Kök ve Eli Benzin Bidonlu İnsan Kişisi 2
Eli benzin bidonlu adam en sonunda yapacağını yapmış, kazdığı çukurun içine benzini dökmüş ve kibriti çakmıştı. Bir an afalladı Kök. Bu nefret nedendi? Hâlbuki o, insan kişisi için elinden gelenin fazlasını yapmıştı. . Halen çok gençti, bereketli ürünler vermeye devam edecekti. Hiçbir zaman nankörlük etmemiş hem ona hem de çevresine faydalı olmuştu.
Benzin ve duman kokusu iyice tıkamıştı Kök’ü, doğru düzgün nefes alamıyordu, ölüm kalım savaşı verirken…. Artık kendini kaderine teslim etmiş yaşamaktan vazgeçmiş yolun sonuna gelmiş olsa da halen yapabileceği bir şey vardı. Ölmek üzereydi Kök. Son bir gayretle sağlam parçalarından beslensin diye bir çeşit mantar üretip uykuya daldı.
Aradan kaç gece, kaç gündüz geçti bilinmez. İncecik bir sızıyla gözlerini araladı Kök. Ona birisi ya da bir şey dokunmuştu. Bir takım sesler, hızlı hızlı nefes alıp verişler işitiyordu. Ancak yerinden doğrulamayacak kadar bitkindi. En son ürettiği mantarı hatırladı. Ölmeden önce kalan tüm sürgünlerini emmesine izin vermiş, içinde bulunan şeker ve organik asitleri de ona bağışlamıştı.
Düşünüyordu Kök… Bu nasıl bir mucizeydi. Halen hayattaydı. Neler oluyordu burada… Çok karanlıktı. Hiçbir şey göremiyor tam olarak nerede olduğunu kestiremiyordu. Üç beş cılız sürgünü de kurumuş, iyice içine çekilmiş kıvrılıp kalmıştı. Çok açlık çekiyordu ve inanılmaz derecede susuzdu. Eli benzin bidonlu adamın saçtığı zehirden toprak da etkilenmiş bütün vitaminler minareller ölmüştü. Yaşıyor olsa da beslenemezdi burada.
Ertesi gün bir köstebeğin açtığı tünellerden hafif bir ışık yansıdı. Kök bir aynaya bakar gibi bedenini tepeden tırnağa inceledi. Kendini tanıyamadı. Öyle çok değişmiş, öyle çok bozulmuş, öyle çok hasar almıştı ki… En son ürettiği mantar eteğinin ucuna tutunmuş halen duruyordu ve sağlıklı görünüyordu. Ayrıca iki tanede yavrusu olmuştu. “ Her ölüm, yeni bir doğumun başlangıcıdır” diye geçirdi içinden Kök. Bir mucize daha olsun istiyordu, şakır şakır yağmurlar yağsın hem bedenine hem de toprağa işleyen şu zehirden kurtulsun istiyordu. Çünkü şimdi anne ve yavru mantarların yaşamı da Kök ’e bağlıydı. Kök ölürse mantarlarda ölecekti. Sürekli gökyüzünün sesini dinliyor ancak bir müjdeli haber alamıyordu. Yağmıyordu beklediği yağmurlar. Üzülüyordu Kök, en çok da yavru mantarlar için. Ağlıyordu durmadan. Gözyaşlarıyla suluyordu onları yaşasınlar diye. Yavru mantarlar çok çabuk büyüyordu ancak kök tükendikçe tükeniyordu.
Eli benzin bidonlu adam tüm itibarını yitirmişti. Bir zamanların parmakla gösterilen, adından övgüyle bahsedilen insan kişisi bunalıma girmişti. Artık kapısını çalan bir komşusu olmadığı gibi bahçesine bir karınca dahi uğramaz olmuştu. Herkes onu bir yaşam katili olarak görüyordu. Uzaklaşmışlardı ondan. Pişmandı eli benzin bidonlu adam. Her gün Kök’ü yaktığı o isli çukura gidiyor, keşkelere sığınıyordu. Hatasını anlamış bundan çok büyük dersler çıkarmıştı. Gel gelelim ki ona göre olan olmuş, ölen ölmüştü. Kökün toprak altındaki canlılığından bihaberdi. Bunun ağırlığını daha fazla kaldıramadı insan kişisi. Oracıkta kalp krizi geçirip canını teslim etti.
Konu komşu son görevini yerine getirerek eli benzin bidonlu adamın kendi kazdığı çukura gömdüler cesedini. Sonra gök yarılıp içinde ne kadar yağmur biriktirdiyse bıraktı yeryüzüne. Öyle bir yağmur ki üç gün üç gece aralıksız, durmak nedir bilmeyen bereketli yağmur.
Kök ’e de can verdi o yağan yağmurlar. Doyasıya içti, içtikçe topladı kendini, yeni yeni sürgünler verdi, özlediği güneşe doğru tırmandı. Başını uzattı yeryüzüne. Üç renkli yaprak açmıştı yine, eli benzin bidonlu adamın mezarının üstünde.
EbRuAsya//