- 260 Okunma
- 0 Yorum
- 1 Beğeni
Kurucu İnşa Temelindeki Kolektif Oluşum 8
Beslenme; çevredeki enerji akışlı geçişme, değişme ve dönüşme içinde kesikli parçalı durumlardan sadece bir tanesiydi. Keyfi olarak nereden geldiği bilinmeyen bir rızk paylaşması yoktur. Eğer ancak kolektif güç içinde kolektif bağ ile ve kolektif emek ile üretilene rızk deniyorsa; kolektif alanın inşasına kadar doğada böyle bir sunum yoktu.
Kolektif alan girişmesi dışında böylesi öznel düzenli ve kolektif bilinçle üretilen bir depo enerjiye rızk dendiğinde bu rızk bir yerde gelmiyordu. Ve bu rızksa eğer bu rızkı kimse de vermiyordu. Kolektif güç ile doğada söke söke alınıyordu.
İlk sel ataların inşa içine gelmelerinde rızk araması yapmak yoktu. Doğa karşısında zorluk ve tehditlere karşı koyacak güç birliği ile sağlasındı yardımlaşma vardı.
Sağlasındı yardımlaşma enerjisi, kolektif birim zaman içinde bir süre sonra biçim değiştirerek üreten enerjiye dönüştü. İlk sel ataların rızk paylaşmasında bulunmak diye bir sorunla inşa içine geliş hiç yoktur.
Yardımlaşan gayretle ortaya konan sonuca göre oluşan kişisi deney imajlarında katılımcıların kolektif anlayışlı pay alma algısı ortaya kondu. Sağlasındı enerji bir yanıyla üretim enerjisine dönüşürken diğer yanıyla katılımca ortak pay almanın paylaşım enerjisine dönüştü.
Böylece kişinin harcadığı enerjinin yerine konması işi yardımlaşma enerjisi üzerinde dönüşüm ve biçimlenişlerle kolektif üretim enerjisi ve kolektif paydaşlık enerjisine dönüşerek biçim değişti. Kolektif alan kolektif zaman üzerinde biraz geciken zaman ile kişiye kolayca erişeceği bir sağlamalar sürekliliği kazandırdı.
Kolektif sağlamalar sürekliliği kişiye garanti vermekle kişisi kaygılı tedirginlikler kolektif alan içinde ya hep ya hiçin sağlama huzuruna geçmenin güvencesini getirdi.
Böylece hemcinsler kolektif inşa içine doğada sağlamalarına yöneldiği günlük işlerge eylemlerinin, farklı işleyimleri üzerinde yardımlaşan işleyimseler üzerinde organize olmakla; kişisi sağlamlarını, kolektif karşılık takaslara dönüşen anlayışça inşa içine oldular.
Böylece başlangıç içinde olmayan şimdiki sonuçtan geriye doğru bilinç çıkarımla ilk seller başka başka nedenlerin enerji dönüşümleri içinde sağlama ve takaslar için şimdiki hal ile kolektif alan içine gelmişlerdir denebilir.
Yeri gelmişken şunu da söyleyeyim. El "kimine paydan hiç vermedik" derken, pay söylemi El ‘in diline kolektif süreç içindeyken yapışmıştı. Pay kolektif yapının söylemidir. PAY: işleyimle takas olan emeklerinin işlerge karşılığıdır.
Değilse kolektif bir işlerge karşılık kişinin doğada kendi başına bulduğu ne paydı. Ne rızktı. Ne paylaşımdı. Payı pay eden, rızk eden sihirli değnek; bu rızk denen, pay denen sağlama içine, takas etme içine ve üretim güç içine kolektif emeğin, kolektif gücün sokulmasıydı. Tüm köleci oyunların kader, rızk, pay ve kurgularda da bunun üzerine olacaktı.
Kolektif yapı paydaşlı yapıydı. El kolektif sistemin paydaşlı olan yapısındaki paylaşımdan demle, dağıtılan zorunlu kolektif paya; yani harcanan emeğin yarın çalışmak için geri yerine konması olan kolektif paya; şimdi mülk sahibinin cömertliği olan rızk demesiyle El sürece keyfilik katıp; kolektif geçmişi olan paydaş hafızayı bu kaplama sözcükler altında gizliyordu.
Sömüren kişi, sömürdüğü kişi sayısını arttırdıkça, zenginliği ve egemenliği de bununla doğru orantılı olarak artar. Efendi bir kişide bir birim işgücü sömürüyorsa 100 kişide 100 birim emek gücü depo enerji sömürür.
Bir kişinin günlük karşılanması gereken girdileri 10 türlü enerjiyle on birimse; efendi dokuz birim kolektif birikimi ele geçirmiş olmakla efendi çalışmadan, köleyi çalıştırmadan; dokuz günlük ihtiyaç karşılamasını depo etmiş demektir.
Oysa köle dokuz gün çalışmaz veya efendinin iş yerini 9 gün kapatmasıyla, 9 gün dayanma gücü olmayan köle; açlıktan ölmemek için efendiye daha baştan mağlup ve teslim olacaktır. Bu nedenle sömürenlerin sayısı daima sömürülenlerin sayısından azdır. Hem de sömürenler yüzde on, gibi yüzde yirmi gibi bir değer sayı arasında mutlu ve refahtırlar.
Egemen azınlık kolektif yapının elindeki depo enerji olan kolektif birikimleri almıştılar. Safi olan (amortismanları gideri çıkarılan) kolektif zenginlikten, egemenler daha çok pay alırken; üretenler daha az pay alır. Buna mülkün huzur hakkı ya da mülkün akarı, mülkün kirası, mülkün kazancı, mülkün kârı, mülkün faizi vs.) denir.
Egemenlerin sömürüden aldığı pay %80’lerden %70’lere, %60’lara, %50’lere, %40’lara doğru iniyorsa buna sözüm ona "sosyal adaleti sağlama" diyoruz.
Bir yandan bakarsak sosyal adalet kolektif sistemin geri bağlanım yasasını çağırmakla kolektif hafızasından yansıma olan meşruiyettir. Diğer yandan bakarsak, sosyal adalet içinde daima sömüren egemenler olmakla egemenlerin kolektif gelirden alacakları pay ne olursa olsun sömürüdür.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.