KUDDUSİ, Tariku-l Kur'an Tefsiri
102-TEKÂSÜR SÛRESİ
Mekke’de inmiştir. 8 ayettir.
بِسْمِ اللّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ
1-أَلْهَاكُمُ التَّكَاثُرُ (.Çoklukla övünme sizi oyaladı)
"El-hâküm": Ebû Bekr es - Sıddik, İbn Abbâs, Şa’bî, Ebû’l - Âliyye, Ebû İmran ve İbn Ebi Able (radiyallahu anhum), soru tarzında «أألهاكم» iki hemze ile;
Hazret-i Muâviye (radiyallahu anh) ile Hazret-i Âişe (radiyallahu anha) da yine soru tarzında tek ve uzun hemze ile«ألهاكم»okumuşlardır.
"Oyaladı" diye ifade ettiğimiz ”elhâ" kelimesinin kökü olan ”el-lehvü", kişiyi önem verdiği ve ilgilendiği şeyden meşgul eden şey anlamındadır.
”Tekâsür" de çoklukta yarışmak, çoklukla övünmek, demektir. Mana şöyledir: Çoklukla üstünlük taslamak ve övünmek, sizi Allah’ı zikretmekten ve kalbe bağlı olan ilim, tefekkür ve ibret almaktan ve organlara bağlı olan çeşitli taat ve vazifelerden alıkoydu.
Buradaki ”çoklukla övünmek"ten maksat, mal, mevki, avane ve akrabalar gibi fani dünyaya ait çokluktur.
İlim, ahlâk, sıhhat ve kuvvet gibi âhirete ait şeylerele övünmek ise, övgüye lâyıktır.
İbn Abbâs (radiyallahu anh) dedi ki: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) "Çoklukla övünüş sîzi o kadar oyaladı ki..." Ayetlerini okudu ve şöyle dedi: "Malları çoğaltmak, onu hak olmayan yerden toplamak, hak olan yere vermemek ve kaplarda onu bağlamak (biriktirmek) dir,"
2-حَتَّى زُرْتُمُ الْمَقَابِرَ (.Nihayet kabirleri ziyaret ettiniz)
Malların ve çocukların çokluğu ile övünmek, sizi ölünceye ve kabirlere gömülünceye kadar meşgul etti. Öyle ki; ölüleri bile övünmek için saymak ahmaklığını gösterdiniz. Dünyayı elde etmek için ömürlerinizi heba ettiniz. Âhiretiniz için çalışmaktan ve size önemli olan şeylerden yüz çevirdiniz.
Kimi de şöyle yorumladı: Sizi, evlâd ü iyal Hak teâlâ’nın itaatından alıkoydu ve gaflet içinde ölüp gittiniz.
Bu âyeti Ömer b. Abdülaziz okudu ve: ”Ben kabirler için ziyaretten başka bir şey düşünmem. Ziyaret eden kişi, evine dönerken ya cennete veya cehenneme döner."
Bu söz, dünyadan sakındırmakta, âhirete ve ölüme hazırlamaya rağbet ettirmektedir.
3-كَلَّا سَوْفَ تَعْلَمُونَ -4-ثُمَّ كَلَّا سَوْفَ تَعْلَمُونَ
"(Bundan) sakının. İlerde bileceksiniz. Yine sakının, ilerde bileceksiniz (bu övünmenizin âkibetini)."
Burdaki "kellâ" (sakın hâ) kötülükten uzaklaştırma ve uyarmadır.
Kabirlere vardığınızda dünyada iken mallarınızın çokluğuyla meşgul olup Allah’a itaat etmemenizin akıbetini göreceksiniz.
Taberi bu âyet-i kerime’nin kabir azabının var olduğunu söyleyen görüşün doğru olduğunu ortaya koyduğunu söylemekte ve bu hususta Zir b. Hubeyş’in Hazret-i Ali’den şunu naklettiğini rivâyet etmektedir. Zir b. Hubeyş diyor ki: "Ali (radıyallahü anh) dedi ki: "Çoklukla övünmek sizi kabirlere varıncaya kadar meşgul etti." Ayetleri ininceye kadar kabir azabının varlığından şüphe etmeye devam ediyorduk." Tirmizi, K. Tefsir el-Kur’an, Sûre;: 100, bab: 2, Hadis no: 3355
Bu iki ifadeden biri, kabir azabıyla ilgili, diğeri de kıyamet azabıyla ilgilidir.
5-كَلَّا لَوْ تَعْلَمُونَ عِلْمَ الْيَقِينِ 6-لَتَرَوُنَّ الْجَحِيمَ 7-ثُمَّ لَتَرَوُنَّهَا عَيْنَ الْيَقِينِ
"Hayır hayır... Eğer ilm-i yakın ile bilseydiniz... Andolsun ki o alevlenmiş ateşi mutlaka göreceksiniz. Yine andolsun, onu ayne’l-yakîn ile mutlaka göreceksiniz".
Allahü teâlâ, "kellâ" lafzını bu sûrede tekrar tekrar getirmiştir. Buradaki "kellâ", "zecr" (caydırma) ifade etmektedir ve "Hayır öyle sizin sandığınız gibi değil..."
Eğer siz önünüzdeki kesin şeyi bilseydiniz nitelendirilemeyecek ve gerçeğine varılamayacak şeyler yapardınız. Ama siz cahillersiniz."
Bu,"ilmen yakînen" (yakîn yani kesin olan bir ilim) takdirindedir. İlim, amele (pratiğe) götüren en ileri sebeplerden biridir.
Diğer bir görüş ise;
Buradaki "yakîn" ile, ölüm, diriliş ve kıyamet kastedilmiştir. ( "Sana yakîn gelinceye kadar Rabbine ibadet et"(Hicr, 99)
"Yine yemin olsun onu ayne’l-yakîn" yani müşahede ederek "göreceksinizdir." Çünkü hissedilen şeyleri görerek bilmek, kesin bilgi mertebelerinin en üstünüdür.
"Yemin olsun! Siz Cahimi göreceksinizdir" âyeti bir başka tehdittir.
"Şüphe yok ki aranızda oraya uğramayacak hiç kimse yoktur." (Meryem, 19/71) âyeti gibi.
Orası kâfirler için kalınacak bir yurt, mü’minler için de bir geçit olarak hazırlanmıştır.
Kıraat farkları,
Bütün kıraat imamları fiili, tâ’nın fethası ile (le teravunne..) şeklinde okumuşlardır.
Manası; "Onlar, cehenneme doğru sürülecekler ve böylece cehennemi görecekler" şeklinde olur.
el-Kisai ve İbn Amr;
"Yemin olsun... göreceksinizdir" anlamındaki âyeti "te’: harfini ötreli olarak; " {le turavunne} Yemin olsun size gösterilecektir" diye okumuşlardır. Sizler oraya haşredilecek ve size gösterilecektir, demektir.
8-ثُمَّ لَتُسْأَلُنَّ يَوْمَئِذٍ عَنِ النَّعِيمِ
’’Sonra, yemin olsun ki, o gün size elbette nimetlerden (şükür mü ettiniz, yoksa nankörlük mü ettiniz diye) sorulacaktır.’’
Bu hususta iki görüş var:
Birinci Görüş:
Nimetlerin, sorulacağı kimseler kafirlerdir. Hasan el-Basri, cehennemliklerden başka, hiç kimse nimetlerden hesaba çekilmeyecek. Bunun delili ise;
Rivayet olunduğuna göre, Hazret-i Ebû Bekir (radıyallahü anh), bu ayet nazil olunca, "Ey Allah’ın Resulü, söyler misin, hani seninle birlikte, Ebu’l-Heysem İbn et-Tîhân’ın evinde arpa-ekmeği, et ve olgunlaşmamış hurma yemiş ve tatlı su içmiştik. Bu, kendisinden hesaba çekileceğimiz nimetlerden midir?" dedi. Bunun üzerine Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem), "Bu (hesaba çekiliş), kafirler içindir" demiş ve "Nankörlerden-kafirlerden başkasını cezalandırmayız" (Sebe, 17) ayetini okumuştur.
Ayetin zahiri de bunun delilidir. Çünkü kafirleri, dünyalıklarla övünmeleri, dünyanın lezzetleri ile böbürlenmeleri, onları Allah’a taat ve şükürden alıkoymuştur.
İkinci Görüş:
Bu hesab, hem mü’min, hem kâfir hakkında genel bir durumdur. Bu görüşte olanlar, görüşlerine şu hadisleri, delil getirirler. Ebû Hureyre (radıyallahü anh), Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in şöyle dediğini rivayet etmiştir: "Kulun, kıyamet gününde, hesaba çekileceği ilk şey, nimetlerdir. Binâenaleyh o kula, "Sana beden sıhhati vermedik mi, seni soğuk suya kandırmadık mı?" denilir" Tirmizi, tefsir, 89 (5/448).
Rivayet olunduğuna göre, Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) zamanında bir genç müslüman olur, derken Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem), bu gence, Tekâsür Sûresi’ni öğretir, sonra da, onu bir kadınla evlendirir. O, hanımının yanına girip de, onca çeyizleri ve nimetleri görünce, geri çıkar ve "Ben bunu istemem" der. Bunun üzerine Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem), bunun sebebini sorunca o, "Sen bana, "Sonra andolsun o gün elbet ve elbet size nimetlerden sorulacaktır" ayetini öğretmedin mi? Ben bu nimetlerin hesabını veremem" dedi."
Hulas;
Nimetlerden hesaba çekilme, şükrü terkettiği için, kafir için bir terbîh (kınama);
Şükrünü eda edip, itaatta bulunduğu için, mü’min hakkında, bir şeref bahşetme vesilesidir.
Allah’ın yardım ve tevfikıyle Tekâsür Sûresinin tefsiri tamamlandı.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.