- 672 Okunma
- 0 Yorum
- 1 Beğeni
SAHİ BİZE NE OLDU DA BU HALE GELDİK.??
ÜÇ KİLİT..!!
“Cami içindeki sandığı resmeden bu fotoğraf bana göre Müslümanlığın yüz karasıdır!..”
Yukarıdaki fotoğrafı görünce iliklerime kadar dondum… Zincirle bağlamalar, kilitler!.. İnanamadım! Acaba! dedim kendi kendime…
Benim insanlarım, hele hele “Elhamdülillah Müslümanım” diyen insanlarım bu sahneyi yaşadıklarında nasıl bir tepki verdiler? Ya da niye tepki vermediler?
Şöyle bir düşünüyorum da… Bağışlar Kur’an Kursu ve Cami yapımı için toplanıyor. Yani “İNANÇ” adına. Anladığımız şekliyle yazarsak “DİN” adına ALLAH için, O’na ibadet için toplanıyor.
Ama sandığın ÇALINMASINDAN endişe ediliyor. Alınan önlemler de “çalınmaması” için! Camideki bu sandığı “Kim çalabilir ki?” diye saf saf bir soru sormuyorum.
Fotoğrafa baktığımda, bu sandığın EYÜP SULTAN CAMİSİ’nde olduğunu düşünüyorum. Sandık beni doğruluyor…
Bu kampanyayı yürüten arkadaşlar, toplanan bağışların eksilmemesi (çalınmaması) için alabildikleri önlemleri almışlar.
Önce sandığın bulunduğu yerin çevresine, sandığı zincirlerle uygun yerlere bağlamışlar!.. Camiye gelen Müslümanlar(!) sandığı çalmasınlar diye!..
Beni asıl yıkan, sandıktaki üç kilit ve zincir… Üç kilit, sandığın içindekiler için alınan önlem!.. Zincir, sandık çalınmasın diye alınan önlem…
Bu kampanyayı yürütenler tabii ki sıradan insanlar değildir. Cami görevlileri ve varsa dernek görevlileridir. Sandıktaki bağışlar Kur’an Kursu ve Cami yapımı için toplandığına göre; aklı başında, “inanan”, hayır için, yardım için bir araya gelmiş insanlar olduğunu düşünüyorum.
Bunları düşünürken bu insanların, birbirlerine güvenmediklerini de düşünüyorum. Bu sandığın açılmaması için kullanılan üç adet kilit de kampanyayı yöneten arkadaşların düşüncesidir.
Benim bu durumdan çıkardığım sonuç; kampanyayı yürüten arkadaşların, kasadaki bağışları emanet edebilecekleri, güvendikleri bir tek kişi, bir arkadaşları YOK!.. Hatta emanet edip güvenebilecekleri iki arkadaşları da yok!..
Üç kilit!.. Bunun matematiksel anlamı bile üç güvensiz kişi demektir… Bağış toplayan bu insanların birbirlerine güveni yok!
Üç kilit!.. Birbirlerine güveni olmayan, emanet edilemez durumundaki bu üç kişi sandığı açmak için bir araya gelecekler ve gerekenleri yapacaklar!..
Üç kilit!.. Bu tip bağışlar genel olarak camilerde toplanır. Ben diliyorum ki, kasanın bulunduğu yer bir cami odası değildir. Yoksa durum çok çok daha vahim hale geliyor.
Düşünebiliyor musunuz, İmam müezzine hırsız gözüyle bakacak, müezzin imama hırsız gözüyle bakacak, bu ikisi muhtemelen dernek görevlisi olan diğer üçüncü kişiye hırsız gözüyle bakacaklar, dernek görevlisi imama ve müezzine hırsız gözüyle bakacak ve ayrı ayrı üç kilit takıp her biri anahtarını taşıyacak!..
Sonra bu insanlar, camiye gelen inananlara namaz kıldıracaklar!.. Hayır hayır, bu son durumu düşünmek bile istemiyorum.
Yukarıdaki fotoğrafın midemi bulandırdığını, Müslüman topluma yakışmadığını bağıra bağıra söylemek istiyorum. Din, İnanç, hele hele MÜSLÜMANLIK bu değil.
Bu manzarayı görüp de “Elhamdülillah Müslümanım” dediği halde susan inananlara ise daha çok kızıyorum. Yoksa düşünülen hırsızlar sizler misiniz?
Yardımın böylesine “Lanet olsun!” diyorum.
ALLAH’ın evine gelen Müslümanları, “hırsız” yerine koyan, birbirlerine dahi güveni olmayan bu utanç fotoğrafının müsebiplerini, üç kilidin anahtarlarını taşıyanları ALLAH’a havale ediyorum.
Alıntı..
***
NERDE BU DEVLET??
Bu nasıl Devlet, bu nasıl bir uygulama.
Anlamakta güçlük çekiyorum.
Herkes katılacaktır bu yazdıklarıma ama hiç kimsenin bunu önlemeye gücü de yok imkanı da.
Devlet kendi imkanlarıyla halkını çocuklarını zehirler mi.?
Türkiyede içkiyle,birayla,rakıyla,sigarayla uyuşturucuyla zehirliyor maalesef.
Devlet kendisi bizzat kendi halkını gençlerini fuhuşa sürükler mi?
’’Dükkanlar gecede kilit takmazdı,
Alarm yeni çıktı hırsız olmazdı,
Oğlanlar kızlara yolda sarkmazdı,
Dostluklar bozuldu bize ne oldu?’’
Türkiyede zinayı serbest ederek,genelevlere musaade ederek sürüklüyor.teşvik ediyor maalesef.
Devlet kendi eliyle halkına hınzır eti yedirir mi ?
Maalesef Türkiyede bilerek ve isteyerek yediriliyor!!
İsrailde domuz eti satmanın cezası 16 yıl Türkiyede serbest!!
’’Müslüman Milletim çok adil idi,
Kimse aldatmazdı bize ne oldu?
Kefere bizlere gıpta ederdi,
Canlarım bozuldu bize ne oldu?’’
Devlet kendisi bizzat gençlerin ahlakını bozacak olan başta kumar olmak üzere piyango,loto,toto,faiz at yarışı müstehcen neşriyat,internet vb. şeytanın fal oklarına çanak tutup yayar mı aleniyet kazandırır mı?
Devlet aile denilen yapının bozulmasına neden olacak yasaları kanunları çıkartır mı,yuvaların dağılmasına sebep olabilir mi??
’’Doğruydu insanlar doğruydu ana,
Tefeci sahtekar olmazdı zira,
Çocuklar akşamda çıkmaz sokağa,
Çocuklar bozuldu bize ne oldu?’’
Maalesef yıllardan beri bütün bunlar ya Devlet eliyle yapılıyor ya da göz yumuluyor.
Ondan sonra şikayet ediyoruz nesil nereye gidiyor diye.
Kendi geleceğimizi kendimiz karartıyoruz.
Osmanlı Devlrti islam şeriatiyla yönetiliyordu. Seyhulislam ve Din Surasi vardı.
’’İtibar bizdeydi çarşaf üsteydi,
Yolda giden Nenem hürmet ederdi,
Dede torunlara öğüt verirdi,
Kanlarım bozuldu bize ne oldu?’’
İslamiyete uygun olmayan bir kanun olamazdı.
O zamanlar işte bu sebeple üç kıtaya hakimdi ve idaremiz altındakilerde huzur icerisindeydiler.
600 sene Balkan ve Afrikada bazı ülkeleri idare etmek kolay değildi.
Yavaş yavaş bozulduk.
Önce Din adamları sonra adalet adamları sonra Devlet adamları sonra da halk bozuldu.
Gıdalar çok sonra bozuldu.
’’Türkün oyu çiftti asalet gitti,
Sanayi malımız değersiz bitti,
Gavurlar malları raflara dizdi,
Mallarım bozuldu bize ne oldu?’’
ABD den gelen süt tozu ve katı yaglarla bozdular milleti.
Tıpkı Kızılderili dediğimiz Türkleri Kıta Amerikasından kaçırtmak yok etmek için soykırım yaptıkları gibi..
Sonrasında asilarla bozdular.
Çocuklar bozuldu amaç oydu zaten.
Şimdiki koronavirus vb.salginlar bahane edildi.
Halkımız aşıya mecburiyetten muhtaç edildi.
’’Avrupa banyoyu bizden öğrendi,
Kefere yılda bir banyo ederdi,
Ala Frangalar evlere girdi,
Genlerim bozuldu bize ne oldu?’’
Aşının yan etkileri elli yıl sonra ortaya çıktı.
Burada bir anektod anlatmak isterim:
’’Sabahları gösterilen bir tv proğramında ,Doktorumda sağlık konusu işleniyordu.O günkü konu cep telefonlarının zararları ve korunma yollarıydı.
Proğramdaki konuk Uzman doktor konuya ilgiyi çekmek için yaşanmış bir anekdot ile dikkatimizi çekmeye çalışmıştı.
İşte anlatılan anekdot:’ İsrail Devleti 1948 lerde fiili olarak Filistin topraklarında kurulmaya çalışılıyor.Rusyadan ve Avrupadan göçmen yahudi vatandaşları gelmeye başlıyorlar.
Şimdilerde bizim Suriyede kaos ve Esedin zulmünden kaçıp Türkiyeye sığınan Suriyeli mülteciler gibi onlarıda tel örgülerle çevrilen geçici iskan alanlarında müsafir etmeye çalışıyorlar.
Bu geçici yerleşim alanında imkansızlıklardan kaynaklanan olumsuz şartlarda yaşayan yahudiler arasında bir takım sağlık sorunları ortaya çıkıyor ve ilgililer çözmeye çalışıyorlar.
Yahudi vatandaşlarının saç derisi ile kafatası kemiği arasında kaşıntılı bir rahatsızlık baş gösteriyor tedavi yöntemlerini ilaç,ışın vs. tek tek deniyorlar bu esnada röntgen ışını tedavisinden olumlu sonuç alıyorlar ve devamlı bu hastaların kafasına ışın veriyorlar.Tedavi başarılı,insanlar ölümden uzun bir süre kurtuluyorlar.
Yıl 1995 ler İsrailde doktorlar insanların kafa derisi ile kafatası kemiği arasındaki zarda patolojik bir vaka, bir bakteri tesbit ediyorlar.Dünyada patolojik vaka olarak yüzde beş olan normal durum ,İsrail vatandaşlarında yüzde ellilere ulaşmasıyla yetkilileri endişelendiriyor.
Araştırmalar ilerlediği zaman uzmanlar bu sorunu yaşayan hastaların neredeyse tamamının elli yıl önce röntgen ışını ile kafaderisindeki rahatsızlığı tedavi etmeye çalıştıkları göçmen yahudiler olduğunu öğreniyorlar.Sonuç olarak teknolojinin zararı elli ,yüz veya daha fazla yıl geçince gerçek manada ortaya çıkabiliyor.’’
Sonra işte bu hale geldik.
Her bakımdan küçüldükçe aşağı seviyelere indik.
Bir zamanlar Avrupa Ticaret Borsasında emin oldukları adaletle iş yaptıkları için Türklerindir oyu iki sayılırdı.
Şimdi bizi hesaba katan yok..
Adalet yok emniyet yok namus koruması malın irzin korunması yok.
Sokakta bir eşyayı bıraksan bir saat sonra ortada yok.
’’Herkes hanesini temiz tutardı,
Sokakta hayvanı Dedem sulardı,
İnsanım kuşlara evler yapardı,
Kardeşler bozuldu bize ne oldu?’’
Caminin yardım kasasına üç kişide anahtarı olan kilit takılıyor .
Müstakil evlerde yazlıkları bahçelerde hırsızlık alabildiğine artmış dolandırıcılar her yerde cirit atıyorlar.
Peki bunların müsebbibi yani sebebi kim,kimler derseniz taa Cumhuriyetin başından kuruluşundan bil itibar medeniliği açılıp saçılmakla,kanunlarımızı Batıdan alarak Devrim adı altında şeytana yol göstericiliği yaparak kötü bir çığır açan sözde medeni idareciler bugune kadar gelmiş geçmiş tüm yetkililerdir derim...
Zararın neresinden dönülürse kardır demişler Atalarımız.
Gelin bizler bu zarardan geri dönelim.
’’Fazilet bizdeydi çorap dizdeydi,
Haya edep erkan oğlan kızdaydı,
Hanım kocasından haya ederdi,
Hanımlar bozuldu bize ne oldu?’’
İçkiyi sigarayı müstehcen yayınları,genelevleri tüm piyangoyu, lotoyu, totoyu,bankaları ve faizli işlemleri yasaklayalım.
Tıpkı Resulullah sav.nn Ümmetine yasakladığı gibi.
Birden bire olmaz da bu Devri Saadette olduğu gibi tedricen derece derece yapalım.
Hem bir yandan dini diyaneti binlerce yüzbinlerce alimle hocayla yapıp hem de içki satımı fuhuş zina serbestliği,bankalarda faizli alışveriş olmuyor kardeşim.
’’Yılda bir kez bile hırsız olmazdı,
Kimse kimselere tuzak kurmazdı,
Komşunun gözleri yolda kalmazdı,
Komşular bozuldu bize ne oldu?’’
Vallahi hem Allah cc. hem de Resulullah sav.bundan razı değil.
2002 debir iktidar geldi daha da kötü hale geldi bu işler.
2002 den evvelki müslümanlar daha sağlamdı.
2002 den sonra bu milletin genleriyle oynandı.
Fabrika ayarlarıyla oynadılar.
Dışarıdakiler öyle planladı baştakilerde oyunu sergilediler.
’’Helali haramı çocuk bilirdi,
İzinsiz bahçeden elma yemezdi,
Ecnebi yazarlar bizi överdi,
Yazılar bozuldu bize ne oldu?’’
15 Temmuzda Ülkemizi Abd ve Batının alçakca işgalinden Allah bizi korudu.
2002 Irak işgalinde ABD nin Türkiyeyi işgalinden Allah bizi korudu.
Ama şimdi gençlerde yaşlılarda o ruh kalmadı.
1974 Kıbrıs Çıkartmasındaki ruh yok artık.
’’Medeni bizlerdik ilim öğrendik,
Devamı gelseydi aya giderdik,
Kahvehanelerde zaman geçirdik,
Devirler bozuldu bize ne oldu?’’
Millet içtikleriyle,yedikleriyle bozuldu.
Millet giydikleriyle, televizyonlarda, internette, sosyal medyada baktıklarıyla bozuldu.
Bizi bozdular anlıyacağınız.
Fabrika ayarlarımıza dönelim bir an evvel.
’’İstanbul’da aylar olay olmazdı,
Hırsızlık arsızlık yuva bulmazdı,
Haksızlık yapanlar hapsi boylardı,
İnsanlar bozuldu bize ne oldu?’’
Allahın yarattığı asıla öze dönelim.
Ölünce bunun bir faydası olmaz ölmeden yapalım.!!
’’Hüdayi bir devir Asil Millettik,
Dünyaya Türkler adil dedirttik,
Altı yüz yıl kaldık merhamet ettik,
Tarihler bozuldu bize ne oldu?’’
Sahi bize ne oldu?
Nasıl bu kadar sürede değiştik yüzseksen derece birden.
Otuz sene elli sene öncesini mumla arıyoruz.
Güven vardı emniyet vardı adalet vardı kardeşlik vardı.
Komşular birbirini tanırlardı gelip giderlerdi.
Birbirine iyi günde hele de kötü günde yardım ederlerdi.
Huzurevi yoktu anaya babaya mutlaka bakılırdı.
Ne geldiyse bize batasıca Batıdan geldi!!
Bir gün de cumamız pazar oldu.
Bize ne geldiyse hep azar azar oldu.
Kurbağanın ılık kazanda yavaş yavaş haşlandığı gibi haşlandık..
Haşlanmaya da halen devam ediyoruz.
Nasıl bozulduysak öyle düzeleceğiz.
Çocuklardan başlayacağız işe.
Yaşlılar nasılsa bir kaç sene sonra ölecekler..
Köy Enstitülerini kuranlar gibi çocuklardan başlayacağız.
Burada yine bir anekdot anlatmak isterim sizlere:
’’Geleceği şekillendiren toplum bilimciler,toplum mühendisleri insanları şekillendirmekte hiçde acele etmiyorlar...
Yıl 1930 lar Türkiyesi,Muallimler,Belletmenler,Başöğretmenler yurdun her köşesinde harıl harıl Anadolunun genç fidanlarını,kızlarını,oğlanlarını ellerinden tutup,ana babasından ayırıp müthiş bir gayretle,azimle eğitmeye onlara müzik,dans,bale ,operayı sevdirmeye çalışıyorlar.
Köyde cami Hocasından duyduğu Peygamber hadisleriyle büyümüş gencecik ,tertemiz Anadolu kızları,oğlanları verilen derste geçmişimizden kötü,kolkesen,başkesen padişahlar diye bahsedildiği zaman itiraz etmişlerse de, o muallimler aldıkları ders gereği ses çıkarmamışlar,zamanla ,yavaş yavaş, alıştıra alıştıra bu işin semeresini alacaklarına inanmışlardı.
Köy Enstütüleri denilen zamanın Muallim mekteplerinde yetiştirilen gençler alışılagelmiş,Osmanlı Medrese eğitiminden uzaklaştırılarak,yeni Türkiyeyi kucaklayacak,Devrimleri hayata geçirecek,fedakar genç muallimler,ışığıyla Anadoluya hayat verecek kurtarıcılar olarak yetiştirilip takdim edilmişlerdi.
Ellerinde tahta valizleriyle atandıkları ücra Anadolu kasabasında,köyünde bu eğitim neferleri halkı her konuda bilinçlendirmeye azimle çalıştılar, yerine göre bir marongoz,usta bir müzisyen,aydın,kültürlü,modern,çağdaş rol modeli hakkını vererek oynadılar.
Yerine göre cami Hocasına karşı çıkan,gençlerin kafasına kendi fikirlerini futursuzca zerkeden ,egemen gücün bütün desteğini arkasında hisseden bu elit muallimler çocuklarla ilgilendiler,yaşlıların meclislerine itibar etmediler.
Biliyorlardı ki genç nesil onların eseri olacaktı,ellerinde hamur yoğurur gibi onları istedikleri kıvamda yetiştirdiler.
Artık Anadolu gençleri beraber dans ediyor,kız erkek başları açık dekolte kıyafetleri utanmadan kasabasında giyerek dolaşabiliyordu.
Bir zaman sonra içki,kumar,yılbaşı,dansözde hayatımıza girmişti.Toplum mühendisleri teknolojiden yararlanmakta çok mahirdiler.Bu saf Anadolu insanının hem parasını alalım hemde değerlerimizle beyinlerini yıkayalım diyerek dünya sinema filmlerini getirdiler dünyaya paralel olarak,daha büyük kitlelere mesajlarını verip,topluca eğitmeye çabaladılar.
Köy Enstitülü olduğunu tahmin ettiğim öğretmenlerimizin nezaretinde bugünkü Yaylacıktaki Bim mağazasının olduğu yerde bulunan kapalı sinemaya Vurun Kahpeye filmini izlemek için sıra olarak,Hürriyet İlkokulundan yüz metre mesafedeki sinemaya gidişimizi daha bugün gibi hatırlarım.
Hem para verdik, hem eğitildik istemeden zorla beynimizi yıkadılar.Keloğlan filmlerini de izledik,tiyatrolara gidip Aziz Nesinin fimlerini de izledik.Padişahlar çok kötü insanlardı,babadan oğula geçen bir hanedanlıktı, çocuk kafamıza bunları ısrarla girdirmeye uğraştılar.
İlkokul dörtte bir öğretmenimiz vardı. Rize’li bu öğretmenimiz her derste Milliyet Gazetesi almamızı ister,derste Abdi İpekçinin yazısını okuturdu.Beşinci sınıftaki milliyetci sınıf öğretmenimiz Çırpınırdın Karadeniz marşını ve benzerlerini müzik dersinde hep bir ağızdan söyletirdi.
Karman çorman hepsinden bir nebze aldık.Gençliğimizde sağ sol olaylarını gördük yaşadık,çok şükür bir zarar görmedik.
Bir çok arkadaşımız yara aldı,bir günde kesildi olaylar bindokuz yüz seksen darbesiyle.
Toplum mühendisleri yine iyi başarmışlardı.’’
Cep telefonlarının zararının elli sene sonra ortaya çıkması gibi ..
Bileceğiz ki ektiğimiz fifdanların meyveleri elli sene yüz sene sonra alınacak.
Olsun Dava İslam Davası muvaffak olsun da varsın biz kabirlerimizde olalım!
Yeter ki Allah cc. Siz kullarım ne yaptınız derse bunu yaptık Rabbimiz diye cevap verbilelim.
Mevla yar ve yardımcımız olsun.
Sevgiyle ve sağlıkla kalın..
19.06.2022//KIRIKKALE
HİDAYET DOĞAN OSMANOĞLU
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.