- 604 Okunma
- 0 Yorum
- 1 Beğeni
PES ETMİŞTİ KADIN - - -
PES ETMİŞTİ KADIN
Bir sonbahar akşamıydı.
Soğuk uzunca esen deli rüzgâr her şeyi yerden yere savururken
hazanlı bir geceden de
zaman akıp gidiyordu...
Kentin çok uzaklarına uzanmıştı yolculuğum.
O esnalarda karşıma bir kadın beliriverdi. Uzunca ahlar çekiyordu.
Yavaşça yanına gittim.
“Ağlıyordu.”
Yanına yaklaştım ve sordum.
“Derdiniz nedir diye?”
“Sustu.”
Cevap vermedi.
Sonra,
sırtımı döndüğümde ezik bir ses tonuyla fısıldamıştı o bilinmez acısını.
Geriye dönüp yanına gittim.
Onu dinlerken, adını çekine çekine sordum.
Adınız nedir diye?
“Cemile” dedi.
Karşısına oturdum ve onu dinlemeye koyuldum.
O gecenin sabahına doğru
ilerliyordu zaman.
Hayatı saatlere sığdırmış,
utanç gelen her nesnel kelime
yüzüne vurulmuş gibi anlatıyordu.
İçinde birikmiş büyük acıyla,
koca dünyanın “ağır meselelerinde boğuştuğunu” hissettiriyordu.
İyimser hiçbir olgunun kendi içinde biriken sessizliğin şifrelerini çözemediğini anlattı.
Çürük elmanın sefilliğini yaşadığını anımsatıyordu o haliyle...
Gerçekten “nasırlı elleriyle” âdeta nimet kokuyordu kadın.
Düşlerinin yolunda giden katran karası bir gecede oğlunun vurulduğunu söyledi.
Oğlunu vuran adamın cüsseli biri olduğunu anlatırken,
gözyaşlarını tutamıyordu.
Yoğun bakıma aldılar çocuğumu
ama kurtaramadılar,
öldü,
oğlum öldü.
Evladımı “acımadan” öldürdüler
diye haykırıverdi...
Martın yirmi beşinde kocasının onu terk ettiğini,
Eylülün başı babasını kaybettiğini,
ve hep kaybeden biri olduğunu dile getirdi. Onunla konuştukça sohbet daha da derinleşiyordu.
Düşlerinin yolunda giden
Katran karası bir gecede
Karşısına geçen birine aşık olduğunu,
Uzunca bir ömrün
sermayesine sahip olduğunu gösteren adamın
“büyük kaslı,
cüsseli biri olduğunu” anlatırken,
kadının adamdan çok etkilendiği
yüzündeki masumiyette belirgindi.
Adamın sevgi dolu ses tonuyla
kadının başını döndürdüğünü,
kocaman bir zaman dilimi içinden geçerken,
bir insanın birini ilk gördüğünde
endamlı bakışlarına hasta olduğunu duyumsamaktan büyük keyif almıştım.
Adam nasıl biriydi diye soru verdiğimde,
adamın titrek sesiyle
tut elimi dercesine haykıran bir can taşıdığını,
cesur ve mert bir adam olduğunu
özverili bir şekilde anlattı.
O yağmurlu gece de
dudaklarını büzüştürerek
anlattıkça anlatıyordu.
Bir çift gözle istediği mutluluğun
gizli perdelerini görmek isteğini
dile getirir gibi
hayata bir türlü adım atamadığını söylüyordu...
Mutlu olmak için umutlar bağladığı adam, kâbusların esaretine kapılıp bedenini sıkıştıran,
“karamsar bir o kadar da gaddar denebilecek hoyrat bir birey olduğunu” çok sonraları göstermişti kadına.
Kadın mutlu olmak için,
ışıklarla resmetmiş içindekilerini adama...
O günün gecesinde yerlere serpilen kırmızılıklar kadının gözlerini acıttığı belliydi.
Kadın,
hadi gel “acılarımı sil dercesine” bakmış adama ama nafile.
Adamın vurdum duymazlığı
kadının gönlünü çok incitmişti.
İnsan, ne kadar ağlarsa ağlasın,
sevdiği insan kadar üzülmüş sayılmadığını kanıtlamıştı adama.
Çaba sarf etmenin,
inci tanesi elleri öpmenin
“bir anneyi baş tacı etmenin
ne denli büyüklük olduğunu” bilememişti adam.
Yaşadıkları “birer ders niteliğinde”
kadının hayatına damga vurmuştu.
Pes etmişti kadın...
Kırılmış kanatlarıyla
Yanan yüreğiyle
Adamdan kalan her hatırayı
rüzgârla birlikte savurarak
katran karası bir gecede
olduğu diyarı terk edip gitmişti.
Beni bu kadar etkileyen bir hikayenin, yaşanacak iyi bir hikâye olması gerekirken,
hüsranla bittiğini duyumsamak beni çok üzmüştü.
Mehmet Öksüz
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.