- 601 Okunma
- 6 Yorum
- 3 Beğeni
CENNET VAR MI?
Ufuk ile aynı iş yerinde çalışıyorduk, aynı yaşlarda da sayılırdık.
Çok cana yakın, esprili bir arkadaşımızdı. Başına gelen trajedi hepimizin hayatında büyük bir iz bırakmıştı.
Şirketimizin, kuruluş yıl dönümünün kutlandığı geceye, güzel nişanlısı İnci ile katılmışlardı. Onları birbirlerine çok yakıştırıyorduk, yakında da düğünleri olacaktı.
Keyifle yenen yemek, danslar, neşeli sohbetler derken, evlerimize gitme zamanı geldiğinde, baktık Ufuk biraz çakır keyif.
“İsterseniz arabanız burada kalsın, biz bırakalım sizi evinize veya taksi çağıralım” öyle gidin diye uyarmak istedik.
Ancak “Ben gayet iyiyim merak etmeyin, dedi. Şunun şurası içtiğim bir iki kadeh yahu!” ve yola arabasıyla çıkmakta ısrarcı oldu.
Keşke ikazlarımızı ciddiye alsaymış.
Boğaz yolunda bir virajı alamayınca, feci bir kazaya sebep olmuş. O da yetmemiş, bu korkunç kaza nişanlısı İnci’yi de hayattan koparmıştı.
Ertesi gün duyduk hepimiz acı haberi.
Her iki tarafın ailesi için de büyük bir yıkımdı bu. Bir iki kadeh den bir şey olmaz deyip, direksiyon başına geçmenin bedelini arkadaşımız, çok ağır ödenmişti.
Ufuk sevdiğinin hayatına sebep olmakla kalmayıp, girdiği depresyondan çıkamayınca, kendisi de “Ruh ve sinir Hastalıkları Hastanesine” yatırılmıştı.
Aylar sonrasıydı, çok merak ediyorduk durumunu.
Bir gün yine iş arkadaşım Sevgim ile birlikte onu ziyarete gittik. Yakın arkadaşı olduğumuzu, durumu merak ettiğimizi belirtim, kendisini görmek istediğimizi söyledik.
“Pek düzeldiğini söyleyemeyiz dedi hemşire. Kendi halinde yaşayıp gidiyor işte… “
“Peki, nasıl görebiliriz” deyince, Bahçede bulabileceğimizi söyledi.
Bir park kadar kocamandı hastanenin bahçesi. Dışarı çıktık sağa sola bakınırken, banklardan birinde oturan, genç bir kadın dikkatimizi çekti.
Kucağında minik bir yastık, gözleri ona sabitlenmiş ve sanki ninni söyler de bir şeyler mırıldanıyordu. O sırada bir başka hemşire geçiyordu yanımızdan.
“Bir dakika lütfen” diye durdurduk ve sorduk.
“Çok merak ettik hemşire hanım. Niye tutuyor şu kadıncağız o yastığı kucağında. Bebeği falan mı sanıyor? “
“Ah! Sormayın dedi hemşire, derin bir iç çekerek. Yirmili yaşlarının başında iken, kendi babasının tecavüzüne uğramış zavallıcık. Babasından, hem kardeşini, hem kendi çocuğunu dünyaya getirmiş bunun sonucu, inanabiliyor musunuz?”
-Ne diyorsunuz siz hemşire? Dedi Sevgim… Bu gerçek mi?
Elimiz ayağımız boşalmıştı. Zor oturduk arkamızda duran banka, gözlerimiz o zavallı kadında.
-Evet! Maalesef doğru, dedi. İzleyin biraz daha, görürsünüz birazdan ne yapacağını.
Genç kadın, aniden bir yanına doğru fırlatıp yastığı, ardından hemen yerinden kalkıp yeniden aldı ve bağrına bastı. Ardından yine mırıldanmaya başladı.
Anlamıyorduk çok yakınında olmadığımız için ne dediğini ama hemşire söyledi bize.
Babanı mı özledin sen? Ağlama bebeğim diyormuş. Ama baban gelirse, benim babam da gelir. Gelmesin o, gelmesin o gelmesin, sus ağlama…
Sevgim da ben de gözyaşları içinde kalmıştık. Duyduklarımız, gördüklerimiz karşısında. Bir baba, bunu nasıl reva görür, diye kendi evladına!
Hemşire ardından sordu “Siz kimi görmeye gelmiştiniz buraya?”
Arkadaşımızın adını vermiştik ki “Bakın işte, dedi, o da geliyor, karşıdan”
Gelmesine geldi, ama bizi perişan etti onun da hali. Zira iki eliyle yapışmıştı kalın ve eğri bir dal parçasına, direksiyon çevirir gibi, yatırarak ellerini sağa, sola yanımızdan geçip gitti.
Şu iki insanın hali, verdikleri görüntü bizi allak bullak etmeye yetmişti. Sevgim! Nazlı, dedi “Kalk gidelim şuradan Allah aşkına… Yoksa benim aklımda kalmayacak başımda”
Bu hastanenin içinde kim bilir daha hangi acılar sonrası aklı uçup giden insan vardı. Ama gördüklerimiz bize yetmişti. Daha fazlasını kaldıracak halimiz kalmamıştı.
Ufuk, kimseyi dinlemeyip alkollü haliyle direksiyon başına oturunca, hem kendi hayatını mahvetmiş, hem de gencecik bir kızı yaşamın baharında canından etmişti.
Ya bu zavallı kadının trajedisi, inanılır gibi değildi. Kendi özünden, kanından, baba kılığındaki şeytanın kurbanı olması resmen akla zarar bir durumdu.
Dünya… Yalansın dünya! Cennetin var mı bilmiyorum, dedim içimden.
Ama cehennem, yeryüzüne bırakılmış o kesin.
***
YORUMLAR
‘‘Ama cehennem, yeryüzüne bırakılmış o kesin. ’’
İnsanın yaşarken yeryüzünü kendine cennet kılar. Öldüğünde değil.
Her bir köşesine baktığımda mucizenin ta kendisini görüp, hissederek büyüleniyorum.
Yaradan görmemiz için göz vermiş, düşünmemiz için akıl, uygulamamız içinde mantık.
Eğer gözlerimize perde, aklımıza çirkinlikleri koyuyorsak yeryüzünün bunda suçu ne?
Sevgiler.
Billur T. Phelps
Son zamanlarda yaşananlara bakarsak
Cennete benzetecek hiç bir şey yok! Ortalık yangın yeri.
Eminim yaratıcı bile üzülerek izliyor olan biteni. Ama şimdi
Müdahale etmiyor hiç bir kötülüğe, hesap günü diye bir şey
var ya hani....
Billur T. Phelps
Son zamanlarda yaşananlara bakarsak
Cennete benzetecek hiç bir şey yok! Ortalık yangın yeri.
Eminim yaratıcı bile üzülerek izliyor olan biteni. Ama şimdi
Müdahale etmiyor hiç bir kötülüğe, hesap günü diye bir şey
var ya hani....
"Ama cehennem, yeryüzüne bırakılmış o kesin."
Şaşkınlık içinde okudum...
Billur T. Phelps
Gelip sayfama şaşıp kalmışsın... HAYIRDIR?
Neye şaştın?
Billur T. Phelps
Sayfamı ziyaretinize ve yorumunuza
Teşekkür ederim.