- 1564 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
BEYTÜL MALDAN-(KAMU -DEVLET-VAKIF MALI ) HAKSIZ YERE BİR HIRKAYI AŞIRAN-GASBEDEN HARPTE ÖLSE BİLE ŞEHİT SAYILMAZ..!!!
BEYTÜL MALA VE KUL HAKKINA RİAYET ETMEK...
Beytül Mal,Lügat itibariyle mal evi, hazine manasına gelir.İlk zamanlar mücerret bir mefhum idi. Elde edilen ganimetler hiç bekletilmeden ihtiyaç sahiplerine dağıtılırdı.
Hz. Ömer (r.a) devrinde ise gelir kaynakları artarak, Medine-i Münevvere’ye pek çok paralar gelmeye başladığından, toplanan malların muhafazası için hazine tesis edilerek buna “beytülmal” adı verildi.
Hz. Ömer (r.a) bu hazineyi tesis ettiğinde, Ashab-ı Kiramdan bazıları Halifeye gelerek, daha önce yapılan tatbikat üzere, toplanan malların hemen dağıtılması, fikrinde olduklarını beyan buyurdular.
Hz. Ömer bu yeni tatbikatını delilleri ile beraber şöyle izah ettiler: Cenab-ı Hak Kur’an-ı Keriminde şöyle buyurur: “Allah’ın (fethedilen diğer küffar) memleketler ehâlisinden peygamberine verdiği fey’i, Allah’a, peygamberine, hısımlara, yetimlere, yoksullara, yolda kalanlara aittir.”
Bu ayet-i kerimeyi okuduktan sonra: “Vallahi onu yalnız onlara vermedi” deyip: “(Bilhassa o fey) hicret eden fakirlere aittir ki onlar Allah’dan fazl(-u inayet) ve hoşnudluk ararlar ve Allah’a ve peygamberine mallarıyla, canlarıyla yardım ederlerken yurtlarından ve mallarından çıkarılmışlardır.” mealindeki ayet-i celileyi okudular.
Devamında : “Vallahi toplanan bu mallar sadece bunlara da mahsus değildir.”, diyerek şu ayet-i celile-i okudu: “Bunların arkasından gelenler (şöyle derler): “Ey Rabbimiz, bizi ve iman ile önden bizi geçmiş olan din kardeşlerimizi bağışla. İman etmiş olanlar için kalplerimizde bir kin bırakma.
Ey Rabbimiz, şüphesiz ki sen çok esirgeyicisin, çok merhametlisin. İşte bu ayet-i kerime kıyamete kadar gelecek bütün Müslümanlara şamildir.
Bu ganimetten onların da hakkı vardır ve bu hakkı gözetmek icap eder. Bu ise ganimeti taksim etmeyip, mahfazasını icap eder.” şeklinde hayli uzun bir konuşma yaptılar.
Peygamber Efendimiz, beytülmalin ehli olmayan kimselerce kullanması neticesini, hadis-i şeriflerinde şöyle haber verirler: “Şüphesiz ki, haksız olarak Allah’ın malını kullanan kimseler, kıyamet gününde cehennemi hak ederler.”
Allah ve Resulünün emir ve tavsiyelerine harfiyen uymaktan başka keramet göstermeyen Ashab-ı Kiram, beytülmal hususunda da, kıyamete kadar gelecek Müslümanlar için, numune-i imtisal olacak hassasiyet ve itina göstermişlerdir.
Beytül Male,yani Devlet=Kamu malına hassasiyet konusunda Eshabı Kiramın hassasiyetine dikkat çekmek,misaller vermek isterim:
1.MİSAL:Sıddık-ı Ekber (r.a) Efendimiz ölüm döşeğinde; beytülmalden maaş almak istemediğini, Müslümanların hazinesini genişletmeyi çok arzu ettiğini ve o zamana kadar hazineden aldığı toplam miktar karşılığında, filan yerdeki tarlasının hazineye verilmesini, kendisine tahsis edilen köle, deve ve elbisenin de vefat ettiği zaman Hz. Ömer’e teslim edilmesini vasiyet etmiş ve bu vasiyet yerine getirilmişti.
Hz.Ebu Bekir ra.halife olunca ona hazineden bir tahsisat vermek düşünüldü ve 2000 riyal veya dinar tahsisat önerildi.Hz.Ebu Bekir ra.bir süre sonra ben bu maaşı haketmiyorum,bunun hakkını verememekten çok korkuyorum dediler.Kendi isteğiyle bunu yarıya düşürmüşlerdir.
2.MİSAL:Resulüllah Efendimize birisi gelerek -Ya Resulallah ben geçinemiyorum dedi.Aldığım ücret yetmiyor evimde huzurum yok dedi.-Kaç dirhem alıyorsun buyurdu Resulullah Efendimiz.-Beş dirhem dedi.-Bundan sonra Beytül maldan üç dirhem alacaksın buyurdular.Aradan bir müddet geçtikten sonra karşılaşırlar.Nasıl düzeldi mi evin,ailen buyurur.-Evet işlerim biraz düzeldi,evimde huzurum çoğaldı dedi.
-Bundan böyle 2.5 dirhem alacaksın buyururlar.O eshabın evinde berekette ,huzurda çoğalır,ziyadeleşir.O Eshab Resulullaha bunun sebebini sorar.-Senin çalışman 2.5 dirheme denk geliyordu,
Beytül malden fazla aldığın ücret senin evinde bereketsizliğe,huzursuzluğa sebep oluyordu.Şimdi hakettiğini alıyorsun ondan buyurdular..Şimdi sendikalar var,böyle bir şey olabilir mi?Olması gerekiyor ama..
3.MİSAL:Hz. Ömer (r.a) Efendimiz, beytülmalden ne aldığını merak edenlere; kendisinin ve ailesinin nafakasının Kureyş’ten orta halli bir ailenin geçimi seviyesinde olduğunu, ancak bunu helal gördüğünü ve ayrıca Müslümanlardan herhangi biri gibi, kendi payına düşecek olan maaşı alacağını bildirmişti.
Hz. Ömer halife iken, Abdurrahman bin Avf hz’leri ziyarete gelmişti. Selam verip müsait bir yere oturdu. Hz. Ömer kendisiyle hiç meşgul olmuyor, hatta selamını bile almıyordu.
Hayretle neticeyi beklerken, Hz. Ömer işini bitirdikten sonra, beytülmale ait olan mumu söndürüp, kendi şahsına ait olan mumu yaktıktan sonra “Ve aleyküm Selam” deyip selamını aldı.
4.MİSAL:Taif gazasından sonra Peygamber Efendimiz: “Ganimet malından, habersiz olarak, her kim ne aldıysa, geri getirsin!” emrini vermişti. Amcaoğlu Hz. Âkil, hanımına verdiği bir dikiş iğnesini, ganimet malına hıyanet korkusundan, getirip, teslim etti.
Hayber savaşı kazanılmış, elde edilen ganimetler, birkaç kalede toplanmıştı. Rasülüllah (s.a.v) Efendimiz, ganimetlerin başına muhafızlar tayin ederek, taksimden önce habersiz bir iğne dahi alanın, Cehennem ateşine müstahak olacağını bildirmişti.
Bu emir ve emanete riayet etmeyerek, ganimet malından menfaatlenen birinin ölümü üzerine, Peygamber Efendimiz: “O kimseyi Cehennem ateşinde görüyorum” buyurmuş ve Hz Ömer’i çağırarak: “Ya Ömer! Git, halka “Cennete mü’minlerden başka kimse giremez”, diye ilan et!.. emrini vermişti.
5.MİSAL:- İbn-i Mes’ud radıyallahu anh anlatıyor: "Resulullah aleyhissalâtu vesselâm: "Kim müslüman bir kimsenin malı hakkında yalan yere yemin ederse, (Kıyamet günü) Allah’la karşılaştığında O’nu kendisine karşı gadablanmış bulur!" buyurdular. Sonra Resulullah aleyhissalâtu vesselâm bu sözlerini tasdik eden ayetleri Allah Teâla’nın kitabından okudular:
"(Ahir zaman peygamberine iman hususunda) Allah’a verdikleri ahdi ve ettikleri yemini, az bir dünya malı karşılığında değiştirenlere gelince, onların ahirette hiçbir nasîbi yoktur. Kıyamet gününde Allah onlara ne bir hitapta bulunur, ne rahmetiyle nazar eder ve ne de onları temize çıkarır. Onların hakkı pek acı bir azabtır" (Âl-i İmrân 77).Buhâri, Eymân 17; Müslim, İman 234, (138); Ebu Dâvud, Eyman 2, (3243); Tirmizî, Tefsîr, Âl-i İmrân, (2999).
6.MİSAL:Amelde Mezhep İmamımız İmamı Azam Hz.leri dünyalığını elbise ticaretiyle meşgul olarak kazanır,kul hakkından ve kazancına şüpheli bir şeyin karışmasından son derece korkarlardı.Yediklerinin helal olmasına çok dikkat ederlerdi.
Dükkan ortaklarından birisinin kusurunu göstermeden sattığı bir elbisenin parasını o günkü kazancının içerisine koyduğu için o gün kazanılan 30 bin dirhemin tamamını fukaraya infak etmişler ve sonrasında o kimse ile ortaklığını bitirmişlerdir.
Bir gün yolda giderken bir çocuğun ayağına görmeden basmışlardı.Çocuk:Kıyamet Gününde kısas olunmaktan kork muyor musun? deyince İmamı Azam Hazleri bayılmışlar.Uyandıkları zaman orada hazır olanlar:Bir çocuğun sözünden neden bu kadar müteessir oldunuz ?dediklerinde:Ehafu ennehü Lukkine.Korkarım ki,bu sabiye bu söz Allah cc. tarafından telkın olunmuştur,diye cevap vermişlerdir.
Kufe şehrinde bir koyun kaybolmuştu.Bu koyunun etine tesadüf eder de nurlu kalplerine zulmet verir diye koyun cinsinin ömür müddeti olan yedi sene zarfında asla koyun eti yememişlerdir.Kazancının büyük bir kısmını Allah yolunda(fukara ve İlim talebelerine ) infak ederlerdi.
Ehl-i İlim ve Talebe-i Ulumu son derece gözetir,ihtiyaçlarıyla meşgul olurlardı.Ailesine elbise,meyve ,içecek yiyecek vs.alacağı zaman önce onun bir mislini ulema ve onların evladı için satın alırlardı.
7.MİSAL:Hz. Ömer ra.ın torunu olan Halife Ömer bin Abdülaziz hazretleri “rahmetullahi aleyh” vefat edince; akrabası, taziye için hanımına geldiler.
Sabır tavsiye edip;“Bize, zevcin Ömer’in faziletlerinden biraz bahseder misin” dediler.O da “peki” dedi.Ve şöyle anlattı:Hayatı boyunca, gece gündüz çok ibadet yapar, Allahü teâlâdan çok korkardı! Bütün bir ömrünü kulların hizmetine vakfetmişti.
Allahtan hayâ ederdi.Ve Allah korkusundan her gece ağlar ve çok gözyaşı dökerdi!
Öyle ki iki gözü de şişerdi.Sonunda bir “âah!” ederdi.Ve bayılıp yere düşerdi!”Biz “öldü” zannederdik.Nice zaman sonra uyanırdı.
Bir gece iki rekât namaz kılıp elleri çenesinde tefekküre daldı.Gözyaşları sel olup aktı!Fecre kadar öyle ağladı!
Ben, kendisine:“Ne oldu ki; bu gece çok ağlıyorsun?” diye sordum.Zira merak etmiştim...
Bana dönüp;“Bu milletin zenginine fakirine sultanlık yapıyorum. Şu memleketin dört bir yanında yaşayan nice dertli, kederli ve nice biçare insanların hesapları hep bana sorulacak, nasıl ağlamayayım” dedi.
Ağlamaya devam etti.Sonra gözyaşlarını sildi.Ve bana dönüp;“İşte ey hanım! Âhirette bu hesabın altından kalkamazsam hâlim nice olur? diye düşünüp kederimden ağlıyorum!” dedi.
(Başta Cumhurbaşkanı,Başbakan,Vekiller ve Vali,Belediye Başkanlarımız olmak üzere Devllette vazife yapan tüm görevlilere şamildir bu durum.
Herkes yarın Mahşerde ilgilileriyle beraber elinde dosyalarla gelip Allahın Peygamberin ve tüm insanların cinlerin huzurunda hesabını verecektir.Bundan asla bir kaçış,kurtuluş olmayacaktır.
Meşhur Hadis insanoğlunun beş şeyden hesap vermedikçe asla yerinden kımıldayamayacağı bu konuda bizleri endişe ve korkuya kapılıp Beytül mal ve kul kakkından içtinap etmeye sevketmelidir diye düşünüyorum.)
8.MİSAL:Hz. Ömer ra, gençlerin evlenmesine yardımcı olmak amacıyla beytülmalden tahsisat ayırmıştır. Bu tahsisatta kendi çocukları da yararlanmıştır.
Rivayet edildiğine göre Hz. Ömer, oğlu Asım’ı evlendirdiği zaman, bir ay müddetle beytülmalin gelirlerinden harcama yaptı. Ardından onun atiyyesini kesti ve Ģöyle dedi: "Ey oğlum! Hiçbir zaman bu malın haksız yere harcanmasını helal saymamışımdır.
Bu mal konusunda en çok sakındığım an, benim idari tasarrufuma girdiği ve emanet olarak zimmetime geçtiği andır. Bir ay müddetle Allah’ın malından sana infak ettim.
Bu müddeti artırıp sana infak etmek durumunda değilim. Sana, Âliye’deki mülkümün geliri veya meyve ürünleri ile yardım edeceğim. Git meyveleri devşir ve sat. Sonra kavminin tüccarlarından birinin yanına git.
Ticaret yapacaksa ortak olmayı teklif et. Ticaret ortağı olduktan sonra elindeki malı satıĢa sür ve ticaretten elde
edeceğin kazançla ailenin nafakasını temin et."
Hz. Ömer, oğlunun idari işlerde sorumluluğu olmadığı için tahsisatını kesmiĢtir. ġayet amme iĢlerinden sorumlu olsaydı, onun tahsisatını kesmezdi.Demek oluyor ki Hz. Ömer, evlenmek isteyipmmaddi imkanları yetersiz olanlara belli bir süreliğine beytülmalden harcamayapmıştır. Daha sonra da maişetlerini temin etmek amacıyla kendilerini yönlendirmiştir.
(Ya şimdikilere ne demelidir.Hanımı ve çocukları adına şirket kurup onları zengin eden Vali Başbakan,Belediye Başkanlarına ne demelidir.Bunun kitapta yeri var mıdır.Sen o görevde olmasan o para o mallar senin evladına eşine gelebilecek miydi acaba.
1991’li yıllarda İstanbul Belediyesinde yaşanan İski yolsuzluğunu hatırlayalım.Bugün bunun milyon misli yolsuzluklar olamakta ve yapılan yapanın yanına kar kalmaktadır.Acaba bunlar göreve geldiklerinde neleri vardı şimdi nelere malikler düşünelim derim.)
9.MİSAL:Peygamber sav.in amcası Hz.Abbas (ra)’ın valilik görevi biter ve Mekke’ye bir kaç deve yükü malla döner.
Hz.Ömer (ra) “Ya! Abbas bu mallar nedir?” diye sorar.
Hz. Abbas (ra), “Ticaretten kazandığım mallardır" diye cevap verir. Hz. Ömer (ra), "Abbas, bu malları hazineye vermelisin" der.
Hz. Abbas (ra) “Ya! Ömer benden şüphen mi var?" diyerek malları hazineye vermeyi reddeder.Hz. Ömer (ra) bu kez Halife Hz. Ebubekir (ra)’e giderek mallara el konulmasını ister.
Hz. Ebubekir (ra) de “Ya Ömer, bu kişi Abbas’tır. Ondan nasıl şüphelenirsin" diyerek bu isteği reddeder.Hz. Abbas (ra) o gece sabaha kadar rüyasında suda boğulduğunu görür.
Sabah olduğu zaman ilk iş olarak Hz. Ebubekir’e gider durumu anlatır. Ardından da bütün malları hazineye bağışlar.Hz. Ömer’i çağırarak "Sen haklı çıktın. Bu karara nasıl vardın?" diye sorarlar.
Hz. Ömer (ra) de içtihadını açıklar:
"KAMU YÖNETİCİLERİ GÖREVLERİ SÜRESİNCE ZENGİNLEŞEMEZLER."
(Ya şimdikilere ne demelidir.Ya bunlar ahirete imanın imanın altı şartından biri olduğuna iman etmediler mi.Ya da bunlar Cehennem ateşini bu dünyadaki ateş mi sanıyorlar.
Haram lokmanın kendilerinden evlatlarından yedi göbek torunlarından çıkacağını hem de ayrıca ahirette hesaba çekilip cehennem ateşine müstehak olacaklarını düşünmüyorlar!!)
10.MİSAL:Peygamberimizin ders halkasında yetişerek mükemmel bir insan olan ve tam örnek bir şahsiyete bürünen sahabilerden birisi de, Hz. Sâid bin Âmir’dir (r.a.). Hz. Sâid, risalet güneşinden feyiz almaya Hayber’in fethinden önce başlamıştı; imanın tatlı pınarlarından âb-ı hayat suyunu kana kana içmeye başlayınca Mekke’de duramadı, hicret ederek saadet kervanına karıştı. Bütün varlığıyla İslam’a sarılarak Peygamberimizin nurlu dersine devam etti. Sefer sırasında, cihat meydanlarında bir kahraman oldu.
Hz. Sâid kudretli bir kumandandı. Yermuk Muharebesi’nde Hz. Ebû Ubeyde bin Cerrah (r.a.), Halife Hz. Ömer’den (r.a.) yardım isteyince, Hz. Ömer bin kişiye bedel dört sahabi gönderdi. Bunlardan birisi de Hz. Sâid bir Âmir’di. Bizans’a karşı yapılan Yermuk Muharebesi’nde Hz. Sâid üstün fedakârlıklar gösterdi.
Hz. Sâid aynı zamanda ferasetli bir idareci, basiret sahibi, kabiliyetli ve adaletli bir siyaset dehası ve diplomat idi. Zira Peygamber iksirinden ilham alan bu şahsiyetler kısa zamanda üstün vasıflara sahip oluyorlardı.
Resûl-i Ekrem Efendimiz, “Bedevi bir kavim ve ümmi bir muhite, hayat-ı içtimaiyeden hali ve kitapsız ve fetret asrının karanlıklarında bulunan ve pek az bir zamanda en medeni ve malumatlı ve hayat-ı içtimaiyede ve siyasiyede en ileri olan milletlere ve hükûmetlere üstad ve rehber ve diplomat ve hâkim-i âdil, şarktan garba kadar cihanpesendane [bütün dünyanın takdirini kazanarak] idare eden ve sahabe namıyla dünyada namdar olan cemaat-i meşhure”yi yetiştirmişti.Mektûbât, s. 202.
Peygamberimizin Suffe Ashâbı’ndan olan bu mübarek zatı Hz. Ömer, Humus valiliğine tayin etti. Kısa zamanda halk tarafından sayılan ve sevilen Hz. Sâid, her yönüyle mükemmel bir idarecilik yapıyordu. Halkın derdini dinliyor, kimsesizleri himaye ediyordu.
Gayrimüslimler bile onun idareciliğinden memnundular. Millet tarafından valinin çok sevildiğini haber alan Hz. Ömer, Humuslulara bunun sebebini sorduğu zaman, “Valimiz halkın dert ortağıdır.” cevabını aldı.
Hz. Ömer, Şam’a gittiği sırada şehrin kuzey tarafında bulunan Humus’a uğradı. Oraya tayin ettiği güzide valisi Hz. Sâid’i görecekti. Valiyle bir müddet görüştükten sonra, onun idareciliği hakkında halkın da fikrini alacaktı. Halifenin şehre geldiğini duyan halk toplanmıştı. Hz. Ömer ileri gelenlere, “Ey Humuslular, valinizi nasıl buldunuz? Memnun musunuz? Hakkında bir şikâyetiniz var mı?” diye sordu.
Halk, umumi olarak memnun olduklarını söyledikten sonra, hikmetini anlamadıkları bazı hâllerden dolayı da şikâyetlerini dile getirdiler. Hz. Ömer’in ısrarı üzerine, “Sabahleyin vazifesine erken değil de, kuşluk vakti geliyor!” dediler.
Hz. Ömer, halkın şikâyet ettiği daha büyük bir kusur arıyordu: “Bundan daha büyük bir suçu var mı?”
“Gece olunca bizden hiç kimseyi kabul etmiyor. Ayda bir gün eve kapanıyor, halkın içine çıkmıyor. Bazı zamanlar baygın düşüyor, ölüm tehlikesi geçiriyor!”
Hz. Ömer, Humusluları dinledikten sonra, vali Hz. Sâid bin Âmir’i çağırttı. İsnat edilen bu kusurların sebebini sormak istiyordu.
Biraz sonra vali geldi. Ömer (r.a.), halkın huzurunda, şikâyetleri teker teker sordu. Bu arada, “Allah’ım, Sâid bin Âmir hakkındaki hüsn-ü zannımda beni hataya düşürme!” diye de dua ediyordu.
Şikâyetler sıralanırken Hz. Sâid gayet sakindi. Hz. Ömer’in sözü bittikten sonra, şikâyet mevzuu olan meselelerin hikmetini şöyle açıkladı:
“Yâ Ömer, aslında ben bunları söylemeyi istemiyorum, ama şikâyete sebep olduğu için ifade edeceğim: Mesaiye biraz geç gidişimin sebebi, evde hizmetçim yoktur. Ev işlerinin çoğunu kendim görüyorum.
Sabahleyin erkenden hamur yoğuruyor, ekmeği yapıyorum, çocukların kahvaltısını yaptırdıktan sonra abdest alıp çıkıyorum. (Bazı kaynaklarda hanımının hasta olduğu kaydedilmektedir.)
“Geceleri kimseyi kabul etmiyorum; çünkü gündüzleri halkın işi ve derdi için, geceyi de Hak için ayırıyorum.
“Ayda bir gün halkın içine çıkmayışıma gelince: Hizmetçim olmadığı için elbisemi kendim yıkıyorum.
Başka değişik bir elbisem de yoktur. Yıkadıktan sonra onun kurumasını bekliyorum. Kuruduktan sonra giyiyor, halkın içine ondan sonra çıkıyorum.
“Bazı günler baygınlık geçirmem ise… Mekkeliler Hubeyb’i astıkları gün ben de oradaydım. Müşrikler onu bir ağaca bağladılar, sonra da şu teklifte bulundular: ‘Senin yerine Muhammed’i asmamızı ister misin?!’
O hâlindeyken Hubeyb, ‘Ben çoluk çocuğumun içinde rahatça oturayım da Muhammed’in (a.s.m.) ayağına bir diken batsın ha; vallahi buna dahi razı olmam!’ dedikten sonra ‘Yâ Muhammed!’ diye bağırdı. Sonra da şehit ettiler.
Hubeyb’in bu fedakârlığını hatırladığım zaman, ona yardım edemeyişim de aklıma geliyor. Çünkü onu asmalarına mâni olabilirdim. Ne yazık ki, ben o zaman müşriktim! Bu günahımdan dolayı Allah’ın ebediyen beni affetmeyeceğini sanıyorum. İşte o zaman üzerime baygınlık geliyor, kendimden geçiyorum...”
Takva ve zühdün zirvesinde bulunan valisini dikkatle dinleyen Hz. Ömer, ellerini açtı, “Allah’ım, iyi niyetimde beni yanıltmadın, Sana şükürler olsun!” dedi.Hilye, 1: 245-246.
Başta halife olmak üzere, dinleyenler gözyaşlarını tutamıyorlardı.Peygamberimizin güzide sahabileri, yokluk ânında maddi sıkıntıya göğüs gerdikleri gibi, varlık günlerinde de kanaatten şaşmazlardı.
Dünya servetine aldanmayan zatlardan birisi de Hz. Sâid’di. Hz. Sâid, Humus’ta vali yken, Hz. Ömer, Humus halkından, şehirde bulunan fakirleri tespit etmesini istedi. Fakirler tespit edildi ve bir grup Humuslu, listeyi Hz. Ömer’e verdiler.
Listenin başında “Sâid bin Âmir” ismini gören Hz. Ömer şaşakaldı. İsim benzerliği olabileceği ihtimaliyle, “Sâid bin Âmir kimdir?” diye sordu. “Ey müminlerin emîri, o, bizim valimizdir!” dediler. Halifenin hayreti daha da arttı. “Valiniz fakir ha!” deyince, “Evet.” cevabını aldı.
Tekrar sordu: “Valiniz nasıl fakir oluyor? Geliri nasıl, geçimini nereden temin ediyor?” Heyet cevap verdi: “Yâ Ömer, o, yanında bir şey tutmaz ki, eline geçeni fakir fukaraya dağıtır...” Hz. Ömer’in gözlerinden yaşlar damlıyordu…
Hz. Ömer, valisini sıkıntılı durumdan kurtarmak için bin dinar hazırlayarak bir elçiyle gönderdi. Elçiye de, “Benden selam söyle. ‘Bu parayı müminlerin emîri gönderdi.’ de ve ihtiyaçlarına harcamasını söyle!” diye tembih etti.
Elçi Humus’a vardı. Emaneti valiye takdim etti. Keseyi açıp da içinde para olduğunu gören Hz. Sâid, “İnnâ lillahi ve innâ ileyhi râciûn.” dedi. Sanki başına bir musibet gelmişti… Valinin bu sözünü hanımı da duymuştu. Elçi gittikten sonra, “Hayrola, Hz. Ömer’e bir şey mi oldu yoksa?!” diye sordu.
Hz. Sâid, “Daha büyük!” dedi ve ekledi: “Dünya bana geliyor, fitne üzerime geldi!” Hanımı, parayı istediği yere harcamasını söyleyince, Hz. Sâid paraları bir keseye koyarak evin bir köşesine bıraktı. Sonra sabaha kadar zikir ve ibadetle meşgul oldu. Sabah olunca da parayı bütün Müslüman askerlere dağıttı.
Hanımı paraların hepsini dağıttığını görünce Hz. Sâid’e, “N’olurdu, birazını kendine bıraksaydın da ihtiyaçlarımıza sarf etseydik!” dedi. Ahiret meyvelerini dünyada yemeye gönlü razı olmayan yüce sahabi, hanımına şöyle dedi:
“Ben Resûlullah’tan işittim. Şöyle buyuruyordu: ‘Eğer cennet kadınlarından birisi yeryüzüne bakacak olsa dünyayı misk kokusu kaplardı.’ Vallahi ben cennetin ebedî nimetlerini dünyada fâni bir surette yemem! Ayrıca Resûlullah, fakir Muhacirlerin, zenginlerden 70 sene önce cennete gireceğini haber vermişti.”
Hicret’in 20. senesinde, Humus’ta 40 yaşında vefat eden Hz. Sâid bin Âmir oraya defnedildi.Üsdü’l-Gàbe, 2: 311-312.Allah ondan razı olsun!
11.MİSAL:Siz halife hanımı olmasaydınız bu hediyyeler size gelir miydi?Hazret-i Ömer bir gün evine geldiğinde, hanımları bir tabak içine koydukları mücevherleri seyrediyorlardı. Nereden geldi bunlar diye sordu.
Rum kayserinin hanımlarından kendilerine hediye geldiğini söylediler. Hazret-i Ömer buyurdu ki, eğer siz halife hatunu olmasa idiniz, size bu cevherlerin birini göndermezlerdi.
Size gelen de, halifeye gelen de Müslümanların beyt-ül-malınındır.Kıymetli hediyeleri alıp, beyt-ül-mala verdi. (M. Ç. Güzin)
12.MİSAL:İslam şerefi yetmez mi?Hazret-i Ömer hilafeti zamanında, Şam şehrine gitmek icap etmişti. Eshab-ı güzinden bir cemaati de yanlarına alıp, Medine’den yola çıktılar. Hazret-i Ömer’in bir deveden başka bineceği yoktu. Mugire adlı bir köle var idi.
Bir saat Hazret-i Ömer o deveye binerdi, bir saat de Mugire binerdi. Şam şehrine girecekleri vakit, deveye binmek sırası Mugire’de olup, o biniyordu. Eshab-ı güzin, Hazret-i Ömer’e gelip, efendim, bu saatte deveye siz binseniz dediler. Hazret-i Ömer, önce sıra benim idi, bu saat sıra Mugire’nindir. Deveye niçin ben bineyim diye sordu.
Eshab-ı güzin, Şam şehrine girilecektir. Şam şehrinin bütün ileri gelenleri, sizi karşılamaya gelirler. Onlar atlı, siz halife iken yaya yürümek münasip olmaz. Lütfunuzdan ümit ederiz ki, ricamızı makbul tutup, red etmeyiniz dediler.
Hazret-i Ömer huzursuz olup, siz bu evhamdan kurtulmadınız mı? Bize İslam şerefi yetmez mi! İslam dininden daha büyük ve şerefli bir nimet var mıdır! Bu nimeti ve bu izzeti Allahü teâlâ bize ihsan etti. Dini İslam tacını başına koymak, kime müyesser olmuştur.
Resulullahın getirdiği İslam elbisesini arkamıza giydirdi. Kelime-i şehadeti dilimize çırağ eyledi. Kur’an-ı azim ile kalbimizi münevver etti. İslamiyet’in kadrini acaba niçin anlamamışsınız ki, kendinizi halka, at ile, elbise ile göstermek istersiniz. Yalnız Habib-i ekremin ümmeti olmak şerefi bize yetmez mi, diye cevap verince, kimse bir şey diyemedi. (M. Ç. Güzin)
13.MİSAL:Kaldır bu yemeği..Hazret-i Ömer bir kıtlık zamanında, bir deve kesip, Medine’nin fakirlerine bölüştürün diye emretti. Bölüştürme işini yapan hizmetçi, o devenin kıymetli yerlerinden bir miktar alıkoyup, halife için güzel bir şekilde pişirip, iftar zamanında sofraya getirdi.
Hazret-i Ömer, bu et neredendir diye sordu. Hizmetçi dedi ki; ya Emir-el müminin! Emriniz ile fakirlere teslim olunan deve etinden sizin hissenizdir. Rengi değişip, buyurdu ki; Vay benim gibi valiye ki, fukaraya kötü yerini verip, kendisi için en güzel yerinden alıkoyuyor.
Şimdi, ya hizmetçi, bir daha böyle etme. Kaldır bu yemeği. Fakirlerden, çoluk-çocuğu olan bir kimsenin evine götür ver, yesinler. Bana yine evvelki âdet üzere yemek getir ki, halife olan kimsenin haftada bir kere et yemesi kâfidir.
Hizmetçi yemeği uygun bir fakire verdi. Hazret-i Ömer’in eski âdeti üzere, bir miktar zeytin yağı ile, kuru ekmek parçası getirip, önlerine koydu. (M. Ç. Güzin)
14.MİSAL:Fırat kenarında oğlak zayi olsa..Bir gün Hazret-i Ömer bir cemiyette ağladı. Niçin ağladığı sorulduğunda, buyurdu ki:(Niçin ağlamayayım ki, eğer Fırat kenarında oğlak zayi olsa, yarın kıyamet gününde, o Ömer’den sorulur.)
Yine nakil olunur ki, bir gün Hazret-i Ömer eline bir saman çöpü alıp, der idi ki, ne olaydı, bu saman çöpü ben olaydım. Ne olaydı mahluk olmaya idim, validem beni doğurmayaydı. Ne olaydı, hatırlanan nesne değil de, unutulan nesne olaydım. (M. Ç. Güzin)
15.MİSAL:Sonra gelenlere rahat koymadın..Hazret-i Ömer, halifeliği zamanında, Medine’nin etrafında bir deve palanı düşmüş, onu alıp, süratle giderken terlemişti. Hazret-i Ali ile karşılaştı. Hazret-i Ali, ya Emir-el müminin, bu ne haldir diye sordu.
Buyurdu ki, ya kardeşim Ali! Bu deve Müslümanların beyt-ül-malındandır. Palanını düşürüp, kaçmış. Onu bulup, yine arkasına vurmak (koymak) isterim. Böylece hilafet zamanımızda, beyt-ül-mala ziyan vermiş olmayalım.
Hazret-i Ali, ya Emir-el müminin! Bir başka kimse gönderseniz, olmaz mıydı diye sorunca, ya Resulullahın amcasının oğlu! Bu iş benim ahdime lazımdır. Kıyamet günü olunca, bu işin kusurunu benden sorarlar. En iyisi budur ki, kimseye ısmarlamayıp, işimi kendim görmeliyim. Böylece, dergah-ı izzette mahcupluk çekmeyeyim dedi.
Hazret-i Ali bu sözü işince derinden ah çekip, ağlamaya başladı. Dedi ki, ya Ömer, senden sonra gelenlere rahat koymadın. Zira onlar bu yolda gidemezler, sıkıntıya düşerler. (M. Ç. Güzin)
16.MİSAL:Sana acımasam helal etmezdim..Hazret-i Ömer bir gün, mübarek başını koyup, tam yatacaktı. O sırada bir köle seslenip: Kalk, ya Emir-el müminin. Önce bana insaf eyle! Rabbil âlemin kıyamet günü benim hakkımı senden alır dedi.
Hazret-i Ömer acele kalkıp, ne iş yaparsın, yardım edeyim dedi. O köle, ben düşkün bir kişiyim. Elbisemi yıkayasın ve temizleyesin. Düşkünlere, hastalara yardım etmek senin üzerine vaciptir dedi. Hazret-i Ömer, evet, hak senin elindedir, ne istiyorsan yapayım dedi.
O kendi elbiselerini çıkarıp, ya Emir-el müminin, sen elbiselerini bana ver; giyineyim ki, çıplaklığa sabredemem dedi. Hazret-i Ömer elbisesini çıkarıp, ona verdi. Kendi beline bir peştemal bağladı. Kölenin elbisesini yıkadı. Ondan özürler ve yumuşak sözler ile helallik diledi.
Köle, ya Emir-el müminin, eğer sana acımasam, helal etmezdim. Sen bilirsin ki, kıyamet gününde, şarktan-garba müslümanların çıplakları, açları, zayıfları, fakirleri ve düşkünleri haklarından seni sual ederler. Allahü teâlâ, bunların haklarından sana sual eder, sen ne cevap verirsin?
Hazret-i Ömer çok ağladı. Yine köleden özürler diledi. Gönlünü hoş etti. Kendi elbisesini ona bağışladı. Ağlayarak geri döndü. (M. Ç. Güzin)
17.MİSAL:Mesleme’ye bir iş ederim ki:Hicretin yirmiüçüncü senesi idi. Bir gün Hazret-i Ömer’e, (İran tarafında bir aşiret vardır. Sanatları haramiliktir. Müslümanların yollarını basarlar. Mallarını alırlar. İmana gelmezler. Müslümanlara karışmazlar) diye bir aşiretin zulmünden şikayet ettiler.
Hazret-i Ömer, Mesleme bin Kaysı onların üzerine gönderdi. Mesleme asker ile varıp, onları dine davet etti, kabul etmediler. Cizye verin dedi, kabul etmediler. Ceng ettiler ve aşiretin hepsi öldürüldü. Mesleme ganimet malının beşte birini beyt-ül-mal için ayırdı. Bir kutu ile kıymetli taşlar eline geçmişti. Hazret-i Ömer’e, beşte bir mal ile o kutuyu, gazilerin rızası ile armağan gönderdi.
O gönderdiği kişi anlatır:Medine’ye geldim. Ömer mescidde fukaraya yemek yediriyordu. [Zira, beyt-ül-maldan fakirler için günde bir deve kesip, pişirip, yedirmek âdet-i şerifi idi. Yemek yenirken, kendisi mübarek eline bir asa alıp, ayağı üzerine durup, yiyenleri gözetirdi.
Ekmek ve aş lazım oldukça, götürüp verirdi.] Ömer’i bu hizmeti yaparken gördüm. Sabredip, bekledim. İşini bitirip, evine geldi. Ben de arkasından vardım. Bana, içeri girin dedi. İçeri girdim. Evinin içinde bir eskimiş kilim, iki yastıktan gayri nesne görmedim. O yastıklar da hurma lifinden idi. Ömer kilim üzerine oturup, yastığı benim altıma verdi. Oturdum.
Sonra, hanımına [Hazret-i Ali’nin kızı Ümmi Gülsüm’e] misafir de var, yemek için bir şeyler gönderin diye seslendi. Bir çanakta bir miktar zeytinyağı ile bir parça arpa ekmeği getirildi. Ben de Ömer’in hatırı için beraber yedim.
Ondan sonra, aşiretin ortadan kaldırıldığını, çok ganimet alındığını anlattım. Ve o hediye kutusunu çıkarıp, Ömer’in önüne koydum. Bu nedir, dedi. Mesleme bin Kays bunu size gönderdi. Gaziler de hisselerinden geçtiler. Hepsinin rızası ile bunu sana armağan gönderdiler, dedim.
Ömer onu gördüğünde, ellerini dizi üzerine koyup ağladı ve dedi ki, Hak teâlâ Ömer’e bu kadar nesneler verdi. Ömer’in gözü ve karnı doymadı. Bununla doyar mı, dersin. Yürü bu kutuyu Mesleme’ye götür ve de ki, bir daha bunun gibi iş yapmasın.
Müslümanların nasibini kimseye göndermesin. Bu cevahirleri satsın, müslümanlara dağıtsın. Çabuk git. Eğer dağılmış iseler, Mesleme’ye bir iş ederim ki, müslümanlara ibret olur.
Dedim ki, ya Ömer tecil eyleseniz. Benim bineceğim yok, gidinceye kadar geç olur. Emretti, sadaka develerden iki deve getirdiler. Bana verdi ve dedi ki bu develere nöbetle binip, oraya varınca, senden daha müstahak ve daha fakir bir kişi bulup, bu develeri ona ver.
Haydi, çık yola. Ben de acele Medine’den çıkıp, mola vermeden o makama eriştim. Kutuyu Mesleme’ye verdim. Durumu söyledim. Mesleme de o cevherleri otuz bin altına satıp, orada bulunan gazilere bölüştürdü. (Taberi tarihi)
18.MİSAL:Hırkasında oniki yama vardı.Hazret-i Ömer hilafet makamına geçtikten sonra, kızı Hazret-i Hafsa [ki Resulullahın hanımı olup, müminlerin annelerindendir], muhterem babasını görmeye geldi. Mübarek yüzlerini gördüğünde, üzerinde olan hırkanın oniki yerde yaması vardı, hatta yamanın ikisi deriden idi.
Hafsa validemiz, babasını bu hırka ile görünce hatır-ı şerifleri mahzun olup, dedi ki, ey gözüm nuru babacığım. Bu hırkayı bir fakire verip, kendi arkanıza bir yeni hırka yapsanız, olmaz mı?
Hazret-i Ömer buyurdu ki, kızım, sen Fahri âlem hazretlerinin helali idin. Sen Ona bizden yakın idin. Bilmez misin ki, Server-i âlem bu dünyayı deniden [alçak dünyadan] ne mertebe sakınmıştır.
Dünyayı hor ve zelil edip, emri altına almıştır. Ahirete teşrif edeceği zaman, bana vasiyet edip, (Ya Ömer, kıyamet gününde, benimle ve Ebu Bekirle buluşmak istersen, yolumuzdan ayrılma) diye buyurmadı mı? (M. Ç. Güzin)
19.MİSAL:Kefenim arasına koyduğun mektup ile..Hazret-i Ömer’in vefatından bir sene sonra oğlu Abdullah onu rüyada görmüştü. Sabahleyin Resulullahın mescidi şeriflerine vardı. Seslenip dedi ki, ey sahabiler, toplanın. Babamın selamını size getirdim.
Hepsi toplandılar. Orada Abdullah dedi ki: Dün gece babamı rüyada gördüm. Babamın ahirete irtihal edişi bir sene oldu. Resulullaha babamı rüyada göreyim niyeti ile salevat getirirdim. Fakat, göremezdim. Dün gece gördüm.
Babamın yüzü sararmış çok yorgun vaziyette idi. Dedim ki, babacığım bu ne hâldir. Senin yüzünün rengi kırmızı idi. Dedi ki, ey oğul, şimdi kurtuldum. Şimdiye kadar hesapta idim.
Dedim ki babacığım nasıl hesap olundun. Buyurdu ki: (Hesabın biri bitmeden biri başlıyordu. Hâl bir yere erişti ki, beytülmala ait sadaka develerinin bir yuları var idi. Birçok yerden bağlamıştım.
Artık deveye takacak durumu kalmamıştı. Ben de atmıştım. Cenab-ı Rabbil âleminden azarlayıcı hitap geldi ki, niçin o yuları attın. Müslümanların malını zayi ettin.
Dedim ki, Ey baba, bu itabdan ne sebeple kurtuldun. Dedi ki, ey oğul! Sana, “Bu mektubu benim kefenim arasına koy, dediğim mektup sebebi ile.” (M.Ç.Güzin)
20.MİSAL:Damarlarımda bir şey kaldı ise af et!Ebu Bekri Sıddıkın bir kölesi vardı. Ömrünün sonlarında her akşam iftar vaktinde yemek getirirdi.Ebu Bekri Sıddıkın âdet-i şerifi öyle idi ki, nereden ve nasıl aldığını sormayınca o yemekten bir lokma ağzına koymazdı.
Bu köle bir gece yine yemek getirdi. Ebu Bekri Sıddık sual etmeden, mübarek elini uzatıp, bir lokma yemekten aldı. Köle dedi ki: Ey Efendi! Ne oldu ki, bu akşam sormadan yemeğe el uzattınız. Ebu Bekri Sıddıkın mübarek gözleri yaş ile dolup, buyurdu ki: Açlık bana sıkıntı verip, sabırsızlandırdı.
Böylece bu hâl başıma geldi. Şimdi söyle, bu yemeği nereden getirdin? Köle dedi ki: Cahiliye vaktinde, raks ve oyun oynardım. Bir gruba raks etmiştim, çok hoşlarına gitmişti, şimdi bir nesnemiz yoktur, elimize bir şey geçtiğinde sana iyilik ederiz diye vaat etmişlerdi. Bugün gördüm ki, elleri doludur, vaadlerini hatırlattım. Yiyeceği bana verdiler.
Ebu Bekri Sıddık bunu işitince çok üzüldü, ağladı. Yemeği önünden attı. Parmağını boğazına o kadar soktu ki, istifra etti. O lokma karnından dışarı geldi. Kendine eziyet verdi. Mübarek yüzü göğerdi. Bir miktar su içmesini söylediler. Sıcak su getirtip içti, bir kere daha kay etti. Rahatsız oldu. Karnında bir şey kalmadığına kanaat getirdi.
Ya Sıddık dediler, bu kadar kendinize sıkıntı ve zahmet, bir lokmadan dolayı mıdır? Evet dedi, Resulullahtan işittim, buyurdu ki: (Allahü teâlâ, yediği haram olan kimselere Cenneti haram etmiştir.) Sonra ellerini açıp, Ya Rabbi! Yediğim lokma için elimden geleni yaptım. O lokmadan damarlarımda bir şey kaldı ise af et diye dua etti. (Tenbih-ül gafilin)
(’’Ya şimdikilere bakınız.Böyle bir Vali böyle bir Kaymakam böyle bir Belediye Başkanı var mıdır.Daha dün basit arabalara binenler şimdi miyonluk zırhlı araçlara uçaklara gemilere kimin parasıyla alın teri akıtarak sahip olmuşlardır acaba?
Adamın biri Devlet Hastanesinde yıllar önce hademeydi.Cumartesi pazarları badana yapmaya elinde pompa ile giderdi dediler.Devletin bir yerinden tuttuadına Lise ve İlköğretim Okulu yaptırdı sonrasında .Tabii hayrı Hak katında kabul olmuşsa..
Yine adamların aldıkları arsalar bir anda Ticari saha,ya Sanayi oluyor ya da devasa AVM. oluyorsa, gemileriyle dünyanın parasını zıpçıktı veletler kazanıp miyar dolarları sahipleniyorlarsa,dışardan milyonluk marka giysiler,takılar giyiniyorlarsa,Dış ülkelerde yatırım yapıyorlarsa yukardaki Vali ile bu adamların arasında bir bağ yakınlık olduğunu düşünmek safdillik olur elbette!!’’
Ulusal basından okudum adamın biri para etmez bir yerden onlarca parsel almış oraya Turizstik tesis sitesi inşa edilecekmiş.Bu adamlarda Belediye Başkanı ya da yardımcısı imiş.Bu hikayeler bugünlerde her yerde, ölüde, cenazede anlatılıp duruyorsa elbette bir gerçeklik payı vardır.Ateş olmayan yerde duman çıkmaz der Atalarımız!!
Ama şunu gördüm ki ilahi adalet olsa gerek bu dünyada Beytü’l male hainlik edenlerin cezasını Allah veriyor.Burada motor tekne kazasında oğlu kızı,torunu ölenlerin,başlarına olmadık belaların gelenlerin,kızı oğlu hayırsız olup Huzurevlerinde can verenlerin,sokakta yürüyemediği insanların küfürlü sözlerine muhatap kalıp emekli olunca şehir değiştiren müdürlerin mühendislerin tapucuların akibetlerini yazsam sayfalar yetmez!!)
Kıymetli Kardeşlerim Beytülmal ve kul hakkı cehenneme girmeye yegane sebeptir. Kişi beytü’l maldeki tasarrufuyla, bir iğneden dahi hesaba çekileceğini unutmadan, kullanmak ve istifade etmek için kendisine tahsis edilen varlıkları, gözü gibi muhafaza ederek, kendi malından daha fazla hassasiyet ve itina göstermelidir. Rabbim bizleri beytülmale riayet edenlerden eylesin.
Yazımı Allah dostlarından birinin sözü ile bitirmek istiyorum: “Vakfedilen malın(cami,okul ,yurt,Hastane vb.) Hakiki sahibi Cenab-ı Hakk, Mecâzi sahibi ise insandır. Vakfeden kimse: Bu malı hakiki malikine teslim ettim, bıraktım demek ister. Vakıfta davacı: Varis-i Rasülullah, dava vekili: Fahri Alem, Hâkim: Cenab-ı Hakk, Vakfa musallat olanların hali ise perişan olur.’’
Hz.Allah bizleri ve tüm müminleri Beytül Mal denilen müslümanların mallarından,Hazineden,Devlet malından üzerine zimmetine geçirme konusunda şuurlanıp ona göre yaşamayı nasip eylesin.
Unutmayalım ki bu dünyanın üstü olduğu gibi bir de altı var.Orada mahşer var Mizan var Hesap var.
Hakimi bizzat Allahü Tela Müddei Umumisi Hz. Peygamber,şahitleri tüm Mahşer halkı.Dillerin susup ellerin konuştuğu,ayakları şahitlik ettiği İlahi mahkemede her şey ortaya çıkıp bir takım yüzlerin kararıp bir takım yüzlerin aydınlanacağı günü düşünen nasıl kul hakkına girebilir!!
Rabbimiz Celle Celalühü beytül mal Devletin malı,Hazine malı konusunda şuurlanmayı ve mucibince amael etmeyi bana ve tüm mümin kardeşlerime nasip eylesin.
Buradan tüm dostlarımızın ve Sitemizden yazılarımızı takip eden tüm kardeşlerimizin Mübarek Ramazan Bayramlarını tebrik ediyorum.Tüm sevdikleri ve aileleriyle beraber nice bayramlara eriştirmesini bizleri yaratan Yüce Mevlamızdan niyaz ediyorum.Hayırlı Bayramlar.
01.05.2022//KIRIKKALE
HİDAYET DOĞAN OSMANOĞLU
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.