- 382 Okunma
- 1 Yorum
- 1 Beğeni
BİR ŞEYİ DE BİLMEYİN BE KARDEŞİM
Dün Beyazıt’ta yaşanan silahlı çatışmaya ait görüntülerin, sosyal medyada dolaşıma girmesiyle birlikte olay bir anda ülke gündemine oturdu.
Kimi iyi niyetli kullanıcılar duygusal tepkiler vererek olaya dair düşüncelerini yazarken, bir kısım kullanıcı da “mal bulmuş mağribi” gibi olay yerindeki polisleri ve onların üzerinden tüm polis teşkilatını linç etmeye soyundular.
Tüm bunlardan bağımsız sosyal medyanın her şeyi bilen bordo klavyeli sanal komandoları ise “Vietnam’dan dönen travmalı Amerikan askeri” edasıyla kerameti kendinden menkul tespitler yapmakta bir beis görmediler.
Mümkün olduğunca paylaşımları, bilhassa paylaşımlara yapılan yorumları okumaya gayret ettim. Ve insanımızın herhangi bir konuda bilgi sahibi olmadığı halde nasıl taraf olduğunu şaşkınlıkla gördüm, seyrettim.
Uzun zamandır gözlemlediğim ve beni asıl hayrete düşüren şey ise ülkemizde hemen herkesin, her konuda (Spor, trafik, terör, din vs) işin uzmanı edasıyla konuşmaktan asla çekinmemesi.
Yol soran birine, hiç bilmediği halde tarif yapmaktan çekinmeyen yurdum insanı artık kendini aşmış. Şüphesiz bunda akşamları televizyon ekranlarında arz-ı endam eyleyen herbokologların katkısı çok büyük.
Dün bu menfur olayın farklı açılardan kaydedilmiş görüntülerini seyrederken, zihnim beni aylar öncesine götürdü.
Birkaç ay önce güneşli havayı fırsat bilip işyerinden bir arkadaşımla birlikte dışarı çıkmaya karar verdik. Beyazıt’a kadar tramvayla geçip, oradan yürüyerek Mercan yokuşundan Tahtakale’ye kadar indik. Tahtakale ve Doğubank’ta birkaç esnaf arkadaşımızı ziyaret ettik. Doğubank’tan çıkıp Eminönü meydan tarafına doğru yürürken acıktığımızı fark ettik ve camiye gelmeden sağ taraftaki bir lokantanın gölgeliklerinin altına oturuverdik.
Biraz aceleci ve tez canlıyımdır. Ondan mı nedir ben yemeğimi bitirdiğimde arkadaşım daha yarısına bile gelmemişti. Biraz da zaman kazanmak için arkadaşımdan Camii’nin hemen arka tarafında bulunan çiçekçilere gitmek için müsaade istedim ve kalktım.
Birkaç yüz metrelik mesafeyi hızlı adımlarla yürüyerek daha önceden alış veriş yaptığım Gümüşhaneli arkadaşı buldum. Alacaklarımı aldım, büyükçe bir poşete doldurdum, helalleştik ve yine hızlı adımlarla arkadaşıma doğru yürümeye başladım.
Ancak lokantaya yaklaştığım sırada birkaç el silah sesi duydum ve kalabalığın kaçıştığını gördüm. Aklıma hemen arkadaşım geldi. Konuyu bilmediğim için tamamen korunma refleksiyle silahımı kurdum, arkamda gizleyerek olabildiğince temkinli bir şekilde olay yerine yaklaştım. Gözlerimle etrafı tararken arkadaşımı bir köşede olayı izlerken görünce rahatladım.
Az önce yemek yediğimiz lokantanın tam önünde silahlı üç kişi bir başka grupla küfürleşiyor, bağrışıyordu. Şahıslardan biri diz çökmüştü ve başından oluk oluk kan akıyordu. Şahıslar kim, neden kavga ediyorlar, olaya dair en küçük bir fikrim yoktu. Olanı biteni güvenli bulduğum bir köşeden seyrederek anlamaya çalışırken bir yandan da 112’yi arayıp ihbarda bulundum.
Birkaç dakika sonra, sonradan yakınlarda sabit görevde bulunduklarını öğrendiğim üç dört özel harekatçı olaya müdahale ettiler. Silahlı üç şahıs Özel Harekatçıları görünce silahlarını havaya kaldırarak polis olduklarını söyleyip diz çöktüler. Özel harekatçılardan biri onların kimliğini kontrol ederken diğer üçü kavgaya karışan iki kişiyi çoktan enterne etmişti bile.
Destek ekiplerinin gelmesi ve şahısların alınmasıyla olay neticelendi. Sonradan öğrendik ki üç kişilik polis ekibi bir hafta kadar önce kavga eden şahıslardan birini uyuşturucu sattığı şüphesiyle adliyeye çıkarmış. Fakat her nasıl olduysa mahkeme şahsı serbest bırakmış. Bunun üzerine şüpheli şahıs, kuzenini de alarak ve muhtemelen uyuşturucu da kullanarak yakalandığı bölgeye gelip polisleri görünce saldırıp polislerden birinin başına sert bir cisimle vurarak yaralamış. Diğer iki polis olaya müdahil olunca şahıs bıçak çekmiş. Arbede sırasında polisin silahını almaya çalışan şahıslardan biri de ayağından yaralanmış.
Bu anlattığım olay birkaç dakikada cereyan etti. Tıpkı dün Beyazıt’ta yaşanan olay gibi.
Kola ve cips eşliğinde olayın farklı açılardan çekilmiş videolarını defalarca seyrederek, hatta ekran görüntüsü alıp şahısları filmlerde gördükleri gibi numaralandırarak Twitter’da flood yayınlayıp polis teşkilatını linçe soyunan ergenler o iş öyle sizin yazdığınız gibi olmuyor.
Bir şeyi de bilmeyin be kardeşim!
O sizin seyrettiğiniz aksiyon filmlerine yahut rap kliplerinde yaşananlara benzemiyor sıcak çatışma. Planlı tatbikatta gördüklerinizle, poligon atışlarında yaşadıklarınızla da zerre alakası yok.
Spontane gelişen olaylarda düşünmeye fazlaca zaman yoktur. Tamamen içgüdüsel olarak korunma refleksi devreye girer ve sonrasında yaşananlar eğitim değil, alışkanlıkların getirdiği beceridir.
Bunun cesaretle ya da korkaklıkla da alakası yok.
Benim için en çok üzerinde durulması gereken konu saldırganlardan birinin polisin silahını alarak kullanmasıdır. Geçmişte de benzeri pek çok olay yaşanmış, hatta bir polisimiz kendi silahıyla şehit edilmiştir.
Telafisi mümkün olmayan üzücü olaylara sebebiyet verebilecek bu olayın önünü almak aslında hiç de zor değil. Yeni nesil kilitli taktik kılıfların kullanımı sahada çalışan personel için zorunlu kılınabilir.
Dün yaşanan olaya dair pek çok eleştiri yapılabilir. Ama bunu bağcıyı pataklamak isteyen bulanık su avcıları ve etkileşim manyağı ergenler değil, işin uzmanları yapmalıdır.
Bu tür olaylarda medyanın haber dili de çok sıkıntılı. Tıpkı üniversitelerde yaşanan terör saldırılarının ısrarla "Karşıt görüşlü öğrencilerin kavgası" haberleştirilmesi gibi, silahlı iki grup arasında yaşanan olayın "esnaf kavgası" gibi anlatılması da doğru değildir.
Polise önce saldıran sonra da silahla vuran şahsı dikkatle seyrederseniz sıradan bir esnaftan öte, eğitimli bir militan olduğunu görürsünüz.
Bir musibet, bin nasihatten evlâdır demiş atalarımız. Dilerim bu menfur olaydan herkes payına düşeni almıştır.
Bu vesile ile yaralı polisimize bir kez daha acil şifalar diliyorum. Allah onu sevenlerine, sevdiklerine bağışlasın.