- 273 Okunma
- 0 Yorum
- 1 Beğeni
Bahar
Bir arkadaşım vardı. Ankara’da bir huzurevinin müdürlüğünü yapıyordu. İşten erken çıktığım bazı zamanlar onun yanına gidip oradaki tonton amcalarla ve teyzelerle sohbet ediyordum. Psikoloktum. Ankara’nın en eski ve güzide yeri Bahçelievler 7. Caddede bir kliniğim vardı. Danışanlarımla görüşmelerimi orda yapıyordum. Arkadaşım, insanlarla sosyal münasebetim iyi olduğu ve psikolog da olduğum için benden huzurevindeki yaşlılara kitap okumamı ve onlara bir nevi sosyal terapi uygulamamı istemişti. Yaşlıları çok sevdiğim ve mesleğimin verdiği "hümanistlik" duygusu ile seve seve kabul etmiştim teklifini. Zaten huzurevi iş yerime de çok uzak değildi. Taş atsam kolumun yorulmayacağı aşikârdı. Hem belki yaşanmış hayatlarla bezelediğim hikayelerime de etnik bir fikir katardı bu proje. Bu düşüncelerle başladım onunla çalışmaya. Yine bir gün danışanlarımla görüşmelerimi bitirmiş yolumu dört gözle bekleyen tonton prensimle prenseslerin yanına gidiyordum.
Diğer bazı yazarlar gibi kurguladığım hayat yerine hayatın içinden yoğurmak isterdim kafamın içinde tasarladıkları mı. Bunun için de hayata daha çok karışır ve daha çok akardım. Kahramanlarım, hayatın içinden olmalı, hayat korkmalı ve herkesten bir iz taşımalıydı.
Yazmayı plandığım hikâyeye kaynak aradığım zaman ya da "ne yazacağım?" çatışması yaşadığım zamanlarda otobüsle gitmek isterdim işe. Bazen de ring yapardım belki bir hikâyeye denk gelirim diye. İşte yine o günlerden biriydi. Havada kasvetli ve soğuk rüzgarlar esiyordu.Saks mavi pardesümü giymiş, şapkamı ve atkımı da üstüme attıktan sonra kot pantolonumun üzerine fermuarını çektiğim botumu da giydim. Gitmeye hazırdım, gökkuşağı desenli şemsiyemi de elime alıp Ankara’nın meşhur soğuğuna doğru sırtımı verip yüzümü kamçılaya kamçılaya yürümeye başladım. Ayaklarım soğuğa ayak uyduruyordu. Bazen zihnimin dehlizlerinde düşünceler akıntıya kapıldığı zaman, ayaklarım hayatın içine doğru benden önde gider, bana da ayaklarımın izine eşlik etmek düşerdi. Kafamdakileri rayına oturtmak için böyle zamanlarda soğuğa veririm ellerimi, tenimi. İçimde çıkılmaz haller alan kelimelerin buhranından böyle kurtulurum çoğu zaman. Böyle günlerde durağa yürüyerek giderim, soğuk, aklımı kendine getirmek için temel gereksinimim hâline gelir olmuştu bu yazma illerine düştüğümden beri. Durağa doğru ayaklarım yol alırken gözlerim bineceğim otobüsün yollarını gözlüyordu. Böylece tüm vücudum yapay bir zekaymısım.gibi sistematik bir şekilde beynime bağlı olarak kendini optimize etmişti . Aklım "Alacakaranlık Kuşağı"nın randımanlarını tek tek yoklarken ben huzurevine gideceğim otobüsün yolunu bekler olmuştum. Neyse ki şansım yaver gitmiş beş dakika sonra beklediğim otobüse binmiştim. Şansımın benim için rezerve ettiği tek kişilik koltuğa yerleştim. Yanımda da eskiden güzelliği dillere destan olduğunu düşündüğüm yaşlı ve sessiz bir kadın ile biraz sonra Bahçelievler Dördüncü Cadde’den Yedinci Cadde’ye doğru aynı koltukta seyir halindeydik. Otobüsün tekerleri kendi yolunda ve zaman kendi deviniminde dönerken biz de kendi hayat çizelgemizde bize gösterilen yeri işaretliyorduk. Güzelliğiyle beni adeta büyüleyen kadın, pencerede sanki çocukluğunu görmüş de onunla konuşur gibi bir şeyler mırıldanıyordu içinden. Ne söylediğini tam duyamasam da üzgün olduğu her halinden belli olan kadının yanaklarından yaşlar istemsizce yanağına süzülüyordu. El yordamıyla çantamdan peçete bulup ona uzattım
- Yardım edebileceğim bir şey var mı? diye sordum.
Bana döndüğünde masmavi gözlerinin dehlizlerinde derin acılar olduğunu hissetmiş ve kalbimin derinliklerinde titremistim.onun için. Gözleri dolu bir şekilde bana dönüp
"Tatlı Misafirler Bakımevine gelince bana haber verir misiniz?" dedi.
O an içimi bir sevinç dalgası kaplamıştı. Benim gittiğim huzurevine gidiyordu. Sanırım oranın yeni misafiri o olacaktı ve ben onunla konuşup hem onu iyi edecek hem de kitabım için yeni hikâyeler yeşertecektim tabi eğer o da izin verirse.
- Tabi haber veririm ben de oraya gidiyorum zaten. Ben yardım ederim size.
Gözlerinde küçücük de olsa yaşam belirtisi olan bir sevinç patlaması gördüm o an. İçim kıpırdamış benden çıkmış gerçek hayatın içine yol almıştı bile. Duygularıma engel olamıyordum. Bir yanım onun hayatını dinlemek için deli gibi can atarken sol yanım onun ne kadar üzülmüş olacağının endişesiyle titriyordu. Değişik bir ruh ikilemesi ile karşı karşıyaydm. Ben değişik ruh halleri içinde kendimi frenlerken otobüs de gideceğimiz yere fren basmıştı.
-Geldik teyzecim, diyerek ona elimi uzatıp ben çantanızı alırım, siz inin önce diyerek onun ojeli ve bakımlı ellerini bana uzatmasını izledim bir süre. Elinden tutarak otobüsten inmesine yardım ettim.
Yaşına göre oldukça bakımlı, sarı saçlı ve masmavi gözleri olan kadının her halinden çok görmüş geçirmiş, kültürlü bir kadın olduğu belli oluyordu ve içimden bir ses gençlik yıllarımda izlediğim "Note Book"filmine benzer bir hikaye dinleyeceğimi fısıldıyor ve bu, ona olan merakımı kamçılıyordu. Böylece bu hikayemin ana kahramanı olan Bahar’la ilk tanışmam da bu şekilde gerçekleşmişti. Sessizliğimizi sadece yoldan geçen arabaların böldüğü zaman çıkmazında ben içimden hikayemin kahramanıyla konuşurken o kendi içinde derinlere dalmış sessizce binaya doğru ayaklarımızı takip ediyorduk. Kapıda bekleyen arkadaşım Fuat’ı görünceye kadar da sessizliğimizi hiç bozmadık.
Devamını sizler gibi ben de merak ediyorum.Devamı sonra
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.