- 347 Okunma
- 1 Yorum
- 4 Beğeni
FİRARDA...
Bir düş mahkumusun sen aralıksız eziyet eden meziyet babında itirafım ve işte aşkla ördüğüm duvarlar:
Çimentoya katık ettiğim sevgi ve nazlı rüzgar.
Biteviye çöreklenen hüzün ve mağdur yanlı bir iklim.
Hazan reşit lakin acılar eşit değil, hafız ve gölgemde dem vurduğum ve yalnızlığımla yanıp tutuştuğum.
Mealim yok benim ve mizacı kayıp bir rota olan s/onsuzlukta sürüklenen batık bir gemiyim ve atık bildiğim ne varsa katık ettiğim kadar hüznü hayatıma.
Gönlün kıblesi.
Mazlum sözcükler.
Dikişleri sökülen kefenim.
Kefesi k/ayıp bir ağırlık gibi omuzlarıma binen.
Hakim olansa kader ve esef dahi etmediğim. Kaynakçası günün elbet dünde saklı mimarisi özlemin.
Rast gele kader!
Rest çektiğim keder…
Nazar boncuğu misali mavi, çakır gözleri canım annemin.
Feri mi söndü yoksa?
Yoksa yoksa fettan iblis mi nifak soktu annemle arama?
Fedaisiyim rüzgarın ve firari yüreğimden sarkan bir kilim gibi üzerinde debelendiğim yeryüzü. Gökse mahzun yerse derin asla yerle yeksan edilmiş dünyamdaki son kıvılcım son esinti.
Manen yüklüyüm.
Mağlup geldiğimi düşünenlere ise öfkeli.
Sakin mizacımdan yoksunum artık ve yoksul sevgilerden nal topluyorum ne de olsa akşam pazarı.
Haydi, el sıkışayım.
Haydi, tıkış tıkış iken benliğim acılarla resmedeyim iç alemimi lakin lakin…
Ah, ben yetim bir kuşum ve öksüz kalmamak adına direniyorum ve sığınıyorum Huda’ma.
Bir esaret ise yalnızlık.
Bir cesaret örneği ise kalemin yazdıkları.
Kelamı yitik bir dervişim ben ve selamı alınmayan aslında sefasını süreceğime hayatın cefasına tanıklık ediyorum.
Tamtakır zindanım.
Ziynetimse namus.
Zinhar yalnızım.
Kala kaldığım bir başıma ve yitimi yüreğin ne de olsa koyu gözlerinde saklıyım gecenin.
Mahsulü hazanın.
Kıblesi rabıtamın.
Kaynakçası yazdıklarımın…
Kalburüstü sevdalar değildir şerh düştüğüm bilakis bir yitime rast geldiğim koyudan mintanıdır çocuk gelinin.
Ne çocuğum ne kadın ne insan.
Ne yalnızım ne kalabalık.
Endamlı bir sessizlik ile üstünü örttüğüm acılarım.
Maviden yoksun gök kubbe ve karabatak gibi gölgeler.
Sözcüklerse yangın yeri yüreği mağdur eden iklimden de asla haz etmeyen.
Sözlüğüm bitimsiz.
Harfler ise yetmemekte.
Ne alfabedir içine sığamadığım ne de yirmi dokuz harfin kölesiyim.
Bir mizansen ki yaşamak ve bir milat ki son yaşadığım ve işte mecazi anlamda çoktan firar ettim ben bedenimden ve uykuda geçen ömürden son kalandır yüreğimden taşan yaşın aşka düşkünlüğü ile bir de aşık atanlara yok mu serzenişim…
Mektepli olsam ne ki?
Alaylı bir acıyım ve derviş yükü sırtında değil yüreğinde saklı ve yüksünmeden yad ediyorum dünümü ve özlüyorum mutlu nidalarımı.
Bir birikimden de öteyim belki de rakımı olmayan bir tepeyim.
Bir sefil rüzgar eşlik eden ve kaydığım zeminden göğe uzanan o devasa uzunluktaki gönül köprüsü.
Gönlümde beyitler ve durduğum eşikler.
Meali ölüm olan bir bekleyiş olmamalı asla lakin ölümdür yakın duran ve Kara Melektir beklemede.
Tasnifi yok ki duyguların ve tezahürü yankısı da olmayan bir çığlığım.
Bir haykırış belki de hizaya sokan zalimi.
Bir tufan belki de göğü delen delişmen gözleri zulmün.
Raks eden sözcükler yangın öncesi.
Rakımı olmayan bir tepe ulaşmanın mümkün olmadığı.
Lakin azimliyim ve alabildiğine atak en azından patavatsız karanlığa aldırış etmeden aydınlığımı pay ediyorum evrenle.
Kanatlarım kırık olsa ne ki ne?
Yüreğimse kırgın.
Meczup olsam bile kime ne?
Azgın dalgalar ve hoyrat firarı dünümün oysaki ben günde saklı ve yarınlara da dönük aydınlık yüzüm.
Yüz göz olmadan.
Yüz vermeden kötüye.
Yüz bulmasam da dünyada…
Ve işte yüz görümü s/onsuzluğa denk düşen hüzünlü kalbim…
Sona çeyrek kala hala yarım kalan masalımla firardayım da iklimlerden uzak ne de olsa yeknesak olmuş bir duygunun ötesinde mağlup gelmeye aday olsam da ben çoktan kazandım savaşımı ve işte muzaffer sözcüklerin de v/edasıdır yüreğimden taşan özlemin ve hüznün de telaşı ile adımlarken önümdeki uzun ve engebeli yolu…
YORUMLAR
Ekinlerden dökülen yaşları mevsimin.
Yaslı kaderin de iz düşümü.
Mağdur bir iklimin kıyısından sesleniyorum: serzenişim kendime çünkü ben hayatı sevginin alfabesiyle okudum.
Düş
gücüme ihanet eden gerçekler.
Gerçek bildiğim neyse ve kimse yitirdi hükmünü.
Bir şarapnel parçasına eşlik eden kalemin kırık ucu ve bitimsiz nidalarım.
Mevsimsiz kaldım.
Kimsesiz ve de.
İklimin altına serdiğim kilim mi?
Kindar sesi mi yoksa iblisin ve kaynakçam Rabbim ve kutsal kitap.
Arşı alaya çıkan iç sesin teyakkuzu ve tereddüt etsem de umudumu yitirmediğim.
Yüreğin rotası bense noksan bir hikayeyim.
Sivri dilli zalim siren seslerine sadık bir ölü gibi yakardığım kadere yakın durduğum kadar Rabbime ve ben insanları hep kendim gibi bildim.
Bir ikaz mı ya da bir itiraz?
Koyu gözlerine gecenin mil çektiğim mi?
Rüzgarın yüzümü yaladığı ve mevsimin firarı.