- 509 Okunma
- 2 Yorum
- 4 Beğeni
Şeker Ambalajlarının İçine Saklanmış Vızıltılar
Ah nasıl yorgunum, nasıl bitkin!
Nasıl da ihtiyacım var bir düşte uyanmaya...
Bedenleri kokularıyla yarışan o güzelim çiçeklerin arasında yürürken, güneşin sıcaklığını olması gerektiği gibi hissediyorken, nasıl bir yalanı yaşıyorsun dersiniz bana...
Geç anladım, mayam korku ve endişeyle çalınmıştı. Daha en başından kader denilen bir oyunun gönülsüz kurbanı olarak açmıştım gözlerimi dünyaya. Belki de bu yüzdendi, içimde sürekli büyüyen bu ait olamama hissi…
İstemediğim bir şeyin parçası olmazdım ya sonuçta...
Ah nasıl bitkinim, ah nasıl da ihtiyacım var...
Korkulardan arınmış bir şekilde bir düşte uyanmaya...
//////////////////////
Bir düşe uyandım…
Çocuktum, çocuktuk hepimiz.
Ağzımda avuç dolusu şeker, konuşmaya çalışmak dünyanın en eğlenceli işi...
Tek derdim şeker yemek değildi tabii ki. Boş şeker ambalajlarıyla müzik yapmaktı derdim. İnsanlar pek beğenmese de kuşlar beğeniyor ve eşlik ediyordu bana.
Hayaller dedim, hayal kurarken daha bir güzel dünya!
Daha küçücükken bile farkındaydım, hayat tadını çıkarmaya yetecek kadar yavaş ilerlemiyor. Yanlış anlaşılmasın, hızlı olan hayat değil insan hayata gerekli süreyi vermiyor. Onu sürekli itip kakıyor.
Oysaki, kuşları ağır çekimde uçarken izlemek gibisi var mı….
Hayaller dedim, hayal kurarken daha bir güzel doğayı izlemesi!
///////////////////
Bir gerçeğe uyandım…
Çocuklar çocuk, büyükler akılsızlığa kapılmıştı.
Savaş arabalarının, kulakları kanatan sesiyle kaplandığı zaman sokaklar, çocuklar henüz oyunlarını bitirmemişti. İlk vızıltı ile en küçüğü düştü toprağa. Çocuklar hala oyun zannediyordu her şeyi. Yüksek ses korkutmuştu birkaçını…ağlama sesleri vızıltılar ile karıştı. Vızıltılar ağlıyordu sanki. Her hıçkırıkta biri daha düşüyordu toprağa...toprağa düşen her tazecik bedenle vızıltılar daha da şiddetlendi. Vızıltılar hıçkırıklara, hıçkırıklar vızıltılarla boğuldu. Olan küçük bedenlere oldu.
Sonunda bir cehennem masalının görüntüsüne büründü gerçeklik, gerçeklik olmaması gerekenle yer değiştirdi…
Bir kabus olmalı dedim bu! Kabuslar hayallere sızdı anlaşılan…
Hayaller dedim, kabuslar hayallerden uzak dursaydı bari…
///////////////////////
Bir yokluğa açtım gözlerimi sonunda…
Herkes büyümüştü….
Bakmaya kıyamadığım çiçeklerin arasında dolaşmak istiyordum. Kokulara beni çağırıyordu. Yeşillenmek istedim toprakta.
Kök salmak…
Ama beceremedim…
Ne zaman yeşilenmeye dursa çiçeğim, kan kırmızısı açmaktan kurtulamadım. Hangi renge dayasam sırtımı, hayatın özüne indim, akıp giden hayatın rengiyle doldu avuçlarım.
Bir lanet var bu işte dedim…
Bir korku…
Bir gerçeklik var bu düşte, düşten bile daha azimli...
Bir çizgi çizmem gerekirdi gerçekle rüya arasındaki yere…
Sınırları kaldırmak iyi gelecek gibiydi ama gerçekler hayalleri öldürecek kadar zehirliydi…
Düşünemedim…
Tek amacım şekerleri yemek değildi tabii ki...tek derdim şeker ambalajları içine saklanmış vızıltıları defetmekti...
...
Not: Sayın Erlik Aldacı’nın “Korkuyorum” şiirinden esinlenerek yazılmıştır.
www.edebiyatdefteri.com/siir/1452660/korkuyorum.html
YORUMLAR
" Bir çizgi çizmem gerekirdi gerçekle rüya arasındaki yere…" Her şey burada gizli değil mi aslında. Uyku ile uyanıklık arasındaki çizgi. Yaşamla ölüm arasındaki çizgi...ne çok sır saklı insandan saklı.
Bilelim mi istiyor bir karar verse artık Tanrı, arasatta kalmak, ya da Berzah aleminde kıyameti beklerken ruhlarla söyleşirken zamansızlığı öldürmek, vakit öldürmek gibi sonsuzluğa ulaşmak için.
Belki de şeker kağıdının içine gizlenmiş vızıltı gibi ama yine de bir umut var. Olur ya bir Tanrı manisi yazgımızı değiştirir, en azından kağıda sinmiş yaşamı çağrıştıran meyve kokusu. O çizgiyi aralar...
Yoksa tüm bunlar bir vızıltıyı insandan korumak için mi?
Müthiş...
Sevgim ve saygım hep yüksek sana.
black_sky
Eksik olma dilerim üstat.
Saygı ve sevgi ile.
İçimdeki çocuk sevindi, havalara uçtu. Satır satır özümseyerek okuyacağım.
Bunu bir sevinç çığlığı olarak kabul et.
Sevgilerimle...
black_sky
Dilerim şiire yakışır bir anlatı olmuştur üstat.
Saygım sevgimle her zaman.