- 322 Okunma
- 0 Yorum
- 1 Beğeni
AİLE MÜESSESESİ ÇATIRDARKEN AŞKLAR VE TOPLUMSAL CİNAYETLER
AİLE MÜESSESESİ ÇATIRDARKEN AŞKLAR VE TOPLUMSAL CİNAYETLER
Sosyal çalkantıların toplumu hızla etkilediği son zamanlarda; insanlar, birbirlerine acımasızca saldırmakta, işkence ve zulümde çekinmemektedir. Bir de çok sevdiğini söylediği eşini, çocuklarını, arkadaşlarını öldürüyor olması, günümüz sevgisi anlayışı hakkında düşündürüyor insanı...
Âşık olduğunu söylediği bir kişiyi katledebilen bir aşığın aşk anlayışı sorgulanmalıdır. Toplumun değer yargıları o kadar değişmiş ki… İnsan, uğruna hayatını bile verebileceğini söylediği kişi için kendini değil âşık olduğu kişiyi öldürüyor. Komik mi, düşündürücü mü? Yoksa son devrin aşklarının sahte, riyakâr ve bencil duruşunun dışa vurumu mu?
Severek evlendiği; evlilik teklifi yapmak için bin bir soytarılığa katlanan bir insan, nasıl oluyor da sevdiğini söylediği kadını, çocuklarının da gözü önünde katledebiliyor?
İnsanların benmerkezci bir anlayışa sahip olduğunu görüyoruz. Ancak bu, “ben” merkezcilik anlayışının daha çok dini eğitim, terbiye ve anlayıştan yoksun insanlarda yaygın olduğunu görüyoruz. İslami bir anlayışı öğrenememiş, anlayamamış, özümseyememiş ve hep bir tarafı eksik kalmış bilgilerden kaynaklandığını söylemek yanlış olmaz sanırım. Çünkü İslam, insan merkezlidir ve insana önem vermiştir. Eşrefi mahlûkat olarak gördüğü insana değer verilmesini tavsiye etmiştir. Hal böyleyken birlikte yaşama prensiplerini de ortaya koymuş, sevgiyi, kardeşliği ön plana çıkarmıştır. Evlilik müessesesini de çoğalıp birbirimizle dostluk, kardeşlik ve sevgi bağlarının güçlenmesi içindir. Hısım akraba ziyaretlerinin önemini, eş, dost ve arkadaşlar arasındaki ilişkileri, Anne baba ve çocukların sorumlulukları ve görevleri üzerine uyarıları açıkça belirtmiştir.
Bütün bu bilgilerden uzak, sadece Müslüman olduğunu bilen, bir kısmının da kısmen dini vecibelerini takliden yapan kişilerin hatalı, yanlış ve İslam dışı hal ve hareketleri İslam’dan kaynaklanıyormuş gibi yansıtılması da doğru değildir. Hata İslam’ın değil, İslam’ı özümseyememiş, eksik ve belki de yanlış bilen insanların hal ve hareketleridir. Bu da İslam’ın hatası değil insanın hatasıdır ki; insana bakarak dinler, ideolojiler ve farklı görüş ve düşünceler bu kişilerin hal ve hareketlerinden dolayı yargılanamaz. Hata kişilerinse sorumlu da kişilerdir.
Kişi, kabahati dinlerde, ideolojilerde değil, kendinde bulmalıdır. Çocuklarına gerçek sevgiyi aşılayamamış aileler ve toplum, sonuçlarına katlanacaktır. Bu gün “aşk” kavramı bile anlamını yitirmiş, sıradan bir cinsel duygu olmaktan öte gidememiştir. Geçmişin aşkları ile kıyaslama yaptığımızda bu günkü aşkların içi boş, duygusal bir cinsellikten öte bir yönü kalmamıştır.
İnsanı merkeze alan bir toplumsal anlayış insanları birbirini sevmeye, hoş görmeye, korumaya ve kollamaya götürür. Son devrin bireyselciliği, bencilliği körüklemiş ve benmerkezci bir anlayış topluma hâkim olmuştur. Böyle bir toplumdan başka ne bekleyebiliriz ki? Herkesin sadece kendi menfaatini koruduğu, hesap ettiği toplumsal yapılarda kaos, anarşi, terör de bitmez. Çünkü kişi kendi içindeki anarşiyi ve terörü bitirememiştir. İçimizdeki anarşi ve terörün bitirilmesi iyi bir İslami eğitimden geçer.
Özellikle Seksen darbesinden sonra Türkiye’de oluşan sosyal yapı insanlarımızı bencilleştirmiş, İslami bir terbiye ve anlayıştan uzaklaştırmıştır. Görünüşe baktığınızda aslında bu tarihten sonra Türkiye’de İslami faaliyetler, etkinlikler, cemaatler, tarikatlar yaygınlaşmış ve faaliyetlerini artırmıştır. Bu çelişkiyi gören insanlarımızın aslında Türk milleti üzerinde oynana oyunun da farkına varmıştır. Son kalemiz olan aile yapımız da çökertilmek üzeredir. Sadece burçlara bayraklarını dikemediler. Bu konuda hala direnen mücahitler, erenler, alperenler var. Daha kale düşmedi. Son nesil de bu müdafaayı kazanamazsa ortada sağlıklı bir millet kalmayacaktır. Aile yapımızı korumak için kurulan kurum ve kuruluşların da bu konuda faydalı olduğunu düşünmüyorum. Sonuç üzerinden hareketle, sokakta kalmışlara sahip çıkmak görevdir ama asıl sorun bu değildir.
Sorun aile müessesesinin korunmamasındadır. Bu müessese çatırdamış durumda. Bu binayı sağlamlaştırmak için de yapılan bir şey yok. İşte bütün bunlar da bizim çok daha fazla düşünmemizi gerektirir, diye düşünüyorum. Bunlar, sosyolojik bir olay ve bu olayların araştırılması, sorunun tespit edilerek çözümler üretilmesi sosyal bilimcilerin işidir. Maalesef ülkemizde sosyal bilimcilere verilen önem de ortadadır! 06.10.2019
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.