- 289 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Önce Zambakları Çaldılar
Önce Zambakları Çaldılar
“Önce Zambakları Çaldılar Uykularımızdan”, Şair Nuray Alper’in 2011 yılı, Akçağ Yayınları aracılığıyla okurla buluşturduğu şiir kitabı. Ayrıca şiir dosyası olarak, 2010 yılında ödül almış bir eser. Kırk civarında şiirin yer aldığı kitap seksen sekiz sayfa hacmindedir. Şiirin birçoğunun geleneğimizin, kadim kültürümüzün izlerini taşıdığını ve beslendiğini görmekteyiz. Kitap ismini, üçüncü sıradaki şiirin isminden almaktadır. Ayrıca bazı şiirlerin çok uzun olduğunu görmekteyiz. Bu uzun şiirlerin bir kısmının yarışmalarda ödül almış olduğunu düşünüyorum. Şiirlerin içeriğine bir yolculuk yapalım buyurunuz.
Hece, aruz vezniyle ve serbest tarzda şiirlerle beraber gerek tarz gerekse de farklı içerik olarak harmanlanmış şiirler olduğu görülmektedir. Bununla birlikte farklı temalarla ve ödüllü şiirlerle beraber daha çok aşk şiirlerinin baskın olduğunu görmekteyiz. Aşk, şiirlerde daha çok bir harç vazifesi görmektedir. Şairin aşkla kaleme aldığı, fikirleri ve düşünceleriyle mecz ettiği şiirler olarak nitelendirsek daha yerinde olur. Başka bir taraftan sırtımızdaki yükleri bir bir sıralar ve isimlendirir şair şiirleriyle. Yüzyılların yükünü taşıyan sırtımızın muhkemleşmesi boşuna değildir elbet. İstanbul’un, Osmanlının simgesi olan çınarın, yere sağlam basıyor olması büyük bir değer olarak hayatiyetini sürdürecektir. Dertlerle dertlenerek bu sağlam bilinç ilelebet yaşayacaktır.
Özellikle kimi tanınmış ikinci yeni, günümüzün tabiriyle modern tarzda şiirler yazan şairlerin en azından bir kısmının, divan, aruz ve hece şiirleri, geleneğimizden gelen şiirleri ve şiir anlayışlarını çok iyi bildikleri söylenir ama bu türlerde pek ürünlerini göremeyiz. Bu kadim kültürümüzden gelen şiir altyapısından beslendiklerini söylerler. Bunun yanında Şair Nuray Alper’in geleneğimizde olan şiir tarzlarında ürünler verdiğini bu kitapta görmekteyiz. Bu bağlamda Şair Nuray Alper’in bu kitaptan sonra yazdığı şiirlere ve bu kitaptaki şiirlere bakarsak bu farklılığı görebiliriz. Seçilen kelimelerde, anlatımda, geleneğimizin izlerini ve örneklerini görmekteyiz. Hece şiirleri 7’li, 8’li, 11’li ve 14’lü hece ölçüsündedir. Şair, kimi şiirlerini, değer verdiği kişilere ithaf ettiğini görmekteyiz. Ayrıca “Nemnâk bakış, mestâne kuşlar, meknuz, gül-i hamra, hazaren” gibi kültürümüzden gelen birçok az bilinen kelimelere de şiirlerinde yer vermektedir şair.
Şair, İstanbul’a özel bir yer ayırmış şiirlerinde. İstanbul şehrengizi diyeceğimiz birçok şiiri okuyoruz kitapta. “Ayasofya, Üsküdar, Çamlıca, Kız Kulesi” gibi İstanbul’un birçok köşesini şiirlerde görebilirsiniz. Ayrıca Mekke, Medine, Taif, Gazze, Urfa, Harran gibi gönül ve bizim coğrafyamızdan da birçok mekânın ve değerin izini sürer. Şeyh Galip, Hz. Mevlana sözlerine göndermelerde bulunur. Çok geniş bir perspektifte İstanbul’u ele aldığı, “Şehr-i Aşk’ta Bir Fasıl” şiirinin son bölümüne bir bakalım. “…hattatın el izinde nakkaşın yanan sırrı/ ört simânı geceyle/ güneşler kıskanmasın/ İstanbul, el yazması mahbubum/ neşve neşve naz/ alnımda şeref, yurdumda yaşmak/ mahpus bakışlarımı süsleyen şehnaz/ İstanbul/ biçâre nefesime sığmayan vuslat/ şehr-i aşk” (sayfa 21) Başka bir yerde, “Portakal Ağacı” şiirinde İstanbul şöyle anlatılır. “…anların asırları vurduğu ayrılık çemberinde/ İstanbul gibi bakma bana/ korkarım/ ağlarken susmamaya…” (sayfa 66)
Daha çok beğenerek okuduğum bazı şiir bölümlerini buraya taşımak istiyorum izninizle.
* “…mevsim edep, yer hayâ; gökyüzü nârdan duman” (sayfa 22)
* “…hangi suyun ağrısı çöl…” (sayfa 27)
* “…bir çivi kaç kurşun yaralar?...” (sayfa 36)
* “…nerde Meryem sızısı?...” (sayfa 44)
* “…ateşle yıkılan su’yu alnımda…” (sayfa 46)
* “…çığ gibi sitemdi içimde şehir/ kurumuş güvene şifalı nehir/
senetken yarama o gizli mehir/ imzasız fermana ölgün dediler…” (sayfa 48)
* “…suyun nabzını tutup ateşin ikrârında/./ ey aşk’ın boy aynası; ver beni, kendini al…” (sayfa 56)
* “…Kendim, bulmasa da beni/ Sevr gizle ellerimizi…” (sayfa 58)
* “…sokaklara sürdüğüm yarım oyunlara” (sayfa 82)
En çok beğendiğim şiirlerden biri olan “O’na” şiirinin bir bölümünü buraya almak istiyorum. Şöyle ki:
“…hedef ki; menzilin hasret zulası/ gülüş! İmkânsızın imkân sılası/ Türküm depremlerin bitmez dolusu/ zikrimi zikreden kanı gösterdin// elem gölgesinde bir koyu çağrı/ yetişti başıma merhamet bağrı/ irkildi uykudan uyanan ağrı/ yoluna düştüğüm zanı gösterdin// bir seldi içimde değere reva/ ummandı gözümde derdime deva/ sonsuz öyküm dedim; buse-i neva/ yâr diye andığım canı gösterdin…” (sayfa 10)
Son tahlilde, tennuresini giyinmiş bir derviş edasında yazar şair. Yazdıkları derinliklidir ve sükûtu barındırır. Konuşanı değil susanı dinleyip zikreder ve lirik duasını yapar. Dervişan meclisinden ses verir. Hilm ile bakar dünyaya, daha çok Müslümanca bir bakıştır bu. Gönül coğrafyamızda yaşadığımız birçok sıkıntıya dikkat çekip acıları duyumsatır bir taraftan. Bu durum, İsmet Özel’in, “toparlanın gitmiyoruz” anlayışını imler ve kılıçları kuşanmış olmanın sorumluluğunu taşır. Ah bir bilsek! Şevkle, takatle, bilinçle ve aşkla böyle güzel şiirler yazılması gerektiğini…
İlkay Coşkun
12.04.2022
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.