- 646 Okunma
- 6 Yorum
- 3 Beğeni
Uykusuzluğun İçsel Tepişmeleri
Her gece ninniler söyledim gökyüzüne...
Kabul görmemiş rüyalarımı uyutacak yastıklarımı bana geri versin diye yalvardım Tanrıya…
……...
………
……….
Duyguya dair birşeyler yazmak adına çıkmıştım yola ama masal kendi kendini yazmak istedi, teslim oldum bende...
Uykularım çalınmadan önce, bir gece rüyamda sakalları geceden daha siyah,ışıltısı yıldızlardan daha da parlak bir zat geldi.
Bir vakit belirtmeden hasretini duyduğum her şeye ulaşacağımı söyledi. Sabret dedi bana sabret...sonunda anlayacaksın gerçekleri…deyip gidiverdi.
Uyandığımda tek hissettiğim şey, öfkeydi. Neden vakit vermemişti, neden...
Ne kadar zaman daha beklemem gerektiğini neden söylemedi ki…sersem...
Tamam, tarif edilen gibi nurlar içinde gelmedi bana bu aydınlanma ama çok da şaşırmamıştım, her beyazın saf ve temiz olmadığımı biliyordum masalın en başında. Neyse...
Vaktim çoktu, vaktim sanki hiç yokmuş gibi hissediyordum.
Düşüncelere daldım, nasılsa uyku yoktu, ninniler de susturulmuştu…
Başlangıcı, sonu, gidişleri, tükenişleri her şeyi sıradan geçirdim...
En çok varlığı düşündüm, varlığımın içinde gördüklerimi. Yok olmayı da düşünmek istedim ama beceremedim. Rivayetlerden öteye gidemedi ayaklarım, bilmediğim şey üzerine yorduğum kafa uyuştu. Önce yok olmalıyım sanırım, dedim ama yok olunca düşünebilecek miydim...bilemedim. Bu düşünceden vazgeçtim.
Varlığımla hissettiklerimi düşünmeye daldım yine. Her gece üzerinde durduğum iskemleyi düşündüm, boğazımdaki urganı…
Sonra baktım aslında urgan yoktu, iskemle kayboldu, düşmem gerekirdi ama havada asılı duruyordum… sanki yokmuşum gibi hissettim. Varlığı düşünüyordum neden birden yokluğa dair düşüncelere daldım…kafamı hızlıca sallayıp başka bir düşünceye zıpladım...
İnsansı duyguları düşündüm sonra….
İnsanın duygularına ihtiyacı var dedim. Yoksa anlamsız bir varlıktan öteye gidemezdi değil mi.
Hem varlık anlamsız olur muydu ki...
Bir amacı olmalıydı...
Bir gelişi, bir yerlere gidişi. Bir sesi olmalı kendi dilinde.
Peki, anlamını yitirince ne olacaktı. Farkındalığını yitirince, ne olduğunu unutunca, olduğu şeyden ne kadar uzağa düşecekti bu yeni varoluşu...
Hani bağırsam avazım çıktığı kadar, ben dahil kimse duymasa o çığlığı, yani yitirse varoluş anlamını neye dönüşür bu yeni anlamsızlığı.
Ormanın tam ortasında yalnızlıktan ölen ağacın hikayesini siz de duymadınız değil mi…
Cevaplardan çok sorular çıktı karşıma bu konuyu da bir kenara bıraktım.
Düzene kafa yormak daha iyi olur dedim. Düzeni düşünürsem düzelirim dedim….
İyi vardı, kötü vardı…
Merhamet vardı, zulüm vardı…
Bilge vardı, cahil vardı…
Her şey zıttıyla mı var olmuştu…
İyiler olduktan sonra mı kötüler türemişti…
Önce beyaz geldi sonra da karanlık mı belirdi...
Ama…
Her beyaz saf ve temiz değildi ki...
Of dedim of…daireler çizme dedim kendime bu düşünsel yolda.
Her şeyi parçalara bölerek, aslından iyice uzaklaştırdığımız bir zamanda yaşamanın manasını düşündüm sonra. Her hisse, her insanı özelliğe yüklenen yeni anlamları. Her şeyin yeni ölçütleri vardı artık. İyinin, kötünün, karakterin, yalanın, inancın, imanın bile kabul edilir uyuşuk versiyonlarını geliştirmiştik sinsice.
Ah be yazıklar olmasın mı halen bize…
Aslında şaşırmamak lazımdı ama yine de az biraz olsa da şaşırdım işte.
Dünyevî ayrımlar, kademeler yetmemişti. Ölüme, yaşama, yaşamdan sonrasına da bulaştıracak ayrımlar yaratmak yakışacaktı tabii ki bize.
Cehennemle mi başlamıştı kademeler, nedense ben sadece onunla sınırlı kalır sandım ama yetmedi,cennete bile sınıflar getirdi utanmazlar.
Öyle ya herkes nasıl eşit olacaktı….
Tanrı adına konuşmak için can atan onca çapsızlar,öylece durup sessiz mi kalacaktılar.
Sonra kendi kendime dedim ki….
Şimdi bazı inançlarda, yeterli parası olmayan ya da alt sınıftan gelenlerin öldüğü zaman ruhlarının neden arafta kalacağını söylemelerini daha iyi anlıyorum.
Ne kadar garip gelseler de bana yine de onlara saygı duyabileceğimi hissediyorum.
En azından diyorum, ne olduklarını baştan söylemişler. Bir şeyken başka bir şeymiş gibi lafı dolandırmamışlar.
Yaşasın karakterli kötümcüller...
Kötüler sevilmez ya genelde,işte tam bu noktada belirtmek isterim ki, her şeye rağmen ben kötünün bile karakterli olanına saygı duymak gerektiğini düşünüyorum.
Hatta, bedelini ödemeye razı, ölüm gelse de olduğu şeyden inkarla kurtulmaya çalışmayan kötüden, örnek alması gerek, tüm o kötü olmaya çalışan yalakların.
Demek ki neymiş...
Kötü olsa da karaktersiz olmak zorunda değilmiş insancıklar…
Derken...birden bire oldu, bir karanlık doğdu kalbime...
Ve nihayet o an kavradım gerçeği...
Öylece öfkemle baş başa kalmış her türlü düzeni düşünürken en sonunda bir gün cevap karşımda beliriverdi.
Anladım...
Rüyalarıma giren siyah sakallı zat,ne demek istemişti...
Bir vakit belirtseydi, vakti beklerken geçen zamanda, vaktim gelince hasretini duyduğum şeyler için hiçbir emek sarf etmeyecektim.
Vakti bilseydim eğer, kalan vaktimi kaybedecektim.
Mutluluğun acıyla gelmesi, aydınlığın karanlıkla belirmesi…ne kadar saçma gelse de kulağa bazen arzulanan düzen kaosun ortasından gelirmiş insana...
Hahahaha, bu da kapak olsun bana...
Neyse, yoruma kapattığım bu derin meseleyi böylece ekledim hesaba…
Nihayet uyuyabilecektim...
Ninni mi…
Anladım ki ninniler söylemeye de gerek yokmuş karanlığa...
Kabul edilmeyen rüyalarımı basıp bağrıma, uykuya daldım huzurla.
YORUMLAR
"Ormanın tam ortasında yalnızlıktan ölen ağacın hikayesini siz de duymadınız değil mi…"
"Her beyaz saf ve temiz değildi ki..."
daha pc almadığın için teflon dan yapılan harf hatalarını göstermek olmaz. :) kılavyeme kahve döküldü harflerin şirazesi kaydı benim de. nasıl su, kahve, çay vb elektroniğin baş düşmanı ise bireyin de baş düşmanının toplum olduğunu ben çok geç ve acı gerçeklerle anladım. şöyle ifade edebilir miyim ki, bilmem; eski toplumun yetiştirdiği bizler, eskinin tozunu kaldıramıyoruz ve silmekle de bu tozdan kurtulamıyoruz. bu ikilem içinde bitkiniz ve yorgunuz. yeni sayfalar, yeni inançlar ve ideallar açmamıza toplum tarafından izin verilmiyor çünkü o toplumun içinde en yakınlarımız başta olmak üzere birlikte büyüdüğümüz bir çok insan var. toplumu değiştirebilmeye de gücümüz yok imkanlarımız sınırlı. bu yokluk ve yoksukluk mutsuzluğumuz ve huzursuzluğumuzun en büyük kaynağını oluşturuyor.
din ve felsefe aldatmacasını da artık görüntüye aşina zihinlerimiz kaldırmıyor.
yazıdan bir alıntıda bahsedilen;
"Sonra kendi kendime dedim ki….
Şimdi bazı inançlarda, yeterli parası olmayan ya da alt sınıftan gelenlerin öldüğü zaman ruhlarının neden arafta kalacağını söylemelerini daha iyi anlıyorum.
Ne kadar garip gelseler de bana yine de onlara saygı duyabileceğimi hissediyorum.
En azından diyorum, ne olduklarını baştan söylemişler. Bir şeyken başka bir şeymiş gibi lafı dolandırmamışlar."
...bu anekdot; işte toplumun bizi kandırdığı en büyük nokta. öyle bir nokta ki, toplumun güneşi görmesini bile engelliyor. topluma karbondioksit gibi din solutuyorlar.. sonra da temiz, sağlıklı, yardımsever, kadişinas, çağı anlamış ve algılayan üst düzey bir memleket insanı bekliyorlar karşılarında. çok beklerler..
offf offf nesildaşım, kapı çaldı, misafirler geldi...
verdiğim rahatsızlıktan ötürü af ediniz efenim.
şimdilik ol ulu tanrıya emanet:)
eksik olma aksi olma hep ol dileklerimle...
Y...'den..
black_sky
Epey olmuş yazıyı yazalı ben bile unutmuşum yeniden okudum;))
Bir şekilde kandırılıyoruz orası kesin ama bir süre sonra gönüllü oluyoruz kandırılmaya yoksa diğer türlüsü daha ağır geliyor.
Nesildaşım bu arada sen direkt söyle bana yahu aratma beni bir sen nerede hata var diye;)) hazır görmüşken uyar ki düzelteyim;)))
Bakar körüm ben farketmem bir de aranır dururum.
İyi ki geldin hoş geldin nesildaşım.
Eksik olma bir daha dilerim.
Rüyalarımı yazsam roman olur:) Şaka bir yana, aynı rüyayı muhtelif zamanlarda görmeyi nasıl başarıyorum bilmiyorum. Üstelik de ne zaman ihtiyacım olsa! Sanırım anahtar kelime de bu; “ihtiyacım”... bilinçaltımın şirin bir armağanı olsa gerek. Ya da tanrının bir tür özrü...
Nurlar içindeki ak sakallı dedeyi de görmüşlüğüm var. Bi faydasını gördüm mü? Nerdeeee!:)
Yazının içindeki sorgulamalar ve yargılar çok iyiydi yine. Her şeyin zıttıyla var olduğu da hayatın en büyük gerçeklerinden biri zannımca. “Kötünün karakterlisi” vurgusu yazında en çok dikkatimi çeken şey oldu. Dediğin gibi en azından saygıyı hak eden kesim. Yaşar Kemal’in romanlarından birinde geçiyordu bu vurgu. Can düşmanının evine sığınıyordu adam. Evinde misafir olana zarar veremeyeceğini biliyordu çünkü...
“Tepişmeler” keyifle okundu canımın içi:)
“İyi ki var!” dediğimsin!
Sevgilerimle
black_sky
Şu ak sakallar ise bana hep korkutucu gelmiştir bu sebeple siyah sakalları tercih ettim;) ak paklar gözümden düşeli çok oldu;)))
Kötülere gelirsek evet ya kötüsün tamam ama biraz gururun olsun. Karakter şart...
Canım benim iyi ki varsın,,,
Sevgilerimle her daim.
Ebem köyden dışarı hiç çıkmamıştı. Tüm dünya dağınık belki onlarca evlerden oluşan bir kaç yüz insandan ibaretti. Hayvanlar daha kalabalıktı... Dışkısı bile çok değerliydi hem de yaşamsal bir önemi olacak kadar değerliydi. Üst baş sahipliği, ömür boyu bir elin parmaklarını geçmemiştir eminim.
Mutlu muydu...tarif edemeyeceği bir soru olurdu bu. Ne olduğunu bilmediği çok duygu vardı. Bir yaşam çerçevesi...
Yetmiş beşinde şehre götürüldü...sapasağlamdı üç ay dayanabildi.
Bir yaşam böylece bitti...umutları yoktu, umut ne demek onu bile bilmiyordu, korkularla doldurulmuş zihinle yaşadı.
Zaman şaşkınlığına uğramış bir ruh olarak gördüm onu. Belki bizde bu zaman kesiti değil de zaman şaşkınlığının sonucunda olanı yaşıyoruz sanki.
Ama dünya küçülürken çok büyüdü baş edilemez, oldu sakin ruhlar için.
Biri dese ki hadi seç zamanı...sanırım zamansızlığı seçerdim eğer mümkünse diyerek.
Ne kötülük vardır orada ne de iyilik, ne ışık vardır ne de karanlık.
Özümüz ne ise o var eminim.
Bir bildiği var Tanrı' nın diyerek bekliyoruz içimizde kendimizle baş başa... Sonra diyorum ki beklemek de güzel be. Beklemek bir hareket, bir canlılık, bir varlık eseri.
Sevgim ve saygımla...
black_sky
Üstat mutlu olmayı tarif edememek, etmeye ihtiyaç duymamak, hiç bilmemek, eksikliğini yaşamamak...
Takıldım yine bir düşünceye neyseki gece uzun.
Eksik olma dilerim üstat.
Saygım ve sevgimle
bazen küçüklerim soruyor neden her şey iyi değil, iyiliği anlayalım diye var diyorum.
her var zıddıyla kaim.
gözlerini kapayınca uyuyan ben :) uykusuz iç tepişmelerinize üzüldüm.
sıhhat ve güzellik dilerim
black_sky
Ben genelde işe tersten bakıyorum sanırım. İyiyi ayırt edecek bir ortam hiç olmasaydı, karşıtlarını bilmek zorunda kalmasaydık... daha mı az mutlu olacaktık...
Bana kalsa ismen bile olmamalarını isterdim. Küçükler hiç bilmek sorunda kalmasınlar hatta.
Çok teşekkür ederim değer kattınız.
Saygı ve selamlarımla.
İç çekişmelerimizi ne hoş bir dille akıcı samimi karşılıklı sohbet tadında
Kaleme almışsınız
Duyguya dair birşeyler yazmak adına çıkmıştım yola ama masal kendi kendini yazmak istedi, teslim oldum bende...
Gerçekten bazen insan bu tür sorguların için boğuluyor kendini kaybediyor
O kadar çok cevabını bulamadığım soru varki
Yazı da ben gibi kazıyor yaradılış serüvenini irdeledikçe daha çok karışıyor zihin
Güzeldi keyifle okuduğum bir yazı
Kutluyorum kaleminizi
black_sky
Çok teşekkür ederim değer kattınız yorumunuzla.
Saygı ve selamlarımla
İç çekişmelerimizi ne hoş bir dille akıcı samimi karşılıklı sohbet tadında
Kaleme almışsınız
Duyguya dair birşeyler yazmak adına çıkmıştım yola ama masal kendi kendini yazmak istedi, teslim oldum bende...
Gerçekten bazen insan bu tür sorguların için boğuluyor kendini kaybediyor
O kadar çok cevabını bulamadığım soru varki
Yazı da ben gibi kazıyor yaradılış serüvenini irdeledikçe daha çok karışıyor zihin
Güzeldi keyifle okuduğum bir yazı
Kutluyorum kaleminizi