Konuşan Eşyalar 1
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Tam üç mevsim geçmişti üzerinden; aradığında beni, bulabileceğine inanıyor muydu gerçekten?... Sözleri kanun gibiydi bir zaman; yine konuşsa, işe yaramaz olduğumu hissettirmeden. "Başımın üstünde yerin var" dese bana, bozup dimdik duruşumu çıkardım en kuytu ve karanlık köşelerden.
Eskiden öyle değerli kılardı ki beni, dikenli tellerle çevrilmiş küçücük ülkeye benzetirdim kendimi. O, tam ortada durur sancağına sarılan savunmacı nefer gibi yaklaştırmazdı yamacıma kimseleri, ki yaklaşan olursa da dağıtırdı tüm gücüyle düşman kuvvetlerini.
Gezmek en büyük tutkusuydu; arabasız, otobüssüz. Hafta sonları yürürdük birlikte doğayla iç içe... Hele o sonbahar geldiğinde daha bir yakınlaşırdı benimle, yanından hiç ayırmazdı. Eşlik ederdim ben de seve seve. Pazara, çarşıya, markete ve hatta evinden işine, işinden evine giderken bile.. Çoğu zaman birlikte düştüğümüz yollarda başbaşa kalışımız mutluluğumun en büyük sebebi olsa da kalabalığa karıştığımızda illaki karşılaşırdım hemşehri ve arkadaşlarımla..
Ah!... O an işte, vay ki vay benim halime. Bir suçum da yokken üstelik, gözün gözü görmediği hava şartlarında bir çarpışma anı bu sadece "sen misin kafa kafaya tokuşup selamlaşan" diyerek uzaklaştırırdı beni hemen söylenerek. Öyle sinirlenirdi ki tırnaklarını geçirirdi adeta gözlerime delik deşik olacağım sanırdım... Sağlam ve yıllardır bozulmayan sevgimiz sarsılırdı bu darbelerden sonra, içime kapanırdım.
Eh, benim ahbaplarım tanıdıklarım var da onun yok muydu sanki? Gerçi onunkilerin alacaklıymış gibi bakardı gözleri... Aniden ileri itip gözlerine sokarcasına gösterirdi beni, öyle ki kafa göz girişip pata küte saplandığım olurdu sert gövdelerine, tıpkı bir ok gibi.
Bazen unutkanlığının kurbanı olurdum, alışveriş sevdasına. Boynu bükük bir halde somurtup dururdum, yaslanıp mağaza kapısına. Başımdan terler akardı, içim kururdu beklemekten. Hatırlanmak güzel şeydi gelip aldığında beni. Geçici bir unutulmuşluktu bu, sevinirdim kavuştuğuma.
Sokak ortasında birlikte raksettiğimiz günler geliyor aklıma... Bir dokunuşuyla bana Şıkkk!... Şırrakk!... Sevinçten ağzım varırdı kulaklarıma. Ayakkabılarının topuk sesleri de karışınca yağmura, efsanevi bir melodi... Bir mikrofon gibi hissederdim bazen ellerinde kendimi, hani şu tüm bedenini titreterek şarkı söyleyen arabeskçilerin heyecanına karışmış meltem rüzgarlarıyla çırpınıyormuş gibi.
Birbirimizi kaybetmişliğimizde çoktur ama arayıp bulurdu beni ya da ben ne yapar ne eder alırdım soluğu onun yanında. Kaybolmuşluk çok başka bir şeydi, ben hep kaybolur kaybolur sonra yine bulunurdum... Gerçekten unutulmuşluk bir mağaza kapısında ya da pazarda sebze meyvelerin arasında bırakılmaktan çok daha farklıydı. Unutulmak tam anlamıyla yok edilmenin adıydı. Tüm bunların bana hissettirdiği varlığım onun çok yakınındayken, yok edilmişliğimin itirafıydı.
Bir açsa karanlıkta kalan kapımı, bir bulsa beni, bir görsem yardım isteyen gözlerini. Yine yel vurdukça tepeden, dondurucu soğukları ben taşırdım ona hissettirmeden. Korurdum onu en şiddetli yağmurlardan ve yakıcı güneşlerden... Hep yanında olurdum ne zaman isterse, kırılmışlığım olsa da unutulduğum için karanlık bir vestiyerde...
EbRuAsya//
YORUMLAR
Güne gelişini çokça tebrik ediyorum canım.bugun ve yarin çok doluyum. Yine gelicem ve tekrar okuyacağım.
Sevgilerimi bırakıyorum.
Rû //
kolaylaşsın çabucak işlerin çok yorma kendini e mi...
sevgilerimle
Kimi hararetten kimi rutubetten korurken kimi zaman da bir dayanağımız asamız bazen de imaj unsuru aksesuar olur, şemsiye.
Grafoloji uzmanlarına ya da robot resim çizen uzmanlara sorulsa kişinin şemsiyesinde kişiliğinden ibareler bulacaktır muhtemelen.
Bu yazıda ki şemsiyeyi ben kendimce kişinin en yakın arkadaşına benzettim biraz öyle ki o her zaman başımızın üstündedir biz onu kaldırırız var gücümüzle bazen yorar bizi onu sürekli kollamak ama hiç endişemiz de olmaz başımıza gelecek olana atılacağına ve kendini sere serpe göğüs gerceğine…
Ama bazen öyle olur ki unuturuz onu alışverişte eğlencede kendimizi çok iyi hissettiğiniz sıcak konforlu bir yerde, gönül koymaz belki canı sağ olsun iyi olsun der uzaktan şefkatiyle…
Onu asıl üzen herkesin başına üşüşen bir fırtına ortasında kanadı kolu kırılma pahasına ve olanca direncine rağmen
Kendi bencilliğimize kurban etmek olacaktı…
Ah bu şemsiye ne kadar sohbet ehli çıktı böyle çenem düştü benim de :) tebrik ve sevgilerimle
Rû //
net koptu anca gelebildim yanıta...
eskiden üsküdara giderken aldı da bir yağmurdaki şemsiyesi dantelli süslü püslü hanımefendiler var ya:)
işte onların bir de sandal sefaları meşhurmuş... sandalda şemsiyenin en aktif görevi ise karşıdakiyle iletişimi sağlamakmış. hatırladığım kadarıyla eski bir kaynakta şöyle yazıyordu...
sandalda şemsiye eğer ön tarafa doğru hafifçe eğilirse "hoşgeldiniz sefaları da beraber getirdiniz efendim"
biraz daha öne ve aşağı doğru düşürürse kadın şemsiyesini "çok heyecanlandım"
yan tarafa doğru hafifçe az eğildiğinde " ben sana dargınım"
biraz daha eğildiğindeyine yan tarafa tabi "çok kırıldım vallahi"
eğer kadın bütün yüzünü şemsiyesiyle kapatırsa "bir daha yüzümü göremeyeceksin" gibi anlamlara geliyormuş...
benim de çenem düştü.. hazır konu açılmışken yazayım dedim...
çok teşekkür ederim yorumun için...
mutlu geceler
Geçen yıl Denizli'de işe gidiyordum yolda araba bozuldu .Arabayı sağa çektim yola yürüyerek devam ettim. Bir yağmur bastırdı o ara şemsiye de yoktu yanımda. Islandım. İhtiyaç oluyor bazen.
Öyküde ki şemsiye sitemlerinde haklı bence:)
Şaka bir yana Ebrucum her eserinde farklı bir kombinasyonla karşımıza çıkıyor kalemin. Keyifle okuyoruz.
Bu öyküdeki şemsiyeyi adeta canlı bir varlık gibi konuşturmuşsun.
Ki zaten
konuşturma benzetme kişileştirme mübalağa gibi söz sanatlarının bolca kullanıldığı yer yer esprili yer yer hüzün barındıran unutulmak ve kaybolmak temasını bir nesneye ustalıkla giydiren bir çalışma olmuş.
En çok mağaza kapısına takıldım tanıdık geldi bir yerlerden.
Bildiğim şey şu ki,
sen nesirde de, şiirde de çok çok başarılısın. İlerki zamanlarda kitap yapmalı sana.
kutluyorum güne düşen yazını
Tebrik ederim sevgilerimle canım
Rû //
yalnız o aşağıdaki terliği gözden kaçırdım sanma...
anahtaru bendedürr anahtaruu bendedürr
anahtarı saklarım ben de... naber; )
canım şaka bir tarafa ne güzel değerlendirmişsin yazıyı...çok teşekkürlerimle
sevgiler
Günün yazısını ve sevgili yazarı Rû//
Seni tebrik ediyorum
Sevgiler olsun
Rû //
çok teşekkürler sevgili hüzünlü kent
selamlar mutlu akşamlar
Dün akşam işten eve doğru yola çıktım. İstanbul trafiği olağan üstü seyirde arabanın radyosunu açtım.
Sunucu başladı konuşmaya başladı
''Kız arkadaşım akşam eve yemeğe davet etti, İş çıkışı birlikte evine gittik o da çalıştığı için evde yemek yok. Makarna yapaya karar verip mutfağa geçti. Mutfaktan konuşma sesleri gelmeye başladı. Evde bende başkası yok bu kiminle konuşuyor dedim kendi kendime mutfağa doğru yöneldim. Makarnaya söyle diyordu''
-Çabuk piş adam açlıktan ölecek,
''O an ne yapacağımı bilemez haldeydim. Usulca ayakkabımı alıp kaçayım dedim. Sonra ayıp olacağını düşündüğümden bir soru hakkım vardı mutfağa girdim dedim ki! makarna da seninle konuşuyor mu? Allahtan ''hayır'' dedi. Konuştuğunu söyleseydi ayakkabıyı almadan direk kaçacaktım.''
iki buçuk saat kaldığım trafiği unutmuş arabanın içinde kendi kendime gülüyordum.
Şemsiye ve yağmur çok daha güzelmiş
Sevgilerimle,
Rû //
:)) ümmühan iyi fikir verdin bana.... ben eşimin ayakkabıları saklayayım en iyisi:)
çünkü ben makarnanın sesini işitiyorum... çok pişirme ebru diyor bana hamur olurum sonra, fokur fokur kaynarken öyle bir bağırıyor ki ocağın altını kıs taşacağım diyor :))
ben de sakin ol makarnacım bir taşkınlık yapma diyorum :))
Ayy çok güldüm ya... ne güzel yorum yazmışsın canım... çok teşekkür ediyorum...
sevgimle
İddialı ve inatcı bir dönüşe bile varım diyor duygular güzel bir çalışma okurdum kutluyorum saygılar
Rû //
ibrahim bey..
çok teşekkür ederim yorumunuz için...
selam saygımla
Bugün hızlıca okuduğumda, evet güzel birşey anlattı Ebru ama konu neydi acaba diye düşünüp ikinci kez okumaya fırsat bulamamıştım.
Ne güzel bir tercümanlık bu.. "konuşan eşyalar 1" olduğuna göre devamı da var demektir.. işte buna sevindim. Keyifli ve çok farklı bir çalışmaydı.
Sevgili şemsiye bazen kimseye görünmek istemediğimde biraz seni önüme eğer, herkesten saklanırdım. Ama saklanırken sırtımdan hep ıslanırdım. :)
Sevgiler canım Ebru.
Rû //
bu yüzden konuşan eşyalar başlığı son anda karar verdiğim bir isim...
yani çantanın içini tamamen dökmesine izin verir miyim bilmiyorum ama yine de ağzını açık bırakmak adına bu bölüme 1 dedim...
bakalım belki ilerleyen günlerde yazarım...
şemsiye saklanmak için iyi bir araç tabi yağmura dikkat etmek lazım.... ben öykümde yer yer savunma silahı olarak kullandım çok işe yarıyor:))
çok teşekkür ederim yorum için isabella...
kocaman sevgimle
Kimi eşyalar yoldaş olur bize. Yalnızlığımızı giderir, yağmurda, tipide. Konuşuruz, konuştururuz onları; yazarın yaptığı gibi...
Fakat kimi zaman da yük olurlar sadece. Bir yanımıza sığdıramayız onları. Ya önümüzdekilere; ya da arkamızdakilere musallat olurlar, Tıpkı hikayenin kahramanı gibi... :)
Şemsiyeyi yücelten hoş ve yalın bir anlatımdı.
Tebessümle, sevgilerimle, sevgili Rü.
Rû //
Çöp konteynerlerinin yanına bırakılan bir eşya gördüğümde; (bazen tekli bir koltuk olur, bazen ayağı kırık bir sandalye, bir sehpa, küçük bir dolap kimi zaman) içimde bir yerler derinden sızlar. Öyle böyle değil epeyce bir hüzün hissederim.
Örneğin; o koltuğun eve geldiği ilk hali gelir aklıma. Salonda baş köşeye yerleştirilişi. Yanına konulan sehpa ya da ona eşlik etsin diye başucuna konulan lambaderi. Ev sahiplerinin ona sevgiyle bakışlarını, itinayla kullanışlarını düşünürüm.
Sonra eskiyince, bir şekilde ondan vazgeçilince evde bir odadan diğerine ittire kaktıra ve hatta söylenerek sürüklenişi gelir gözümün önüne.
Yeni gelen eşyalar hep öyle baş üstü yaşayacaklar sanırlar. Eskilerin dili olsa da söyleseler keşke onlara;
bir zamanlar onlar da baş tacıydılar...
Güzeldi Ebru'cum
Özlemle okudum😌 şimdi şiire geçiyorum.
Rû //
valla hayranım zaten kalemine, en çok da hissedişine anlayışına...
sizinle aynı penceden bakmak çok hoş bir duygu, olayların gelişine işleyişine...
çok teşekkür ediyorum yorumun için... hep olasın e mi...
sevgiyle
🙂
Derdi ki, balıkçı arkadaş.
Yolun yarısını yürüdün, nerden belli.
Demezsin çay bardağı, Lisanın incebelli. Döner bir arkadaş gibi bakarsın süzülen martıya, güya arkadaştan durur selama.
Bir şemsiyenin insanla bütünleşmesi güzeldi.
Çok saygımla.
Rû //
balıkçı olasım geldi Deniz bey...
teşekkür ederim yorum için...
selam ve saygı ile