- 471 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
YAZILACAK ÇOK ŞEYİMİZ VAR; KONYALI YAZARLAR HATAY'DA
YAZILACAK ÇOK ŞEYİMİZ VAR
KONYALI YAZARLAR HATAY’DA
TYB Konya Şubesi, mutat olduğu üzere “YAZILACAK ÇOK ŞEYİMİZ VAR” ana başlığıyla devreye soktuğu Kültür, Tarih ve Edebiyat gezisini bu sene de “Medeniyetler şehri” HATAY”a yaptı.
Hatay Anadolu’nun en eski yerleşim merkezlerinden biridir. Yöredeki tarihi yaşantı bulguları M.Ö. 100.000’lere kadar uzanır. Elde edilen buluntular; bölgenin orta paleolitik, neolotik, kalkolit dönemlerde ve tunç çağında yaygın bir yerleşim yeri olarak kullanıldığını göstermektedir.
Medeniyetler şehri denmeyi hak ediyor. Bir yanda yeşilin insanı mest eden manzarası, bir yanda ruhu dinlendiren suyun hülasası, Şelalenin gönülleri okşayan şırıltısı. Kuş sesleriyle hasıl olan mestane musiki. Semazenlerin sema yaparken manevi coşkuyla kendinden geçip meşke daldıkları gibi su, doğa, toprak, atmosfer… de herkesi büyülemekte.
Yurdumuzun Cennet köşelerinden bir köşe dersem sanırım yanlış olmaz. Yorgunluk, stres, uyuşukluk…hissetmeden, zinde kalmaya yönelten Rabbimizin harika bir ikramı insanlara.
Ayağınızı toprakta bir müddet bekletseniz o bile yeşerir. Toprak, gerçekten cömertliğini burada göstermiş. Zeytin ağaçları- Ki Rabbimiz bunun üzerine kasem ediyor- asırlar geçse de, yıllar birbirini kovalasa da zeytin küsmüyor, darılmıyor; “ben bu insanlara bir daha meyve vermeyeceğim” demeden ikramına devam ediyor.
Envai çeşit meyveler; portakal, nar, turunç ve Akdeniz havzasına Ortadoğu coğrafyasına ait ne kadar güzellik varsa hepsi Rabbimizin kullarına lütfu.
İpek’in anavatanı. Adım başı ipek satış ve imalat yerleri. Taş mozaiğin sanata dönüştüğü mekânlar.
Cami, Kilise, Havra, Sinagog… yan yana. Adeta kol kola girmişler, kardeşlik türküsü söylüyorlar. Ermeni köyü adıyla tamamen halkı Ermeni olan bir köyün mevcudiyeti, Alevi’si, Sünni’si, Süryani’si, Kızılbaş’ı ve dini, mezhebi, ırkı ne olursa olsun barış ortamında hayat sürmeleri bize Kur’an ilkelerini bir kere daha hatırlamamıza yol açıyor.
Demek ki insanlar; akıllarını kullandıkları, nefislerine yenilmedikleri, hoşgörüyü baş tacı edindikleri sürece bu birlikteliği, kardeşlik ortamını, sevgi halelerini oluşturmak mümkün olmaktadır.
Hatay, Orta doğuya açılan bir kapı. Bir yanda Suriye, bir yanda Irak ve Akdeniz. Akdeniz’e doğru bir barış eli gibi uzanmakta ve;
“Kardeşliğin tesisi bizimle mümkün. Akdeniz’in huzur denizi olarak kalması, dostlukların daimi ve kalıcı olması için size zeytin dalı uzatıyorum. Nasıl daha önce yan yana yaşamışsak yine aynı duygu ve düşüncelerle hayat sürmemiz olasıdır. Bırakın siyasi çekişmeleri, atın bir kenara nefsani duyguları, Mevlana’nın:
“Hatasız dost arayan dostsuz kalır” sözü bize rehber olmalı”. Kur’an’da Rabbimizin;
-“Ey Muhammed(SAV) eğer sen asık suratlı olsaydın etrafında kimseler kalmazdı”, “Ey Musa, Firavuna gidin ve tatlı dil kullanın belki kalbi yumuşar”... dediği ilkeler bize ışık olmalı.
Hatay Arkeoloji Müzesinde bu duyguları hissettim. Çağları aşan, asırlara meydan okuyan bir medeniyetten neslin çocuklarıyız.
Zor değil bunları yapmak. Zor olsaydı Allah emretmezdi. Çünkü Rabbimiz kimseye kaldıramayacağı yükü vermez.
Hatay
Surlarla çevrili şehrin her biri,
Asi nehri ile canlı dipdiri,
Yurdumuzun eski yerleşim yeri,
Habib-i Neccar’lı il Hatay’ımız!
Erzin, Dörtyol, Payas, Amik ovası,
Mersin, defne, kekik, maki yuvası,
Amanos dağında ormanın hası,
Gönüllere giden yol Hatay’ımız!
Sadra şifa verir barajı suyu,
Horasan kentinden geliyor boyu,
Türk’tür has Yörük’tür atası soyu,
Sevgiyle açılan kol Hatay’ımız!
Mancılık, Darbısak, Bakras kalesi,
Sarıseki, Şalan ve Cin kulesi,
Hakkın kâinata yansıyan sesi,
Hep güzelliklerde kal Hatay’ımız!
Her dinden insanın barındığı kent,
İnançlı ruhların arındığı kent,
Rab himayesiyle korunduğu kent,
Barışı söyleyen dil Hatay’ımız!
Nergislerle süslü tarlaları var,
Kum zambakları da sahilde açar,
Huzurlar neşreder neşeler saçar,
Sözlerden ileri hal Hatay’ımız!
Kültür gezimizi Hatay/ Altınözü Belediye Başkanının daveti üzerine makamında sohbet etme ve ikram faslı yapılıp, gerekli hatıra resimleri çekiminin ardından asma köprüden korkarak, endişe içinde geçip Kitap Fuarına ulaştık. Geniş bir alana kurulan kitap stantlarındaki yayınevlerinden gerekli bilgileri aldıktan, seyir terasında Altınözü’nü temaşa ettikten sonra Altınözü ilçesinden Belediye Başkanına veda ederek Payas ilçesine müteveccihen ayrıldık.
ALTINÖZÜ’NE bu adın Osmanlılar zamanında verildiği, o dönemde Fatikli Mahallesi´nde düzenlenen tapu kayıtlarından Altınözü isminin geçmesinden anlaşılmaktadır. Altınözü, Araplar tarafından alınmasından sonra kale tipi şato anlamına gelen Kasi diye anılmış ve zamanla bu kelime bozularak, halk arasında Kuseyr denilmeye başlanmıştır.
Payas bölgesinde yerleşim neredeyse insanlık tarihi kadar eskidir. Anadolu’yu Suriye ve Ortadoğu’ya bağlayan en kullanışlı yol güzergahı üzerinde olması sebebiyle tarihin her döneminde Payas bölgesi stratejik bakımdan önemli bir yerleşim bölgesi olmuştur. Payas’ın eski çağlardaki adı Baias’tır. Sonraları Bayyas, Bayas ve son olarak da bu günkü hali olan Payas adını almıştır. Antik çağlara ilişkin elimizde çok fazla kayıt yok. Ancak Kar beyaz bölgesindeki yoğun mezarlardan Payas’ın Hititler döneminde önemli bir şehir olduğu sonucunu çıkarıyoruz.
Barbaros Hayrettin Paşa Gazavat’ül Barbaros Hayreddin adlı hatıratında ilk korsanlık yıllarında abisi Oruç Reisin Memluk Sultanı tarafından itibar gördüğünü, Oruç reisten memnun olan Memluk Sultanı’nın Adana Valisine emir göndererek Oruç Reis için Payas’tan kereste kesilmek suretiyle Payas Körfezinde 10 parça gemiden oluşan bir donanma hazırlamasını emrettiğini nakleder. Ancak oluşturulan donanma daha ilk sefere çıkamadan yine Payas Körfezinde Venedikliler tarafından yapılan baskınla batırılır. Barbaros Hayrettin Paşanın naklettiklerinden 16.yy başında henüz Mısır Osmanlı egemenliğine girmeden, bu günkü İskenderun Körfezi’nin o dönemde Payas Körfezi olarak anıldığını görüyoruz. Bu da bize o dönemde Payas’ın çok önemli bir merkez olduğunu gösteriyor.
Osmanlı Devleti tüm doğu seferlerinde Payas limanını lojistik İkmal üssü olarak kullanmıştır. Son olarak 4.Murat ünlü Bağdat seferinde tüm lojistik ikmalini Payas üzerinden yapmıştır. Zaten o dönemden sonra Osmanlı Devleti bu bölgede büyük bir sefer yapmamıştır.
Evliya Çelebi de ünlü seyahatnamesinde Payas’tan oldukça teferruatlı bir şekilde bahseder. Buna göre 17.yy da Payas’ın nüfusunun 8.000 civarında olduğunu anlıyoruz. Yine Evliya Çelebinin anlattıklarından o dönemde de turunç, üzüm ve incirin bölgenin en dikkate değer ürünleri olduğu sonucunu çıkarıyoruz. Evliya Çelebi yol üstündeki kervansaraylardan en lüzumlusu olarak Payas kervansarayını göstermiştir. Bu da Payas’ın 17.yy’daki önemini göstermek açısından dikkate değerdir.
Bu dönemden sonra Payas bölgesinin Osmanlı İmparatorluğu ile birlikte duraklayıp gerilediğini gözlemliyoruz. 17.Yy da 8.000 olan nüfusun Cumhuriyetin ilk yıllarında 6.000 civarında olması bizim için önemli bir göstergedir.
17.yy dan I.Dünya savaşı sonuna kadar Payas tarihindeki en önemli olay 19.yy’daki büyük isyan hareketlerinden sonra Payas’ın çevredeki İskenderun, Belen, Antakya, Hassa ve Reyhanlı ile birlikte Halep Vilayeti’ne bağlanmasıdır.
1.Dünya savaşı sırasında kısa bir süre Fransız işgaline uğrayan Payas işgalden fazla etkilenmemiştir. Her ne kadar 200 kişilik bir Fransız birliği ve atanmış bir Fransız kaymakamı bulunsa da Bölgedeki çete faaliyetlerinin Payas’ın dağlarında ve özellikle Fındık yaylasında üstlenmesi sonucu işgal hiçbir zaman etkili olmamıştır.
Cumhuriyetin Kurulmasıyla birlikte Payas Çayı(Deliçay) Hatay ile sınır hattı olmuş ve Payas kısa bir süre Seyhan (Adana) iline bağlı bir sınır kasabası kimliğine bürünmüştür. Hatay meselesine büyük önem veren Atatürk; sağlık sorunlarının son safhada olduğu 1938 yılında Dörtyol’a gelmiş, Hatay meselesine ilişkin istihbarat çalışmalarını bizzat Payas kalesinde hazırlanan odasından takip etmiştir.
Payasın en önemli tarihi yapılarından bir olan Sokullu Mehmet Paşa Külliyesi, 1574 yılında II. Selim’in (Sarı Selim) veziri Sokullu Mehmet Paşa tarafından yaptırılmıştır. 16. yüzyıl Osmanlı mimarisinin tipik bir örneği olan külliye, dönemin ve Osmanlı tarihinin en ünlü mimarı Mimar Sinan tarafından yapılmıştır. Ticaret kervanlarının ve hac yolcularının konaklaması için yaptırılan külliye, İstanbul’u Ortadoğu’ya bağlayan ve “Şam Yolu” olarak bilinen yol üzerinde yapılmıştır.Külliyede kervansaray, cami, medrese, hamam ve 48 dükkândan oluşan bir arasta (çarşı) bulunmaktadır. Bu çarşıda bulunan dükkânlar, kadın girişimcileri desteklemek amacıyla, yalnızca kadınlara kiraya verilmektedir. Payas, insanoğlunun var olduğu tarihten bugüne kadar çok savaşlar, kavgalar görmüş, sahili kan kokmuştur. Payas Baharat Yolu’dur, ipek Yolu’dur. Payas, Amanos Dağları’nın kilidi, İskenderun ilçesinin ikizidir, özüdür. Kimi zaman paradır, kimi zaman emek ve ekmek. Güldür, iş arayan yağız delikanlı için. Karanfildir, iş dönüşü evine sıcak ekmeğini götürebilen usta için. Çakır dikenidir, zarar ettiğinde fabrikası, hem ayağına batar insanın, hem yüreğini kanatır. Payas, Namık Kemal’i kale zindanında bir ay hapsetmiş geçiş yoludur. Payas Kervansaraydır. Bugün bile benzeri yapılamayan çok yıldızlı konaklama alanıdır.
Antakya’da!
Etnik kökenlerin harman yeridir,
Barışın elçisi dostluk evidir,
Bu yüzden dinamik bundan diridir,
Nice güzellikler var Antakya’da!
İlçeler içinde Altınözü var,
Tarihte söylenen ne çok sözü var,
Türk’ün yiğitliği bitmez hızı var,
Birliği, sevgiyi sor Antakya’da!
Seyahatnamede anılan mekân,
Turuncu, İnciri bilinen mekân,
Payas adıyla hep gelinen mekân,
Muhabbetli canı gör Antakya’da!
Dünyada ilk yapı Titus tüneli,
Görülmeye değer tarih güzeli,
Limanı koruyan ustalık eli,
Eli kalem tutan er Antakya’da!
Vakıflı köyünde Ermeniler var,
Her renkten, her ırktan dinamik diyar,
Nefreti, fitneyi içinden kovar,
Allah’ın kulunu sar Antakya’da!
Bayramlar kutlanır her zaman her dem,
Canlar birbiriyle olurlar hem dem,
Gönle safalar sunulur dem be dem,
Bitmeyen dostluklar var Antakya’da!
İSKENDERUN
İki gündür yaptığımız kültür gezimizin son noktasındayız. Konya’ya dönüşe geçme zamanı geldi.
Her şeyin olduğu gibi gezimizin de sonuna geldik. “son durak” lafı açıldı mı aklıma hep, şu güzel ifadeler gelir:
Hz. Peygamberimizin muhterem anneleri Amine validemiz ölüm yatağında oğlu Hz. Muhammed (SAV)’e şunları söyler:
“Her yenen tükenir,
Her yeni eskir,
Her doğan ölür”
Tahir’ül Mevlevi de şöyle seslenir:
“Eli boş gidilmez gidilen yere,
Rabbim, boş gelmedim suç getirdim,
Dünyalar çekemezken bu ağır yükü,
İki büklüm sırtımda pek güç getirdim”
İskenderun, bu yorgunluğun üstüne iyi geldi. Bir yanda nazlı nazlı süzülen deniz, bizlere adeta;
-“Hoş geldiniz İskenderun’a, tekrar bekleriz. Gönüller sultanı Mevlana’mıza selam ve muhabbetlerimizi götürün” der gibiydi.
Bir yanda sıcaktan, şehrin boğuculuğundan bunalan insanların akşam sefasını sürdürdüğü sahil. Kordon boyu cıvıl cıvıl insan dolu. Denizden esen meltem, canlara can katıyor.
Deniz müzesine girmek nasip olmadı. Kısmet değilmiş. Akşam yemeğimizi sahilde yedik. Hatay’ın çok zengin mutfak kültürü var. Yemekten önce çorba vermezler ama envai çeşit damak tadıyla size ikramlarını sunarlar.
Aslına bakacak olursak her birimiz yorulduk. Bu yorgunluğumuzu ancak sahilde dinlenmek giderirdi. İyi düşünülmüş doğrusu. İsteyen sahilde yürüdü, isteyen yorgunluğun tesiriyle bir kenara ilişmek durumunda kaldı.
03-05 Haziran tarihlerini kapsayan Hatay kültür gezisi süresince bütün yazar dostlarla hoş muhabbeti, tatlı şakaları, incitmeyen, kırmayan güzel kelamıyla gönülleri fetheden TYB Konya Şube Başkanı kıymetli Ahmet Köseoğlu’na böyle bir gezi proglamlayıp Yazar ve şair dostlara kültür ziyafeti çektiği için çok teşekkür ederim.
Bir teşekkürü de 3 günlük gezi boyunca Akademisyen, yazar ve şair gönül dostlarının tüm istek ve arzularına büyük bir hoşgörüyle cevap vermesi nedeniyle gönül insanı Mustafa Güden hak ediyor.
Tabii ki, otobüs kaptanı ve üç gün içinde kültür erbabına; suyundan tüm ikramlarına kadar hizmette kusur etmeyen kardeşlerimi de tebrik ediyorum.
Hülasa gerçek anlamıyla doya doya bir kültür gezisi yaptık. TYB ile yapılan bütün gezilerden şarj ederek dönüyorum. TYB okul oluşunu bir kez daha gösterdi.
Dostlar Meclisi Bizim TYB!
Kültür, Edebiyat, ilim okulu,
Sevgi dolu dostluk, kardeş kokulu,
İlim deryasında, şefkat ekili,
Dostların meclisi, bizim TYB!
Kini düşmanlığı, törpüler atar,
Ârif gönüllere irfanlar katar,
Meşk muhabbetinde dilârâ yatar,
Dostların meclisi, bizim TYB!
Can pervanelere, adanan candır,
Rahmana yönelten, bir heyecandır,
İlim damarında, dolaşan kandır,
Dostların meclisi, bizim TYB!
Kalemin kılıçtan, keskindir senin,
Aklını terletir, her bir neferin,
Haktan ödüllüdür, ilim seferin,
Dostların meclisi, bizim TYB!
İlim bahçesinde, bir bahçıvandır,
İrfan pınarında, o bir civandır,
Nefse yüz vermeyen, bir pehlivandır.
Dostların meclisi, bizim TYB!
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.