- 468 Okunma
- 3 Yorum
- 4 Beğeni
DAĞLAR
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Çoğu zaman mor rengiyle hemen her şairin/ozanın gönlünde taht kurmuştur dağ... Bu sebepten dolayıdır ki dağlar konusunda bu pencereden birkaç söz etmeden geçemeyeceğim! Jeoloji ilminin bizlere söylediğine bakacak olursak; dağlar yeryüzündeki büyük yer tabakalarının uçlarında yükseliyor ve tabakaları birbirine bağlıyor. Bu özelliği ile sanki tahta parçalarını birbirine bağlayan birer çividir yeryüzünde. Nebe Suresinin 6. ve 7. ayetleri de bu özellikle paralellik arz etmez mi: “Biz yeryüzünü bir döşek olarak kılmadık mı? Dağları da birer kazık!..” Lokman Suresinin 10. ayeti ise yine dağların bu özelliğini vurgular niteliktedir: “O, gökleri bir dayanak olarak yaratmıştır, bunu görmektesiniz. Arzda da, sizi sarsıntıya uğratır diye sarsılmaz dağlar bıraktı ve orada her canlıdan türetip yayıverdi…” Kâinatın nasıl yaratıldığı konusunda tefekkür ederken, o dağlar bize “Her nakış bir nakkaşı gerektirir” sözünü hatırlatır hep.
Dağlar can kulağı ile dinlendiğinde; o sesli sessizliğin koynunda ulvi bir ahengin ruhları nasıl dinlendirmiş olduğunu görürsünüz. Onun zirvelerindeki sessizlik arttıkça insan adeta kendine yaklaşır, dolayısıyla da Yaratanına… Bir şairin yüreğindeki fırtına düşlerini savurmuşsa bir taraflara ve geride bir kırılmış yürek, yorgun gecelerin çengeline asılı birkaç kuru tebessüm bırakmışsa, işte o zaman dağlar yoldaştır şaire… Bu noktada şair susar o muhteşem dağların kayaları şair adına çığlık oluverir bir bakıma. Dağlar, kendisine yaslananlar içinse bir arka’dır her zaman. Gerektiğinde kendisini vadisinde akan sele verir, fakat arka olduğunu ele vermez hiçbir zaman. Dadaloğlu; “Ferman padişahın, dağlar bizimdir” sözüyle, Koç Köroğlu; “Arkam sensin, kal’am sensin dağlar hey” naralarıyla bu gerçeği nasıl da ifade etmişti…
"Bir Dağcı ve Kayakçının Notları"nda Sayın Muharrem Barut(*) dağ konusuna fantastik bir yaklaşımda bulunarak bakınız ne diyor: “Allah; mekândan münezzeh her yerde hazır ve nazırlığını bırakıp yeryüzünde yurt edinseydi mutlaka dağlarda yerleşirdi. Yüksek dağlar biraz bu maksatla yaratılmıştır hissini vermez mi? Dağlar, tabiatın alçaklığa, silik düzlüğe karşı bir nevi isyankârlığı, bizim sağır ve duygusuz sandığımız taşın, toprağın Yaratanına ulaşmak için azimli bir yükselişi ve tırmanışı değil midir? Allah, dağları fırsatçı, cüce ruhlar çıkmasınlar diye sarp ve yalçın yaratmış olmalı. Dağcının, bulutlar üstü zirvelerde bunca tırmanma ve yorulma pahasına göğsünde duyduğu geniş inşirah, iliklerini, benliğinin ta derinliklerini saran yepyeni yaşama hazzı başka neyle izah edilebilir?”
İnsanla dağ arasında olan rabıta herhalde tutkudur. Çünkü tutku da bir istenç vardır, yargıları aşan bir coşku vardır. Bir ihtiras vardır ayrıca bu kavramın içinde. Böyle olunca da dağlara karşı hizmetkarlığımız şart oluyor bir yerde...
----
(*)Muharrem Barut:
Muharrem Barut 1329 (1913) yılında Manyas’ın Mürvetler köyünde doğdu. Savaştepe Yatılı İlkokulu, Balıkesir Necati Bey Öğretmen Okulu ve Ankara Gazi Terbiye Enstitüsü Edebiyat Bölümü’nü bitirdi. İkinci Büyük Dünya Savaşı başlarında Bulgar sınırında yedek subay idi. Terhis olunca Kayseri Lisesi’ne atandı.
YORUMLAR
Dağlar sitemli ah'lar , onurlu vahlar'la dolu
Dağlar ' isyanlarla aşklarla dolu.
Türkün' töresinde küt dağlarda alınır.
Peygamberler insanlığa dağlardan salınır.
Bazan çare kaçmaktır, hayat dağlarda bulunur.
Onurla gururla alçaklara doruktan bakılır .
Dağ gibi olmalı güzellikler
Yüreğinize emeğinize sağlık
Dağ gibi sevgilerle kalın.