- 431 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Sevgili Sanat-6
Aşkın dansla özgürleştiği an:00.01
Sen gözlerin dolu dolu ağladın mı hiç. Ya da kalbinin derinliklerinde acı yaşadın mı hiç? Eğer yaşamadıysan, onlarca metre yüksekten akan bir şelaleye karşı avazın çıktığı kadar haykır ya da var gücünle vur cama, bileğinden kan tüm coşkusuyla aksa da. Hatta vurunca yumruğu cama, paramparça olan cam, bileğine batıp da canını acıtsa bile hiç korkma! Eğer bunları yapabiliyorsan ‘özgür’sün demektir. İtiraf etmem gerekirse, ben bunları yapmadım, ama ben yazdım. Şunu söylemeden geçemem; Özgürlük kolay kazanılmaz, hele ‘kadın’san bu daha zordur. (ne söz ama)
Martin Luther King “bir hayalim var” diyordu. Her insanın insanca yaşamaya hakkı vardır. Eğer özgürlük için cam kırmazsanız, dünya kara kanla dolup taşar. Eğer dev bir yükseklik özgürlüğünüze engel olmaya çalışıyorsa avazın çıktığı kadar bağırabilmelisin. Ağlamak mı; o sana sonsuz destek verir.
Kimi zaman aşksızlık karşısında, kimi zaman haksızlık karşısında “özgürlük” için direnirsin, vurursun, kırarsın. Unutma ki o an en güçlü sensin, çünkü aşk için, sanat için, özgürlük için yapmışsındır bunu. Bu, direnmedir; bu, dayanmadır; bu, en güçlü olmadır. Korkmamışsın, kaçmamışsın, sinmemişsin… İşte devrim budur, işte özgür kadın budur. (özenerek mi seçmiş bu sözleri ne)
Sevgili Sanat, ağlamandan sonra büyük bir oyuncu çıktı ortaya; kim mi, tabi ki sen! Ne yapsam, nasıl anlatsam bunu; tam olarak anlatamıyorum. Ama sen ağladıktan hemen sonra oyunculuğunla mutluluğu, hüznü, sevinci, iğrençliği, pişmanlığı, kıskançlığı jest, mimik ve taklitlerinle öyle bir anlattın ki, bir saniye bile olsa, gözümü senden alamadım. Bayıldım. İlk kez seni bu kadar içten ve coşkulu gördüm. (her zamanki halim mi diyeceksin) Sanatını bu özgür ruhla o kadar güzel yansıttın ki…
Sevgili Sanat, anlatırken kafama takıldı, neden dudaklarını büzüp bir sağa bir sola oynatıyor, sonra da başını hafiften sallıyordun. Aklından muzipçe bir şeyler mi geçiyordu. Yoksa hayatı “tiye” mi alıyordun. Ben sana gösteririm anlamına bir şeyler mi ima ediyordun. Ya da “şımarmak” mı istiyordun. Artık bu senin hakkın. Sonuna kadar kullan. Şımar öyleyse, zaman zaman şımarmak iyidir. (Yaşasın! Şu an dünyada en mutlu benim!) Dönüp yüzüne, pardon, gözlerine baktım: bakışlarındaki muziplik seni hemen ele veriyordu. (o kadar belirgin mi?) Jest ve mimiklerini o kadar güzeldi ki, bunlara bir şey demezsem, beni mahvedebilirsin; jest ve mimiklerini olağanüstü kullanıyorsun. Şarlo Chaplin seni böyle görse, herhalde hayran kalırdı. (kalacaktı tabi, ben sanatçıyım çünkü) Laurel’le Hardy’yi burada anmadan geçemeyiz. “Şimdi sen benim pandomim yaptığıma da inanmazsın.” Yine bir ses duyar gibi oldum. (o ses kendinsin zaten) Seninle sessiz sinema oyununu oynamak ne keyifli olurdu. (olur, neden olmasın)
Başını güven duyduğun birinin omzuna koyduğun zaman, dünya aşkla dolar. Topuklu siyah ayakkabın ve siyah fileli çorabınla, inadına yerdeki kara kan izlerine basmadan yürümelisin aşka doğru. Peki, burada sanat ne yapsın? Ha, o mu? Onu boş ver gitsin. Aramızda kalsın, geçen gün yine lafımızı ediyormuş. Onlar da sanat mı yapıyorlar diye. Halbuki o farkında değil, moda da bir sanat değil mi? Biz onu yapmaya çalışıyoruz. (sakın, ona söyleme, tamam mı, gerçi bu yaptığımız dedikodu oldu, ama bu dedikodu o bildiğimiz dedikodulardan değil.)
Sevgili Sanat, fotoğrafçılık bir sanat mıdır? Fotoğraf, estetik zevk uyandırmaktan tutun da kalıcılık, yaratıcılık, orijinallik ve evrenselliğe doğru gidiyorsa bu sanattır. (bu durumda vesikalık fotoğraflarımız sanata girmiyor, vah vah!) Ya ebru sanatı? (gerçi adı üzerinde, sanat diyoruz) Tabi ki sanat. Bir de Dada’yı sorayım. Bana bu isim her zaman ilginç gelmiştir. Bu nedenle de Dadacılığı sevmişimdir. (değişik isimleri seviyorsun demek ki) İnsanlığı felaketi sürükleyen savaşa karşı tepki üzerine ortaya çıktıkları için daha çok sevmişimdir. (şiddetin her türlüsüne karşısın demek ki)
Sevgili Sanat, aşkı tam olarak anlatabilir misin? Ben anlatamam. Tutkulu bir dans edelim de, tüm duygularımız kötülüklerden kurtulsun. (ya biz ne olacağız). El alemi boş verelim. Onları düşünürsek, bizim aşktan da, sanattan da vazgeçmemiz gerek.
Sevgili Sanat, bana bir soru sormak mı istiyorsun, hareketlerinden belli de. Okulda öğretmenler bana çok soru sordukları için sorulardan pek hoşlanmam, ama illa soracam diyorsan, sor bakalım. “Sen mi beni daha çok seviyorsun, ben mi seni daha çok seviyorum.” Hımm, yanıt vereyim mi, bilmem ki… (sen bilmezsen ben nerden bileceğim. Eee… Kem küm desem yanıt vermiş olur muyum. “Olmaz!” Amma sert oldu bu yanıt. (iyi oldu) (Artık başka çarem kalmadı anlaşılan.) Yanıt veriyorum: “Lakin…”, “Velakin…”, “Amma velakin…” Tamam mı? Oh be, sonunda yanıt verdim. Bu soruya yanıt vermek ne kadar da zormuş, ateş bastı.
Sevgili Sanat, kendimi hayattan, aşktan, sanattan tatile çıkaracağım. (sanki hayat, aşk, sanat tatile çıkıyor da) Ama sana önce bir soru soracağım, sonra gerisine bakarız. Bu tatil, A) bir ay mı olur, B) iki ay mı olur, C) üç ay mı olur, D) dört ay mı olur, E) beş ay mı olur. (çok fazla oldu, hem şıkların ilk harfleri küçük harfle başlamış) Eee. Ne yaparsın, artık her şeyimiz çoktan seçmeli oldu. Eskiden “Ooo piti piti” tekerlemesi (çocuk oyunları da sanat sayılır mı) ile yapardık bu işi. Belki hâlâ vardır. Artık biz öyle yapmıyoruz; ne de olsa büyüdük.(buna büyümek denirse, içimizdeki çocuk ne olacak) Yine de sonuçlandıramazsak yazı tura atardık. Ne diyorsun yani; tatilden vaz geçeyim mi/geçmeyeyim mi? Her ayrılığın bir kavuşması mı olur, diyorsun?
Sevgili Symi, pardon dilim sürçtü. İlgisi yok tabi! Geçen gün mitolojiye bakarken güzel tanrıçaların doğduğu ada olması dikkatimi çekmişti de, oradan kalmış aklımda. Sevgili Sanat, senin de burada doğmuş olman gerekmez mi? (iltifat, teşekkür)
Sevgili Sanat, Andrea Bocelli ile Jennifer Lopez’in birlikte söylediği “Quizas, Quizas, Quizas”adlı şarkıyla dans ederek özgürleşsek. (cin gibi ya) Biliyorum, tek başına saatlerce dans ediyorsun. (biraz abarttım galiba) Olur mu/Olmaz mı? Sevinsem mi/Üzülsem mi? “Peki”mi? Ne, yanlış anlamadım, değil mi? “Eğer istediğini kabul etmişsem, onu hemen bir çırpıda söylerim. Ne yapıp edip “o anı” kaçırmayacaksın? Suç bende değil! Hakkını kaybettin, üzgünüm!” (yazının bir yerinde bir muziplik yapacağını bekliyordum zaten.) Madem öyle ben de bir muziplik yapayım: Şu yanağına düşen saçını düzeltebilir miyim?
Sevgili Sanat, hayatta aşksız ve danssız bir an bile kalınabilir mi? “Alındım, neden ben yokum?” (Öyle mi, farkında değil miyim acaba?)
Sevgiyle kal.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.