- 277 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
DUANIN DEĞERİ VE DOĞRU BİR ŞEKİLDE DUA ETMEK
Kovulmuş Şeytandan Rabbime Sığınırım
Rahman ve Rahim Allah’ın Adıyla
“De ki: ’Duanız olmasaydı Rabbim size değer verir miydi?” (Furkân Suresi 77. Ayet)
Dua ettiğiniz için Allah katında değerli olursunuz, duanız kabul olduğu için değil.
Kuran’a göre dua "kulun bütün benliğiyle Allah’a yönelmesi" ya da "gücü sınırlı ve sonlu bir varlık olan insanın, sınırsız ve sonsuz bir kudret karşısında acizliğini kabul ederek yardım dilemesi"
şeklinde tanımlanmaktadır. Dua, mutlak aczin dil ile Allah’a ikrarıdır. Ve ibadet kastıyla yapılır. Allah musibetleri kullarına gösterişten uzaklaşmaları, tövbe etmeleri, dua ile yakarışta bulunmaları ve ibadet etmeleri için yollamaktadır. Düşünün bir musibet sizin karşınıza çıkıyor ilk aklınıza yardım istemek için o anda gelen kişi kim oluyor? İlk aklınıza gelen Allah oluyor ve Allah’a dua ediyorsunuz. Elçi Yunus’ta Allah’ın kendisine verdiği görevi yerine getirmemiş sonrasındaysa bir balık onu yutmuş ve pişman olup tövbe ederek duada bulunmuştur. Bu durum Kur’an’da şöyle geçmektedir:
"Balık sahibinide; hani O, kızmış vaziyette gitmişti ki; bundan dolayı kendisini sıkıntıya düşürmeyeceğimizi sanmıştı. Karanlıklar içinde: "Senden başka ilah yoktur sen yücesin, gerçekten de ben zulmedenlerden oldum" diye çağrıda bulunmuştu.(Enbiya Sûresi 87. ayet) . Müşrikler ise, çıkarları için başları sıkıştığında dua eder. Materyalist bakış açıları dualarında da değişmez. Dua, onlar için her zaman yaşadıkları bir menfaat ilişkisidir.
“Onlar gemiye bindikleri zaman, dini yalnızca O’na ’halis kılan gönülden bağlılar’ olarak, Allah’a yalvarıp yakarırlar. Ama onları karaya çıkarıp kurtarınca, hemen şirk koşarlar.” (Furkân Suresi 77. Ayet)
Müşrik, toprağa ayak bastığında kendini güvende hisseder. Ama gemide ve uçakta bu güven hissi oluşmaz. Hastalandığında, maddi imkânları azaldığında, zora düştüğünde de kendini güvende hissedemez… Oysa dua bunlar için Allah’a yalvarmak değildir.
Dua eden mümini ve duasını, Allah katında değerli kılan, hiçbir şeye gücü yetmediğini bilmesidir. Gönülden boyun eğmesidir. Mutlak fakir olduğunu kavrar ve Ganiyy olan Allah’tan ister. Değerimiz fakir olduğumuzu bilmekte, anlamakta saklı. Fakir olduğunu bilen duasıyla maddi ve manevi zengin oluyor ve Allah o kula değer veriyor. Müşriklerse sadece istiyor, daha çok dünyayı istiyor o kadar.
Bazıları "dua ediyorum, ama kabul olmuyor! “ diyorlar bunun sebeplerini aşağıdaki gibi 10 maddede sıralayabiliriz.
1- İstemeyi bilmiyorsun. Kur’an’a göre nasıl dua edileceğini bilmiyorsun.
2- Sadece istediğinin verilmesi için dua etmenin, Kur’an’da anlatılan dua olmadığını bilmiyorsun.
3- Duanın bir ibadet olduğunu bilmiyorsun.
4- Başın sıkışınca dua ediyorsun.
5- Din adına bildiğin yanlış bilgilerin etkisi altında dua ediyorsun.
6- Genelde dünyalık şeyler için dua ediyorsun.
7- Allah’a yalvarıp istediğini almayınca sırtını çevirmek, dua etmek değildir.
8- “De ki: "Sizin duanız olmasaydı Rabbim size değer verir miydi?” (Furkan 77)
Sana değer verilmesinin nedeni dua etmen. İstediklerin verildiği için değil, her şeyi sadece Allah’tan istediğin için değerli olursun. Değer, beşere dilencilik yapmadığın için veriliyor. Sense sadece verilsin diye dua ediyorsun. Duadaki anlam başka, senin fiilin başka!
9- Her şeyi Allah bilir. Sen her şeyi çok iyi bilir gibi dua ediyorsun. İstediğin şeyin sana ne katıp, senden ne eksilteceğini Allah bilir; sen bilemezsin. ( Allah’ı tenzih ederiz )
10- Allah’a güvenmiyorsun. Allah’a teslim olmuş değilsin. Allah’a tevekkül etmiyorsun. Yoksa der miydin hiç “Dua ediyorum ama kabul olmuyor ?"
"Allah Teâla hazretlerinin doksan dokuz ismi vardır, yüzden bir eksik. O, tektir, teki sever. Kim bu isimleri ezberlerse cennete girer.” (Buhârî, Daavât 68; Müslim, Zikir 5, (2677); Tirmizî, Daavât 87, (3502).)
Mümin, ezberci değildir. Mümin; anlayarak, bilerek, isteyerek ve gönülden iman eden Müslümana denir. Mümin, Allah’ın isimlerini cennete girmek için öğrenmez. Mümin, Allah’a birtakım menfaatler için kulluk etmez. Mümin, Var edenin, Yaratıcısının sıfatlarını tanımak ister. Çünkü Rabbi, insanı muhatap kabul etmiş ve ona, elçiler ve kitaplar göndermiştir. Mümin’in amacı Rabbini tanımaktır.
Gelenekçiler, Allah’ın isimlerini bir çırpıda sayıverir. Ama hiçbir ismin anlamını bilmezler. Dünyevi istekleri için dua ederken bu isimleri ezberlese duasının kabul edileceğini düşündüğünden Allah’ın isimlerini ezberler. Gelenekçiler şirk, enaniyet ve kibirden kurtulmak amacıyla, Allah’a, Mutahhir ve Müzekki isimleriyle dua etmezler; çünkü Napolyon formülüne tabidirler.
Başka birinin duasının Arapça metnini ezberleyip okumak, Allah’a dua etmek demek değildir. Duanın kelime anlamlarından ikisi; çağırmak ve seslenmektir. Allah’a bir şeyler söylüyorsun, Allah’ı imdadına yetişmesi amacıyla dua ederek çağıracaksın ama ne söylediğini bilmiyorsun.
Bilmediğin şeyi neden Allah’a söylüyorsun?
Dua ederek Allah’tan bir şey isteyeceksin değil mi?
Bunun için dua etmiyor musun?
Bir insan, Allah’a ne dediğini bilmiyorsa, Allah’tan nasıl bir şeyler isteyebilir ki?
Yüzyıllardır insanlara böyle dua etmeyi öğreten insanlara nasıl hâlâ âlim ve evliya denebilir ki?
“De ki: "Sizin duanız olmasaydı Rabbim size değer verir miydi? “ (FURKAN Suresi 77. Ayet)
Bir kulu, Allah katında değerli kılan şey, anlamadığı Arapça metni ezberleyip söylemesi midir yoksa mutlak aciz ve Allah karşısında, mutlak fakir olduğunu kendi lisanıyla Allah’a söyleyerek her şeyi O’ndan istemesi mi?
Hangisi?
Uydurulmuş ve anlamsız gelenekçilerin dini mi, yoksa Kur’an’daki İslâm mı?
Kur’an’daki İslâm, insanın manevi dünyasına Nur saçar, Nur ile kuşatır ve aklını kullanarak Allah’a kulluk etmesine vesile olur.
Gelelim Fatiha Sûresi’nin son ayetine
“Kendilerine nimet verdiklerinin yoluna, gazaba uğrayanların ve sapmışlarınkine değil.” (FATİHA SURESİ 7)
Gelenekçilere göre, Fatiha Suresinin son ayeti, Hristiyan ve Yahudiler hakkındadır. Bu yüzden ayeti hiç üzerilerine almazlar.
Yüzyıllardır kimin toprakları işgal ediliyor?
Kimin çocukları öldürülüyor?
Kimin kadınlarına tecavüz ediliyor?
İslâm Birliği olmadığı için gövdesinden koparılan başlar kimin başı?
Zillet içinde yaşayan ümmet, hangi ümmet?
73 değil maalesef 1073 fırkaya ayrıldığı için, Allah’ın, kâfir ordularıyla tepesine azap yağdırdığı ümmet hangi ümmet?
Kuran yerine Buhari’nin hezeyanlarını İslam zannedenler mi daha çok yoldan çıktı; yoksa Yahudiler mi?
Elçi Kuran’da, Kuran’ın ümmeti tarafından terk edileceğini söylüyor.
“Ve elçi der ki: "Rabbim gerçekten benim kavmim, bu Kur’an’ı terk edilmiş (bir kitap) olarak bıraktılar." (Furkan 30 )
Bu başınıza gelenlerin nedeni Kuran’ı terk edip, Buhari ve Müslim’e uymanız olabilir mi?
Onlar “ihtilafta Rahmet var” dedi. Siz de kabul ettiniz. Allah, Kuran’da, “sanki birbirlerine kenetlenmiş bir bina gibi saf bağlayarak çarpışanları sevdiğini” (Saff 4) size bildirdi.
Allah’ın sevdiği ahlakı değil yalancı hadis imamlarının hurafelerini tercih ettiniz.
Acaba bu tercihinizin bedelini ödüyor olabilir misiniz?
Kuran’ı, Müslümanlardan başkası okumaz. O ayetler sizden bahsediyor. Yazılanlara iftira diyebilmeniz için 300 yıllık tarihi inkâr etmelisiniz. Bir zamanlar, Müslümanların halifesi, tek bir mektup yazar ve kâfiri dize getirir; ordusunu savaşa dahi sokmazdı. Şimdi son yüzyıla bakın. İngiltere, ABD, Rusya, Fransa, İtalya ve Çin İslam ülkelerini işgal ettiler ve sömürgeleştirdiler. Allah, azabına kâfir milletleri vesile kıldı. Çünkü Kuran terk edildi ve ümmet atalarının dinine iman etti. O ayet “sizden öncekiler böyle yaptılar, siz de onların izinden gitmeyin” diye indirildi. İbret alınması, aynı hatanın tekrarlanmaması için uyarı olarak indirildi. Ehli kitapla ilgili ayetler, ehli kitaptan daha çok Müslümanları ilgilendirir. Asıl muhatap Müslümanlardır.
Hristiyan ve Museviler Kuran okur mu?
Allah’ın yolundan saptığı için gazaba uğrayanlar sizsiniz.
Anlamazlıktan gelmeyin.
Cüz ve zikir dağıtmaksa duanın mahiyetini anlamamaktır. Düşünün bir hastalığınız var doktor size bu hastalık için ilaç veriyor. Bir kutusu 30 tablettir. Bu tabletlerden bir tanesini siz kullanıyorsunuz geriye kalan 29 tableti başkalarına dağıtıyorsunuz. Bu ilaçla iyileşebilir misiniz? İyileşemezsiniz. İşte Kur’an’da 30 cüzdür. Bu da aynı şekildedir. Bir cüzü siz okursanız bir tanesini okumuş olursunuz. Kur’an kalplere şifadır. Bu sebeple insan Kur’an okuduğu zaman ayetleri üzerinde düşünmeli bu ayetleri yavaş yavaş ve anlayarak okuyup anladıklarını hayatına geçirmelidir.
“İsimlerin en güzeli Allah’ındır. Öyleyse O’na bunlarla dua edin.” (A’râf Suresi 180. Ayet)
Allah, Kur’an’da, kendini isim ve sıfatlarıyla tanıtıyor ve bu isimlerle dua etmemizi istiyor. Duanın kabul olunması için Allah’ın emrettiği gibi dua edilmeli. Kur’an’ı anladığı dilde okumayan bir insan nasıl dua edeceğini ve Rabbinin sıfatlarını bilmez. Rabbini tanımayan ve sözünün içeriğini bilmeyen bir insan Allah’tan neyi, nasıl isteyeceğini de bilmez. İnsanların bir yakını hastalandığında surelerin Arapça’sını okuyarak hastanın yüzüne üflemesi dua etmek veya Kur’an’a hürmet etmek değildir. Ya da cinlerden korktuğu zaman Felak ve Nas surelerinin Arapça’sını okumak da dua etmek ve Allah’tan yardım istemek değildir. Kur’an’da böyle bir dua mantığından bahsedilmez. Anlamını bilmediğimiz Arapça metinleri veya sureleri ezberleyerek bunu okumamızın Kur’an’da anlatılan dua ibadetiyle bir benzerliği yok. Dua, kendi kelimelerimizle, samimiyetle, Allah’ın isimlerinin anlamlarını bilerek ve bu isimleri anarak Allah’a yakınlaşmak için yaptığımız bir ibadet. Kur’an’da dua örneklerine bakılarak ilham alınır, resullerin duaları ve Allah’tan istedikleri incelenir. Ama yine bu dua metinlerini ezberleyerek duada aynısını tekrarlamak gelenekçi bir bakış açısıdır. İslam, bu tür ezberciliği kabul etmiyor. Eğer böyle bir şey olsaydı , Allah Kur’an’daki dua örneklerini ezberlememizi ve böyle dua etmemizi emrederdi. Allah, dua ibadetiyle ilgili birçok detay vermiş, ancak böyle bir hükümden bahsetmemiştir. Allah’ın isimlerinin anlamlarını öğrenerek hem Rabbimizi tanırız, hem de Allah’tan isteyeceğimiz şeylerin bir sınırı olmadığını öğreniriz.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.