- 651 Okunma
- 1 Yorum
- 4 Beğeni
Geriye....
Daha dün gibiydi...
Onca zaman geçmiş o günlerin üzerinden. Her şey o kadar berrak iken şimdi her şey o kadar girift...
O günler sanki düşler ülkesiydi. Yaşandı ve bitti.
Hatırlarsın o günlerden kurduğumuz öbek öbek düşleri.
Yarınlar çok güzel olacaktı...
Yarınlar...
Yarınlar geldi geçti...
Yeni gelen zaman, o hayalini kurduğumuz düşlerdeki gibi zarif ve düzgün değil.
Bugünleri ansızın olsun unutmak istiyorum. Sabahın seherinde tenimize vuran rüzgarları yeniden yaşamak geliyor içimden.
Nefes alıp verirken gelmeyen zaman yokmuş. Ne zamanlar geldi geçti de sabahın alaca karanlığında aldığım lezzeti alamadım. Belki çocuksu düşlerdi de ondan...
Otuz yıl öncesi gibi gelmek istiyorum yine sana... Doyumsuzca sokulmak istiyorum o sıcak tek katlı kollarına.
Hayat çok enteresan. Geleceği düşleyerek yaşıyorsun ama hep geçmişi arıyorsun. Ben arıyorum.
Bugünleri yaşamak mı? Bilmem! Bu günleri emanetçi hissiyatıyla yaşıyorum. Bir huysuz oluyorum bir de huzursuz oluyorum.
92 pazartesi sabahı, aylardan eylül... Ve sonrası ne çabuk geçmiş yıllar. Koskoca yirmi dokuz yıl. Sarı renkli minibüs önüne gelen her şeyi öğütmüş değirmen taşı misali.
Gecenin tam orta yerindeyim. Her ne kadar sigara tüttürmeyi bilmesem de, bir sigara eşliğindeymişcesine yaşananları düşünüyorum. Yaşadıklarımı düşünüyorum. Önceki günü, dünü ve bugünü... Önceki günde kalıyorum. Belli belirsiz bir tebessüm yayılıyor çehreme. 92 bahar sabahındaki gibi bir çocuk geliyor gözlerimin önünde. Denizi görmemiş ama kırların efendisi... Sanırım bir çocuğun düşlerindeki en önemli renk de bu olmalı.
Renkleri sayıyorum. Sarı kırmızı; mavi yeşil... Ana renkler, ara renkler diye sayıklıyorum. Bir iki derken hayatın rengini düşünüyorum o günlerden kalan her neyse.
Kalan da var mı bilmiyorum.
Düne geliyorum. Dünü içinde kayboluyorum. Renkleri kaybediyorum. Her şey siyah ve beyaz sanki. Ortası yok yaşananların, yaşadıklarımın, yaşadıklarınızın.
O günlerde bugünlere geldiğinde... Hayatın gri tonuyla tanışıyorsun. Renkler yok. Ne siyahsın ne de beyaz...
"Artık demir almak günü gelmişse zamandan
Meçhule giden bir gemi kalkar bu limandan." diyen Yahya Kemal Beyatlı’yı düşünüyorum. Sonra kendi hayatımda gidenleri ... Ne çok uykuya dalan var. Bir daha uyanamayan ne çok sevdiğimiz. Gelen günler iyi olsaydı sevdiklerimiz de yanımızda olmaz mıydı?
Her gelen yeni günü bahar neşesiyle beklemek koca bir masal... Eğreti.! Gökler ile yer yüzü birleşse böyle eğreti durmaz.
Zaman arsız olmuş. Geçmişin de üzerini örtmeye çalışıyor. İlkbaharda ve yaz aylarında doyumsuzca yaşadığımız kırikindi yağmurları da değiştirme gayretinde.
İklim, deniz , hava hepsi esaret altında. Günlerin eğlencesi, denizlerde salya salya üzerimize geliyor.
Zaman değişti. Zaman her şeyi değiştirdi.
Ben de değiştim. Öbek öbek düşler kurduğum zamandan da mekandan da uzaktayım. Gitmek istiyorum onca güzelliği yaşadığımız yere. Sanki bedenimin ve ruhumun önüne görünmez prangalar koymuşlarda yol almaya alıkoyuyorlar.
Biliyorum yine saracaktı beni çok katlı olmayan tek katlı yüreğiyle. Götürecekti beni gideceğim yere...
Ah zaman! Ah insanlar! Ah teknoloji... Neleri neleri kaybetmişiz. Kazandıkça bir kılcal damarımız daha gitti.
Güzel şeyler... Sanırım her şey " Önden giden atlılar " ile gitti.
Geriye mi?
Eskimiş sen,
Köhnemiş ben,
Ve duyarsız milyonlar kaldı...