- 259 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Bu yol Mehmet Görmez'i nereye götürür? (2)
Mehmet Görmez’in malum beyanı üzerine itirazlarımdan olan "Bu sıradan insanın kendisini Allah ile Peygamberi (a.s.m.) arasında hakem tayin etmesidir!" cümlemi bir parça daha açmak istiyorum. Cenab-ı Hak tevfikini refik eylesin.
Şöyle bir yerden kapıyı aralayacağım:
Hatırlayalım: Biz, yani standart sünni müslümanlar, hadislerin fem-i mübarekten sâdır oluş sürecine nasıl bakıyoruz? "Canı ne isterse onu söylerdi!" mi diyoruz? Yoksa "Alîm-i Mutlak’ın kontrolü altındaydı!" mı diyoruz? Abese sûresi gibi misaller öğretiyor ki denetleniyordu. Zaten din-i mübîne dair beyanlarında Efendimiz aleyhissalatuvesselam ya ’vahy-i metluv’ ile yahut da ’vahy-i gayr-i metluv’ ile söz söylerdi. Hevasından konuşmazdı. (Bunu bize haber veren de yine Kur’an’dır.) Fakat bunun dışındaki muamelatında da gayet kontrol altındaydı. Murad-ı İlahîye uygun olmayan sözde/tavırda uyarılırdı.
Yani? Hadislerin beyan oluş süreci zaten, Kur’an’a arzı bırakın, bizzat Kelamullahın Sahibi celle celaluhu tarafından denetlenmekteydi. Bu hadisler böyle bir süreç hıfzında beyan edildiler. Bizzat Kadîr-i Zülcelal’in kontrolünde söylendiler.
Biz, yani standart sünni müslümanlar, ’senedi sahih’ hadisten bahsettiğimiz zaman, bu süreçten geçmiş kelam-ı mübareklerden bahsederiz. Hâşâ, sellemehüsselam ağızdan çıkmış beyanlardan bahsetmeyiz. Bu nedenle onları artık hadislikten azledemeyiz. (Böyle bir yetki uhdemize bırakılmış değildir.) Ancak, müşkülatı varsa, anlaşılması zorsa, İslam’ın bütünündeki muhkem ruhla çözmeye çalışırız. Ulemamız da, sahabeden bu yana, hep bu yolu takip etmişlerdir. Sorun yaşamamışlardır. Allah onlardan razı olsun.
Şimdilerdeyse ahirzaman müslümanı, hadislerin ortaya çıkış sürecinde zaten böyle bir kontrol mekanizması yokmuş gibi/imâsıyla, yeniden bir arz-onay süreci başlatmak istiyor. Bu daha başta ithamlı bir tavırdır. Neden ithamlı bir tavırdır? Çünkü ya, 1) hâşâ, Alîm-i Mutlak olan Allah’ın Habib-i Edîbi aleyhissalatuvesselamı yeterince sıkı kontrol etmediğini imâ etmektedir; yahut da 2) hadis ilminin güvenilirlik sistemini kendince beğenmemektedir.
Üçüncü bir ihtimal daha var ki insan onu söylemekten hayâ ediyor: Veyahut da bunlar, Aleyhissalatuvesselamın, katakulle ile Allah’ın muradı olmayan beyanları da dine dair tedrisi içine sokuşturduğunu söylemektedirler. Hâşâ. İthamların şu üç ihtimalini de yüzbin kere reddederiz. İşte ’Allah ile Peygamberi arasında hakemlik’ tanımlamam burada doğuyor. Çünkü yapılmaya niyetlenen işlem tarafların her ikisine de "Bakalım olmuş mu?" demek manası içeriyor. Standart sünni müslüman böyle bir yetkiye sahip olduğuna da inanmaz.
Evet. Bunlar âdeta, vahyin nüzûl sürecinde, hadislerin sudûr ve nakil sürecinde, yaşanan kontrolü yeterli bulmuyor gibi, yeni bir hakemlik ihtiyacı iddiasıyla ortaya çıkıyorlar. Fakat bu hakemlerin her yanı arzî. Semadan haberleri kesik. Hadisi tahlil ederken, onları Kur’an’la tokuştururken, Allah’tan bir vahy-i gayr-ı metluv yardımı görmeleri mümkün değil. Ya ne olacak? Kendileri Kur’an’la, hâşâ, bir Allah olacaklar. Peygamberlerinin beyanlarını eleyecekler. Yanlışların(!) üzerini çizecekler. Halbuki, en başa dönersek, Kur’an’ın senedi sahih kimi hadislerle çeliştiği sabit mi? Bu konuda kanaatler kat’î mi? Ulemamızdan nakledilen öyle güzide metinler var ki yeni nesil ahirzaman hocalarının ’çelişki’ dediklerini ilmek ilmek açıyor. "Yok öyle birşey!" diyor. Gösteriyor. Onların fehmi Kur’anî sayılmayacak da bunlarınki mi Kur’an’a vekillik edecek? Züccaciyeye giren fildir bunlar, vesselam.
Ya Rabbi sen bizim ayaklarımızı istikametten ayırma, âmin.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.