- 432 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
ANITLAR VE HEYKELLER
Batılı bir ülke kentindeki kültürel dokuyu alıcı gözle izlediniz mi? Benim böyle bir imkânım olmadı. Ancak görsel ve yazılı medya ile sinema filmlerinden gördüğüm kadarıyla batı kentleri hakkında bilgi sahibiyim. Buralarda kendi ülkelerinin tarihi dokusunu yansıtan anıt ve heykellere, kültürel değerlerini sembolize eden yapılara sıkça rastlamak mümkün. Özellikle İtalya’daki Roma uygarlığından kalma heykellere bayılırım. Onları gördüğümde benzerlerinin ülkemde sadece antik kent kalıntılarında rastlanmasına hayıflanırım. İnsan ruhundaki zarafeti yansıtır heykeller. Uygarlığın bir ölçüsüymüş gibi gelir bana.
Heykel kültürü bize cumhuriyetle birlikte girmiştir. Osmanlı dönemine ait çok kaliteli ve kültürel değeri olan anıtlarımız ve tarihi dokumuz varsa da, heykellerimizin pek yaygın olduğu söylenemez. Çocukluğumdan beri belleğimde yer eden Samsun’daki Atatürk heykeli, Afyonkarahisar’daki Zafer Anıtı, Ankara Ulus’taki Atatürk Anıtı gibi tarihi olayları simgeleyen eserler, sayıları az da olsa bende derin izler bırakmıştır. Onları gördüğümde “harbe” gidip bir daha dönmeyen, hiç tanımadığım ve öyküleriyle büyüdüğüm yakınlarım aklıma gelir. Garip bir duygudur bu. Anlamayan, bu duyguyu hissedemez.
Heykeller, üç boyutlu estetik biçimler almış görsel sanat eserleridir. Heykel ve anıtlar, kültürel değerlerinin yanı sıra görünüm itibariyle de çok önemlidirler. Bu nedenle bir kentte hangi heykelin nereye ve ne zaman konulacağı, kültürel dokuya uyumluluğu, görsel albenisi bu konuyla ilgili olanlar tarafından göz önüne alınmalıdır. Park ve bahçelerdeki, anıt ve heykellerin gölgesinde yudumlayacağınız bir yudum çayın bile bir başka tadı vardır. Gözleriniz bir sanat eserine bakarken dinlenir, ruhunuza huzur gelir. Bu tür örnekler kentimizde ne kadar da az! Bunlardan bir tanesi olan Osman Paşa şadırvanından kim rahatsız olabilir?
Bir kentte yapılması ve bulundurulması gereken heykel ve anıtlar, her şeyden önce o kentin kültürel zenginliği ve uygarlık ölçüsüdür. O nedenle de bu tür eserlerin kent belediyeleri tarafından yaptırılması ve yönlendirilmesi en olağanıdır. Belediyelerin kendi kentlerinde kültürel değeri olan anıt ve heykellerin yapılması için çeşitli etkinlikler düzenlemesi de bırakın eleştiriyi, alkışlanması ve desteklenmesi gereken bir konudur.
Geçtiğimiz yıllarda Ordu Belediyesi, kültürel etkinlikler çerçevesinde iki kez “Uluslar arası Edebiyat Festivali” ve bir kez de “Taş Heykel Sempozyumu” düzenlemiştir. Her iki etkinliği de başarıyla sonuçlandırmıştır. Bu etkinliklerle Ordu Belediyesi, özellikle Edebiyat Festivallerinde kentimizin kültürel geçmişine yakışanı yapmıştır. Ancak kent meydanlarına dikilen heykellerdeki seçicilik doğru yapılmamıştır. Kent merkezine dikilecek heykel ve anıtlar, sade vatandaşın anlayabileceği özellikte olmalıdır. Picasso’nun kübizm tekniğinde yaptığı resimler belki sanat çevreleri tarafından beğenilebilir ama benim gibi sıradan insanlar Leonardo da Vinci’nin tablolarını onlara tercih ederler. Çünkü tabloya baktıklarında “Bu ne?” diye yapana sormazlar. Sanat biraz da halk için değil midir?
Bugün de haklı olarak kent meydanlarındaki elektrik hızarlarıyla yapılmış heykeller eleştirilmektedir. Nitekim Ordu Büyükşehir Belediyesi “Halkın milli ve manevi değerlerine aykırı” diye gerekçe göstererek bu heykelleri söktüreceğini belirtmiştir. Tek olaylar buraya kadar gelmeseydi.
Kuşkusuz halkın oylarıyla seçilmiş insanların duyarlılıkları ve uygulamalarına saygı gösterilmelidir. Ancak, heykellerdeki seçicilik konusunda Ordu Büyükşehir Belediyesi haklı olmakla birlikte bir kentin kültürel geleceği kör bir inat uğruna engellenemez. Bu konularda “Ben yaptım oldu”dan çok, ikna edici toplantılara ve istişarelere ihtiyaç vardır. Eleştiri, var olanın daha anlamlı, daha başarılı olması için yapılmalıdır. “İstemezük” anlayışları hiçbir Orduluya yakışmamaktadır.
Hem Ordu Büyükşehir Belediyesi, hem de ilçe belediyelerimiz, çeşitli etkinlikleri, tarihi ve kültürel değerlerimizi anıt ve heykel olarak yaşatmak, kentteki kültürel dokuyu zenginleştirmek için yapmalıdırlar. Belediyelerimiz, ne tür anıt ve heykel yapılacağını bu etkinliklerde tartışmalı, halka ve bu konuya duyarlı insanlarımızla görüşerek karar vermelidir.
Anıt ve heykeller, güncel sanat anlayışlarıyla şekillendirilebileceği gibi, tarihi değerler göz önüne alınarak da yaptırılabilir. Bu tür anlayışlar, uygar ülkelerde çok yaygındır.
Madem milli ve manevi değerlerden bahsediliyor, görelim sizleri. Sakın “milli ve manevi değerlere saygı” önceki Ordulu kültür bakanımız gibi ibadete bile açılmadan yarım kalmış Mesudiye’deki kiliseyi onarmayı, 700 yıllık Hacı Emiroğulları’ndan kalan Mesudiye Kale Köyü’ndeki kale ve kümbetlerin onarımına tercih etmesine benzemesin. Ordu’muzda bu tür değerler sayılamayacak kadar çoktur. Hadi sizleri görelim, yaptırın heykellerini. Alın işte bazıları;
Eskipazar’da yapılacak Süleyman Bey’in (Hacı Emir oğlu Süleyman Bey 1396 yılında Ordu şehrini kurmuştur) atlı bir heykeline Ordu’da hiç kimse karşı çıkamaz, çıkmamalıdır. Aynı şekilde Gülyalı’da Ebulhayr Kethüda’nın, Ulubey ve Aybastı’da Sevdeş Bey’in, Çamaş’ta Mehmet Çamaş’ın, Piraziz’de Piraziz Bey’in heykellerinin park ve bahçelere dikilmesi kimleri rahatsız edecektir? Bu heykellere gereksiz ve “hamasi” diyecek bir fert, ciddiye bile alınmamalıdır. Yine tarihi değerlerimizden Şayip Bey ve Fermüde Bey’in heykele ihtiyaçları yok. Onlar, yüzyıllardır karşılıklı iki tepede yaşıyorlar.
Benzer anıt ve heykeller, dünya çapında mitolojik bir figür olan Yason ve “Onbinlerin Dönüşü” nün komutanı Ksenophon için de geçerlidir. Bu mekânlarda, yani Yason Burnu ve Bozukkale’de de tarihi dokularına uygun, turizmi geliştirecek anıt ve kitabeler yapılabilir.
Bu teklifler, basit bir “hamaset” olarak algılanmamalıdır. Kimliksizliği kabullenmiş insanlar bu duyguları anlayamazlar. Biz, o duyguları çoktan aştık. Kimlik ve kişiliğimiz, ulusal değerlerimize ve insanlığın ortak malı olan tarihi varlıklarımıza sahip çıkmak için vardır.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.