- 221 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Amerikan Ticari Sinemasında Toplumsal Temsiller: Temsil Edilenlerden Temsil Edenlere
Son zamanlarda, sinema araştırmalarında, filmlerde çeşitli toplumsal ulamların nasıl temsil edildiğine ilişkin çalışmalar artıyor. Örneğin, bir Asyalı, siyahi, Müslüman ya da Kızılderili bu filmlerde nasıl temsil ediliyor? Bu ulamlar çeşitlendirilebilir. Peki bu neden önemli? Filmler sonuçta gerçek değil; bunlar belgesel de değil. O zaman bir filmde birinin nasıl gösterildiği neden önemli olsun? Bir filmde sözgelimi Latinolar tembel insanlar olarak gösteriliyorsa, insanlar Latinoların tembel olduklarını mı düşünecek? Nasıl ki, toplumsal bilimlerde, var olan düzene hizmet eden ana akım bilim ve dünyayı sorgulamayı kendine temel edinmiş eleştirel bilim ayrımı söz konusuysa, film izleyicilerini de ana akım izleyici ve eleştirel (ya da alternatif) izleyici olarak ayırabiliyoruz.
Ana Akım İzleyici ve Eleştirel İzleyici
Ortalama bir izleyici, kitap okumaz. Gazete de okumaz, okursa da spor gazetelerine ya da yandaş basına bakar. Bu durumda, filmler (ve de dizi filmler), kurmaca yapıtlar olarak alımlanacakken, bu ana akım izleyici modelinde gerçeğin ta kendisine dönüşür. O artık kurmaca değil, bir bilgi aracıdır. Böylelikle, filmde toplumsal temsiller, belgeselmişçesine gerçekçi olarak izlenir. Biz eleştirel izleyiciler, elbette böyle bakmayız; bunun yerine, “Latinoları filmde böyle göstermişler ama bu, önyargı ya da kalıpyargı (stereotip) deriz”. Fakat ana akım izleyici böyle demez ve bu kesim, ne yazık ki izleyicilerin çoğunluğunu oluşturuyor.
Siyah Boyalılar, Makyajla Çekilmişler
Kimi ülkelerde bir Afrikalı’nın lüks bir araba kullanması, kuşkulu bulunuyor. Lüks bir arabaya böyle bir sürücü yakıştıramıyorlar ve aracın çalıntı olduğunu düşünüyorlar. Bu Afrikalı sürücülü lüks arabalar, trafikte sık sık durduruluyor. Aynısını ticari Amerikan sinemasındaki Afrikalı-Amerikalı imgesinde görüyoruz. Bu temsilde, onlar birçok örnekte yoksuldur ve zenginlerse bu, ancak, uyuşturucu, silah kaçakçılığı vb. karanlık işlere dayandırılır. Öte yandan, bu temsiller yıllar içinde değişiyor. Bir film kronolojik olarak ne kadar gerideyse, bu klasik temsillere o kadar sık rastlanıyor. Bu temsillerde ilerleme yok değil. Örneğin, eskiden azınlık rollerini bile çoğunluk (Beyaz) oyuncular oynardı. Asyalı gibi görünsün diye Beyaz oyuncunun gözleri makyajla çekik gibi gösterilir; senaryo yazarından tasarımcısına neredeyse kimse Asyalılara ilişkin temel düzeyde bile bilgi sahibi olmadan Asyalıları konu alan ya da Asyalıların da yer aldığı filmler çekilirdi. Bunlar, elbette karikatürden öteye geçmez; karikatürlerdeki ırkçılık bu anlatılara da yansır. Artık bunlardan uzaktayız.
Yine de bugün en iyi örneklerde bile, nüfusu 4 milyarı bulan Asya’nın kültürel çeşitliliği sık sık görmezden geliniyor. Asyalılar, birörnek özlere indirgeniyor. Örneğin, Asyalılar karate bilir mi? Yanıt ilk bakışta olumlu olabilecekken, Asyalıların içine Hintli de Pakistanlı da Endonezyalı da girdiği akla geldiğinde, bu kalıpyargılar iyice anlamsızlaşıyor. Yine de birçok Amerikan ticari filminde son zamanlarda genel olarak Asyalılar olmasa bile Doğu Asyalıların daha olumlu bir biçimde resmedildiğini görüyoruz. İlerleme yok değil.
Değişmeyenler: Cinsiyetçilik
Öte yandan, değişmeyen temsiller de var. Bunların önde gelenlerinden biri, cinsiyetçi temsiller. Birçok filmde artık geleneksel “kadın yemek pişirir, erkek ev işi yapmaz” vb. ayrımcılıklar görülmese de, cinsiyetçilik başka biçimlerde kendini belli ediyor. Bir kere, bir filmde şiddet varsa, şiddete maruz kalanlar, çoğunlukla kadınlar oluyor. Kadınlar, genellikle, erkeğin korumasına ya da desteğine muhtaç olarak gösteriliyor. Şiddet temsilleri örneğinde de olduğu gibi, “ama gerçek yaşamda böyle” demek, bir bahane sayılamaz; çünkü filmin gerçeklikle ilişkisi doğrudan değildir ve geneli değil tekil olanı anlatılar. Kimi kadınlar geleneksel roller içindedir; ama herkes de öyle değil. Film, durumu olduğu gibi yansıtmaz; hangi kesimi anlatılamak istediğini kendi seçer. Ayrıca, gerçek yaşamda da filmlerde de toplumsal temsiller saf bir biçimde ortaya çıkmıyor; birçok ulam, kişiliklerde çakışıyor. Örneğin, bir kadın aynı zamanda etnik, kültürel, sınıfsal vb. boyutlarıyla ete kemiğe bürünüyor. Bu da bütünlüklü düşünmeyi gerektiriyor.
Farklı Olanın Cezalandırılması
Şu da var: Geleneksel temsillerin dışına çıkan film kahramanlarının, özellikle korku filmlerinde ve polisiyelerde, başlarına gelmedik kalmıyor. Ticari sinema, norm dışına çıkmayı çoğu kez cezalandırıyor. Örneğin korku filmleri, geleneksel aile rolleri içerisinde nadir olarak kendine yer buluyor. Bu geleneksel aile korkusu anlatılarında, taşınma gibi olguların ağırlıkta olduğunu görüyoruz. Taşınırlar, ama meğer geçmişte bu evde bir cinayet işlenmiştir vb. Ama birçok korku anlatısı, taşınma yerine gezme-dolaşma edimine dayanır. Hippi yaşantılı gençler ormana, kampa, parti evine vb. giderler ve orada her türlü şiddete maruz kalırlar. Ticari sinema, bu ve diğer örneklerde, başkalarından farklı olanlara yaşama şansı tanımaz. Dolayısıyla, sinemalarda normlardan sapanların gösterilmesi yetmez; aynı zamanda, onların bu nedenle cezalandırılmaması da gerekir.
Film Endüstrisi ve Mülklü Sınıf
Sorun burada da bitmiyor. Temsil edilenler kadar temsil edenlerin de değişmesi gerekiyor. Akla ilk olarak yönetmen geliyor. Yönetmen koltuğunda artık Beyaz Amerikalı orta-üst sınıf isimler dışında da isimler görüyoruz. Fakat yönetmen, yapımcılar olanak ve izin verdiği ölçüde temsil ediyor. Asıl temsil, yapımcılık düzeyinde önem kazanıyor ve bu da bizi film endüstrisine götürüyor. Film endüstrisi çeşitli boyutlarıyla ne kadar demokratik ise, filmdeki temsiller de o kadar demokratik oluyor. Konu dönüp dolaşıp sinemacılıkta ‘üretim araçları’na sahip olanlara ulaşıyor. Asıl temsil gücüne sahip olanlar, film içeriğinin, senaryo yazarının ve yönetmenin çok daha ötesinde kalan, sinema dünyasının mülklü sınıfı...
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.