LAHEY'DE ÜLKÜ SANCAĞI... (1)
1989 yılına uzandığımızda bir avuç ülkücü, Lahey / Hollanda’da çok önermli bir vakıf kurmuştuk. Vakfın kurulmasında yanımdan ve davasından asla uzaklaşmayan Ali Özdemir, Murat Özyiğit, Salih Akyol, Zafer Erel ve bizi dışarıdan destekleyen Elazığ’lı , üç beş ülküdaşımız vardı. Aslında ülkücü çoktu ama her nedense bir çoğu ayrılık rüzgarına kapılıp gitmiş, kimileri de dünya işlerine fazlaca takılır olmuştu.. Elazığ’lı Gaggoş arkadaşlarımız da resmi işçi olmadıkları için çalışmalarımıza istenilen desteği veremiyorlardı ama maddı destekleri eksik olmuyordu. Elazığ Karakoçan’lı yiğitlerimizin yeri kalbimizin ayrı bir yerinde yerleri vardı. Hele Nevzat Köse ne fedakarlıklar yapmıştı davası adına...
Aslında Lahey’de ülkücü hareketi 1976 yıllarında ilk başlatanların başında Süleyman Erdem, Zeki Erdem, Kıvırcık Mahmut, Elazığlı Kemal, Erzurumlu Cevat Özvezneci, Aksaraylı Mustafa ve Ahmet, Sivaslı Baki Yıldızlı ağabeyimiz... Lahey’de ülkücü Hareketin ilk tuğlalarını ve harcını koyan kişilerdi. O yıllarda milli ruhun dirilip ayağa kalktığı yıllardı. Ülkücülerin memleket meselelerinde ’’Bizde varız!’’ demelerinin ardından Türkiye’de üniversitelerde okuyan ülkücülere amasız saldırılar düzenleniyor, Dursun Önkuzu gibi ağabeylerimiz katlediliyordu. Milli ruhun Tengri Dağlarından, Ötüken’den gelip Anadolu topraklarında can olmaya başlayınca Amerikan emperyalizmin maşaları harekete geçerek ülkücüler üzerinde şiddetli terör rüzgarı estiriyorlardı. Tek amaçları okumak olan Ülkücüler okullarına zar zor gidiyorlar, kurulan kahpe tuzaklarla hayattan kopraslılıyorlardı Ülkü yürerkli karanfiller acımasızca solduruluyorlardı... Mustafa Kemal’in çizdiği yoldan gidiyorlardı ama emperyalist devletlerin hiöç de hoşlarına gitmiyordu ülkücülerin milli dururşu. Avrupa’ya da sıçrayan bu milli hareket Avrupa’daki insanlarımız arasında da filizleniyor; merkezi olarak da Rotterdam şehrinde küçücük bir yerde Ülkücü Hareketin Hollanda genelinde koordine edilmeye çalışıyordu. Hepsi topu ropu bir avuç vatan, millet gönülleri idik
.
Memleketim Akşehir’dern 1977 Eylül ayında Lahey’e ilk adım attığımın altıcı ayın ardından Lahey’dekii yiğitlerimizle tanışmam olmuştu Erzurum’lu Cevat ağabeyin Hoefkade’deki kahvehanesinde. Böylece ülkücülerin şanlı bayrağı buzkurt dalgalanmaya başlamıştı... Her gün uğrak yerim olmuştu kahvehane. Arkaşlarla bir araya gelerek Akşehir Ülkücü Ocağında öğrendiklerimi büyük bir heyecanla genç arkadaşlarıma anlatıyor, onların bilinçli ülkücü olmaları için elimden geleni yapıyordum. Hepsinde öyle bir cevher vardı ki; nice meşakatli yolları onlara aşacağıma inancım tamdı. Bir gün kahveye akşam gitmiştim. Bir köşede Baki Yıldızlı ağabey içeri girdiğimi görünce beni yanına çağırdı. ’’Gel otur oğlum. Ne içersin? İsteğini yerine getirerek karşısına oturdum. Baki ağabey alkol alıyordu. Ben limonata istedim. O rakıyı yudumlarken bana oğullarının çakı gibi ülkücü olduklarını; kendisinin de Alparslan Türkeş’e çok değer verdiğini, ’’Allah yardımcınız olsun!’’ derken gözlerinden yaşların masaya düştüğüni gördüm. Gözlerini pencereye dikerek uzun bir müddet öylece kaldı elinde kadeh. Benimde gözlerim nemlenmişti. Yutkunarak ’’ Sende mi duydun ağabey?’’ diyebildim. Bir gün öncersi Ümraniye’de Yozgatlı beş emekçi inşaat işçisi ülkücüleri komünist emperyalist uşakları katletmişlerdi Proleter Devrimcilik (!) adına... Ülkede ülkücüler kurulan tuzaklarda katlerdiliyordu.
Nice zor yılları atlatmış, 12 kara Eylül Amerikan yanlısı Türk Düşmanı Kenan Evren iktidarı ele geçirdikten sonra da ülkücüleri idam ettirdi. Masup, suçları olmayan devrimci gençleride ’’bir sağdam,bir soldan!’’ diyerek aklınca denge sağlayacaktı. Ülkücüler ve devrimciler ne büyük işkencedlere maruz kalmışlar, ocaklar tarumar edilmiş, evlatlar yetim bırakılmış, annelerin, eşlerin gözleri çağlayan olmuştu... Nurettin Soyer soysuzu Mustafa Pehlivanoğlu’na tam beş kez idam kararı vermişti. Çünkü tamamen suçsuzdu. Aldığı emri yerine yetirmek için onun devlet eliyle katledilmesi kararı verilmişti.
Bu günleri derinlemesine ’’ GURBETİN BOZKURTLARI’’ bir romanımda anlatacağım...
Ali Özdermir’le Gülali’nin Vaillantlaan adresindeki börekçi kahvaltı salonunda her gün iş saatimizin dışında orada buluşarak tüzük çalışmalarımız tamamlanmıştı. Bir an önce teşkilatsız kalan arkadaşlarımızı toparlamamız elzemdi.
.Vakfımızın tüzüğün uzun bir çalışma sonunda nihayet bitirmiş, son şeklini vermiştim Ali Özdermir’le birlikte. O dönemde ülkücü hareket Lahey’de teşkilatsız kalmış, ülkücü bildiklerimiz her nedense teşkilat çalışmasına katılmıyor; hatta çalışmalarımız hakkında bile bilgi almıyorlardı. Ama beşi birlik olan bizler teşkilatın bir an önce kurulmasını istiyorduk. Teşkilatsız ülkücü hareketin yok olacağı kaygısı yüreğimize gelip oturmuştu. Ve çalışmaları yaptığımız o yıllarda Lahey’de pkk’lılar çok faaldiler ve bir çok eylem hareketlerinde bulunmaları nedeni ile doğulu arkadaşlarımız çekinceli davranıyorlardı. Haklıydı bu arkadaşlarımız çekincelerinde. Geceleri onları tehdit ediyorlar, beş on kişi ile arkadaşlarımıza saldırıyorlardı. Ülkücü birliğin yara aldığı bir döneme rastlaması; onlara kol kanat gerecek bir teikilatın olmaması büyük kayıptı bizim için. O nedenle Akçabaatlı Ali Özdemir ülküdaşımla hemen hemen her gün birlikteydik teşkilatı acilen kurmamız şarttı!.. Evlerimizin yolunu unutmuştuk neredeyse...
Hummalı çalışmamız sürerken; bir yandan da Almanya Türk Federasyon başkanımız rahmetli Kadir Baran başkanımızla da sık sık istişare yapıyorduk telefon gçrüşmeleri ile. Bize büyük destek ve moral veriyordu. Günlerce titizlikle üzerinde çalıştığım Hollanda Türk-İslam Vakfı tüzüğünün Hollandaca diline çevrilmesi gerekiyordu. Hollandaca diline çevrilmesi içinde mükemmel bir tercümana ihtiyacımız vardı. O işi de Ali Özdemir’in samimi olduğu, onun ricacını kırmayacak yedi dil bilen genç tercümalarımızdan İsmail’e ihale ettik terfcüme işini.
Vakit kaybetmeden noter’in yolunu tuttuk. Noter belli bir güne randevu vererek noterden ayrıldık. Vakıf yerimiz de yoktu. Düzük resmiyete hazır oluncaya kadar bizlerde vakıf yeri aramaya koyulduk. Schalkburger caddesinde köşe başında bir yer bulduk. Sahibi ile anlaşarak ve bize aracılık yapan kişiyede bir miktar para vererek anahtarı teslim aldık.
Lahey’de ülkücü hareketin bir mekanı vardı. Çok büyük değildi. Başımızı sokacak bir yerin olması şimdilik bize yeterliydi. Çocuklar kadar şendik, mutluyduk. İçerisinin yapımı için el birliği ile tempolu bir çalışmaya giriştik. Kimimiz elektrik işlerini, kimimiz marngozluk işlerini, kimimiz de duvarlara desenli kağıtları çekiyor, yerlere halıları seriyorlardı. Erken bitirelim diyerek evlerimize ya gitmiyor, ya da çok geç saaatlerde gidiyorduk. Kolay mıydı ulvi bir davanın aşkını taşımak? Biz öncülere büyük sorumluluklar yüklüyordu acil durumlar.
Havamız yerindeydi. İşin son aşaması bizi mutlu ediyor, yüzlerimiz gülüyordu. Tünelin ucundan ülkü ışığı görünmüştü. Lahey’de ülkü şafağı sökmek üzereydi. Yoğun tempolu çalışma sırasında kimimiz ’’Çırpınırdın Karadeniz’’, kimimiz de ’’Çankaya Yokuşunda Balam Asyanın Bozkurtları’’ marşlarını söylüyorlardı. 1978 kuşağı olarak eski günleri yeniden yad etrmenin huzuru ile ülkü mesalesini yeniden yakıyorduk...
Zafer Direniş
...
Devam edecek...
Not: Fotoğraf. Trabzon Akçabat’lı Ali Özdemir ülküdaşım
YORUMLAR
Kutluyorum ülkü yürekleri, GURBETİN BOZKURTLARINI yürekten.
Güzel bir yazı kaleme almışsınız tebrik ederim Direniş Hocam. Devamını bekliyorum.
Saygılarımla.
direniş
Var olasın Günay şair ve yazarım
sevgi, sasygı ve selamlarımla