Bügün Ne Çok Hapşırdım
Hapşu!
Hapşu!
Hapşu!
Dedikçe sanki yıldırım sesi yankılanıyor!
Kim bilir insanlar ürperiyor ama bu ses seviyesine çare bulamıyorum.
Hani pitbull’a çare var. Onun hırçınlığını ve özündeki sarhoşluğuna gem vurabiliriz. Üstelik kimseye de zarar vermez ama ya bu ses yeri göğü yıkıyor. İnsanları korkutuyor.
İnsanların yüzüne bakıyorum. O da ne şüpheyle bakıyorlar. Acaba Korona mı bu adam dediklerini hissediyorum. Allah korusun! Dördüncü dozu yakında olacağım. Hem kendime hem de çevreme zarar vermek haddime mi? Çocukların üzerine sigara içenler gibi dumanı üfürmüyorum. Alkol alıp, naralar da atmıyorum. Uyuşturucu alıp, çılgınca ve sıradışı bir davranış sergilemiyorum. Normalim yani… Hani bu kadar bulanmışsa hava, su… Ne bileyim aklınıza ne gelmişse ortak kullanım alanımızda bunun sorumlusu ben değilim. Hatta benim gibi olan çoğalsın diye yazılar, şiirler, tavsiyeler, taklalar… Neler de yapmıyorum ki…
Ekonomide, sokakta, samanlıkta… En az aklımıza gelen yerlerde bile ayar bozucular var. Ben sadece hapşırıyorum. Onun da sebebi sanırım üşüttüm. O kadar da dikkat ediyorum ama bir dikkat etmeyen yüzüme üfürüyor ve gönderiyor hediye olarak virüsünü işte. Kimdir bilmiyorum da işin garibi… Hani bilsem üçüncü dünya savaşımı açayım. Ona içimden küfür bile etmiyorum. Kimseye benzetmiyorum. Bir kez bu hataya düştüm. başıma gelmedik kalmadı. Doğru söyleyeni ne kadar köy varsa kovuyorlarda. Bir bakmışım herkes kovboy olmuş. Kulak çekiyorlar. Yani hak bildirmeye bu kadar meraklılar ama haksızlıkta başını almış gidiyor nedense… Neyse konu benim, nereden aklıma geldi ki bu?
Bugün kaçıncı hapşırışım. soğuk soğuk içimden bir titreme geliyor. İlaç alsam yahut yatsam terliyorum. Hani kitap okusam gözlerim sanki bir sevdiğimi kaybetmişçesine yaş doluyor. Kitabın sayfaları yaşa/yasa boğuluyor sanki… hani elime sineklik alsam, ne kadar virüs varsa öldürsem diyorum… Aklım başımda değil ki, onlar saklambaç oynama da ustalar. Nasıl göreceğim ki…Bu sıkıntılı ve hapşırıklı halim devam edecek bir süre desemde geleceği nereden biliyorum diye hemen tövbe ediyorum. Ya Sabır demeliyim. Delirmemeliyim.
Hani ışıkları kapatıp uyusam dediğimde oldu ama uyku sanki çok uzaklarda yakala der gibi benimle oyun oynuyor. Hemde o kadar usta bir oyuncu ki… Birde ben oyun oynamayı bilmiyorum, benim bu halimi çözmüş bak ne kadar da eğleniyor halime. Hiç bir şey bu kadar zalim olamaz ki…O yana dön bu yana dön, arada hapşır… Titre… Sanki deprem gibi sallanıyorum. Bu gece sabah olur mu demeye başladım çoktan… Yahut ben sabahı görebilir miyim ki? Kimseye veda edemeden, kimseden helallik alamadan ölmek! Oh ya, nerelere kadar geldim. Yoksa ben bu dünyayı sevmiyor muyum, yahut dünya mı beni sevmiyor. Koyun sayar gibi, geçmişte yaşadıklarım bir bir önümden geçiyor. Uykumu getirmiyor bu. Aksine uykumu kaçırıyor. Ben neler yaşamışım ya… Aslında çoğunu da unutmuşum. Ne kadar çok insanı tanımışım. Ama kırıntı sayıda insan var şimdi yanımda. Düşünüyorum. Düşündükçe yaşadıklarım yansıyor duvardan yüzüme şamar vurur gibi… Haydi ya sabah ol, ne olur güneş doğsun artık…
Bildiğim duaları okuyorum. başım hızlıca dönüyor, dönüyor… Uyandığımda öğlen çoktan olmuştu bile. Yaşadığım o geceyi hatırlamıyorum. Bu bir rüya diyordum… Hastalık dahil hangi yaşadığımız gerçek ki? Gelip gidiyorlar, tik tak… Adına zaman diyoruz. Saymayı bilene bir sınav! say say bitmeyecek sandığımız bir sonsuzluk işte. Br yere kadar sayıp bırakıyoruz, saymaktan da usanıyoruz. Hep geleceğe bırakıyoruz karşı karşıya gelip yüzleşmeye varmış gibi…
Hapşu!
Hapşu!
Hapşu…
Saffet Kuramaz