- 275 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
BAŞKASININ YANLIŞLARI BİZİM YANLIŞLARI MEŞRULAŞTIRAMAZ
" Siz ey imana ermiş olanlar! Allah’a karşı sorumluluğunuzun bilincinde olun; herkes yarın için ne hazırladığına baksın! Ve (bir kez daha) Allah’a karşı sorumluluğunuzun bilincinde olun, çünkü Allah bütün yaptıklarınızdan haberdardır;"Haşr:18
"Allah’ı unutan ve bu yüzden Allah’ın da onlara kendilerini unutturduğu kimseler gibi olmayınız! Onlar yoldan çıkanlardır."Haşr:19
Bu açıklamalar o kadar açık ki, Nasrettin Hoca’nın suya göndereceği çocuğu, suya göndermeden önce dövüp ondan sonra oğlum aman dikkat et testiyi kırmayasın tavsiyesini aklıma getirdi. İman ettiğimizi söylemek ve kendimizi bir değere dâhil etmek kolay, ancak dâhil olduğumuz o değerle ne kadar barışık ve ona uyumlu yaşadığımız baştan sona sorgulama konusu... Allah’a karşı sorumluluğumuzun bilincinde yaşadığımız bir ortamımız olsa, sahiden bu kadar olumsuzlukların üzerimizde bulut gibi bizleri kuşatması mümkün olur mu? Elbette olamaz. Ancak biz dine dâhil olduğumuzu söyleyerek hemen kurtulanlar için hazırlanmış olan bir listeye ismimizin kaydedildiğini sanıyoruz. Oysa insan, Mümin sabahlayıp kâfir yaşayıp mümin akşamlayıp, kâfir sabahlayabilir. Yani sürekli ruh hallerimizin ve yaşam alanınızdaki dinamiklerin değişimiyle iç içe olduğumuz bir hayatı yaşamaktayız.
Böylesi değişken bir dünyada kendimizi sabitlediğimizi sanarak, bir değeri benimsediğimizde onun bize sarılıp ayrılmayacağını sanıyoruz. Böyle ruh hali, canlı olan her insan için geçerli ve olması muhtemel bir hal olduğundan, Rabbimiz kullarına acıyarak yine uyarılarda bulunmaktadır. İşte, yukarıdaki ayetler bize bu alanda çok ciddi sorumluluklar yüklemektedir.
Sorumluluğun bilincinde olduğumuzu düşünmek, nelerle hesaba çekileceğimizi öğrenmek ve onları konuşarak kurtulacağımızı sanmak ise, olumsuz bir hayat tarafından kuşatıldığımızın göstergesidir.. Son dönem Müslümanım diyen bizler sorumluluğu, konuşmak ve sürekli tenkitler yaparak bir ağırlığın altına girmemek olarak algıladık sanırım. Çünkü herkese her şey hatırlatan çok fazla, ancak o ağırlıkların altına girip onu taşıyacaklar neredeyse yok... Peki, insan bunu hiç merak etmez mi? Sorumluluk eylemle alakalı bir durumu özetler. Eylemi olmayan söz ve düşüncelerin sorumluluk taşıdığı söylenemez. Eylemden uzak, her yerde seminer ve konferans verilmekte, ayrıca sohbet ortamlarda her şey konuşulmakta ancak gerçek yaşamda kimse kimsenin umurunda değilse bu nasıl bir sorumluluk bilinci...
Sorumluluk bilinci, kendi dışınızdaki yaşamlara dokunmak, onların yükünü hafifletmek ve onların varlık gayesine uygun yaşaması için gerekli ortamları hazırlamaya maddi ve manevi katkı oluşturmaktır. Bu katkılar yarınlarımız için bizden önce menzile varırlar ve bizi orada beklerler. Onun içindir ki, herkes yarın için ne hazırlayıp gönderdiğine baksın uyarısıyla karşılaşmaktayız. Sorumluluk, özgür irademizle yaptığımız eylemlerimizin sonucuna katlanmak olduğunu sanıyorum herkes bilir. Peki, yarınlarda bunlar karşımıza çıkacaksa, burada eylemlerimizi bilinçli yapmak zorunda değil miyiz? Bu bilinç yoksunluğumuzu yine rabbimiz bize hatırlatarak belli bir hedef doğrultusunda yaşamamızın gerekliliğini gündeme getirmektedir. Çünkü insanın bahanesi çok, yaşadığın zamana uyacaksın, ortamda ne varsa, sen de onlar gibi yaşamalısın, yoksa hayat durur diyerek hakkı öğütler gibi batılı öğütleyenlerle karşılaşmamak neredeyse imkânsız gibi... Bu algının ne kadar tutarsız ve insanı öz benliğinden uzaklaştırıp sorumluluk bilincini imha ettiğini Rabbimiz beyan etmektedir.
"Allah’ı hesaba katmayan sadece gördükleriyle avunan ve onun içinde boğulup Allah’ı unutan ve böylece Allah’ın ona kendisini unutturduğu kimseler gibi olmayın uyarısıyla bilinçli yaşama çağrı yapılmaktadır. Bu dünya böyle gelmiş böyle gider diye savunma yapmak için, bahane üretmek kadar basit bir yaşam olabilir mi? Bu dünyanın içinde herkes amacını unutmuş ve tek bir fert sorumluluğunun farkındaysa, bahane üretme hakkına sahip değildir. Bu dünyada şu ana kadar herkes kendinden habersiz yaşıyor diye, biz kendimizi unutarak sorumluluk bilincinden uzaklaşma hakkına sahip değiliz. “Müslüman, bulunduğu her ortamda Müslümanların ilki olmak zorunda ve Allah’a hiçbir şeyi şirk koşmadan ona kullukla görevlidir. “Bu anlayışa sahip olmak, sorumluluk bilinciyle yaşamaktır.
Kitabın buyruklarına göre yaşamak için kitaptan haberdar olmamız gerekir. Kitap ile aramıza o kadar çok söz ve yaşamlar girmiş ki, onlarla meşguliyetimizden, sorumluluğumuzu bize hatırlatan kitaptan haberdar değiliz. Onun sözlerini müziksel bir uyum içinde kulağa hoş gelecek şekilde dinleyip transa geçmeyi kitaba göre yaşamak olarak algıladığımız sürece, biz kitaba uygun yaşayamayız. Kitap Allah’ın buyrukları olmasına rağmen, o buyrukların ne olduğunu merak edip yaşamak yerine, onunla transa geçip uyku modunu tercih eden, sorumluluktan kaçan bir yapımız var... Peki, böyle ruh halleri ile ne kadar hayatın içinde belirleyici olmayı bekleyebiliriz. Hayat bize çok yabancı biz hayatın dışında folklorik din öğretileri eşliğinde sükûn buluyorsak, bu kitap bizim için belirleyici bir manifesto olma özelliğini kazanamaz. Kitabın belirleyici olmadığı bir yerde, İnsanlar doğal olarak Allah’ı unutarak yaşamanın önüne geçemezler.
Kendinden ücra köşelerde yaşayanların, kendilerini yaratanın isteklerini anlayarak ve ona uyumlu yaşamalarını ne kadar bekleyebiliriz. Onun için, gelecek olan gelmeden önce kendimize dönmemiz gerekir. Kendine dönen Allah’a döner. Kendini bilmeyen, öz bilincinin farkına varmayanın, rabbini unutmadan yaşaması; nasıl mümkün olabilir ki?
Tüm yaptıklarımızı, yapacaklarımızı, zihninizde düşündüklerimizi, düşünmeyip içimizden geçenleri her yönüyle bilen yegâne güç sahibinin diyarında yaşadığımız halde, bunun bile farkında olmadan at koşturmaya devam ediyoruz. Siz ey imana ermiş olanlar! Allah’a karşı sorumluluğunuzun bilincinde olun; herkes yarın için ne hazırladığına baksın! Ve (bir kez daha) Allah’a karşı sorumluluğunuzun bilincinde olun, çünkü Allah bütün yaptıklarınızdan haberdardır;"Haşr:18
Başta söylediğim gibi sorumluluk, konuşmak ve yazmakla sonuca ulaşan bir durum değil, tamamıyla eylemsel yönü olan bir farkındalıktır. Okullarda şunlar şunlar anlatıldı, neden hala insanlarımız bu halde diye yakınarak, kendimizi kandırmamızın anlamı yoktur. Sorumluluk, okulda konuşmak yapmak değildir. Yaşam alanı içinde karşılıklı ilişki iletişim kurmak ve haberdar olarak yük almak, ya da ağırlık yüklemekle kendini açığa çıkarır. Bir pazarda satıcı müşterisine doğru davranmıyor, bir kilo diye verdiği ürün yarım kilo ise, ya da verilen parayı eksik verdin diyerek ek sıradan para istiyorsa, bu insan, okulunda sorumluluk bilinci kazanamadığı gibi kendisini de tanımadığı için, yanlışlar hayatta çok olduğundan, onlardan biri olmaya aday olabiliyor. Ondan dolayı, toplum içinde ilişkilerdeki değişimler olumlu yönde gözle görülecek düzeyde çoğalarak devam ediyor ve daha geniş kitlelerin hayatına mührünü vuruyorsa, işte o zaman sorumluluk bilincine göre yaşanılan bir hayattan söz edebiliriz.
Yarınlar süratle yaklaşırken, “yeni bir vahiyle karşılaşıyormuş gibi heyecanımız ve mücadele ruhumuz, Ey iman edenler Allah’a karşı sorumluluk bilincinizin farkında olun uyarısıyla "tutuşmuyorsa, kendimizle hesaplaşma zamanı geçiyor demektir. İman ettiğini iddia eden her fert, bu yüzleşmeyi acilen yapmak zorundadır. Dünya ve içindekilere sahip olup dünyalık zevklerimizi ve rahat yaşama isteklerimizi doyurup, kendimizi yarınlara hizmet eden bir serdengeçti olarak lanse etmemizin anlamı yoktur. Her insan kendi hesabının ne olduğunu çok iyi bilir, kendi yorumunu başkalarına bırakmayacak kadar da onurlu olduğuna inanıyorum. Bu anlayışa sahip olan ve ben Müslümanım diyen her fert, yaşadığı ortama neler kazandırdığına ve nelerin yok olmasına katkıda bulunduğuna vicdanını rahatlatacak şekilde iyi bakması gerekir. Bu sorgulamayı yapan her fert, yarını için, dünyada sadece Müslüman olarak kendisi varmış gibi hayata yeniden başlamalıdır. Çünkü bizlerin değerler açısından yaşadığımız ortama kazandırdıklarımız, kaybettirdiklerimizin yanında devede kulak kadar olmadığına inanıyorum. Bireysel ibadetlerin çoğalması camilerin dolması, oruç tutanların artması, haca gidenlerin yer bulamaması, değerlerin çok iyi karşılık bulduğu anlamına gelmemelidir. Müslüman denildiği zaman, eminlik, güvenirlilik, sadakat doğruluk adalet, örnek alınacak bir yaşam, tüketim kölesi olmamak, herkesin insanca yaşayacağı ortamların oluşması için mücadele eden, her ortamda hakem olarak özel çağrılan biri olamamışsak; ibadetlerin sabahlara kadar devam etmesinin hiçbir anlamı olmayacaktır. Çünkü onlar tamamıyla bireysel sorumluluklar içindedir. Oysa Rabbimiz kendisine karşı sorumluluğumuzun bilincinde olarak yaşamamızı istiyor. Bunun yolu toplumsal yaşamda, hayatı hafifletmek ve ağırlığı fazla olanların üzerindeki yükleri azaltabilmektir. Bunları yapmıyorsak, yarınlar için önden bir şey taktim edememişiz demektir.
Yaşadığımız ortamın olumsuzluklarını referans gösterip, kendi olumsuzluklarımızı meşrulaştırmaya çalışmaktan vazgeçmediğimiz müddetçe, Allah bizi aydınlığa çıkarmayacaktır. Müslüman olduğunu söyleyenlerin yaşamında şu söz gerçekten hakikatin yerini alan bir referans olduğu için, tüm duyarlılıklarımızı kaybettik. Öncekileri görmüyor musunuz, onlar neler yapıyordu, sadece kafayı bize takmışlar vs. gibi savunmalar insanın feraset ve basiret yönünü imha etmektedir. Çünkü batıl, Müslümanım diyenlerin dini gerekçeler oluşturarak batıla hayat vermesi, onun meşrulaşmasına neden olmuştur. “Allah’ı unutan ve bu yüzden Allah’ın da onlara kendilerini unutturduğu kimseler gibi olmayınız! Onlar yoldan çıkanlardır."Haşr:19 Yoldan çıkmış olanların olumsuzluklarını örnek göstererek, kendilerinin doğru yolda olduğunu savunmaya geçenlerin tümü yoldan çıkmış olanlardır. Onun içindir ki Rabbimiz diyor ki, Allah’ı unuttuklarından dolayı kendilerini kendilerine unutturduklarımız gibi olmayın..."
Ey Müslümanım diyen ve öyle kalmak isteyen tüm kardeşlerim, gelecek yaklaşarak gelmektedir, yarınlar için önden ne taktim ettiğimize iyi bakalım ve vicdanen rahat olup olmadığımızı kontrol edelim, yoksa kötülüklerin din adına yaygınlaştıranları olarak, tarihe kaydedilecek toplumlar arasındaki yerimizi almaya az zaman kaldı...
Dünyada imkânları ele geçirerek insanlar nazarında kazandığımızı sandığımız itibarların hepsi bir gün yok olacak ancak Rabbimizin bize taktim edeceği itibarı kimse alamayacak..."İzzet Allah’ın Resulünün ve Müminlerindir. “Yoksa Allah’ın belirlediği izzet, şeref ve itibar dışında başka yerlerde itibar mı aramaktayız... O zaman vay bizim başımıza geleceklere..."Bu anlatılanlar birer haberdir ancak her haberin mutlaka bir gerçekleşme zamanı vardır..."Rabbimin bu uyarısından sonra yazacaklarımı burada noktalayarak rabbimden istikamet üzere dosdoğru bizleri yaşatmasını en içten kalbi dileklerimle talepte bulunuyorum...
Selam muhabbet ve dualarımla, selam Kâinatın üzerine olsun...
Erol KEKEÇ/25.06.2022/14.34
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.