büyüme sancıları. bir avuç nar.
kafamı tuttum. yuvarlak mı bir kafa. acaba kafalar daha büyük olsa, uzayabilse geriye doğru hafızada geriye gidilir miydi. yoksa onu şeklinden dolayı dünyaya benzetip istediklerinizi hatırlamak için seksen gün dolaşmak mı gerekir. bir ülkenin geniş sokaklarında, taşlar kırıyordum. duyacak kimse yoktu. taşlar kırdım. sabah oldu, akşam oldu. bir sokak lambası kadar sabit durdum. taşlar kırdım. binlerce şey olmak istedim, bunların içinde sokak lambası yoktu. sokak lambası olmak zararlıydı üstelik bu kaybolmak demekti. kalbim gözlerime tırmanıp kırılan taşlara baktı. ne zamandır bunu yaptığından haberim yoktu. kafam neye benziyor sorusuna gövdenin üzerinde bir kuş kafesi duruyormuş gibi demek için gelmiş. ben de parmaklarımı w şeklinde bitiştirip, bir kanat gibi başımdan yukarı doğru yavaşça bir kuş uçurdum. sonra kalbime peki ya şimdi dedim. kafesin kapağını açık bıraktığın içeriye başka bir kuş girdi dedi. sonra parmaklarımla konduğu yerden bir kuş daha uçurdum. peki ya şimdi dedim. iyi de kapatmadın ki kafesini dedi. nerede olduğunu bilmiyorum kapısının dedim. kafa senin kafan, pardon kafes senin kafesin sabaha kadar kuş mu kovalayacaksın, taş kırmalıyız dedi. kızdı. hem senin kafandan bana ne canım dedi, biraz daha uzun olsaymış seni terkedip uçağa binenleri parmak uçlarına yükselip görebilecektin dedi.
taşlar yığılıyordu önüme. mükemmel bir kafa hayal ettim. daha anne karnındayken bir ressamın incelikli fırça darbelerine maruz kalmış. neyse dedim. taşlara dönmeliydim. bilin istedim yeterince büyük görünmese de içlerinde birer kozmos var taşların. bunu size kanıtlayamam. bir şeyi kanıtlamak için başka bir şey yaratmak gerekir. yaratamam. bana yaratamayacağımı ilk öğreten kalbimdi. tokatla öpücüğü daima birbirine karıştırır. hınçla kırdım taşları. bir şeyin sizi fark etmesini sağlamanın yolu acımasızlıktır. saçmaladığımı düşündünüz. tek saçmalığın, saçmalık kelimesinin uydurulması olduğu kararındayım. halbuki ben çocuktum. ve bir tahtanın yılan olabileceğini düşünürdüm. saçma denilen şeyler, bu kelimeyi söyleyenin aklına yatkın değildirler, oysa onu düşünenene gayet makul görünürler. saçmalıktan ancak insanın hayal kurma yetileri alındığında bahsedilebilir.
kırılan taşlardan ciyaklamalar geliyordu. vicdanım sızlamasın diye hep tren gürültüleri olsun, hep trenler geçsin istiyordum ondan. kalbim nereye tırmandı yine bilmiyorum. biriyle konuşuyor olmalıydı. ciyaklıyorlardı hâlâ. kuş tüyleri varmış ardımda, bilmiyordum. kapı gıcırtısı duydum. ciyaklamalar. çok ciyaklamalar. taşlar. koştum peşlerinden. geniş cadde dalgalanıyordu.
parmaklarım eksildi. kafam neye benziyordu gerçekten? bir kafa muhakkak başka bir kafaya benzer. yuvarlak. evet bununki de yuvarlak.