- 207 Okunma
- 0 Yorum
- 1 Beğeni
SAĞLIKLI YAŞAM-6
AĞIZ ve DİŞ SAĞLIĞI
Sagıdeğer arkadaşlarım;
Daha önce ki bir yazımda, haksızlığa dayanamadığım için dokuz köyden kovulduğumu, onuncu köye razı olup kimseye eğilmediğimi dile getirmiştim.
İşte bu tecrübeler, hemen her serviste ve poliklinikte çalışmalarım sonucu edinildi. Bazı idareciler ya da kişiler, kötülük yaptığını zannederken iyilik yaptıklarının farkında bile olmazlar.
Aslında diş teknisyenlerinin çalıştırılması gerekirken diş polikniğine bile sürüldüm ben.
Diş doktorum saygıdeğer Hüseyin Türker ve meslektaşım olan çok sevdiğim ablacığım eşi Rabia Turker de sayfa arkadaşlarım arasındalar şu anda.
Birkaç sene birlikte çalıştıktan sonra yine bir haksızlık sonucu başka bir servise sürülünce geri almak için çok uğraştı doktorum sağolsun da ,gittiğim serviste daha rahat ettiğim için geri dönmek istemedim.
Diş poliklinikleri, hastaların en yoğun olduğu yerlerdir. Bunun nedeni de,diğer organlardan her insanda en fazla iki tane olduğu halde , (göz ve kulak gibi) dişlerin ise 32 tane olmasıdır. Hele bir de tek başınıza çalışıyorsanız, mesai boyunca hep ayaktasınızdır. Bir de aletler yetersiz ise ve sterilizasyon (mikroplardan arındırma ) fırını yoksa, kullanılan aletleri hemen zefhiranlı suya atıp, elimizle temizlemek zorundaysak bir sonraki hastada kullanabilmek için, işin zorluğunu ve vehametini sizler düşünün artık.
Sonuçta hepsi geçti gitti. Emekli olduktan sonra dost olduk hepsiyle., altın günleri bile kurduk. Kimse olduğu yerde saymıyor, akan sular duruluyor zamanla.
Kırgınlıklar ömür billah sürüp gitmemeli. Kin gütmek,nefret etmek ve intikam almayı istemek de ruh sağlığımızı bozan nedenlerin başında geliyor zaten.
Bu kadar içimi döktükten sonra gelelim asıl konumuza;
Öncelikle bebeklerden başlamak istiyorum konuya. Hepimiz biliriz, yeni doğan bebeklerin dillerinde emme sonucu kalan süt artıklarından dolayı pamukçuk dediğimiz beyaz lekeler oluşur ve çok rahatsız eder.
Zaman zaman, bir çay bardağı suda bir çay kaşığı yemek sodasını eritip çok yumuşak bir bezi veya pamuğu hazırladığımız bu suya batırarak bebeklerin dillerini temizlemeliyiz.
Kendi hazırlama imkanınız varsa kırmızı dut şurubu da kullanabilirsiniz bu iş için. Hazırlara güvenmeyelim lütfen.
Bebekler çok narindir, çok titizlik ister.
Hatta, her besinini kendimiz hazırlamalıyız.
Anne sütü çok önemlidir, en az altı ay ek besin almadan, suya bile ihtiyaç duymadan beslemeye yeter ve hastalıklara karşı bağışıklık kazandırır.
Hemen hazır mamalar verilmemeli ve asla biberona ve yalancı memeye alştırılmamalılar.
Birbuçuk ,iki yaşına kadar anne sütüyle beslenen bebekler kolay kolay hastalanmazlar.
Yeterli anne sütüyle beslenenlerin altı aylıkken süt dişleri çıkmaya başlar, tamamlanır ve yedi yaşında da sallanıp dökülerek yerlerini ana dişlerine bırakırlar. Eğer kendiliğinden dökülme olmamış ve alttan ana dişi de gelmeye başlamışsa süt dişi zorunlu olarak çektirilmelidir. Yoksa,çıkmaya yer bulamayan ana dişlerde çarpıklık oluşur. Bunların sonradan düzeltilmesi de bir hayli zorlu bir süreçtir.
Ortodonti bölümlerine mekik dokumanız gerekir. Herbir dişin etrafı tellerle örülür adeta. Görüntüsü bile rahatsız eder çocukları.
Böyle bir tedaviden bihaber toplumun gözü çocukta olur, her sorana anlatmaktan bıkar, soranlara öfkeli tepkiler vermeye başlar, dolayısıyla ruh sağlığı da bozulabilir.
Yirmi yaşına geldiğinde de adı üstünde yirmilik dişler çıkmaya başlar.
Bunlar alt ve üst damağın en arkasında bulunan dört tane azı dişidir. Çıkmaları çok zordur.
Benimkiler bir türlü çıkamadığı, ikide bir iltihaplanıp da yüzümü şişirdikle için, daha damak içindeyken çektirmek zorunda kaldım.
Diğer organlarımızın sağlığında olduğu gibi diş sağlığında da iyi ve dengeli beslenmek çok önemlidir. Hele hamile kadınlar ayrıca ek gıdalar almalıdır.
Yoksa, her hamileliklerinde birkaç dişini kaybedebilirler.
Bunlar, daha çok kalsiyum içeren yumurta akı, süt ve süt ürünleridir. Yeşillik yemeyi de ihmal etmemelidir.
Diş eti çekilmeleri için de bol C vitamini içeren gıdalar almalıyız. Bunların başında da limon, portakal gibi turunçgiller gelmektedir.
Günde bir tane kuru soğanın tüm vitamin ihtiyacımızı karşıladığını okumuştum bir yerde, ama bundan çok emin değilim. Araştırmak lâzım.
Belki de onun için konuyordur tüm yemeklere. Salatasını bile çok seviyorum ben, sevmeyenleri de anlamakta zorlanıyorum açıkçası.
Gerçi benim severek yemediğim hiçbir besin de yok zaten. İştahı olmayanların bile iştahı açılıyor aynı masada ve karşımdaysa.
Çocukluğumda herşeyimizi doğal olarak kendimiz yetiştirdiğimizden olsa gerek iki azı dişim eksik daha.
Yakında 64 yaşımı bitireceğim, sürekli ilaç almamı gerektirecek bir rahatsızlığım da yok. Bunları anlatmamın nedeni, kesinlikle kendimi övmek değil.
Sakın yanlış anlaşılmasın lütfen. Bunu asla yapmam, yapanı da hoş görmem.
Biliyorsunuz ki, çoğu hastalıkların nedenini genetiğe bağlıyor doktorlar. Belki de kolaylarına geliyor bilemiyorum.
Benim anacığımda kalp, parkinson, alzahimer,kemik erimesi...hastalıkları vardı.
Babamda ise diabet (şeker hastalığı ),hipertansiyon, bel ve boyun fitıkları...
Sanki yarışırlardı hastalıkta. Ameliyatsız senemiz geçmediği gibi, senede iki üçe çıkmıştı son zamanlarda. Ömrüm hastahanelerde geçti desem pek yalan sayılmaz hani.
Onların başlarında beklerken sürekli okuyarak herşeyin en olumlu tarafını düşünmeyi öğrendim,düşüncenin gücüne inandım, kendimi eģlendirecek birşeyler buldum her daim.
Sosyal medyada bile kendimi geliştirecek, hem güldürüp hem de düşündürecek arkadaşlar seçiyorum.
Motivasyonumu düşürecek kişilerden uzak duruyorum, hiçbir duygumu içime atmıyorum.
Gerek konuşarak, gerek okuyarak, yazarak, gerekse ağlayarak boşaltıyorum içimi.
Bizleri hasta eden birinci sebep duyguları zamanında yaşayamayıp içimizde biriktirdiklerimiz.
Birike birike bir yerlerimizden dert olarak patlıyorlar.
Çok uzun olmaması için burada bitiriyorum şimdilik arkadaşlar.
Devam edecek.
Saygılarımla...Sevgilerimle...
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.