- 323 Okunma
- 0 Yorum
- 2 Beğeni
MEVLANA TEFEKKÜRÜNÜN GÜNÜMÜZE ETKİLERİ
MEVLANA’NIN TEFEKKÜR DÜNYASI’NDAN
MEVLANA TEFEKKÜRÜNÜN GÜNÜMÜZE ETKİLERİ
Mevlana, 749. Vuslat yıldönümünde her zamanki gibi manevi atmosfer içinde anılıyor. Yurdun her yerinden hatta yurt dışından Mevlana dostları, aşk erleri kafileler halinde geliyor Konya’mıza. Her yıl 07- 17 Aralık ayı şehrimiz cıvıl cıvıl olur. Mevlana’ya atfedilen ama aslında İranlı şair Ebusaid Ebu’l Hayr’a ait olan fakat Mevlana ile bütünleşen;
“Gel ne olursan ol gel….” Sözüne uygun hareket ederek misafirimiz oluyor tüm Mevlana âşıkları. Hoş gelmişler, sefa getirmişler.
Ölümünden sonra yaklaşık sekiz yüzyıl geçmesine rağmen Mevlana unutulmamış, felsefesi kaybolmamıştır. Günümüzde, Mevlana’nın görüşlerini temel alarak kurulan Mevleviliğe tüm dünyada gönül veren insanlar vardır. Her yıl, Türkiye‘ de birçok ülkeden katılımcıyla Mevlana günü düzenlenmekte, O’ nun felsefesi ve eserleri tartışılmaktadır. Mevlana ölümünden sonra da insanları etkilemeye devam etmiştir. Bu insanlardan biri de Atatürk’ tür. Tanrı ve insana duyduğu engin sevgiyi sanatla besleyip geliştiren Mevlana felsefesinden etkilenen ve en iyi biçimde özümseyen Yüce Atatürk, Mevlana’yı, “İslamiyeti Türk ruhuna uyduran büyük bir reformist” olarak nitelemektedir. Bugün, Mevlana hakkında yazılmış binlerce kitap, makale ve araştırma vardır. Günümüzün en gelişmiş iletişim sistemi olan internette Mevlana hakkında on binden fazla kaynak bulunmaktadır. Bütün bunlar Mevlana’ nın düşüncelerinin günümüzde de geçerliliğini koruduğunun kanıtıdır. Mevlana’ nın unutulmamış olmasının en önemli nedenleri, düşüncelerinin evrensel olması ve düşüncelerini şiir yoluyla usta bir biçimde sunmasıdır.
Mevlana’nın felsefesi günümüzde de artan bir önemle varlığını sürdürmektedir. Ne yazık ki, geçen sekiz yüzyıl sonunda savaşlar ve kavgalar son bulmamış, Mevlana’nın sevgi ve hoşgörüyle son vermek istediği kin ve nefret varlığını sürdürmüştür. Bugün dünyamızın birçok yerinde var olan ve insanlığı etkileyen ırkçılığa, şiddet ve hoşgörüsüzlüğe karşı; Mevlana’nın hoşgörülü ve barışçı felsefesi benimsenirse, evrensel barış bizlere çok uzak olmayacaktır. Özellikle, terör ve savaşın yoğun bir şekilde hissedildiği şu günlerde Mevlana düşüncesinin önemi daha çok ortaya çıkmaktadır. Mevlana’nın çok önem verdiği ve tutkuyla bağlandığı insanlar, hala bu sevgiyi ve hoşgörüyü anlayamamış, kendi hayatlarına uygulayamamışlardır. Bu sebeple Mevlana felsefesinin tüm dünyaya tanıtımı ayrı bir önem kazanmıştır. Günümüzde artık insanların farklılıklarına hoşgörüyle bakabilmeyi ve birbirlerini sevebilmeyi öğrenmeleri gerekmektedir. Bunun için de Anadolu hümanizminin kurucusu olan Mevlana öğretisi yaygınlaşmalıdır.
Mevlana ve felsefesi, bugün onu sevenlerin kalplerinde varlığını sürdürmektedir. Zaten kendidisi de bunun farkındadır:
“ Mezarımızı yerde aramayınız, bizim mezarımız bizi sevenlerin gönlündedir.”
Mevlana’nın Tefekkürüne Etki Eden Faktörler
Mevlana’yı iyi tanımak, O’nun tefekkür dünyasını bilebilmek için yetiştiği ortama bakmak lazımdır. Yetiştiği ortam nasıldı? Hangi ilmi süreçlerden geçti? Tefekkürünü oluşturan ve olgunlaştıran Hocaları kimdi? Neler öğrendi ve neler yaptı? Bunlar bize ışık tutacak niteliktedir.
Mevlana Celaleddin Rumi 1207 yılında Horasan’da doğdu. İlk derslerini bilginler sultanı ismiyle anılan babası Bahaeddin Veled’ten aldı. Tasavvuf düşüncesiyle iç içe büyüyen Mevlana bir Ahi olan Şems Tebrizi ile karşılaşınca kendi düşünceleri de şekillenmeye başladı. Mevlana Kur’an’a hayrandı. “Ben Kuran’ın bendesiyim” demekten hoşlanıyordu.
Bunun yanında, devrinin bütün sanat ve bilim hareketlerini takip ediyor, hadis, fıkıh gibi İslam bilgileri konularında çağının rakipsiz uzmanı sayılıyordu. Mevlana, 13. yüzyılda Moğol akınları yüzünden sarsılan Anadolu’nun acısını, insanlığı, hoşgörüyü ve barışı temel alan felsefesiyle hafifletti, yaraları sardı.
Bahaeddin Veled, Konya’da Altınapa (Altun-Aba/Altunpa) medresesinde iki yıl müderrislik yaptıktan sonra 23 Şubat 1231 tarihinde vefat etti. Bu sırada yirmi dört yaşında bulunan Mevlana, babasının yerine geçip müderrislik yapmaya başladı.
Ertesi yıl Mevlana’nın çocukluğu sırasında terbiyesiyle meşgul olan, Bahaeddin veled’in müridlerinden Seyyid Burhaneddin Muhakkık-ı Tirmizi, şeyhini ziyaret etmek için Konya’ya geldi. Ancak burada şeyhinin vefat ettiğini öğrendi.
Seyyid Burhaneddin, Konya’ya gelince Larende’de bulunan Mevlana’ya mektup yazarak onu Konya’ya çağırmış, buluştuklarında babasının hem zahir, hem hal ilimlerinde kâmil bir şeyh olduğunu, kendisinin zahir ilimlerinde elde ettiği üstün dereceyi hal ilimlerinde de kazanması gerektiğini söylemiş, bunun üzerine Mevlana, Seyyid Burhaneddin’e mürid olup, dokuz yıl hizmet etmiştir.
Eflaki, Seyyid Burhaneddin’in, buluştuklarından bir yıl sonra Mevlana’yı zahir ilimlerinde (Müspet ilimlerde) daha da ilerlemesi için Şam’a gönderdiğini söyler.
Mevlana, Halep’te Hallaviye Medresesinde aynı zamanda şehrin yöneticisi olan Kemaleddin İbni Adim’den ders almıştır.
Mevlana’nın; Arap dili ve edebiyatı, Lugat, Fıkıh, Tefsir ve Hadis gibi ilimler başta olmak üzere akli ve nakli ilimlerden icazet aldığını söyleyen Sipehsalar, onun Şam’da Muhyiddin İbnü’l- Arabî, Sadeddin-i Hammuyi, Osman-ı Rumi (Türbesi Konya’da olup, Osman Rumi mahallesindedir), Evhadüddin-i Kirmani ve Sadreddin-i Kon evi (Türbesi Konya’dadır. Kendi adıyla mahallede camiinin avlusunda yatmaktadır) ile uzun süre sohbet ettiğini belirtir.
Mevlana’nın babası Bahaeddin Veled, bulunduğu ve yolculuğu sırasında uğradığı şehirlerde daima devlet adamlarının ve ilim erbabının teveccühünü kazanmış bir zattı. Anadolu Selçuklularının en güçlü sultanlarından olan Alaaddin Keykubad I, Konya’daki ikameti esnasında ona büyük hürmet göstermiş, hatta onun müridi olmuştu.
Diğer Selçuklu sultanları, Mevlana’ya da hürmet göstermiş hatta Rükneddin Kılıçaslan, Mevlana’nın müridi ve “Oğul” diye hitabettiği kişilerdendi.
Mevlana’da tefekkürü oluşturan, düşünce ve fikir atmosferini şekillendiren birinci faktör çevresi ise, ikinci faktör eserleridir. Eserleri ile bütün dünyaya seslenmiş, insanlara eğitim vermiş, ölümsüzlüğünü kanıtlamıştır.
İnsan olanın ortaya bir eser bırakması kaçınılmaz bir durumdur. Eserler, insanları unutulmaz kılar, ebedileştirir, ölümsüzlüğünü ispat eder. Eser, bir çeşit sadaka-i cariyedir.
MEVLANA’NIN TEFEKKÜR DÜNYASI/ Kazım Öztürk/ Tebeşir Yayınları)
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.