- 304 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
YARAMAZ ÇOCUK : RİMBAUD
Rimbaud 1854’’te mutsuz bir evde dünyaya geldi;babası daha küçükken eşini ve çocuklarını bırakıp evini terk etmişti. Sert mizaçlı anne de kızgınlığını çocuklarından çıkarıyordu. Başarılı bir öğrenci olan Rimbaud erken yaşta erken yaşta para kazanmanın kolay bir yolunu buldu: Sınıf arkadaşlarının ödevlerini yapıyordu, bunu o denli iyi yapıyordu ki her birinin karakterine ve zekasına uygun ödevlerdi bunlar.
İlk şiirlerini bu yıllarda yazmaya başladı ama aklının bir kısmı hiç durmadan evden kaçma planları yapıyordu. İlk kaçma denemeleri başarısız oldu , her seferinde polis onu bulup eve getiriyordu ama sonunda kopmayı başardı ve kendini Paris’te buldu. Kısa zamanda sanat çevrelerine girdi ve o günlen ünlü yazar ve şairleriyle tanıştı, bunların arasında Paul Verlain de vardı. Verlain ile fırtınalı aşk ilişkisi skandal yaratarak dikkati bu genç çocuğun üzerine çekti. Henüz dünya iki erkeğin aşkını anlayacak durumda değildi, dedikodu malzemesi olmuşlardı, Rimbaud bazılarına göre bir melek, bazılarına göre ise tam bir Şeytan’dı. Bugün hala Rimbaud üzerine yazılan biyografiler bu denli ilgi görüyor sa altında bu zıtlıklar olduğu içindir.
Edebiyat tarihi açısından durum elbette farklıydı, iki dehanın tanışması ve birliktelikleri bir dolu eserin yaratılmasına yaramıştı. Artık Verlain Rimbaud’suz Rimbaud^da Verlain’siz düşünülemez olmuştu; duyguların ötesinde onları şiir birleştiriyordu. İki şair en güzel ve ateşli dizelerinin bazılarını bu dönemde yazdılar.
Hayatları alt üst olmuştu, ilişkileri her ikisi içinde çok yıpratıcıydı; çok da dramatik bir sonla bitti aşkları. Büyük bir kavga sonrasında sarhoş Verlaine, intihar etmeyi düşünerek yanına aldığı tabancasıyla Rimbaud’u vurdu. Bu olaydan sonra hemen tutuklandı ve iki ay hapse mahkum edildi.
Rimbaud’un 1891’de sağ dizinde çıkan bir ur yüzünden bacağı kesildi. Hastalık yayılmaya devam etti ve 37 yaşındayken öldü.
Rimbaud’un yazın yaşamı çok kısa oldu ama yinede üç döneme ayırabiliriz bu beş yılı geçmeyen üretim süresini. Birinci dönemi varlığa öfke duyan bir yeni yetmenin zapt edilemeyen duygularını yansıtır. İlk şiirlerde en çok şiddet hissederiz, dünyaya kızgın bir çocuğun sesidir bu. İkinci dönemi bilincin geliştiği şiirin olgunlaştığı dönemdir.
Bu dönemde mistik bir öge eklenir şiirlere ’’Gerçek yaşam yok. Dünyada değiliz’’ sözleri ile ruh ile madde arasındaki kopukluğa değinir,insanın ilkel özünü bulması gerektiğini düşünür. Bütün bu maskelerden kurtulmak ancak ruhu özgürleştirerek mümkün olabilirdi.
Üçüncü dönem ise geriye dönüp baktığı bu dönemdir, kaçmalarını değerlendirir, kendisiyle hesaplaşır. Bir öfkesi yerini karamsar bir acıya bırakmıştır.
Yazımı şairin ’’Özlem’’ adlı şiiriyle bitiriyorum:
Mavi yaz akşamlarında özgür gezeceğim
Ayaklarımın altında nemli serin kırlar
Başakları devşirip otları ezeceğim
Yıkayıp arıtacak çıplak başımı rüzgar
Ne bir söz, ne düşünce, yalnız bitmeyen düş
Ve yüreğimde sevgi; büyük sonsuz umutlu
Çekip gideceğim çingene gibi başıboş
Doğada bir kadınla birlikte gibi mutlu
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.