- 362 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Hüzüne Benzer
Hüzüne benzer bir ses var içimde! Gecenin bu saatinde ezberimi bozan ve uykularımı kaçıran. İçime çektiğim her sensizliği nefesimle ödeten. Sanki bütün yollar tükenmiş ve sona gelmiş bir ssizlik sensizliği sızlatıyor içimi. Çok yorulmuşum ve bitmişim oysa! Kimselerin anlayamayacağı kadar sade ve yenilgiye yenilmiş, bölündükçe mitoz gibi küçülmüş ve zerrelere ayrılmış bir keder çırpıntısı belki bütün bu olanlar!
Hüzüne benzer, bir sızı var içimde! Oysa ben içimle terkettim bu kenti çoktan. Çocuklar gibi ağlayışıın dramını yaza yaza sona gelen. Benim. Her şeyiyle … Noktaya, virgüle, kesme işaretine, paranteze, iki noktaya, noktalı virgüle kafa tutan ve virgüllerle devrik cümleler kuran. Beyaz perdenin filimlerinde oynayan ve her seferinde kötü sanatçı rolünü alan! Hüzüne benzer, bir güvenli bir güvensizlik var ruhumda, akşamdan kalmış baharatlı yiyecekler gibi kaşıklanan, çatalla habire mideye inen ve metabolizmayı tersine çeviren, düz bir dünya! Ne kadar düzse, gerçi bizler bir düzlüğünü ve düzenini görmedik içinde yaşarken! Boydan boya eksilerek geldik ve eksilerek gidiyoruz hayra alamet bir yorgunluğun zaferiyle … Görmezden geldiğim veya çoğullarda geldiğimiz başka bahanelerin ve mezaretlerin nezaketsiz ve zamansız ziyaretleri geriye gidişinde habercisidir içimizde olan ve kalan.
Hüzüne benzer, bir keder var içimde. Sessizce kendini bana kabullendiren. Ama ben, nedense henüz bu tümceyi meydana getiremedim. Bu yüzden hep ‚hüzüne benzer, bir keder‘ gezer içimde. Bana yoldaş niyetine! Saplar iğnesini acımadan etime, tenime, gönlüme ve bedenime, … Bilmiyorum, kum tozu gibi, ya da grizuya benzer bir patlamanın tozlarıyla örtülmüş acı bir ruh gezer içimde, hüzüne benzer bir kederle, kadere inat, kaderle cebelleşen ve bir türlü yenilgiyi kabullenmeyen. Sabırla saplanır göğüsüme, bazen de gülümser edepsizce! Sessizdir bu yüzden benim çığliklarım içimde. Kasketim tepemde, örtmeye çalışsada kelliğimi, gidermez hiç bir şey benliğimde biriktirdiğim acı kederi. Ustaca işlenmiş ve suyu iyi verilmiş bir çeliğin sertliğinde gelip saplanmıştır bu, hüzüne benzer keder. Oysa ‚her şey gelir geçer‘ derler. Bizim ki geçmiyor, geçmek istemiyor, sürekli hesaplaşıyor benimle. Bazıları buna yenilgi diyorlar! Bense yenilgiye aday bir ferdim şu evrende, yenilmeyen var mı? diye diklendiğim sorular esliğinde geçiyor yalın zaman, yalnızlıkların meükemmel servetini omuzuma kederle yükleyerek.
Buna istinade öfkeden patlıyorum bazen, mükemmel bir ressamın tuvaline bir çaylağın attığı gereksiz bir fırça gibi kocaman bir freski ..k etmeye yetiyor hüzüne benzer bu keder beni avutarak acıya boyadığı için. Oysa insan renklerin doğasıyla ve doğallığıyla boyanmak ister, boyar ve boyatır kendini. Kanımca akıllı bir çözümün serüvensiz gerçeği de bu yatakta yataklık eder kendi teorisini yaratan muhabbetin sevinciyle. Kimi zaman durup bakıyorum geriye doğru, bazen de ufka! Geriye doğru giden adımlar hüzünü ölçekli bir şekilde artırıyor, ileriye doğru ufuka atılan adımlar ise hüzüne benzeyen kederi bir antibiyotik gibi bir süreliğine ertelesede, „borç yiğidin kamçısıdır“ Atasözü’nün saçmalığı sayesinde, rafa kaldırmak çözülmeyen bir sorun olarak duruyor önümde! Kendimi bağışlamak istesem bile, içime ve bilinçaltına yerleşik korkularla dansediyorum korkusuzca. Şiir sessizliği çöküyor içime bu derin sızılar eşliğinde ve hüzüne benzeyen acı bir kederle!
Tükeniyoruz, tükeniyorum bende! Yerinden sökülmüş bir ağaç gibi, önce yapraklarım sararıyor, dallarımdan dökülüyor, damarlarım topraktan mineral alamayacak kadar hasarlı bir sevinçle hüzünleniyor bitişin çilesine okkalı bir tekme vurmak için. Bazen farkına varmadan, hiç bir ses duymadan harflerle konuşuyorum. Duymazdan geliyorlar onlarda; Alfabede ki yerlerinden memnun ve mesut bir şekilde, hüzüne benzeyen bir kederle ruhumu okşarken. Yazamadığım ve yazmadığım bütün cümleleri çıkarıyorum bu Alfabe’deki yerinden ve köklerinden koparılmış hüzünlerin kederli sevinçleriyle donatıyorum onu. Bu anlar oluyor; mutsuz, huzursuz ve yanlız kaldığım anlar, ağlıyorlar benimle, bana eşlik ederek. Hüzüne benzeyen bu keder yontuyor bir heykeltıraşın aletleri gibi bedenimi. Şekilden şekile sokuyor beni, benliğimi ve bedenimi. Ucuza kurtulmuyorum alında. Pahalıya patlayan bir yolculuk oluyor bu serüven ve adına „ömür“ dediğimiz kısa, özgeçmiş notların biyografik kronolojisi içinde. Her şey kortekste cereyan ediyor. Hüzüne benzeyen, bu kederli sevinç, insanı „aman inceldiği yerden kopsun“ diyerek sefer tasını alıyorum ve çıkıyorum sefere gitmek için. Reyhan kokularına rastlasamda, yinede hüzüne benzeyen bu kederli sevinç beni yaşamdan alıkoymaya ve yeni engeller yaratmaya yetiyor maalesef.
Oysa bende herkes gibi, ya da herkeste benim gibi yaşamak istiyor. Bu kadar kederli bir kaosa ne gerek var? Diye de bir soru yöneltiyor ruhum hayat denen ve hüzüne benzer bir kederle ömür geçirmeye! Tuaflaşıyorum ve omuzluyorum heybemi yola devam etmek için. Ve son bir defa daha sesleniyor; bu ‚hüzüne benzeyen keder veavazı çıktığı kadar bağırıyor tiz sesiyle ölçüsüzce. Uyanıyorum ve yola devam diyorum; hüzüne benzer kederle maceralı bir yolculuk için. Daha ne kadar zaman yürüyeceğiz bu yolu? Diye sorumu yönelttiğimde; sert bir cevam alıyorum: „Sus, konuşma ve sessizce hüzüne benzer kederinle başbaşa yaşa“ diye telkin edici ve uyarıcı bir sesle!
Kalktım, giyindim ve gidiyorum, hüzüne benzeyen bir keder eşliğinde.
Pedagog Hasan Hüseyin Arslan - 20.06.2022
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.