- 232 Okunma
- 0 Yorum
- 1 Beğeni
BABA3
Akıllılar bu sefer dışarıdaki akıllılarla birlikte çalışıyorlardı.
Dışarıdan aldıkları aklı babanın önüne ister ye ister yeme diye koyuyorlardı.
Zavallı baba kendisini artık üvey evlat gibi hissediyordu kendi koltuğunda.
Geçmişini düşündükçe içine düşürüldüğü rezaletten hicap duyuyor, “Ben bu duruma düşürülecek adam mıydım diye hayıflanıyordu.
Herkesin kendisini bir tarafından çekiştirdiğini görüyor bir şey yapamamanın acısı içerisinde kıvranıyordu.
Öneri sahiplerininse ne önerilerinin nede isteklerinin ardı arkası kesilmek bilmiyordu.
Her gün yeni bir istekle babanın karşısına dikilip isteklerini kamufle ederek öneriymiş gibi getirip sonrada tehdit ediyorlardı.
Eşek değiliz katırla dönerken, Rica ederiz isteklerimizi kulak arkası etmeyiniz yoksa halimiz nice olur.
Önerilerin tehdide dönüşmesi üvey evlatları sarstı, fakat özler onlardan daha pişkin oldukları için tehditleri yumuşatarak öneri diye yutturmaya çalışıyorlardı.
Aslında oyun öyle açıktan oynanıyordu ki tiyatro seyreder gibi herkes seyrediyordu.
Fakat yapacak hiç bir şey yoktu.
Üvey evlatlar: “Bu oyunda bize de figüranlık düştü diyerek olanları sineye çekmekten başka bir şey yapamıyorlardı.
Rahmetli bir gün demişti ki:
-Bağımsızlık benim karakterim, ya istiklal ya ölüm!
Bunu hatırlayan baba:
- Babamın şimdi kemikleri sızlıyordur, o kellere bile yaş sorandı, dedi.
Muhafız alayının masrafları ülkenin başına tam bir belaydı.
Teknoloji öylesine bir hızla gelişmişti ki bugün yapılan bir mal yarın modası geçmiş hurdaya dönüyordu.
Bu gerek elektronik sanayiinde gerekse de silah sanayiinde böyleydi.
Bu gün bir silah satın alıyorsun, yarin bir başkası daha üstününü yapınca kafadan ayvayı yiyorsun. Dünkü aldığın silahı çürük domates gibi kaldır at.
Bu öyle ucuza alınır mal olmadığından her silaha milyonlarca dolar ödeniyordu.
Uçak alıyorsun, uçak eskiyor.
Helikopter, tank top hepsi öyle.
Bu seferde füzeler çıktı.
Onlarsa daha da pahalı olduğundan alsan bir türlü almasan iki türlü.
Dünya kendisini çılgınca bir yarışa kaptırmış gidiyordu.
Bu yarış fakir ülkelerin kaynaklarını kurutmaktan başka bir işe yaramıyordu.
Zenginlerinse alt yapı, eğitim, sağlık gibi konulara yatırım yapmalarını engelliyordu.
Atom bombasını yapanlarsa kendilerini güvenceye aldıklarını sanıyordu.
İşte babanında böyle gelişmiş silahları kendi gücüyle yapma olanağı olmadığı için sakalından tutup olmadık yerlerde gezdiriyorlardı.
Babanınsa karşı koyacak hiç bir gücü yoktu çünkü sakalı çoktan kaptırmıştı.
Gelişmiş zengin ülkelerin bir ahlaksızlığıda gariban ülkeleri ya iç savaşla yada en azından bir komşu savaşıyla tehdit etmeleriydi.
İşte babanın sakalınıda böylesi tehditlerle ele geçirmişlardi.
İçte özlerin dışarıda onların uzantılarının düzenbazlıklarına dayanamayan baba bir kez daha krize girip baygın bir şekilde yatağa düştü.
Bu seferki biraz daha ağır idi.
Gereği yapılmazsa komaya bile girebilirdi.
Öz evlatlar hemen devreye girip dünyanın en ünlü doktorunu aramaya başladılar.
Bu araştırma onları Barni diye dünyaca ünü bilinen bir doktora götürdü.
Doktordu doktor olmasınada aynı zamanda politikacı, işadamı gibi sıfatlarıda vardı.
Yani Barni her telden çalardı.
Zamana ve çağa ayak uydurmada bire birdi.
Ekmediği yerden her zaman biçerdi.
Bir heyet Barniyle görüşmeye gitti.
Heyet kapı kapı dolaşıp ancak günlerce sonra Barniyle yüz yüze gelebildi.
Baba ise yatakta can çekiştiriyordu.
Herkesin ümidi Barni ve onun ilaçlarındaydı.
Tabi birde uygulayacağı tedavi şeklinde.
Barni heyeti kabul etti.
Uzun konuşmalardan sonra babayı tedavi etmeye ikna ettiler.
Barninin başka ülkelerde tedavi ettiği hiç kimse ayağa kalkamamıştı.
Hepside yatalak kalmış ömürlerini yatalak bir insan olarak tamamlamaya çalışıyorlardı.
Bu durumu bile bile yinede Barnide ısrar ettiler.
Buna karar verenlerde tabi babanın öz evlatlarıydı.
Onların ülkede her şeye hâkimiyeti olduğundan hiç kimsenin söz hakkı yoktu
Ne olur ne olmaz diye toplum küçük küçük karınca kümeleri gibi kümelere ayrılmıştı.
Bunu büyük oranda muhafız alayının işgüzarlığı sayesinde başarmışlardı.
Hiç düşünmediler ki böylesine cüce bırakılmış toplum kümeleri gün gelip ayak ve bedenlerine bir yılan gibi dolanıp çepe çevre sarmalayacaktı.
Nitekimde öyle oldu.
Toplumun büyük çoğunluğu ağaların, aşiretlerin, tarikatların elinde kaldı.
Bu kümelerin hemen hemen hepsinin radyosu, televizyonu vede gazetesi vardı.
Ülkede kim ne derse desin her küme kendi temsilcisini dinliyor ona göre hareket ediyordu.
Yasaları kimsenin umursadığı yoktu.
Ülkeyi bu hale getirip yasaları dinletemeyen baba ve öz evlatlar muhafız alayına iyice yaslanmışlardı.
Yasaları artık muhafız alayı vasıtasıyla işletmeye kalkıyorlardı.
Muhafız alayıda bu işten iyice bıkmıştı.
O asli görevi olan bekçiliğine dönmek istiyordu ama bu öz evlatlar onun yakasına da sülük gibi yapışmış bir türlü bırakmıyordu.
Ülkede işsizlik trafik kargaşası, sosyal adaletsizlik gibi her türlü olumsuzluklar gemi azıya almış sanki biri biriyle yarış ediyordu.
Böylesi bir toplumu ve ülkeyi vede babayı ayağa kaldırmak mucize sayılırdı.
Mucize ise Barni´nin vereceği ilaçlarda gizliydi.
Çünkü baba ayağa kalkarsa herkes kalkacaktı.
Fakat babanın gidişatı gösteriyordu ki o artık bir yatalaktan başka bir şey değildi.
Barni haber gönderdi. “Falan gün falan saatte geliyorum, beni karşılayın” dedi.
Beklenen gün ve saatte mızıka alayı ile karşılayıcılar hava alanında bir tekmil hazır oldaydı. Beklenen saat geldi uçaklar indi, gelen çıktı, gelen çıktı.
Barni ortalıkta yoktu.
Heyette bir moral bozukluğu oldu.
Acaba Barni geleceğim deyipte gelmedi mi?
Yahutta bunlara bir madikmi attı.
Heyet böyle düşünürken Barni gülerek yan kapıdan çıkıp geldi. “Allah aşkına, nerede kaldınız gözlerimiz yolda kaldı.
Neyle geldiniz?” dediler.
-Uçakla geldim.
-Hangi uçakla?
-Kendi özel uçağımla.
Barninin özel uçağım dediği büyük bir kargo uçağıydı.
Barni o uçağı olduğu gibi ilaçlarla ve aletlerle doldurmuştu.
Olayı anlayan heyettekiler sordu:
- Siz daha babayı muayene etmeden, ne hastalığı olduğunu nereden biliyorsunuz?
- Bana hastalığın kısa bir geçmişini anlattınız, hatırlarsanız.
Oradan bilmekteyim, dedi Barni.
-Ama sizin yinede bir muayene etmeniz gerekmezmiydi.
-Olurmu canım ben kaç yıllık doktorum, babanın hastalığını bilmeyeceğimde kimi bileceğim?
-Ben ilk defa bir baba tedavi etmeyeceğim ki, irademden şüphe edersiniz, çok babalar tanıdım ben.
Ayrıca güpe gündüz haram kapanına yakalanmayanlardı onlar.
Kedi miyavlarken aslanlar kafa tutarlar.
Hem bakmayın siz yaşamın cilvelerine, babaların hastalıkları hep birbirinin benzeridir.
-Buyurun gidelim, baba bizi bekliyor.
-Ben seyyar hastahanemide beraberimde getirdim.
En iyisi siz babayı buraya getirin.
-Yahu baba yataktan kalkamıyor.
Ta buraya nasıl getirelim.
-Korkmayın bir şey olmaz.
Ben ilk tedaviyi tam teşekküllü hastanemde yapar onu ayağa kaldırırım.
Sonrada sapa sağlam size teslim ederim.
Heyet olmaz dedi ise de Barni bu olmazı üstüne basarak söyleyince, “Oyunbozanlık yapmayalım” diye,tamam sizin dediğiniz olsun, dediler.
Heyet babayı bir ambulansla havaalanına Barninin tam teşekküllü hasta hanesine getirip Barninin hünerli ellerine teslim etti.
Barni babayı bir güzel muayene etti.
Baba iyi bir tedaviyle ayağa kalkabilirdi ama babanın şıppadak ayağa kalkması Barninin işine gelmezdi.
Babanın hastalanıp yatalak hale gelmesi Barni için fırsatların en büyüğü idi.
Aslında Barni dünyada sadece babaları hasta olarak kabul ederdi.
Sıradan hastalar onun için hiçbir şeydi.
Ama bir babanın tedavisi başlı başına bir servetti.
Barnide servetine servet katmaktan zevk alanların sınıfına girdiği için bir servette babadan koparacaktı.
Çünkü babaların bedenleri çok büyük olduğu için sıradan bir hasta tabletleri tek tek yutarken babalar kutularla yutardı.
Uzun sürecek bir tedavi dönemide Barninin kendi özel fabrikasında üretmiş olduğu vede kurtlanmaya yüz tutmuş zamanı geçmiş ilaçları bitirmesi demekti.
Barni babaları hep birer kobay olarak kullanırdı.
Yeni ürettiği ilaçları dener eskilerinse tüketimini sağlardı.
Aşırdığı paralarla da yeni fabrikalar kurardı.
Gözü dönmüş hin oğlu hinin birisi olduğu için başkalarının sağlığı onu hiçmi hiç ilgilendirmezdi.
O hep aşırabileceği paranın son sınırlarını zorlardı.
Ama öyle güzel doktorculuk oynardı ki herkes onu ciddi bir doktor sanırdı.
Bu rolüde en güzel Barni oynadığı için başrolü hep ona verirlerdi.
Bazı akılsızlarda Barninin böylesine ahlaksız, böylesine acımasız vede böylesine kurnaz olduğunu bile bile kendini Barninin kucağına atmaktan başka çare bulamazdı.
İşte babada öz evlatları ve yakın danışmanları sayesinde Barninin ellerine kendisini teslim etmek zorunda kalmıştı.
Bir zamanların genç, dinamik herkesin gıpta ettiği baba artık yatalaktan başka bir şey değildi.
Hele hele Barni gibi doktorculuk oynayan birisinin elinde kobay olmaktan öteye gitmeyecekti.
Baba bunu hak etmişti.
Çünkü baba köklerine ihanet etmişti.
Baba altın bir hazinenin üzerinde yatan bir aslan gibiydi.
Hazineyi fark edemeyecek kadar körleştiği için onun bunun avından arta kalanlara kadar düşmüştü. Bu düşüş ne yazık ki babayı tek başına götürmüyordu.
Baba arkasından milyonlarıda sürüklüyordu.
Onun için babaya acınmasa bile kendi geleceğini vede çocuklarının geleceğini düşünen herkes babaya yardımcı olmak zorunda idi.
Kimileri dualarıyla kimileride yarınları için kıyıya köşeye sakladığı üç beş kuruşa kıyarak bu tedaviye ortak olmalı.
Baba tek başına Barninin ellerine bırakılırsa bilineki ondan artık kimseye bir hayır gelmez.
Barni onun ciğerlerini bile acımadan söker alıp götürür.
Ülkeyi yönettiğini sanan çıkar ortaklığı üzerine memlekete hükmedenlerde bilip vede anlamalılar ki onlardan da hiç bir yarar gelmez artık bu memlekete.
Babanın malı üzerine kavga yapanlar, ondan pay alabilmek için her türlü kötülüğü yapmaktan kaçınmayan herkes oturup düşünmeli ve kendi kendine sormalı, ben kimim diye.
Ülke bu hale geldi, baba öldü ölecek acaba benim bundaki olumsuz payım ne diye.
Kimse kendisini temize çıkarmasın baba bu günlere elbirliği ile vede bilinçli getirildi.
Burnunun önünü görmekten aciz gözünü kâr hırsı bürümüş zatlar ileriyi zaten göremezlerdi.
Babanın bu günlere geleceğini de göremezlerdi çünkü onların gözlerine perde çekilmiştir.
Barni babaya önce onun toparlanmasını sağlayacak bir tedavi uyguladı.
Baba kendisini toparladı ve herkes ümitlendi baba ayağa kalkacak diye.
Barninin tedavisi uzun sürdü ama bu süre içinde de getirdiği tüm ilaçları bitirdi.
Babanın hesabı kabarıktı, bakalım nasıl ödeyecekti.
Baba biraz kendini toparlayınca tamamen iyileştiğini sanan başka ülkelerde babalık yapan cesurlarda tedavi olmak istediler.
Barni babayı örnek göstere göstere bu ahmakların da tedavisini üstlendi.
Barni babanın kendi tedavisi ile ayağa kalkamayacağını biliyordu.
Barni yeni hiç bir şey yapmıyordu. Aynı tedaviyi diğer babalarda da deniyordu.
Geçici bir iyileşmeden sonra o ilaçları yiyen babaların bedenleri sonunda komalık oluyordu.
Nitekim
Barni babanın komaya girdiği telgrafı alınca “Hiçte şaşırmadım.” dedi.
Barni yine bir uçak dolusu ilaçla geldi.
Bu sefer tedaviye sarayda devam etti.
Ölürse elimde kalmasın bırakır kaçarım dedi.
Barni babayı muayene etti “Kesin ameliyat” diyerek kestirip attı konuyu.
Bunu duyan öz evlatlarda danışılan erenlerde şok oldular.
Akıllarına hemen babanın ameliyattan kalkamayacağı geldi ve soğuk terler döktüler.
Babanın ölmemesi için ellerinden geleni yapıyorlardı.
Çünkü babanın ölümü onları sokak dilencisinden beter yapacaktı.
Çünkü bir dilenci son çare dilenebilirdi.
Bunlar gururlarını ayaklar altına alıp onuda yapamazlardı nede olsa beyzadeydiler.
Bu beyzadelerin yaptıkları bir şey daha vardıki oda ahlaksızlığın üst boyutlarda geliştirilmiş bir biçimiydi.
Kendileri zevk ve sefalarından ödün vermeyip o bar senin bu pavyon benim deyip dolanmadık para saçmadık yer bırakmazken memlekete hükmeden hükmedicileri vasıtasıyla babanın tedavi masraflarını da üvey evlatlara yüklemeye kalkışmalarıydı.
Vakti zamanında yaban ellere sürüp kovaladıkları zavallı insanların birikimlerine sulanıp duruyorlardı.
Bir zamanlar çoğunu kandırıp batırmışlardı.
Şimdi ise hep onların birikimlerinin hesabını yapıyorlardı.
Yurt dışında şu kadar işyeri açmışlar, bilmem ne kadar işçi çalıştırıyorlarmış da, ah o birikimler bir ülkeye çekilseymişte falan filan.
O birikimler ülkeye gelse çerez parası bile olmaz.
Çünkü sizler o birikimlere on çekecek meblağları şakkadak bitirdiniz.
Barni babayı ameliyat edeceği masayı bir güzel hazırladı.
Çantasını açtı aletlerini masanın üzerine serdi.
Aletlerin arasında bir balta bir satır kendirden örülmüş kalın birde ip vardı.
Bu iplerin yanında ince iplerde vardı.
Yanında bulunanlar bu ipin ne işe yaradığını sorunca dikiş ipliği dedi. “Yani babayı bununlamı dikeceksin?” dediklerinde elbette ya dedi.
Çünkü babanın derisi camız derisinden kalındır şunlarla dikersem çabucak geri sökülür diye ilave etti.
Yanındakiler şaşkındı bunu gören Barni “isterseniz onlarla dikeyim” deyince “Aman ha aman sen neyi uygun görürsen öyle yap” dediler.
Baba karnı şişmiş bir vaziyette ameliyat masasına yatırıldı.
Barni çantasından bir boru çıkardı.
Ucunada bir huni taktı.
Huninin içinde pervane gibi bir şey vardı.
Boruyu babanın arkasına taktı, huninin üzerindeki düğmeye bastı.
Babanın şişmiş karnı basınca dayanamayıp indi.
Odaya bir koku yayıldı.
Ama herkes sevindi.
Baba küçülmüştü.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.