F. 20012, Ali İmran / Ayet 65-191, s.59)
Hz Nuh’un gemi mucizesi: Rabbimiz Kuran’ı Kerimde Hz Nuh’u tahtadan yapılmış gemiye bindirdik Nuh’un gemisi bizim gözetimimizde yüzüyordu, onu ibret alınması için bıraktık, bundan ibret almıyor musunuz? Buyurmaktadır. Gemi ve vapuru değişik isimlerde denizlerde kullanmaktayız. On dört asır önce, yüce kitabımız bu alan da bize bir yol gösteriyor, çalışmalar sonucu günümüzde denizlerdeki gemiler, vapurlar hayatımıza kolaylık sağlamaktadır. (Araz F. 20012, kamer süresi 13-15, s.530)
Hz Yusuf’un mucizesi: Saati bir mucize olarak gösteriyor: “Hz Yusuf, zindandan kurtulacağına inandığı iki gençten birine, efendinin yanında benden bahset dedi. Fakat şeytan, efendisinin yanında, Yusuf’ tan söz etmeyi ona unutturdu. Bu yüzden Hz Yusuf birkaç yıl daha zindanda kaldı. Zindan da kaldığı esnada ibadetlerini zamanında yapabilmek için, kimine göre su saati, kimine göre kum saati olan saati, mucize olarak sanat alanında ilerlememiz için bir örnektir. Nitekim firavun zamanına ait bir saat bulunuyor. Kur’an-ı Kerimde ki tüm bilgiler bilimsel bulgularla birebir örtüşüyor. Bir başka mucizesinde, ağaç yapraklarından kumaş elde etmektedir. (Araz F. 20012,Yusuf suresi 17-18-19-20-21-42, s.238,241)
Hz Süleyman’ın mucizesi: Hz Süleyman uçarak iki aylık yol gitmiştir. Bu mucize ile de insanlara havada gidebilirsiniz diye işaret edilmiştir. Günümüz de insanlı insansız uçuş gerçekleştiriliyor ve halen cihazlar geliştirilmekte yeni buluşlar yapılmaktadır. Hz Süleyman, Bel kızın tahtındaki sesleri duyuyor, görüyor. Yönetmiş olduğu topraklarda, mağdur olan, ihtiyacı olan herkesi görüyor ve yardımına gidiyor. Günümüz de kamera sistemi, video, ses aktarımı, sıradan bir bilgi durumundadır.
Allah Teâlâ peygamberlik ve krallık konularında Süleyman’ı babası Davud’a vâris kıldı, ayrıca mucizesi olarak rüzgârı cinleri ve şeytanları Süleyman’ın emrine verdi. Hz. Süleyman rüzgâr yardımıyla ordularını, ticaret kervanı ve filolarını istediği yere götürüyor, yine rüzgâr vasıtasıyla bereketli yurduna yani Kudüs’e dönüyordu.
Bereketli kılındığı bildirilen yer Filistin’dir. Böylece kendi döneminde Hz. Süleyman, peygamberliğinin yanında bölgenin en güçlü kralı, devleti de en zengin devlet haline gelmiştir. (Araz F. 20012, Enbiya 21/81, s.329)
Hz Musa mucizesi: Hz Musa asasını vurup su çıkarıyor. Nitekim günümüzde, yerin derinliklerine inilerek, su ve kıymetli madenler bulunmuştur. Musa kavmi için su istedi ona sopanla vur taşa demiştik, taşa vurunca taştan on iki pınar fışkırmıştı, halkın her bölüğü su içeceği kaynağı bilmiş anlamıştı. Allah’ın rızkından yiyin için haddinizi aşıp yeryüzünü fesada vermeyin. (Araz F. 20012,Bakara süresi 60. Ayet, s.10)
Hz İsa mucizesi: Hz İsa mucizesi ile insanların ne tür dertleri olursa olsun maddi manevi bunun şifasının olduğunu gösteriyor. Ölmüş kalplerin dirilmesi, yaralı bedenlerin ilacı mevcuttur! Arayın bulun! Ararsanız bulacaksınız diyor. Ölecek gibi hastaların, ilaçlar sayesinde hayat bulacağına işaret edilmektedir.
“İsrail oğullarına gönderilen bir elçi olarak ’Ben size, Rabbinizden bir kanıt ile geldim. Size balçıktan kuş heykeli yapıp ona üflerim ve Allah’ın izniyle bir kuş oluverir. Allah’ın izniyle körü ve cüzzamlıyı iyileştirir, ölüyü diriltirim. Ne yediğinizi ve evlerinizde neler biriktirdiğinizi size bildirebilirim. İnanacaksanız bu kanıtlar sizin için yeterlidir. " (Araz F. 20012, Ali İmran süresi 49. Ayet, s.9)
Hz Davud mucizesi: Hz Davud yüksek sesle ve hoş bir eda ile her şeye hükmetmiş, Rabbimiz Hz Davud’a dağları, taşları, vahşi olan, havada uçabilen yırtıcı kuşlara ve karadaki vahşi hayvanlara dahi bütün canlılara hükmetme mucizesi vermiş. O Allah’ı zikrettiğinde dağlar etrafında bir zincir halkası oluşturarak ona eşlik etmişlerdir.
Bir dağa gidip yüksek sesle hitap edilince aynen yankı yaparak bize geri döner. Davud peygamberimizin de bu mucizesi kapsamlı araştırma yapılmalı, dağların, doğanın lisanını anlayarak büyük komutanın yön verdiği şekilde yön verilmelidir. Bir kıyafeti yıkayıp astığımızda hemen kuruduğu halde dünya üzerindeki ağaçların düzenli olarak yıllarca kurumadan ayakta kaldıklarını! Allah’ı zikrettiklerini ve bize hizmet ettiklerini anlayarak! Rabbimizin emir ve yasaklarına uymada daha dikkatli olmalıyız. Hz Davud bakır ve demiri ilk olarak eritip şekil veren kişidir. Demir ve bakırın hayatımızda ne derece önemli olduğu malumdur. Kur’an-ı Kerim bize sizde çalışın Davud peygamber gibi yapabilirsiniz diyor. (Araz F. 20012,Sebe’ Suresi - 10. Ayet )
Hz İbrahim’in mucizesi: Hz İbrahim’i ateş yakmamıştır. Kur’an-ı Kerim çalışın sizde Hz İbrahim gibi ateş sizi yakmayacaktır işaretini vermektedir. Günümüzde de ateşte yanmayan özellikte kıyafetler ve materyaller üretilmiştir. Bu daha fazla geliştirilebilir. Gördüğümüz gibi peygamberlerimizin mucizeleri bize ışık tutuyor! Bizi yönlendiriyor. Hepsi bilimle örtüşüyor ve bazısının bir kısmı keşfedilmişken daha keşfedilmeyen birçok bilgi, delil, keşfedilmek üzere insanların çalışarak bulması için beklemektedir. Cehennem ateşinin yakmaması için de ruhun güçlü kalması, iyi ahlaklı olmamız gerekmektedir. Bu bakından pozitif enerjilerimizin çoğalmasına, kötü davrandığımızda veya kötü iş yaptığımızda peşinden güzel iş yaparak negatif enerjilerinizin az kalmasına gayret etmeliyiz. İslam dini her zaman dünya ve ahireti dengede tutan bilgilerle, delillerle bizi yönlendirmektedir. (Araz F. 20012,Enbiya süresi 21/69 ayeti, s.328)
Cahiliye Dönemi
İslamiyet ten önce kız çocuklarının doğumu sonrası, cahiliye diye adlandırılan o dönemde, genel olarak kız çocuklarının ölümü, canlı canlı öldürülmesi şeklinde olmaktaydı. Ailenin erkeği bütün aileyi kendi mülkü olarak görmekteydi. Diğer farklı şekillerde öldürülmesi az tercih edilmekte idi. Bu çirkin davranış ailenin en zayıf üyesi olan kız çocuğuna yapılırdı. Sadece Arap yarımadasında değil, dünyanın diğer yerlerinde de kız çocuklarının doğumundan utanılır, kız çocuğu babası sanki büyük bir suç işlemiş gibi, psikolojik olarak kendini kötü hissederdi.
Araplarda soylu ailelerde kız çocuklarını katletme durumu az olurken, diğer ailelerde daha çok rastlanan bir durumdu. Sadece soylarının devam edeceği kadar kız çocukları bırakılarak, bir ailede iki kız çocuğundan fazla kız çocuğu olunca bunu ar meselesi, utanç olarak görmektelerdi. Bu hezeyan düşüncelerin, günümüz dünyası ile açıklanması muhayyeldir.
İkinci halife Hz Ömer İslamiyet’i tanıyıp Müslüman olduktan sonra önceki durumu ile ilgi unutamadığı iki konudan birine çok ağladığı ve diğer yaptığına da çok güldüğünü ifade etmektedir. Kız evladım olduğunda bana yalvardığı halde ona acımadan diri diri toprağa gömdüm. Bunu hiç unutamıyorum hep ağlıyorum. Unutamadığı ve güldüğü iki konudan ise, yola gitmeden önce ticaret ve başka işlerimiz ile ilgili, bizi korumaları için helvadan put yapardık ve yorulup karnımız acıktığında o taptığımız bizi koruduğuna inandığımız putları yerdik, bu halimizi hatırladığımda ise çok gülüyorum diye İslamiyet öncesi sıra dışı yapılan cahillikle ilgili bu örnekleri anlatmıştır. İslamiyet böyle bir toplumu medeni bir toplum haline getirmiş ve kadınlara günümüzde ki medeni devletlerin hiç birinde verilmeyen haklar verilmiştir.
İSLAMİYET’TE KADIN
İslam dininde kadına büyük önem verilmektedir. Erkeklerin bayanlar üzerinde hakları olduğu gibi kadınlarında erkekler üzerinde hakları vardır. Neslin devamını sağlayan, ailenin düzen almasında ve milletin oluşumunda büyük önemi olan bayanlar, erkekler ile aynı hakka sahiptirler, kadın erkek ayrımı yoktur. Kadının özellikleri ve eğitimde de çok başarılı olduğu övülmektedir. Evlilik sonrası anlaşamama durumu olursa ayrıldıklarında eğer erkek bayana maddi olarak bir şeyler vermişse geri istenmemesi öğütlenmektedir.
Hz Peygamber sizin ahlaken en güzel olanınız, eşine en iyi davrananızdır buyurmuşlardır. İslam dini bilinmeden eleştirilerek, bazı suçlamalar da bulunulmaktadır. Kadının eve hapsedildiği, eğitim öğretim olanaklarının elinden alındığı, kılık kıyafette özgür olmadığı, hukuken eşit olmaması ve fikirlerinin zayıf olduğu gibi suçlamalar asılsızdır. Kadına tarih boyunca tarif edilemeyen çok çirkin şekilde davranılmış ve katledilmiştir. Bu olumsuz davranışlar, İslamiyet’in gelmesi ile birlikte değerli olduğu halde değeri bilinmeyen kadının değeri kabul edilmiştir.
Kadın çalışma hayatından, eğitim hayatından dışlanmaz. Örtünme ile ilgili durum ise çok değerli olduğunun göstergesidir. Bayanın bedeni kutsaldır, değerli olan her şey gizlenir. Bu bakımdan kadınında çok değerli olduğu için kutsal olan bedenin gizlenmesi gerekmektedir.
Yaratılışta kadın erkek eşittir. İslamiyet’te kadın erkekten daha üstündür. İnançsız olduğu halde iyi ahlaklı olan insanlar vardır. İnandığı için inancı doğrultusunda yaşayan insan öbür dünyada cenneti kazanmak için yaşar. Hz Muhammed cennet annelerin ayakları altındadır demiştir. Erkekler için böyle bir tarif, müjde olmadığı için, sonsuz dünya hayatında verilen değer bakımından ve ahiretteki güzel hayat, annelerin ayaklarının altındadır ifadesi, bayanların erkeklerden üstün tutulduğunun göstergesidir.
İslami kaynaklar da, uygulamalar da kadın hakları, günümüzün medeni kanunlarından daha ileride olduğunu görmekteyiz. Nitekim ülkemizde yeni boşanan bir çifte mahkemenin verdiği karar bayana nafaka verilmemesi yönünde olmuştur. Gerekçe olarak, bayanın ev işlerini yapmadığı için nafaka alamaz diye bir karar verilmiştir. Fakat İslamiyet’te bayanın ev işlerini yapma, eşinin anne babasına bakma, çalışma ve hatta çocuk emzirme gibi bir sorumluluğu yoktur. Bu bakımdan bayanın kendisi istemediği müddetçe bu tür suçlamalarla haksız gösterilemez. (Cumhuriyet,2020)
Kadının şahitlik konusunda ki değerlendirilmesi bir ölçü olarak değerlendirilemez. Bazı şartlara göre değişebilmektedir. Örneğin; tacizci, katil veya topluma bir zararı olan kişiye bayan şahitlik yaparken, yaratılışı icabı bayan şefkatli, duygusal bir yapıya sahip olduğundan dolayı, anne olması hasebiyle, yargılama esnasında, suçlu kişiye acıma durumu olabilir, şefkat gösterebilir düşüncesi öne çıkmaktadır. İbadet konusundaki durumu ise, özel halleri olduğu durumlar dikkate alınarak değerlendirilmiştir ve özel günlerinin olduğu zamanlarda ibadetlerden muaf tutulmuştur. İslamiyet kadına karşı nazik olmayı öğütlemiştir. Şiddeti asla tasvip etmemektedir. Bazı yanlış anlaşılmalar, ayet ve hadisler tam olarak anlanmadığından ve önceki menfi Arap adetleri değerlendirilerek yanlış anlaşılmıştır. (Ağçoban S. 2016, S.15-20)
Sorumluluklarımız
İnsan başıboş yaratılmayan, sorumlukları olan, beden ve ruhtan yaratılan üstün bir varlıktır. Yeme, içme, gezme gibi sıradan doğal bir hayat yaşadığı zaman diğer canlılardan bir farkı olmamaktadır. Çünkü onlar da yiyip içip şuursuzca yaşamaktadır. İnsanda şuur, irade, güç, benimseme duygusu, cesaret, ruh, kalp vardır. İradesine sahip çıkmadığında, nefsine uyarak meşru yaşamadığı zaman, farkında olmadan yaşadığını zanneder ama o yaşaması gerektiğini yaşayamıyordur. Altınlarını çöpe atıp oradaki paslı demirleri alıp, çok güçlü olduğunu düşünerek ilerlediği yolun bitimi sonrası, gittiği pazarda paslı demirleri para etmeyecektir. Üstün varlık olduğunu bilip, kalbinin gökyüzünde arşta olduğunun farkında olarak yaşamayı sürdürdüğü an, insan gerçek özelliğine kavuşur. Artık o diğer canlılardan farklı olmayı başarır, nefsini yendiği içinde, insan takva derecesinde, nefsi olmayan bazı meleklerden daha üstün hale gelir. O insanın almış olduğu huzur, dünya da ki hiçbir şeyde olmaz. Negatif enerjilerin etkisinden kurtulduğu için, artık özgürlüğü yakalayan hür bir insan olur. Tabi bu halini devam ettirebilmesi ve o tarif edilmez mutlulukla yaşayabilmesi, hassas yaşantısına bağlıdır. Bir evin yapılması yıllar alabiliyorken, eve benzin döktükten sonra kibriti ateşleyip atınca, evin yanıp kül olacağı gibi, ruhunun sağlığına dikkat etmeyen insanın ruhu, yanar kül olur. Manevi olarak, psikolojik anlamda sıradan olur. Tekrar aynı hataya düşmemek için, hatalarını mükerrer etmemesi gerekmektedir. (Çetintaş İ, 2020, S.30-40)
Bu bakımdan insanın karlı olabilmesi için, Allah’ın emri olan namazlarını kıldığı zaman, aralarında günah olmayan yeme içme uyuma gezme gibi davranışları pozitif akıma dönüşür ve sevap olarak yazılır. Büyük günahlardan kaçınıldığı müddetçe, küçük günahlar affedilir. (Araz F. 2012, Hüd 11/114, s.235)
İslam dini başlı başına bir eğitim sistemidir. Kur’an-ı Kerim, Hz Peygamber’in sünneti, sözleri, hayatımıza yön veren örnekler, en önemli ilimdir ve sayfalara sığmayacak kadar çoktur. Allah bizi sadece kendine ibadet etmemiz için yaratmıştır. Rabbimiz hitabında “ben cinleri ve insanları ancak bana ibadet etsinler diye yarattım buyurmuştur. İnsanların ve cinlerin yaratılma sebebi Allah’a CC ibadet içindir. " (Araz F. 2012, zariyat 56. Ayet, s.524)
Bize ilk hitabı okudur. Biz Rabbimizi, gönlümüzde, kalbimizde yaşatarak, her zaman her yerde bizimle beraber olduğunun farkında olarak yaşadığımızda, son anımıza kadar öğrenmeyi bırakmadan, öğrendiklerimiz doğrultusunda meşru bir hayat yaşadığımızda, sonsuz hayatı kazanma ihtimalimiz bulunmaktadır. (Araz F. 2012, zuhur süresi 36. Ayet. s. 493)
Allah bizlere hitabında her canlının dünya hayatının biteceğini ve kendisine döneceğimizi söylüyor. O dönüşümüz sonrası kendisinin uyarılarını dikkate almamız oranında, orada yaşamımızın nasıl olacağı ile ilgili bizi bilgilendiriyor. Kur’an-ı Kerim öyle muhteşem bir sofra ki, geçmişten, gelecekten ve öbür dünyadan haber veriyor.
Genel olarak Kur’an ayetleri ilmin anahtarı, definenin kapısıdır. Bütün akıllar, kalpler, ruhlar ondan gıdasını alarak amaçlarına ulaşabiliyorlar. (Araz F. 2012, Ankebut süresi 57,60. Ayet, s.404)
Yapmamız gereken! Bilginin vazgeçilmez hazine olduğunun farkında olarak, Rabbimizi severek, bütün işlerimizde, her zaman her yerde onu zikrederek, okumak, düşünmek, çalışmak ve dünya hayatı bittikten sonra, sonsuz hayata başlangıç sonrası, son olmaktan kurtulmak için, rehberimiz olan Kur’an-ı Kerim ve Peygamberimizin sünnetinin ışığında bilgi öğrenerek, öğrendiklerimizle yaşamamız gerekmektedir.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.