- 256 Okunma
- 0 Yorum
- 1 Beğeni
VARLIĞININ İPUÇLARI
Her sabah zil sesiyle fırlıyorum yataktan. Beni uyandırmaya çalışan çalar saatin amansız hırsına yeniliyorum. Tek gözüm açarken kepengini, komşu göze sesleniyor. Birlik olup beynime yüklenmeye başlıyorlar: “Varlığının bir karşılığı var dünyada. Durma! Kalk yerinden, doğrul hadi.”
Saat ikinci defa asılıyor sirene. Sanki kayık delinmiş dört yandan su alıyoruz. Tek süper kahramanı ben sanıyor dünyanın. Kimin umurundayım, deyip esniyorum. Uyanmak yetmiyor, aynaya koşuyorum. Gözlerimin feri sönük hala. Yelteniyorum musluğa iki avuç su çarpıyorum yüzüme. Kaşım, gözüm, saçlarım yerinde. Böylece perçinleniyor varlığım, derin bir nefes alıyorum.
Gerçeğim ve buradayım, deyip gülümsüyorum bir an. Nazar etmeden atıyorum yan gözle bakışımı. Aynaların dürüstlüğüne güvenirim içimi göstermediği sürece. Cama yaklaşıp açarken pencereyi çoktan bekliyor güneş. Kızgın ateşini salmış dört yana. Sanki benim için doğuyor her sabah. Çıkmasam, gitmesem, çalışmasam öfkeden yakacak her yanı.
Acep olmasam ne kaybeder ki koca dünya, diye geçiyor aklımdan. Ya da görünmez olmayı başarabilsem. Düşünsenize bir varım; bir yokum. Yokum ama varım. Nelere şahit oldurdum kim bilir. Hem de en yakınlarımdan başlayarak. Var olmanın nesi iyi, nesi kötü; işte o an anlarız tepemizden kaynar suların döküldüğünü.
Varlıkla yokluk arasında sıkışan samimiyetimize ne demeli. Ne kadar aldanmışızdır masumane duruşuna. Sen olmadan koca boşluğa düşmüş sanırsın dünya. Varlığının gururunu yaşarsın çoğu zaman. Belki de en iyi aldatma sahnesi budur hayatımızın. Başrolde sen varsın, etrafındaki herkes figüran. Belgesel ayarında değildir. Sinema tadındadır. Aşk, acı ve entrikalarla doludur. İş, emek ve sömürü eksik olmaz. İşkence de vardır, cinayette. Şiddet, taciz ve tecavüz olmazsa olmaz. Mücadele ettiğin kahramanlık sahneleri de olmalı. Çoluk çocuk etkilenmeli, kutsal değerler yeşermeli yüreklerinde.
Bu fikir kısa süreliğine hele de yalnızken aynaya her baktığında ortaya çıkıverir, ardından kaybolur. Gerçeğin acı yüzüyle karşılaşırsın. Etrafında seni; azarlamaya, aşağılamaya, hor görmeye hazır kamyon dolusu insan birikmiştir. Hangi rolde olduğunu sana hatırlatmak için hiç de nezaketli değillerdir.
Hükmü yoktur bilirsin aslında nüfus kâğıdımızın. Bizim tapumuzdur o. Varlığının başka ispatı yoktur. Varsın ama onsuz olamazsın. Bedeninin sahibi sandığımız ben’imizi, benliğimizi var eden senin asıl sahibini gösteren de o’dur. O varsa işte o zaman anlarsın; şehrin girişindeki nüfus tabelasında bir rakamdan ibaret olduğunu.
Resmi varlığımızla mı var edebiliyoruz kendimizi? Öz varlığımız; duygu, düşünce ve zenginlik üçleminin acımasız mücadelesinin neresindeyiz. Üç gladyatörün bu acımasız kavgasına sahne olmuyor mu bedenimiz? Dilimiz, damağımız kuruyor. Tutuşuyor bir anda dizelerimiz. Sazsız, sözsüz kalıyoruz. Beynimizle mi, kalbimizle mi, cebimizle mi çıkacağız hergele meydanına. Güçlü olan kazansın, deyip salıveriyoruz düşünceden azade. Hangisini daha çok beslersek onun kazanacağını biliyoruz aslında.
Hayat hengâmesinde her gün karşılaştığımız olayların, durumların, değerlendirmelerin, acıların, mutlulukların, savaşların, yönetimlerim hayatımızda ne varsa hepsinde de duygu, düşünce ve zenginlik üçleminin mücadelesini yaşarız. Hem de en derinden.
En kestirme yolu, yolumuz bellemişiz. Her zaman her yerde duyduğumuz, dönüp geriye bakmadığımız, Güçsüz olan kaybeder, söyleminin ardına saklanmak, kabullenmek ve öyle yaşamak kolaycılığı bizi haklı mı çıkarıyor bilinmez. Güç nedir, neyi temsil ediyor? Kazanan doğru olan, dürüst olan, adil olan, güzel olan değilse tabii… Gücün esareti altında var olmanın gururunu yaşamaya başlarız o zaman. Varlığımız kemiğin üstündeki et kadardır. O güç kemirir bizi, sonra atar. Ardından köpeklerin akan salyalarına bulanır kemiklerimiz ve onurumuz hırlama eşliğinde kırılır, yok olur.
Kendi gölgemizin gölgesi, olduğumuz zamanlar yok mudur? Acınası halimizi kendimize yakıştırdığımız olmuyor mu? En azından kimse farkında değildir, diyerek rahatlıyoruz. Oysa bizimle vardır gölgemiz. Sen yoksan o da yoktur hayatta. Aslımızı gizleyip gölgemizi meydana çıkarmıyor muyuz? Aldatma ritüelinin en iyi göstergesi gölgemizin gölgesi olmamız değil midir? Bu büyülü sisin sarmadığı kaç hayatla tanıştık acaba.
Daha da acınası durumlarla da karşılaşmıyor değiliz. O da başkasının gölgesi olmak. Mümkün mü, diye düşünürüz. İşte o zaman yoksun artık. Gölgemiz, bir çınar kadar mutlu etmez güneşte. Sığındığını sandığın anda kayboluverirsin. Gölgen gölgenin içinde kaybolduğunda anlarsın tek ve hür olmadığını.
Bir savaşta rütbesiz erin gölgesi oluyor mu sanırsın? Bu kimsenin umurunda mıdır? Sıradan bir ölünün gölgesini kim ne yapsın havası eser zihnimizin arka sokaklarında. Onlar birilerinin hırs ve çıkarları için vardır. Gölgesizlerdir. Çabuk yok olurlar, tarihte çoğu zaman adları bilinmez. Sezar ya da Büyük İskender olamazlar.
Kendi fikirlerini pas geçip de gücün, iktidarın çürümüş fikir dünyasının gölgesinde kalmaya ne dersin? Birey olmadan toplum olmanın kolaylığını yaşamıyor muyuz? Tek başına doğru da olsan hükümsüzsün, demek olmuyor mu? Var olmanın en klasik sloganı suya yazılmıştır o zaman. Düşünüyorum o halde varım, demenin karşısında buzdağına ulaşmış bilgilerin, yerle yeksan olup mum alevi karşısında erimiş olmaz mı?
Nice insanımız vardır. Var olmak kadar var etmenin yükünü, acısını acıyla, zulümle, işkencelerle hatta ölümlerle taşıdılar bugünlere. Korkunun ardına saklanmadılar hiçbir zaman. Ahmet Arif’in diline dolanmıştır isyanları;
Binlerce yıl sağılmışLAR
Korkunç atlılarıyla parçalamışlar
Nazlı sabah uykularINI
Hükümdarlar saldırganlar haydutlar
Haraç salmışlar üstLERİNE
Ne İskender takmışLAR
Ne şah ne sultan
Göçüp gitmişler gölgesiz
MESUT AKÇA
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.