- 305 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Mehmet Ali Kalkan Şiirlerinde Türklük
Mehmet Ali Kalkan Şiirlerinde Türklük
Bazı şair ve yazarlar vardır bir alanda derinleşirler. Bir alanda ürünler verirler veya ürün verdikleri alan daha çok ön plandadır daha çok dikkat çekicidir. Başka bir ifadeyle bu şair ve yazarlar hayatları boyunca bir tek anahtar sözcüğün ve kavramın peşinde koşarlar ve ürünlerini bu doğrultu üzerinde şekillendirirler. Bunun örnekleri çoktur. Arif Nihat Asya, Nihal Atsız, Ziya Gökalp gibi yazdıklarıyla dikkat çekici örnekler olarak verebilirim. Şair Mehmet Ali Kalkan’ın da yayınlanan üç şiir kitabında da bu durumu görmekteyiz. Daha çok Türk kültürü ve genel anlamda Türklük üzerine şiirler yazmaktadır. Coşkulu ve destansı bir anlatımla şiirler bu minvalde yol almaktadır. Tarihimizi de kültürümüzü de içine alacak şekilde geniş bir perspektifle konu ele alınmakta. Bu durumu şairin, şiir kitaplarına verdiği isimlerde de görmekteyiz. “Gök Aradık Tuğlara”, “Ufuklar Ardı Bizim” Bu isimler Türklüğü çağrıştırıyor. Türk kültürünün, geleneğinin safiyeti ile milliyetçiliğin gizemli ruhunu taşıyan şiirler. Vatanseverliğin kodları veriliyor bir yerde. Arı ve arındırılmış bir hece şiir diliyle ele alınıp nakış nakış işleniyor. Konumuzun muhteviyatına ayrıntılar üzerinden devam edelim izninizle.
Türk kimliğiyle tarihimizde nam salmış devlet adamı ve bilge kişiler, anlatımlarda kendisini belirgin bir şekilde gösteriyor. “Dedem Korkut Ata, Oğuz Han, Mete Han, Ahmet Yesevi, Kürşat, Cengiz Han, Sarı Saltuk, Edebalı, Yunus Emre, Taptuk Emre, Bektaş-ı Veli, Kumral Abdal, Köroğlu, Karacaoğlan, Han Giray” şeklinde bu listeyi uzatabiliriz. Bunların yanında Anadolu’nun başka bazı Türk dervişlerini de şiirlerde görmekteyiz. Şiirlerde geçen bu tarihi kişilikler gerek tarihimizdeki etkileriyle ve bilinirlikleriyle gerekse de günümüzün algılarıyla şiirlerde yer almakta. Kızılelma ve Turan felsefesinin şiar edinildiği satırlarda bir nevi istikamet çiziliyor. Türkün coğrafyası ve kadim şehirleriyle, şiirler bütünleniyor. “Ergenekon, Tuna, İstanbul, Yesi (Türkistan), Halep, Harput, Kerkük, Tebriz, Kaşgar, Volvo, Hazar, Aral, Tunca, Fırat, Galiçya, Yemen, Tanrıdağ, Hira, Söğüt, Çanakkale, Belh, Herat, Ağdam, Şusa, Gence, Karabağ, Ural” şeklinde bu listeyi genişletebiliriz. Türk kültüründe yer alan “kopuz, tar, aksakallılar, Oğuz Erenleri, Ötüken, Nizam-ı Âlem, pirler, başbuğ, Aşkar” gibi başkaca Türk kültürüne dair birçok özellik yer almaktadır.
Şiir içeriklerine bir göz atalım; “Yay gerdiren hocayı bil/ aksakallı kocayı bil/ ocağı bil, bacayı bil/ tok getirme aş üstüne/./at ölende tayı kalır/ çeri ölür beyi kalır/ Üç-Ok, Boz-Ok boyu kalır/ Oğuz Soyu baş üstüne” ¹ Bu örnekte olduğu gibi şiirlerin geneli Türkün felsefesi ve yüceltilmesi istikametindedir. Başka bir taraftan, “Dört kapı zaten bizim” ² şeklinde ki şiir mısrasındaki “dört kapı” açılımına bir bakacak olursak; “Şeriat Kapısı, Tarikat Kapısı, Marifet Kapısı, Hakikat Kapısı”dır bahsedilen. Allah’a giden yolda geçirilmesi gereken aşamalar bütünüdür bunlar. İslamiyet’le beraber kültürümüzde yer edinmiş bir anlayışı şair şiirlerine taşımaktadır.
Şairin sadrında hep töreye vurgu vardır. “…Töreyle yaşanır her kutlu ülkü/ kendini bil, atanı bil, say oğul” ᶾ der mesela. Kızılelmaya ve Turan felsefesiyle iç içe bir durumdur bu. “Vurduğunu duya duya/ ok elbet uyacak yaya/ Kızılelma muradım ya/ sevdaları hız belledim” ⁴ Başka bir yerde, göğün direğini töre olarak nitelendirir. Daha başka bir yerde “dış Oğuz’un, iç Oğuz’un/ yenilmesi güç Oğuz’un/ Töre bilmez uğursuzun/ düşünden kara bulaşır” ⁵ demektedir. “Ekmek bizim, tuz bizim/ saz bizim, kopuz bizim/ illaki Oğuz bizim/ başkasından bey olmaz” ⁶ Şiirlerde bunun gibi daha çok Türk kültürünün temel taşları ve öğretileri işlenmektedir.
Şiirlerde yer yer Kürşad isminin geçtiği mısraları görüyoruz. Türk kültüründe, Kürşad ismini, Niyazı Yıldırım Gençosmanoğlu ve Nihal Atsız’ın yazdığı Kürşad destanları ile daha çok bilmekteyiz. Anlatılarda ve tarihte çok değişik rivayetler olsa da olayın özeti şu şekildedir. M.S.7.yüzyılda, Göktürkler döneminde yaşanıyor bu olay. Kırk çerisi ile birlikte Kürşad ve adamları Çin sarayına baskın düzenler. Büyük bir çarpışma sonucu yüzlerce Çin askeri öldürülür. İmparatorun ele geçirilemeyeceğini anlayan Kürşad atları alıp saraydan ayrılır. Kürşad ve adamları Vei Irmağı’na gelirler. Amaçları nehri geçerek Türklerin başkenti olan Ötüken’e gitmektir. Ancak sağanak yağmurdan dolayı nehir taşmış ve köprü sular altında kalmıştır. Karşıya geçemeyen Kürşad ve adamları Çin askerlerine karşı savaşa tutuşur. Büyük bir çarpışmanın ardından Çin askerleri tarafından öldürülür. Daha sonra Türk boyları Çin’e karşı ayaklanarak bağımsızlığına kavuşur ve Göktürk Devleti yeniden kurulur. Başka bir şiirinde şair, “Kutlu Dağ”a göndermelerde bulunur. “Gökte uçar Hümâ Kuşu/ Kutlu Dağ’da Yada Taşı/ Devlet ki Oğuz’un işi/ devamlıdır, bölmek olmaz” ⁷ Bu örnek üzerinden “Kutlu Dağ” Türk kültüründe şu şekilde yer alır. Vaktin Uygur hükümdarı, oğlunu bir Çin prensesiyle evlendirmek istemiş. O zaman Uygur İli’nde Kutlu Dağ isminde büyük, kutlu bir kaya parçası varmış. Çinliler prensesi verme karşılığında Türklerden bu taşı isterler. Uygur hükümdarı da kabul eder ve kızı alıp kayayı verir. Çinliler, büyük kayayı parçalayıp parça parça götürürler. Son parça gittikten sonra Uygur Türklerinin huzuru, refahı, birliği, düzeni kaybolmaya başlamıştır. Zira bu kaya, Türklerin birliğini, düzenini, refah ve mutluluğunu sağlayan bir tılsıma sahip olduğu anlaşılır. Bu talihsiz durum büyük bir yıkıma sebep olur ve bu kötü olumsuz durum Türkler için büyük bir ders niteliği olarak tarihteki yerini alır.
“Dokuz yönde, dokuz yel var”, “Dokuz yöne seferim var” ⁸ Bu örnekte olduğu gibi her ne kadar bazı manalar şairin karnında olduğunu düşünsek de biz yine de şiirde geçen ‘dokuz’ ifadesinin ilk olarak ne anlama geldiğine bir göz atalım. Dokuz (Tokuz) Oğuz adına kaynaklarda ilk defa Orhon yazıtlarında rastlanır. Bu tabir, “dokuz boydan meydana gelen Oğuzlar” anlamını taşır. İslâm kaynaklarında ise Toguz Guz şeklinde geçer. Dokuz Oğuz kabilelerinin yanına Uygurlar da katılınca Dokuz Oğuzlar, "On Uygur" olarak anılmaya başlandı. Oğuz boylarıyla ilgili çok değişik sayılarda rivayetler vardır. Bunların bir kısmına bakalım. Kaşgarlı Mahmud’a göre, Oğuz boyu yirmi dörttür. Yirmi dört Oğuz boyunu önce iki kolda (Bozoklar ve Üçoklar) daha sonra Oğuz Han’ın altı oğluna ve son olarak da onların dört oğluna ayırmaktadır. 14. yüzyılda yaşayan Reşideddin’e göre de Oğuzlar yirmi dört boydur. Bunlardan başka şair, “Altın yay ve üç ok” “On iki bin şamdan”, “Üçler, yediler, kırklar”, “Uyur yediler”, “Yedi Derya” gibi tarihi vakalar üzerinden de şiirlerini işlemektedir.
Biz Türklerin hayat tasavvurunu özümsemiş, metodolojisini okumuş, idrak etmiş ve yaşamış bir anlayışla yazılmış şiirler bunlar. Coşkulu anlatımın yanında yürekleri yıkayan bir türkü etkisini de taşımakta. Bir tar’ın ve rebap’ın, ney’in hiçliği ile buluşması gibi bir durumu da taşır. Gürül gürül akan bir pınar gibi çağladı, çağlıyor ve çağlayacak elbet kaynağımız. Zaman zaman dinginliğe yol verse de daha çok hareket üzerine olacaktır. "Dünya da iki bilinmeyen vardır: biri kutuplar, diğeri Türkler" Albert Sorel sözünün yanındaki gizin yanında Türklük, insanlığa büyük katkısını her daim yapacaktır. Başta biz Türkler olmak üzere bütün insanlığın felahına yönelik gözelerini akıtacaktır. Biz Türklerin çerağı insanlığı aydınlatmaya devam edecektir. Türklerin, İslamiyet’le beraber uğrunda yaşanacak ve uğrunda ölünecek ulvi bir ruh halini taşıdığını görmekteyiz. Hayırları fetheden, şerleri def eden bir çizgidir bu. Son tahlilde şiirlerin özü; Türklüğün felsefesi, değerler bütünü ve bilinciyle yazılmış şiirler bunlar. Sadırdan satıra güzel şiirler. Buyurunuz.
¹ Gök Aradık Tuğlara, s. 22
² Gök Aradık Tuğlara, s. 24
3 Gök Aradık Tuğlara, s. 25
4 Gök Aradık Tuğlara, s. 28
5 Gök Aradık Tuğlara, s. 32
6 Gök Aradık Tuğlara, s. 36
7 Gök Aradık Tuğlara, s. 41
8 Ufuklar Ardı Bizim, s. 45-63
İlkay Coşkun
Edebice Dergisi
sayı 31, Ağustos 2022
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.