- 314 Okunma
- 0 Yorum
- 1 Beğeni
Hayatın, Keşfedilen prensibini, anlamak !
Videolu Anlatım : www.youtube.com/watch?v=KGiq9uKPeXI
Hayatın, Keşfedilen prensibini, anlamak!
Hayatın bize verdiklerini ve bizden almadıklarını bir tür pazarlık antlaşması niteliğinde, kendi lehimize kullanmak, ileride yaşanacak tüm olumsuz durumların, üzücü deneyimlerin yahut kötü günlerin, aslında bir tür teminatıdır. Hayattan beklentisini kurgulandığı şekilde karşılığını alamayan, hayat ile arasındaki antlaşmaya hayatın sadık kalmadığını düşünür. Hüzünlü bir duygu durumu içinde bulur kendini. Düne kadar kendisine iyi davranan, onu üzmeyen, hayat, ansızın karşısına bir sorunla karşı karşıya bırakabilir. İnsan bunu hak etmediğini, kendi duruşunun karşılığının bu olmaması gerektiğini savunur. Hayata karşı sayılan bu yenilgi, bu aşamayı böyle yorumlayanlar için artık, değişim sürecine girer.
Oysa, güven üzerine kurulu bir antlaşma yapan insan, sadece kendisi tarafından onaylanan, karşılıksız, fes edilmiş, bir tür mağlubiyet antlaşmasından başka bir şeye imza atmamıştır.
İnsanın kendisi için hazırladığı koca bir aldatmaca, yine bir kendini kandırma vakasıdır. Sonrasında karışan zihinler hayatı bir kez daha tekrar sorgulamaya başlar. Bu durumdan çıkar sonuç alamayıp, tatmin olamayanlar ise sonunda pes ederler. Kimisi gücünden düştüğü için, kimisi hayata karşı bir ihtimal onu tekrar düze çıkarır umuduyla. Ruhsal dünyasında psikolojik sarsılmalara maruz kalanlar, ufak bir çocuk gibi, hiçbir gayret göstermeksizin, her şeyin eskisi gibi olması için sadece dövünürler. Bakış açıları değişen anlam ve niteliklere yüklenen yeni kavramlar sebebiyle hayatın tanımı da artık, değişmektedir. Hakikat ise, ne bu yeni tanı, nede insanın pazarlık aşamasındaki kurguladığıdır.
Hayat, kimse ile bir anlaşma ilkesi içine zaten giremez. Bu ilke zaten hayatın kendi içinde olmayan bir prensiptir. Sistem bu şekilde işlemez. Görevi de değildir. Eğer öyle olsaydı iyi insanların başına hep iyi şeyler gelirdi. İnsanın bu kendi yazdığı zihinsel kurgusundan, hayatın bile haberi yoktur. Aslında kişi, kendisinin kurguladığı bir beklentinin, varsayımına kendini inandırmaktan başka bir şey yapmamaktadır. Tüm olasılıkları kendi tarafına çeker. Kendilerini şanslı sayar, kulaklarını tıkar, gözlerini yumarlar. Ne şans ama?
İnanç sahibi, mağdurların yaşadığı bir kayıp ta kendi inanç sistemlerini tüm bu olumsuzlukları indirgemesidir. Kendisine nasıl bir tuzak hazırladığının farkında olmayan insan, dibe yaklaştıkça, asıl suçlunun yaratıcı olduğu düşüncesine kadar kendilerini sürüklerler. Kendisiyle yüzleşmekten daima kaçan kişiler, sonunda, Allahtan da uzaklaşarak karanlığa doğru kendilerini iterler. Hırsları ve sabırsızlıklarına yenik düşenlerin gerçeği anlama çabası boşadır. Çünkü daha gözünün önündekini göremeyen, nasıl olurda hakikati kavrayabilir.
Bu kadar zarar görebileceğini insan baştan bilseydi, kim bilir? Belki de bu görüşünü hiç bu kadar ciddi bir boyuta taşımazdı. Güvendiği, tanıdığı, emin olduğu, kurallarını (kendi) belirlediği bu hayati politik sistem, sonunda, soyuttan somut bir kavram beklentisinin, her zaman başarısızlıkla sonuç vereceğini gözlemler. r. Kendisi üzerinde ki kontrolünü sağlayamayan insan, şimdi birde onu bu konuda besleyen ego su ile uğraşacaktır.
Tüm bu içinde bulunduğu hezeyanlar ve maruz kaldığı acıları, birleşince ruhsal çöküş tamamlanır. Oysa ki insan, hayatın tanımını yaparken, ilk olarak realisttik bir tutum içinde kalsaydı ve kendisini mantıksal yanılgıya sebep oluşturacak, tüm kapılardan uzak tutup, hayattan gelen her şeyin aslında Allahtan geldiğini bilecekti.
Mağlubiyeti yasayanlar artık şunları iyi biliyorlar; Hayatın, insanlar üzerindeki yaklaşımı, sebep sonuç ilişkisine asla bağlı değildir. İnsanların hayatı nasıl anladıklarına ya da yorumladıklarına da bağlı değildir. Hakikat şudur ki; Yaşam, Sürprizler ile dolu, adaletli ve eşit bir tutum göstermez. Çünkü adalet ve eşitlik, yaşam dediğimiz bu sistemin sorumluğunda değildir. Yaşamın kaideleri ve çalışma prensiplerine dayalı başka sorumlulukları ve görevleri vardır. Hayat denilen bu sistemin işleyişini çözümleyenler arasında, farkındalığının farkında olanlar, aydınlanma yolundan geçenler, durumun aslına bağlı olarak, sistemi anlayanlar, hayatın oysa kaotik bir sistematik parametreleri olduğunu bilirler. Kaos denilen bu sistem, düzensizlik içinde düzen demektir. İşte hayat da bu düzen üzerine kuruludur. Kendisine sunulandan memnun kalmayan kimi insan, bunun sorumlusunu yaratıcısına yükler cezasını da yaşama keser. Aslında hayat olması gerektiği gibi işliyordur.
Kaybettiğini düşünenler için hayat artık başka bir yörüngededir. Hayatın içinde formalize edilen tüm önermelerin, doğruların, sarsılmaz kuramların, koordinatların ise tamamen yanlış olduğu sonradan bilinir. Sistemin yanlış anlaşıldığı, hatalı olduğu, kanısına varan insan asıl sebebin kendisi olduğunu asla düşünmez.
Bir zamanlar yaşam güzellikler içinde geçiyorken insan huzurluydu. Kendi çıkarları için, sessiz bir gemi misali yol alırken, her şey güzeldi. Lakin, gerçekler acıdır. Peki kime acıdır. Kendini kandıranlara, işte onlar çok üzülürler. Kimisi ise başına gelen felaketlerden nice dersler çıkararak, tekrar tekrar yeni yollar inşa ederler. Sabır ve istikrar ile her şeyin sahibi olan,
Allah a her koşulda şükür edenlerin ve her şeyin bir sebebi olduğuna kanaat getirenlerin yolları açıktır. Yenilgi saydığı bu durumu sindiremeyen bazı karakterler, hırslarının esiri olmaktan kaçamazlar. Buda onları acılarıyla yaşamaya sürükler. Halbuki, hayat, yaşam ve evren, daha birçok üzerinde bilgi hakimiyetimiz olmayan tüm bu soyut konularda eksikliklerimizin farkında olmalıyız.
Sakınılması gereken en önemli unsur, bu kavramların adına, negatif veya pozitif anlamlar yüklememektir. Hayat ile insan arasındaki bu münasebette kazanan da kaybeden de her zaman yine insanın kendisi olacaktır. Asıl münasebette ise zaten kaybeden yoktur. Yalnızca kazananlar vardır. Onlar kendilerini tanıyanlardır, onlar teslim olanlardır, onlar gönülden bağlıdırlar ve onlar ki, her şeyin Allahtan geldiğini bilenlerdir. Gayretleri ve çabaları sonucunda anlamaya ve algılamaya, düşünmeye ve uygulamaya, dürüstlüğe ve hakikate sahip çıkan, açık beyinlerdir. Kaybedenler ile asıl münasebetin kazananları arasında ki en büyük fark İnsanın kendini kandırmasının, nasıl büyük bir dert olduğunu da en iyi bilen yine onlardır.
BySponten
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.