- 953 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
KURTULUŞ SAVAŞI VE TÜRKİYE CUMHURİYETİ
Not:(Görsel kağnıyla cepheye mermi taşıyan Türk kadınları.) Bir çok kaynaktan gece gündüz demeden araştırma yaparak kaleme aldığım bu yazıyı sonuna kadar okumanızı ve okutmanızı istirham ediyorum, esenlikli günler diliyorum. O.Ş
1. dünya savaşında her cephede yiğitçe vuruşan Mehmetçik, Çanakkale Savaşında yedi düvele meydan okuyarak düşmana geçit vermedi 250 binden fazla Türk askeri şehit oldu, ardında öksüzler, dul hanımlar, acılı ana babalar, ecdad bırakarak. Düşman durdurulmuş, Çanakkale düşmanlarca geçilememiştir. Savaşın getirdiği yokluk, yorgunluğun üzerinden çok vakit geçmemişti ki Yunanistan İngiltere, A.B.D ve Fransa’nın kışkırtmasıyla ve ekonomik desteğiyle İzmir’den başlayarak bütün Anadolu’yu işgal ederek Bizans’ı yeniden diriltme planları kuruyordu. Samsun da 19 mayıs 1919 da yakılan kurtuluş meşalesi yeni kurulacak Türkiye Cumhuriyeti’nin habercisi gibiydi. Türk-yunan savaşında tarafsızlığını ilan eden İngiliz Birleşik Krallık Başbakanı LIoyd George sözünden cayarak Yunanistan’a el altından askeri tüm malzemelerin gönderilmesi için emir verdi. Yunan ordusuna İngiltere ve A.B.D top, tüfek, mermi, uçak, gemi takviyesi yaptı. Amaçları Türk halkını esir alıp yok etmek, toprakları, doğal kaynakları sömürmekti. Savaşlardan, yokluklardan, kıtlıklardan, isyanlardan bitap düşen, hasta ve yorgun Türk milletine son öldürücü darbeyi vurmak için Yunanlılar hamle etti.
Yunan ordusu Megali İdea düşüncesiyle 15 Mayıs 1919’da İzmir’e çıktı .12.06.1921 de İzmir işgal edildi. Ege ve Marmara bölgesindeki kentler bir bir düşüyordu. Yunan ordusu başkent Ankara’ya 80 km mesafedeki Eskişehir’i 21.07.1921 de işgal etti. Anadolu da halk işgali protesto ediyordu. İzmir, Manisa, Bursa, Bilecik, Afyon, Kütahya, Eskişehir maalesef işgal edilmişti, düşman çizmesiyle kirletilmişti. Kütahya – Eskişehir savaşlarında 30 binden fazla askerimizin firar etmesine rağmen Atatürk kontrollü bir şekilde Ordumuza Sakarya’nın doğusuna ricat (geri çekilme) emri vermişti. Çetin çarpışmalar, çok sayıda ölenler ve yaralılar vardı.
25.07.1921 de karargah Polatlı’ya kuruldu. Yunan donanması Karadeniz’e açılarak 9.6.1921 de İnebolu’yu, 5 Temmuz’da Samsun’u, 19-22.7.1921 tarihleri arasında Sinop ve Trabzon’u bombaladı.
Kuvayı milliye birliklerimiz, ordumuz tekalifi milliye kanunuyla halkın da ekonomik desteğiyle işgale direnip vatanı canla başla savunuyordu. Camilerde din adamları imamlar halkı aydınlatan vaazlar veriyor, vatan sevgisinin imandan olduğunu söylüyorlar. Düşman esareti altındayken beklemenin değil vatan için savaşmanın gerekli olduğunu şehitliğin yüceliğini anlatıyorlardı. Atatürk’ün saygı duyduğu, yakın dostu Mehmet Rifat Börekçi (29 Kasım 1860 - 5 Mart 1941) Ankara’nın yerlisi ve müftüsü, din adamı sıfatıyla, Türk Kurtuluş Savaşı’na ve Mustafa Kemal Paşa’ya önemli destekte bulunan Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk Diyanet İşleri Başkanıdır. Ölmeden önce cenazesi için sakladığı kefen parasını dahi milli mücadele için harcamıştır, vatanseverdir. İngilizlerce hazırlatılan Atatürk’ün ölüm fermanını ret tedip karşı fetvalar yayınlamıştır. İzmir Yunanlılar tarafından işgal edilip Türkler’ e Yunanlılar vahşet ve zulüm uyguladığında,Denizli müftüsü Ahmet Hulusi Efendi düşmanın Türk milletinin namusunu kirletmek için durmayacağını ve Anadolu’nun içlerine saldıracağını bu duruma asla sessiz kalinilamayacagini elde silah namına ne varsa düşmana karşı konulmak için kullanılmasını (silah, kılıç, tara, orak, kazma,sopa) halka anlatarak genel cihat ilan etmiş, silahı olmayanın düşman mezalimine karşı en az üç taş atmasının dini bir lüzum olduğunu haykırmıştır. Vatan isgaldeyken özgür olunamayacağını İslamın Yunanlılarca yasaklanacağını beyan etmiş bu durumda milli mücadeleye destek vermenin, Kuvayı milliye ordusuna destek vermenin elzem olduğunu her yerde dile getirmiştir.
Yunan kralı Konstantin zafer sarhoşu olmuştu yenilgi diye bir şeyi asla düşünmüyordu, hedefinin , başkent Ankara’yı ele geçirmek olduğunu ilan etti. Bu karardan 3 gün sonra 32.07.1921 de Eskişehir’de karargahını kurdu, hedefe çok yaklaşmıştı, Türk milletine son darbeyi vurmak için hazırdı.
Yunanlılar eski ihtişamlı Bizans İmparatorluğunu yeniden diriltmek için her şeyi serbest görüyor, Tanrının İsa Mesih’in yanlarında olduğuna inanıyorlardı. Aksine mağlubiyeti akıllarından bile geçirmiyorlardı. Yunan ordusu İşgal ettikleri yerlerde Türk halkına işkenceler ediyor, camilere doldurulup kurşuna diziyor ya da yakarak, katliam yaparak Türklere vahşeti yaşatıyorlardı. Ağaçları kesiyor, ekinleri yakıyor, içme kuyu kaynaklarını zehirliyorlardı. Şehirleri, kasabaları, köyleri yakıp yıkarak harabeye çevirmişlerdi. Alaşehir’den İzmir’e kadar bütün yerleşim yerlerinin yüzde ellisinden fazlası Yunanlılarca imha edilmişti. Grek askerler o kadarına canileşmişti kendi aralarında iddiaya girerek masum hamile Türk kadınların karınlarını süngüyle yarıp kız mı erkek mi diye bakıp katliamlarına yenilerini ekliyorlardı, namuslara ilişip kirletmek için fırsat kolluyorlardı. Doğu Anadolu’da Ermenilerin Müslüman Kürt ve Türk halkına yaptığı zulmün aynısını Türklere uyguluyorlardı. Türk askeri tarihin hiçbir döneminde savaş meydanında mertçe savaşmış, insan onuruna yakışmayan hiçbir şeyi hiçbir halka reva görmemiştir, işkence ve katliam asla yapmamıştır.
Yunan halkı bu zaferlere çok seviniyor içkiler içerek, kiliselerde şükran ayinleri yaparak önünde tir tir titredikleri, diz çöktükleri, boyun eğdikleri Türkleri yenmenin coşkusunu yaşıyorlar. Çanlar hiç durmadan çalınıyor, halk sokaklara dökülüp kutlamalar yapıyordu. Savaş tanrıları Zeus ve Ares’e de dua ediliyordu. Atina’da 19.07.1921 de 101 pare top atışı yapılıp zafer kutlandı. Yunan halkı yardım ve desteklerinden dolayı İngiliz elçiliğine giderek şükran ve tebriklerini ilettiler. Gazeteleri Türkleri Anadolu da yenip büyük zafer kazandıklarını yazdılar.
Doğu cephesinde Rus ve Ermenileri geri püskürtmüş olan, Milli savunma bakanı Fevzi çakmak paşa Yunanların tasallutu karşısında başkentin Ankara’dan Kayseri’ye taşınmasını teklif etti.
- Atatürk,Namık Kemal’in şiirini okuyup,"Vatanın bağrına düşman dayamış hançerini
Yokmuş kurtaracak bahtı kara mâderini"
"Vatanın bağrına düşman dayasın hançerini
Elbet bulunur kurtaracak bahtı kara mâderini" diyerek ümidini, korkusuzluğunu ilan etti. Türk halkını sehpadan almayı üzerine görev bildi. Atatürk meclisten 3 aylığına geçici olarak bütün yetkileri alıp takım elbiselerini çıkarıp askeri üniformalarını giydi ve ordunun başına başkomutan olarak geçti. Böylece dünya tarihinde eşine az rastlanan bir olayı gerçekleştirdi kahramanca. Düşman Polatlı’ya kadar savunmamızı yara yara ilerliyordu.
Mecliste bazı milletvekilleri mevcut şartlarda savaştan galip çıkmamızın zor olduğunu bu yüzden İngiltere veya A.B.D (Amerika) gibi devletlerin himayesinde barışçıl bir manda devleti olmanın gerektiğini söylüyorlar, İstanbul’da padişah İngiliz kuşatmasında saltanatının derdinde, İngilizler din yoluyla fitne çıkarıp ilk fırsatta Atatürk’ü devirmeyi planlıyorlar. Yokluk, kıtlık, açlık, bitmeyen savaşlar, 10-15 yıl süren askerlik, moralsizlik, iç isyanlar, savaşı kaybetme ihtimali bütün bunları çözümleyerek özgür Türkiye Cumhuriyetini kurmak kolay olmadı. Anıtkabir deki müzeden tarihi belgeler daha detaylı incelenebilir. Atatürk, “Tarihini bilmeyen milletler, yok olmaya mahkumdur.“ der.
Atatürk meclistekilere hitaben,«Efendiler, zavallı milletimizi esir etmek isteyen düşmanları mutlaka yeneceğimize olan güven ve inancım bir dakika olsun sarsılmamıştır. Şu dakikada, bu kesin inancımı yüksek hey’etinize karşı, bütün millete karşı bütün dünyaya karşı ilân ederim.» 05.08.1921
Atatürk’e, Ordu yok dediler kurulur dedi, Para yok dediler bulunur dedi, Düşman çok dediler yenilir dedi. Ve tüm dediklerini oldu. Yok edilip, tarih sahnesinden silinmek istene Türk milletini adeta idam sehpasından aldı. “Hattı müdafaa yoktur, sathı müdafaa vardır. O satıh bütün vatandır” diyerek çekilme kararını düşmanın ikmal tedarikini zorlaştırmak savaşın kaderini belirleyerek zafere ulaşmak istiyordu. Düşman için geldikleri gibi giderler dedi. Kahraman Mehmetçik önünde çil yavrusu gibi ardına bile bakmadan kaçışan Yunan mezalimini Allah Allah diyerek vatandan sürüp çıkardı ve İzmir ‘de 9 Eylül 1922 de denize döktü. Atatürk büyük devletlerin piyon olarak ileri sürdüğü Yunanlıları değil emperyalist vampir 7 düvele karşı zafer kazanmıştır. Türk milletinin sevgisini kazanarak kendi saltanatını değil Cumhuriyeti ilan etmiştir. Anadolu’yu edebi Türk yurdu yapmıştır. Zafer hayalleriyle gelen, erken kutlamalar yapan düşmanın sevincini kursağında bırakmış Yunanlılar mağlup olmuş, savaşta son sözü Atatürk söylemiş ve noktayı koymuştur. Bu hezimet Yunan tarihinde "Küçük Asya Felaketi" adıyla yazılmıştır.
Mustafa Kemal Paşa: “Savaşmak istemedik, davamızı görüşme yoluyla çözmek için her yola başvurduk. Barış istememizi zaafımıza yordular. Sonuç alamadık. Vatanımızı kurtarmak için silaha sarıldık. Bu dehşeti atlattıktan sonra, bir gün Yunanlıların da gerçekleri anlayacaklarını ve dost olacağımızı düşünüyorum. Çünkü bizim insanımız kinci değildir, barışın değerini bilir. Barıştan güzel ne var?” dedi.
Yunan Ordusu geri kaçıyordu. 2 Eylül 1922’de, Yunan general, subay ve erlerinin bir bölümü Uşak’ta teslim olmuştu. Esir alınanlar içinde Yunan Ordusu Komutanı ve Başkomutanı Trikopis vardı. Trikopis’i Mustafa Kemal Paşa’nın yanına getirdiler. Gazi Paşa, esir generalleri ayakta karşıladı. Birer çay ısmarladı, sonra Trikopis’e sordu: “Bu iş nasıl oldu?” Trikopis başını önüne eğdi. Mustafa Kemal: “Üzerinize düşen vazifeyi yerine getirdiğiniz için rahat olunuz. Artık bizim misafirimizsiniz. En büyük komutanlar için de esirlik mukadder olabilir”, dedi.
Trikopis, Türk topçusunun mükemmel oluşundan, kendi ordusunun çaresizliğinden, yaverinin bile kendisini terk ettiğinden söz etti. İntihar düşüncesinde olduğunu ima ediyordu. Mustafa Kemal: “Kendi vicdanı ile ilgili bir konudur, biz karışamayız” dedi ve İsmet Paşa’ya (İnönü), “Komutanlar sanırım istirahat etmek isterler.” dedi. Trikopis: “Eşime sağ olduğumun bildirilmesini isterim. Kendisi İstanbul’da.” Başkomutan Mustafa Kemal Paşa, İsmet Paşa’ya: “Gerekeni yapın”, dedi. Yunanlı generaller, Mustafa Kemal Paşa’yı derin bir saygı ile selamlayıp ayrıldılar. 15 bin Yunan esir daha sonra iade edildi. 1071 de Anadolu’nun kapısını zaferle Malazgirt’te açan Alparslan Bizans komutanı R.Diyojeni yenip onu affetmiştir. Eğer sen savaşı kazansaydın diye sorduğunda ise Diyojen Alparslan’a seni öldürürdüm cevabı vermiştir.
Atatürk, 10 Kasım 1938’de ebediyete intikal etti. Çanakkale’de savaştığı ANZAK Kolordu komutanı İngiliz General Birdwood, savaş sonrası İngiltere’de Mareşal yapılmıştı. General Birdwood, 21 Kasım 1938’de Atatürk’ün Ankara’da yapılan cenaze töreninde, ayağı şiş olduğu halde, üniformasıyla ayakta Mustafa Kemal Paşa’yı selamlıyordu. Esir alınan Yunan General Trikopis, Atatürk’ün ebediyete intikal edişinden sonra, her yıl 29 Ekim’de Selanik’teki Türk Büyükelçiliği’nde Atatürk büstü önünde, ölünceye kadar her yıl saygı duruşunda bulundu.
Halide Edip, Ruşen Eşref Ünaydın ve Binbaşı Kemal Bey otomobille ilerliyorlardı. Binbaşı birden şoföre, “Dur!” diye bağırdı. Binbaşının dikkatini, esir bir Yunan subayını geriye götüren bir asker çekmişti. Asker yayaydı, Yunan subayı ise eşeğe binmişti. Asker binbaşıyı görünce selam verdi. Yunan subayı eşekten indi. Binbaşı: “Kim bu?” diye sordu. “Bir esir.” “Nereye götürüyorsun?” “Geriye, Alay karargâhına.” Binbaşı kızdı. “Ulan sen bunun seyisi misin, hizmet eri misin? Hayvana sen bin o yürüsün.” Asker, tertemiz bir duyguyla: “Hiç olur mu komutanım, o şimdi ocağından kopmuş bir gurbet adamı, misafir, bana emanet.” Binbaşı gözlerinin dolduğunu belli etmemek için başını çevirip, şoföre: “Yürü” diye bağırdı. İşte Kahraman, şanlı Mehmetçik budur.
Tarihi eski, dünyada ilk sistemli orduyu kuran Türk milletinin askeri ordusu da merhametliydi.
10 günde her gün yaklaşık 40-45 km atla ve piyadelerle düşmanı önüne katıp kovalayan Türk ordusu 9 Eylül 1922 de hayalleriyle birlikte Yunanlıları denize döktü.
İzmir’in düşman işgalinden kurtulduğu 9 Eylül 1922’de Hükümet Konağındaki Yunan bayrağını indirip yerine ayyıldızlı şanlı Türk bayrağını göklere yükseltenlerden biri de vatansever, süvari çavuş Mehmet Raşit Nazlı, lakabı Kürt Reşo’dur. Büyük Taaruz sonrası İzmir’e ilk giren askerlerden olan Mehmet Raşit, Diyarbakır, Ergani’lidir. Gururluydu, sevincini vatanın her köşesinden gelen Türk asker arkadaşlarıyla paylaştı, sarıldılar sevinçten ağladılar, İzmir’i Yunanın elinden almışlardı, düşmanı yenmişlerdi, mutluydular. Allah’a zafer nasip ettiği için gözyaşlarıyla şükür ettiler. Türk ve Kürt’ün bu topraklarda yüzyıllardır kardeşçe yaşadığını asıl düşmanın emperyalistler olduğunu haykırır gibiydiler. 1972 de vefat eden gazi Mehmet Raşit Nazlı’nın oğlu 08.12.2011 tarihinde babasının istiklal madalyasını törende alıp şerefle göğsüne takmıştır.
Memleketimizin düşman elinden hangi şartlarla kurtulup, kurtuluş savaşının nasıl kazanıldığını, cumhuriyetin nasıl kurulduğunu çok iyi bilmemiz gerekir. Eğer bunları bilmezsek, okumazsak, aktarmazsak Cumhuriyetin ne demek olduğunu ve değerini asla anlayamayız. Ülkemiz için mücadele veren tüm şehit ve gazilerimizi rahmetle, saygıyla anıyorum. Mekanları cennet olsun, Cumhuriyet Bayramınız şimdiden kutlu olsun.
Not: Bir çok kaynaktan gece gündüz demeden araştırma yaparak kaleme aldığım bu yazıyı sonuna kadar okumanızı ve okutmanızı istirham ediyorum, esenlikli günler diliyorum. O.Ş
Araştırıp Yazan Orhan ŞENTÜRK