- 233 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Deliliğe Hicret
Deliliğe Hicret
“Deliliğe Hicret” Şair Yazar Asım Yapıcı Hocanın, Mart 2018’de Maarif Mektepleri kitaplığından okurla buluşturduğu şiir kitabı. Seksen sayfa hacmindeki eser yirmi iki şiirden oluşmaktadır. Kitap ilk çıktığından bu tarafa okumaya niyetlenmiştim ama bu güne kısmetmiş.
Şairin, ilahiyatçı hoca olması hasebiyle daha çok nasihat nüveli, adabı muaşeret desturlu şiirler ummuştum ama hiç böyle çıkmadı. "Deliliğe Hicret" ismiyle müsemma, içeriği dolduran şekliyle daha çok esrik vakitlerin şiirleri gibi geldi bana. Gerek kapakta gerek içerikte şairin her hangi bir unvan kullanmaması da ayrı bir güzellik olarak dimağımda yerini aldı.
Gökyüzünün öğrencisi, yeryüzünün öğretmeni olarak nitelendirilen Aliya İzzetbegoviç’e atfedilmiş kitap. Ali Şeriati’nin "sizi rahatsız etmeye geldim" sözüyle, okur silkelenip kitaba girizgâhta bulunuluyor. Ve devamında da ilk şiirin isminin, tarihten bildiğimiz "Katerina" olması okurun dikkatini celp etmektedir. İlk şiirle beraber kitabın şifreleri okura verilmektedir adeta. “Katerina” şiirinin bir yerinde şöyle seslenir şair. "Ey ehlileşmeyen duyguların vahşi ceylanı/ beynimin kıvrımlarında dantelli adın" (sayfa 11)
"Deliliğe Hicret" kitap ismi ne alaka sorusuna cevaben bir kaç yerde -deli- ifadesine rast geldim. İlkini, kırk dördüncü sayfada, şehide Esma Biltagi’ye atfen yazılan "İlan-ı Aşk" şiirinin bir bölümü şu şekildedir. "...delilik yudumluyorum, kar suyu karışmış deha/ delilik ve ben, "bela" kardeşliği içmişiz yudum yudum..." Başka bir yerde deli sevdalardan bahsedilmektedir. Okuru adım adım bir yolculuk sunarken; "Yangın" şiirinde adeta bir reddiye yaparak şöyle not düşer. "Bu şiir için kim ’bana yazıldı’ diyorsa ona yazılmamıştır" atıf yazısıyla gülümsetmekte bir anlamda.
Kâbe, Halep, Bağdat, Filistin, Bosna, Uygur, Kerkük, Kenan, Arakan, Burma, Türkistan, Horasan, Çeçenya, Telafer, Felluce gibi gönül coğrafyamızda ki birçok yer ismi şiirlerde kendine yer bulmaktadır. Bu yerlerin alınlığında, onların ruh izlerini sürüyor adeta. Bununla beraber kutsal kitaplar, bazı ayetler ve peygamber isimleri de şiirlerde okuru karşılıyor. Hz Musa, İsa, İsmail, Yahya, Yusuf, İdris, İshak, Yunus gibi birçok Peygamberi sıralayabiliriz. Bu değerlerle ülfet edip okura zenginlik değerlerini sunuyor. Bu bağlamda şiirlerde daha çok kadim olana bir yol olduğunu söylersek daha doğru olacaktır. Nasıl ki nebatat kendi kökü üzerinde yeşeriyorsa, kadim değerler üzerinde oturan kadim bir medeniyetin çocukları olan bizlerin de zenginliklerine vurgu yapılıyor bir yerde.
Şairin memleketi olan Kayseri, Erciyes, Ali Dağı gibi yer isimlerinin yanında “Ares, Zeus, Afrodit, Hera, Olimpus, Atlantis, Aspendos, Prometheus, Ninova, Babil, Moriah, Hermes” gibi isimlerin yanında, "Aksis mundi, enigma, ehrirem” gibi mitolojik ve eski inanışlara da yer verdiği görülmektedir. "Moriah’ta kalp ağlasın, Bağdat’ta beden" (sayfa 13), "Madımak’ın ’ah’ı yüklü sırtıma, Başbağlar’ın figanı (sayfa 15), "Kâbe’de ruh olayım/ Akdeniz’de beden" (sayfa 20)
“Kefek, sarsak, mümteni, sündüs, celde, fücur, çörten, cürmümeşhut, ecinni, Nuhî sular, hamaylı, münhal, mütebessim” gibi az kullanımda olan birçok kelimeye de şair şiirlerinde yer vermektedir.
Şiirlerin bazıları seslenme, konuşma, hasbıhal şeklinde yol aldığı görülmektedir. “Halep Pazarı” şiirinde "Hatırlar mısın Barbara?" sorusuyla, bir hasbıhal, bir seslenme örneği olarak verilebilir. Başka bir şiirde "sus be gülüm" seslenişini şiirinde tekrar ederek şiir oluşturulur. Başkaca "Sen, ey hevesi dünyaya mahpus hayat!" örneğinde olduğu gibi bu sesleniş daha farklı boyutlarda devam eder. Şairin yüreği ateş hattındaki namlu gibi önden atar ve heyecan yüklüdür. Şiir dinginliğinin yanında bunlar gibi daha sesli şiirler okura sunulmaktadır.
Bir okur olarak beni çok etkileyen şiirlerin bazı bölümlerini buraya taşıyacak olursam;
* “…Ve döndüğü zaman aşk başka yörüngelerde, serseri” (Sayfa 11)
* “Vuslatı az mı gıdıkladın hayallerimde” (Sayfa 11)
* “Nefsime patiskalar iner ruhuma sündüs” (Sayfa 24)
* “Ayrılığı sigara dumanına sardım/ seni de…” (Sayfa 31)
* “Hayatı üç metrelik arzulara gömen sevgilim/ şiirler yalan söyler bilirim, yalnızlık iyidir/ birlikte ölelim” (Sayfa 34)
* “Çığlık çığlık/ aslında her saksı ihtiyardır çiçeğe/ döl veren matem/ gâvur ayrılık” (Sayfa 36)
* “Sen kırmızı gülüp mavi ağlardın” (Sayfa 58)
* “Safran hamaylılar takacağız daha” (Sayfa 69)
* “Hilalin gölgesinde yıldız toplar bu ülke” (Sayfa 76)
Gerçek şiirin; cümlelerdeki kabalıkları, şiirin darasını almakta olduğunu bilir şair. Bu bilinçle acı söylemeden de ağu satmadan da mısralarını şekillendirir. Duyuş, hissediş ve yaşayışın yanında vukufu da taşır elbette. Şiirler, şairin insani birikimlerinin toplamı ve dahi taşması desek yeridir. Bu ılgarlıkta yolunu hep istikamet üzre almaktadır. Zamanı kalbine gömenlerin yanında şiirler elbette hep yaşayacaktır. Mısraların arasındaki bütün yaşanmışlıkları toplayanlar tarihe şerhlerini düşeceklerdir. İzninizle buraya son olarak arka kapak şiirini misafir edelim ve yazıyı sonlandıralım. “Nerdedir ummana vurgun arılar ve çiçekler/ gecenin canına okuyorken Azrail/ büsbütün ölüyoruz herkesin meftun olduğu şeye/ ve birden ayna oluyor kentin dudakları/ göz bebekleri Leyla/ kuşluk vakti ölümüne hışırdarken ağaçlar/ kuşlar dağıtıyor aşiyanları/ belli ki firari vakitler yanaşmış avuçlarıma/ ey suskunluk şehrimi zehirleyen yabancı/ ey sabahı belay-ı mutluluk kılan ayrılık/ baksana, ateşle raks ediyor güneşe sürgün dağlar/ rüyalar yarı meczup nağmelere tutunmuş sımsıkı/ kuruluklardan bir güvercin salınıyor göklere rahvan atlar gibi”
İlkay Coşkun
03.02.2022
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.