- 314 Okunma
- 1 Yorum
- 2 Beğeni
Duygusal Zeka
"Duyguların zekası olsaydı ne olurdu acaba?" diye karalamışım bir küçük kağıda. Nereden esmiş aklıma, ne zaman yazmışım onu da bilmiyorum. Geçenlerde bir şeyler ararken eski bir kitabımın yaprakları arasında buldum. Altı boş kalmasın istedim notumun.
Aklımdan geçen bu düşünce yani
"Duygusal Zeka" terimi ilk kez 1990 larda Salovey ve Mayer tarafından “Kişinin kendisinin ve başkalarının duygu ve hislerini gözlemleyebilme, aralarındaki farkı ayırt edebilme ve kişinin düşünce ve hareketlerine rehberlik etmesi için bunu kullanabilme yeteneği" olarak tanımlanmış ve ben bu bilgiden tamamen bihabermişim. Araştırınca bu açıklamaya ulaştım,
"Aklın olduğu gibi duyguların da yolu bir" diyebiliriz bu durumda. Herkesin bir şeyler aklından geçer birileri de resmiyete dönüştürür.
Yaşadığımız duyguları bir başkasının da aynı oranda hissettiğine pek inanmak istemiyoruz. Bizim sevdamız daha büyük, içine düştüğümüz girdap daha derin, yaptığımız fedakarlık başkasına kıyasla daha yüceymiş gibi. Ölüm, kimi daha az etkiler ki ya da özlem duygusu.
Kirpi yavrusunu kadife tüylü yavrum, diye severmiş, herkes kendi annesini, babasını dünyanın en iyisi, en güzeli ilan eder. Toplu çekilmiş bir fotoğrafta ilk kendimize odaklanırız nasıl görünüyoruz diye. Biraz megolamanız da dürüstçe söylemek gerekirse. Bazen eleştirsek de beğeniriz aklımızı, bedenimizi. Başkalarından daha çabuk affederiz kendimizi; yaptığımız hatalarda, yanlış kararlarda.
Gelelim duyguların zekasına. Pek çok duygu arasından aşkı seçtim üstünde düşünmek için. Ne yalan söyleyeyim aklımdan geçenlere gülmedim desem yalan olur.
Mesela; "IQ’su yüksek veya düşük aşk" olayı. Zeki insanlar, aşık olmak için matematiksel formüller mi geliştirir? Sınava girip en yüksek puanı mı alırlar?
Tersini düşünelim IQ seviyesi düşük olan birinin sevdası sorgulanır mı? Ya da ortalama zekayla aşk
idare eder mi uzun yıllar sürecek bir birlikteliği?
Gerçek aşkın zekayla, mantıkla, ilim, irfan, bilimle alışverişi yok bence.
Kırmızı kalbe çıkıyor bütün aşk yolları. Ancak en büyük aşklar için tam teşekküllü bir hastanenin Kalp Damar bölümünden sağlam raporu almak da gerekmiyor. Gönül İşleri Başkanlığı, Aşk Bilim Kurulu, Sevda Bakanlığı, Kırık Kalpler Teftiş Şubesi vs. de yok.
Her şeye bir mana yüklüyoruz. Okumakla adam olunmadığı gibi aşık da olunmuyor. Okuma yazması olmayan bir çift de sonsuz aşkı pekala yakalayabilir, tadabilir.
Keşke birbirine aşık her çift son nefeslerine kadar, iyi günde kötü günde elele olabilselerdi, sevginin içine saygıyı, hoşgörüyü, adil olmayı, empatiyi, anlayışı, dinlemeyi ve anlamayı katabilselerdi. İnat, kibir, gurur, bencillik, öfke, ilişkide lider olma sevdası bir hastalığa çok iyi gelebilecek bir ilaca isteyerek ya da istemeden kuvvetli yan tesir oluşturmaya benziyor. Bu, ilacı bırakmaya kadar götürüyor. Aslında insan insana ilaç gibi gelirken zehirleniyor aşk maalesef.
"Duygusal zeka açıklığı" tabiri düştü aklıma belki o da vardır, böyle dileklerde de bulunuyordur insanlar birbirine. Derin mevzular bunlar. En iyisi herkese mutlu, sevgi dolu günler temenni ederek son noktayı koymak.
Kalın sağlıcakla...
YORUMLAR
Anlaşılır dil ile kafa yormadan okutan güzel bir yazı
Aşkın kurumlarına da güzel örnekler vermişsiniz.
"Gönül İşleri Bakanlığı, Kırık Kalpler Teftiş Şubesi" ))
Düş İşleri Bakanlığı'nı da ben ekleyeyim. (aşk rüya)
Leyla ile Mecnun da Oxford Üniversitesi mezunu değillerdi zaten
Aşk eşiitir güven/sadakat derler ya hani,
sadakatin an güzel tanımını:
"Benim sadık yarim kara topraktır" diyerek
gözleri görmeden, hiçbir kitap okumadan Aşık Veysel yapmıştır.
Aşk'ın mantıksal bir tarifi de yoktur zaten. Mantığın bittiği yerde başlayan bir duygudur kimbilir...
Finalde söylediğiniz gibi, hem derin hem uzun mevzu bunlar diyerek noktalayalım.
Herkes sevsin, mutlu olsun.
Dünyayı tek kurtaracak şey "sevgidir"
Sevgiyle kalınız...