- 386 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Tilki kümese bekçi yapılırsa
Tilki kümese bekçi yapılırsa
Güven. Ne çok dile gelmek ister bu tek kelime. Bazen acı dolu bazen gurur dolu sözleri vardır söyleyecek. Geçen süre içerisinde ne çok yaşanmışlıkların öznesi yüklemi olmuştur kim bilir?
İnsanoğlu ilk güven duygusuyla anne karnında tanışır aslında. Kendisi için güvenli sayılan o ortamdan çıkmak istemez bir rivayete göre. Dışarıda kendisini koruyacak bir melekleri olduğuna inandırılsa da dünyaya geldiğinde kendisine güven veren bağın kesilmesiyle birlikte koparır yaygarayı. Ta ki söylenen meleğin kokusunu ve sesini tekrar duyana kadar.
Kokusuna kurban olduğum annem. Rabbimin bana verdiği meleğim. Ne çok güven verdin bana. Dağ gibi arkamızda hissettiğim babam. Güvenmeyi güvenebilmeyi siz öğrettiniz bana. Böylesine güven veren bir ocaktan her türlü olumsuzlukta bile dimdik ayakta kalabilen ben.
İnsanın kendisine olan güveniyle alakalı mıdır bilmem ama etrafıma hep güven duyarak baktım. Nasıl bakarsan öyle görürsün derler ya tam da öyle oldu. Şansım yaver gitmiş olabilir de. Bu duygunun yoğunluğu ile atıldım hayata. İnsanın kendine olan güveni, büyük işlere girişmenin ilk şartıdır aslında. Büyük işleri hayal ettiren, adım attıran, yürütülmesi için muazzam çabalar verdiren insandaki hep o duygudur. Başarı bu noktada kaçınılmaz olur çoğu zaman.
Çağın birçok hastalığından biri de güvensizlik keza. Çok daha uç noktada bir şey söyleyeyim sizlere; güvensizlik tedbir amaçlı kuşanılan bir kalkandır kimilerine göre. Bu hastalıklı hal, akabinde başarısızlıkları, ardından yıkımları ve kaçınılmaz büyük mutsuzlukları beraberinde taşır.
Neden özleriz ki eski günlerimizi?
Yokluklar sıradanlıklar neden özlenir ki?
Alamadığımız giysilerin, aklımızda kalan oyuncakların, çok isteyip de yiyemediğimiz çikolataların yılları neden aranır ki?
Ucu açık sorular bunlar. Tüm eksikliklerimize rağmen küçük topluluklarda, güvenli ilişkiler örerek büyümenin hazzını yaşadığımızdan olabilir mi? Şimdilerimize baktığımda, çocuklarımızın böylesi mutlulukları yakalayamamalarına üzülüyorum açıkçası.
Güven duyulan küçük guruplardan uzaklaşıp, kimin eli kimin cebinde belli olmayan, büyük insan guruplarında yaşamanın getirdiği tedirginlikleri hiç duymuyorum demek abesle iştigaldir. Zamanın amansız akışını durduramayıp, köyden çıkıp şehirli olma arzumuza yenik düştüğümüze göre, şimdi nasıl davranmalıyız sizce? Sosyalliğimiz içerisinde güvendiğimiz dağlara karlar da yağabilir. Ya da bazı durumlarda H. Truman’ın dediği gibi tilkiler kümesleri iyi tanıyor diye bekçi yapılırsa tüm bu olumsuz sonuçlar derinden yaşanır. Bunlar belki de yaşam içerisinde çok daha güçlü olmamıza vesiledir. Yaşarken öğrenmek böyle bir şey işte.
Köyde büyüyen gelişen güven, şehirde değersizleşmenin acılarını yaşatır insana. Güvenin sahip çıkılmadığı ortamlarda çocuklarımıza bu elzem duygu nasıl verilebilir ki? Onlara güven yerine “aman sakın kimseye güvenme” diye yolcu edilen çocuklar, gençler çeşitli vesilelerle bir araya geldiklerinde birbirlerine nasıl bakarlar hiç düşündünüz mü? Böyle bir bakış açısıyla büyüyen genç, en çok güvenmesi gereken eşini nasıl bulabilir ki? Güvenden uzak oluşturulan ailelerin kısa ömürlü olmasına şaşırmamak gerek. Ya da büyük emekler verilerek gelinen iş hayatında, aynı ortamdaki iş arkadaşına, ortağına nasıl güvensin ki? En çok güvendikleri öyle demişti ya!
Çocuklarımızı yetiştirirken iyi diyerek ne çok yanlışlar yaparız bilmeden, istemeden. Bunlardan biridir işte her şekilde güvensizliği aşılamak. Ailesi tarafından böyle yetiştirilen her bireyin yalnızlaşması kaçınılmaz olur. Yalnız insan ise sosyalleşemeyen insandır. Her başarılı insanın arkasında birçok etken vardır ama kendisine olan güven her şeyin önündedir.
Ne güzeldir yaradana sorgusuz sualsiz güvenmek.
Ne güzeldir Muhammedül Emin’in (S.a.v) ümmeti olmak. Onun gibi çevremizde güvenilir kişi olarak anılmak bu kısacık ömrümüzde geride bırakılan en büyük onur ve hoş sadâ olsa gerek.
Vildan Poyraz Coşkun
10.12.2017
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.