- 366 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Göç Divanı
Göç Divanı
"Göç Divanı" Şair Yunus Karakoyun’un ilk şiir kitabı. Şiirden Yayıncılık aracılığıyla Kasım 2018’de okurlarıyla buluşturulmuş. Kırk civarında şiirin yer aldığı kitap, kırk sekiz sayfa hacmindedir. Şiirlerin birçoğu kısadır ve yalın bir anlatımla ele alınmış. Şiirlerde ki dinginlik, şiirlerin sesi ve şiirlerin derinliği okurun keyif alarak okumasına üçlü bir sacayağı oluşturmuş adeta. Şair, şiirin yüksek sesinden ziyade, dinginlikle sözünü yükseltmeyi tercih etmiştir. Kitap ismimden de anlaşıldığı üzere, göç olgusunun merkeze alındığı görülmektedir. "Martı, yaralı kuş, tahta bavullu kadın, yer/yüzü, yol, kıyı" gibi birçok şiirde bu böyledir.
Şair, göç temasını; “kuşlar, anne, çocuk, yalnızlık, acı ve acıları artıran gece” üzerinden etkili bir çağrışımla ele alıyor. Bunlarla beraber şair, şiir olgusunu da izleğinde etkili bir şekilde ele alıp diyeceklerini sıralıyor. Mesela “Yaralı Kuş” şirinin son bölümü şöyledir. “…Açmam bir daha şiirden ayrılık/ kelimelerim örtsün çıplaklığımı/ sonra bir uzun yol senin içinde/ koyulsun benden sana kervan” (sayfa 14) Başka bir şiirinde, “soğuk/ uzun bir kış masalı/ yağmur sonrası/ taze şiir kokusu…” (sayfa 17) Bu şiirler de olduğu gibi birçok yerde şiire dikkat çeker ve şiirin gücüne inanır. Şiirlerin, sorgulama hakkı hep diridir. Hümanizmle; edebiyat ve şiir bağdaşır ve iç içedir. Şiirlerle itiraz hakkı da bakidir. Özgürce yaşama tercihinde bulunur. Dostoyevski’nin “eğer kirli bir ırmağı içine alırsan bozulmadan kalabilmen için deniz olmalısın” Bakışındaki gibi geniş bir kapsayıcılık halidir bu. Nasıl ki suya, denize ecel gelmiyorsa, sevgiyle yoğrulan böyle bir güç birlikteliği de ilelebet hayatiyetini sürdürecektir.
Göç, kuşlarla simgeselleştirilmiştir. En hafif haliyle göç, özlemi, hasreti, vuslatı imler. Savaşlarla, zorlamalarla beraber şiir, sınırları kaldırılacağı, sınırların militarizasyonuna set olabileceği inancını taşır. Şiir, gücü elinde tutan, devletlerin siyasetine angaje olmayan güçlerin en önemlilerinden birisidir. Şiir, toplumların psiko-sosyal zihniyet değişimlerine olumlu cihetteki katkısını yapacaktır muhakkak. Günümüzde ve gelecekte göç olgusu her ne şekil de değişikliğe uğrasa da, İbn-i Haldun’un dediği gibi, “geçmiş ve gelecek su gibidir birbirine benzer” Şeklindeki zamanın tekrarı; acıları, zulümleri, zorlukları değiştirmiyor, insanlığın yeterli dersi almasına imkân sağlamıyor maalesef. Dostoyevski yaklaşımında ki su benzetmesi bunun gibi güç olgusu da geçmişten bu günümüze ve gelecekte de devam edecektir ama en azından göçün zararlı etkilerini azaltmak ve yıkıcılığını bertaraf etmek, insanlığın baş görevlerinden olması gerek.
Son yıllardaki savaşlarla beraber mülteci, sığınmacı, göçmen ve diğer zorunlu göç olguları, hayatın diyalektiğinde fazlasıyla yer almaya başladı. Birçok ülke vatandaşının, direk veya dolaylı olarak hayatının etki alanına bu konular fazlasıyla dâhil oldu. İş, aş ve daha iyi şartlar gerekçesiyle istek dâhilinde olan yurt içi ve yurt dışı göçlerde buna dâhildir. Özellikle zorunlu göçlerin yoksulluğu artırdığı, varsılla arasındaki dengesizliği daha da uçurumlaştırdığı görülmektedir. Geri dönüşlü seyahatlerin insanı yenilemesi, merak duygusunu törpülemesinin yanında göç, bütün olumsuzluklarıyla hayatiyetini sürdürüyor. Maalesef ki insanlığın bir gemi misali yara alarak her bir tarafından su alması devam ediyor. Günümüzde kapitalizmin, güç odaklarının para ile emekçi dövdüğü ve uzun gölgeli günahlarının içinde boğduğu bir durumu çokça yaşıyoruz maalesef.
“-Hay/ali”, “-yer/yüzüne”, “kendini arıyordu/ -ödünç” Örneklerinde olduğu gibi (/) kesme veya satırbaşı kullanımları, kelimelere farklı çağrışımların yüklenmesine sebebiyet vermiştir. Ayrıca bazı kelime önlerinde kullanılan (-) çizgi işaretiyle farklı çağrışımların hedeflendiği gözlenmektedir. İlgili kelime veya hece hem üstteki kelimeyle birlikte, hem de tek başına, nefeslenerek kullanımı, okurun farklı tatlar almasını sağlamaktadır. Ayrıca Hz. Ali’ye, Yunus’a, Cemal Süreya’ya şiirlerde dikkat çekilmesi, göndermelerde bulunulması dikkat çekicidir.
İzninizle, beğenimi cezbeden şiirlerden birkaç mısrasını, şiir bölümlerini buraya taşımak istiyorum.
* “…evi yok/ hiçliğin kıyısında yaşamak” (sayfa 7)
* “…bir şeylerin tekrarıdır, insanın yaşadığı” (sayfa 20)
* “…bir uzak yer/ kuşların büyüttüğü yalnızlık…” (sayfa 29)
* “…içimi açtım/ bir yığın kalabalık geçti/ kendi yalnızlığıma sığınarak yüzüne döküldüm” (sayfa 37)
Yalnızlığı, sükûneti; dinginlik içerisinde anlatabilmek çok zor olamasa gerek ama kalabalığı, yaşama direncini, vahşi kapitalizmi asude bir dille ele alıp anlatabilmek maharet olsa gerek. Hele hele birkaç neslin göçle beraber maruz kaldığı olağanüstü değişimleri dinginlikle mısralara dökebilmek, arifane bir bakış açısı olsa gerek. Şems-i Tebrizî’nin güzel bir sözü var, hatırlayalım. “Derdini sade anlatan adam dertlidir, güzel anlatan edebiyatçı, hâliyle anlatan âşık, tebessümüyle örten ariftir” Dediği gibi, şair örtmez ama dinginlikle şiirlerini yazar. Şairin bu bağlamda arifane bir bakış açısında olduğunu söyleyebiliriz. Tam tekmil bir derviş gibi asude bir yaklaşımla şiirlerini örer adeta. Şairin, beğenerek okuduğum şiirlerinden bir tanesiyle yazımı sonlandırayım. “Taşa Yazılmış Şiir” /”bir abdaldan hatıra/ taşa yazılmış şiir/ çizip üstünü sessizliğin/ darılma elimden gelen bu// bir uzak yer/ kuşların büyüttüğü yalnızlık/ geceye düşüyor gölgesi/ eşkal-i bulanık (hu) sesleri/ sonrası/ nar gibi dünya” (sayfa 29)
İlkay Coşkun
13.03.2022
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.