Herkesin aynı şeyi düşündüğü bir ortamda hiç kimse hiçbir şey düşünmüyor demektir. walter lipmann
Rû //
Rû //

Sessiz Taşıyıcılar

Yorum

Sessiz Taşıyıcılar

18

Yorum

53

Beğeni

0,0

Puan

718

Okunma

Okuduğunuz yazı 8.5.2025 tarihinde günün yazısı olarak seçilmiştir.
Sessiz Taşıyıcılar

Sessiz Taşıyıcılar



Bir grup işçi, iki atın çektiği arabaya deri balyaları yüklüyordu. Tekerlekler çamura gömülmüş, her harekette inliyordu. Atların gözlerinde yorgun bir teslimiyet vardı — tıpkı benim gibi.





Sol tarafımda yıkılmaya yüz tutmuş binalar birbirine yaslanıp destek alıyor ayakta zor duruyordu. Güneşin altında yıllarca unutulmuş bez parçalarını andırıyordu döküntü duvarlar. Kırık camları, derme çatma tahtalarla kapatılmıştı. Hepsinin de diplerinde çamura gömülmüş hayvan derileri, ağır bir geçmişi yansıtıyordu. Pencereye doğru yaklaşıp içeriyi görmeye çalışıyordum. Dışarı sızan o keskin çürümüşlük kokusu burnuma ince bir ip gibi dolanıyor, midemi kaldırıyordu. Korku filmlerini aratmayan bu sahnede dizlerine kadar simsiyah balçığa batmış adamlar derileri kazıyordu. Nemli pislik yığınlarının içinde topak topak atılmış hayvan kıllarının arasında babamı arıyordum. Tavandaki lambalar içeriye puslu bir aydınlık sarkıtıyordu. Dikkatle içeriyi süzüyordum. Sırtında yük, yüzünde yılgınlık taşıyan adamlar sağlıksız koşullar altında çalışıyordu. Babamın burada olmayışı beni sevindirmemişti.

Az ilerde eski bir deponun önünde bir grup işçi kendi aralarında konuşuyorlardı. Babamı sordum onlara ‘’depoyu şimdi kapattık bacım, içeride kimse yok’’ dediler.

Öyle ya tertemiz, masa başı bir işte yer alan babamın burada ne işi vardı? Ama elimdeki adres de doğruydu: Kazlıçeşme Deri Fabrikası.


Bugün kahverengi bir buğuya uyanmıştı Kazlıçeşme. Fabrikalardan çıkan dumanlara bakılırsa her gün böyle olmalıydı. Trenden ineli epey zaman geçmişti. Yürüdüğüm daracık sokakların koyuluğunda rüzgarla savrulan hava, şiddetle esip gerçek rengini arıyordu. Sahile doğru ilerliyordum. Bir külçe gibi ağırlaşmış valizimi taşımakta güçlük geçiyordum. Oturup dinlenebileceğim temiz bir yer arıyor bulamıyordum. Deniz bile, çürümüş hayvan parçaları kayalıklara vurdukça geri çekilerek burnunu tıkarken buradaki insanlar bu kesif kokuyla nasıl yaşıyordu hayret ediyordum.


Çok yorulmuştum. Ama bu yorgunluk babamın yolunu gözlerken çektiğim yorgunluğun yanında neydi ki? Okullar kapanmış, veliler çocuklarını alıp götürmüştü. Bense üç haftadır yatılı okulun boş ve soğuk koridorlarında her an gelecek diye uyumadan babamı beklemiştim. Gelmemişti. Zamanın kenarına itilmiş bir gölge bir fazlalık gibi hissediyordum kendimi. Önceleri mektuplar yazan hediyeler gönderen babam beni kalbinden silmiş miydi? Evimiz de yoktu artık. Başkalarının yuvası olmuştu. Ne acı... Demek ki insanın annesi öldüğünde onunla birlikte ev de ölüyormuş. Ve babası kayboluyormuş. Ve çocuklar...

Darmadağınık düşünceler arasında sendelerken önümden kocaman bir farenin geçmesiyle bir anda irkilip oracıkta kusmaya başladım. Kendimi biraz toparlamıştım ki yaşlı bir bekçi yanıma yaklaşarak "buralarda ne işin var?" diye sordu. Elimdeki adresi gösterdim. "Babam burada çalışıyor," dedim. Bekçi başını salladı ve beni fabrikaya kadar götürdü. Kapıdaki adamlara içeriden çağırmalarını söyledi. Sonra çekip gitti. Heyecanla babamı beklerken karşıma bambaşka biri çıktı. Adı Mehmet Ali’ymiş. Oranın işvereni, patronu...Mehmet Bey’i aradığımı söyledim. Bir anda yüzünün şekli değişti. Kravatını hafifçe çekiştirerek ‘Burada benden başka bey yok ki! ’dedi. Herkes işçi herkes ameleymiş... İnsanlara üstten bakan bu adamın beklenmedik cevabı karşısında ne diyeceğimi şaşırmış, afallamıştım. ‘’Babam burada çalışıyor. Adı Mehmet’’ dedim. ‘’Mehmet Gül.’


‘’Haa, bizim ameleyi soruyorsun sen. Aha, orda bak!’’ Öyle kırılmıştım ki patronun bu sözleri kahkahalarla gülüp alay edercesine söylemesine. Eliyle gösterdiği yere doğru ilerledim. Buralarda çalışma şartları hep aynı olmalıydı. Benim babam... Bey babam da tıpkı diğer fabrikada camdan gördüğüm adamlar gibi pisliğin içinden alnının teriyle ekmeğini çıkarmaya çalışıyordu. Sırtı dönük, omuzları çöküktü. Ciğerlerinden kopan öksürük sesinden tanımıştım onu. İçindeki bütün kiri, bütün çamuru söküp atmak istermiş gibi, ciğerinin en dibinden gelen çığlık gibi bir öksürük… Ne kadar zayıflamıştı. Ne kadar yaşlanmıştı.


En son üç yıl önce annem öldükten sonra yatılı okuluma gelmişti. Mektuplarında hep iyiyim, merak etme yazardı. Sadece işlerim yoğun, o yüzden gelemiyorum seni görmeye. Burada havadar bir odam var, masa başı çalışıyorum. Sen de çalış, sakın derslerini aksatma diye öğüt verirdi.


Fabrikada her şey ağırdı, hava ağır, zaman ağır... Oysa çok çabuk geçmişti seneler. Bey babam okulumun bittiğinin farkında bile değildi. Yanına yavaşça yaklaştım. ‘’Baba’’ dedim sadece. Yıllar önce gözüme kocaman görünen bu adam, şimdi küçücük kalmıştı. Sesimi işitti. Tulumu üzerine bol gelen daracık gövdesine sığınmış yaprak gibi titriyordu. Gömleğinin yakası yırtık, teri soğuyup kurumaktan teni çatlamıştı. İşlediği deriyi bir ekmek hürmetiyle bıraktı tezgâha, yüzünü kaldırmaya cesaret edemiyordu. Elleri boşlukta duruyordu havada asılı kalmış gibi. Bir çocuğun elinden kaçırdığı balon gibi duruyordu elleri öylece; şaşkın, çaresiz... Öylece duruyordum. Öylece duruyordu.


‘’Baba’’ dedim sadece... Başka bir sözcük çıksa dudaklarımdan, balon patlayacak, içindeki her şey dökülüp saçılacak, her şey kırılacakmış gibi. Ekmek kırılacak, kitaplarım, defterlerim, umutlarım, hayallerim... Bey babam kırılacak gibi...Ben yaklaştıkça, küçülüyor, eğiliyor, bükülüyor. Arkası dönük bey babam kırılacakmış gibi duruyor. Beni üzmemek içindi her şey... Anlıyordum onu... Mahcubiyetini; gözlerindeki nemin, alnındaki terin, ellerindeki çatlakların, suskunluğunun arasına gizliyordu.


Uzanıp ellerini tutmak istedim. Çocuk düşlerimi havaya fırlatıp kahkahalarla yere indiren, soğuk kış akşamlarında saçlarımı okşayıp içimi ısıtan, her sabah avcuma fazladan harçlık sıkıştıran ellerdi bunlar.


Anneler öldüğünde her şey kirleniyormuş demek... Bir zamanlar kendi işinin patronu bey babamın seyyar arabasıyla pilav satarken taktığı bembeyaz önlüğü bile!... Hep sıcacık olduğunu bildiğim ellerini, kirli iş önlüğüne silerken sımsıkı yakaladım. Eski bir mabet kapısının paslı tokmağı gibiydi elleri; soğuktu, ıslaktı, pürüzlüydü ama dirençliydi, sağlamdı. Sığınılası bir korunak, emeğin, fedakarlığın, güven ve huzurun sessiz taşıyıcılarıydı. Başımın üzerinde yeri vardı.



Bey babam, hiçbir şey demedi. Ben de demedim. Çünkü ikimizde bilirdik ki bazen kelimeler yaralar. Sadece sessiz bir dokunuş, sıcacık bir sarılış en ağır yaraları sarar.

EbRuAsya//

Paylaş:
(c) Bu yazının her türlü telif hakkı şairin kendisine ve/veya temsilcilerine aittir. Yazının izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.
Sessiz taşıyıcılar Yazısına Yorum Yap
Okuduğunuz Sessiz taşıyıcılar yazı ile ilgili düşüncelerinizi diğer okuyucular ile paylaşmak ister misiniz?
Sessiz Taşıyıcılar yazısına yorum yapabilmek için üye olmalısınız.

Üyelik Girişi Yap Üye Ol
Yorumlar
s.eyyubi
s.eyyubi, @mustafaalagoz
9.5.2025 21:54:20
Demek ki insanın annesi öldüğünde onunla birlikte ev de ölüyormuş. Ve babası kayboluyormuş. Evet dişi kuş ölünce erkek kuş belli bir süre sonra uçar gidermiş... yüreğine sağlık olsun...
‘’Baba’’ dedim sadece... Başka bir sözcük çıksa dudaklarımdan, balon patlayacak, içindeki her şey dökülüp saçılacak, her şey kırılacakmış gibi. Ekmek kırılacak, kitaplarım, defterlerim, umutlarım, hayallerim... Bey babam kırılacak gibi... gözlerimin önünde 90lı yılların Kazlıçeşme'si. Banliyö treni ile Avcılar'a gidiyorum. yazdır. Kapı açık saçlarım ekşi deniz havasının nemi ile ıslanıyor. Burnumda deri kokusu. Yer yer boş araziler. Orda bir harabe var bali çeken çocuklar dolanıyor. Fabrikalardan akıp gelen kirli sular. Deri fabrikasından gelen koku burnumun direğini sızlattı bir an. Kendimi yaylada babamın köyden geliş yolunu gözlerken buldun sonra. Babam geldi oturduk bir tümsekte. Uzaktan çadırlara bakıyorduk. Ceketinin iç cebinden bir bisküvi paketi çıkardı ki o zamanlar bütün bisküvilere piknik denirdi. Uzatıp bana verdi. Ben almamazlık ettim. Kardeşime ver dedim. O da boş ver sen hazır büyüymüşsün sen ye dedi. Gözlerim ışıldadı. Babam beni seviyormuş dedim. Bu ilktir anladım. Babam sevgisini belli etmezdi. İlk okul yıllarımdı. Yaylada kuzu otlatıyordum. Şimdi de Kazlıçeşme'de deri fabrikası önünde babamı görmüşüm elini öpmez miyim. Ama yaylada cesaret edip o koca aile reisi babamın elini öpmedim. Öyle bir geleneğimiz yoktu. Babam artık yok çoktandır vefat etmiş yetim kalmanın yaşı yokmuş. Bulsam elini öpmez miyim. Yüreğine sağlık. Gerçek bir öykü vesselam.....
İbrahim Kurt
İbrahim Kurt, @ibrahimkurt
9.5.2025 20:48:45
yaralamaktansa susmak daha güzel bir eylemdir kutluyorum
Bedri Tokul
Bedri Tokul, @bedri-tokul
9.5.2025 19:59:10
Sahi Bey neydi? Baba neydi Evlat neydi? Özlem neydi?
İşinin kirlettiği elleriyle evine tertemiz ekmek getiren babadan bey olmaz mıydı?
Beylik para mıydı? Makam mıydı?
Sordum:
BEY Efendi, ağa, efe çelebi, ağabey, lider, asil kişi anlamlarına geliyormuş.
Hadi birde babayı sorayım dedim:
Çok tanım çıktı karşıma. Hiç birini beğenmedim. Fatih Kısaparmak’ın türküsü geldi aklıma:

O adam benim babam
Derdi dağlardan büyük
Bir gün olsun gülmemiş
Rahat nedir bilmemiş
Gözyaşını silmemiş
Bir lokma ekmek için
Namerde eğilmemiş
Benim babam mert adamdır
Mangal gibi yüreği vardır
Fedakârdır
Bir dikili ağacı olmadı belki
Namusuyla, şerefiyle,
Onuruyla yaşayan koskoca bir çınardır
Sırtımı yasladığım o bir çınardır.
Evet…
Her baba bir BEY dir.
Her baba bir dağdır. Her evlat dağın eteklerindeki bir ormandır.

Bak işte… Bu yazın aldı nerelere götürdü beni.
Yapılan ustaca tasvirler.
Okuyanın sağ elini sol göğsüne bastıran bir içerik.
Her zamanki gibi sana özel bir anlatım.
Selam, sevgi ve saygıyla…
BACIM BENİM.




Bedri Tokul tarafından 9.5.2025 20:06:05 zamanında düzenlenmiştir.
Suat Zobu
Suat Zobu, @suat-zobu
9.5.2025 17:23:15
"...........
Ne acı... Demek ki insanın annesi öldüğünde onunla birlikte ev de ölüyormuş. Ve babası kayboluyormuş. Ve çocuklar..."

Eyvallah.
Resmen canlı olarak izledik.
Ana baba evin temel taşı.

Alıp götürdünüz.

Selam ve saygılar.
ayşe1
ayşe1, @ayse1
9.5.2025 16:43:44
"Ekmeğini taştan çıkarır" misali hiç yılmadan çalışan, ilgi ve gayretiyle yıllarca azmini elden bırakmayanlara sınırsız takdir ve saygıyla okuduğum yazınız çok etkileyiciydi.
Kutlarım yürekten.
Selam ve saygılarımla.
Nilüfer Aksu
Nilüfer Aksu, @nilufer-aksu
9.5.2025 12:30:15
Sevgili,Ebru’m

Can_ı gönülden kutlarım,çokça
Öptüm ki..))
Ahmet Coşkun 1
Ahmet Coşkun 1, @ahmetcoskun1
9.5.2025 09:22:54
Etkili bir yazı
yaşamın ve emeğin kutsallığında
mükemmel bir anlatım
kutluyorum ,,,
eksik susmalar
eksik susmalar, @eksiksusmalar
9.5.2025 06:59:41
Yorum yazarken bazen, hayal etmek yetmiyor.. koklamak ve dokunmak gerekiyor..yürek yaşlarına usulca ve sahiplenmek bir Babayı, Baban gibi..tüm yarım kalmışlığınla...


(...)

sevgimle..
Larmina.
Larmina., @serha
9.5.2025 06:27:17

O küçücük yürekte bakış yaşamın gerçeklerine
Okurken yaşatın sevgili ebru farklı olsada bilindikti o duygu

Gönülden tebrikler arkadaşım

Sevgiyle
İlkay Coşkun
İlkay Coşkun, @ilkay-coskun
9.5.2025 05:20:50
Birinci tekil şahıs anlatımlarını daha samimi bulurum. Hele bu anlatın anne, baba hakkında olursa. Bir Mayıs zamanların da anlamlı olmuş bir öykü bir taraftan. Yüreğe dokunan türden. Betimlemeleri, tasvirleri etkileyici buldum. Kutlarım.
deniz_tayanç1
deniz_tayanç1, @deniz-tayanc1
9.5.2025 01:49:56
Çok teşekkür ederim.
Olay örgüsü, atılan düğümler, çözüm.
Gösterişsiz gürültüsüz.
Toplumsal hafızamızın, ortasına oturmuş kahramanımız.
Çocuk algısında baba.
"O benim babam, kasketiyle hey hey hey.... "

Çok saygımla Üstadım
Süphan
Süphan , @suphan
9.5.2025 00:21:08
Tebrik ederim değerli kalem
Saygı ve sevgilerimle
ay/su
ay/su, @ay-su
9.5.2025 00:16:19
Gunun yazısını yürekten kutlarım sevgili rû
Her zaman taktir ettiğim nadide şairlerden birisi de sen oldun
Duru bir dille yazmalarin kelimeler arasında gecislerde ki yasattiklarin benim için her vakit nadide şeylerdi devamı diler tebrik ederim sevgiler
YANILGI USTASI
YANILGI USTASI , @yanilgiustasi
8.5.2025 23:19:03


Öykü , işçilerin ellerine sinen koku gibi işledi yüreğime , küçük kız oldum , içimde öfke birikti patrona ...Saygıyla andım bütün patronları .
Diz çöküp avuçlarına gömüldüm , kutsal olanın .

Sevgili Rû ,
yetkin kalemine kocaman sevgiler .
rengim
rengim, @rengim1
8.5.2025 21:39:24
Ağlattın sevgili ebru o kadar ince ince duygu derinliği yoğun bir yazıydıki içe içe yağan yağmur kalp toprağına


Yüreğe sağlık sevgiler çok 🌺
Rû //
Rû //, @r --
8.5.2025 21:08:07
Farklı bir konuda araştırma yaparken denk geldiğim bir gazetenin arşivinde Aziz Nesin anlatıyor.

Sait Faik’le 1945 yılında fabrikalarda röportaj yapıyorduk. Yedikule’de bir deri fabrikasına gitmiştik. İşçiler, yarı bellerine dek bir pisliğin içine gömülmüşler, günde on, on iki saat o pislik içinde çalışıyorlar.

Kokudan boğulur gibi kaçtık, kendimizi patronun odasına attık. Sait sordu:

– Beyefendi, bu pislik içinde nasıl çalışıyorlar, hastalanır işçiler.

– Birinci Dünya Harbinde İstanbul tifodan, vebadan kırıldı, bizim fabrikada hiç hastalık çıkmadı. Mikrop yaşamaz ki onların çalıştığı yerde…

Dönüşte Sait ‘Mikrop bile yaşayamıyor…’ diye söylenip durmuştu.
.....

Sait Faik 'in etkilendiği gibi ben de çok etkilendim mikropların bile yaşayamadığı böyle bir iş ortamından.

İşçi ve emekçinin bayramının kutlandığı mayıs ayında günlerce aklımdan çıkmadı okuduklarım.. Ve böyle bir öykü kurguladım.


Sayfamı ziyaret ederek çalışmamı okuyan, beğenen, yorum bırakan değerli kalemdaşlarıma teşekkür ediyorum.

sevgi saygı ve selamlarımla....

Hüzünlü peri
Hüzünlü peri, @huzunluperi
8.5.2025 20:32:31


Sevgili tatlı şairem,

Yazınızı okurken zaman durdu sanki… Harflerin arasında bir baba oturuyordu sessizce. Bazen bir kahvenin dumanında göründü, bazen bir çocuğun elinde bırakmak istemediği bir fotoğrafta. Sadece yazmamışsınız; geçmişe dokunmuş, kalbimizin en sessiz köşesine elinizi uzatmışsınız.

Bu satırlar bir anının değil, bir ömrün, bir sevdanın, bir yokluğun yazıya dönüşmüş hâliydi. Babanıza duyduğunuz o tarifsiz sevgi, onun yokluğuyla bile sizi nasıl büyüttüğü… işte o his, her cümlenizde vardı. Bu bir şairin değil, evladın duasıydı adeta.

Kaleminize, kalbinize, emeğinize sağlık. Bu yazı bir teşekkür mektubu gibi… hem babanıza, hem hayata, hem de sabra.

Ne mutlu ki onun evladısınız…
Ve ne güzel ki biz, sizin gibi bir yüreğin satırlarında buluştuk.

Tebrik ediyorum. Kelimelerinizde iz bırakacak çok can var, bunu unutmayın.

Sevgiyle,
Peri Feride


Etkili Yorum
Noah
Noah, @noah
8.5.2025 20:13:45
İnsandır sanıyordum mukaddes yüke hamal. Hamallık ki, sonunda, ne rütbe var, ne de mal, Yalnız acı bir lokma, zehirle pişmiş aştan; Ve ayrılık, anneden, vatandan, arkadaştan.Ama olsun değilmi insan bu mukaddes yüke hamal, hamallıkki sonunda ne rutbe var nede mal. Ve yar var, yaradan var. Sessizce çekip gitmek olsada O var, O'na giden yollar var. Kimse bilmesede.
© 2025 Copyright Edebiyat Defteri
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.

Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.
ÜYELİK GİRİŞİ

ÜYELİK GİRİŞİ

KAYIT OL