- 342 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Refah Alameti Cep Telefonu
REFAH ALAMETİ CEP TELEFONU
Önce güncel
Türkiye bir yıldır memleket meseleleriyle ve halkın günlük dertleriyle ilgili tez ve antitez cehenneminde yaşıyor. İnsanlarımızın çoğu “Yoksullaştık, Merkez Bankası’nda döviz kalmadı, her şey ateş pahası, ekonomi kötüye gidiyor, öğrenci yurtları yetersiz” tezleriyle feveran ederken özellikle iktidar yandaşları ve havuz medyası “Refah ülkesiyiz, döviz stokları yeterli, ihracat rekoru kırdık, ekonomi şaha kalktı, öğrenci yurtlarında Avrupa birincisiyiz,” gibi antitezler ileri sürüyor.
Son aylarda insanımızın refah seviyesiyle ilgili yeni bir kriter ortaya çıkardılar. Bu ölçüte göre bir insanın zengin veya fakir olduğunu anlamak için kullandığı telefona bakmak yeterlidir. Eğer akıllı telefon (android) kullanıyorsa kesinlikle müreffeh bir hayat sürmektedir; dolayısıyla açlıktan, yoksulluktan ve yönetimden şikâyet etmeye hakkı yoktur.
Sosyal medya röportajlarından ve iktidar yanlısı politikacıların konuşmalarından anladığım kadarıyla akıllı cep telefonlarını bir refah alameti olarak gören iki grup insan var: İletişim teknolojisinden bîhaber vatandaşlar ve mazisi ayıplı kurnaz siyasetçiler ile yandaş gazeteciler…
Ne diyor bu zât-ı muhteremler?
Birinci grup “Nankörlük yapma, yokluktan yoksulluk bahsederek yalan söyleme! Kaç liralık telefon kullanıyorsun sen? Göster bakalım cep telefonunu!” diyor.
İkinci grup ise “Cebinde on bin liralık android telefon taşıyor ama fakirlik edebiyatı yapıyor; bunlar provokatördür,” diyerek kişileri bozgunculukla suçluyor.
“Düncel – güncel” ilişkisi çerçevesinde ve özel hayatımdan esinlenerek konuyu irdelemeye çalışayım.
Dokuz ay önce, yani 2021 yılı başında oğlum bana yeni bir cep telefonu hediye etti. Fiyatı 2500 liraymış, yani yarım öğretmen maaşı. Doğrusu bu ya “Çok para,” dedim, “İstemem,” dedim, “Eski telefon bana yetiyor,” dedim. Dedim ama “istemem, yan cebime koy” misali alıp kullandım tabii. Akıllı telefon denilen bu cihazı kullanmayı öğrendikten sonra: “Vay anasını!.. Dünyadan haberim yokmuş yahu!” dediğimi de itiraf etmeliyim.
CEP TELEFONU, CEP TELEFONU DEĞİLDİR
Efendim, 15 Ocak 79’da, yirmi üç yaşında bekâr bir genç olarak öğretmenliğe başlamıştım… Akşamları evde canım sıkılıyor; bir ses duymak, bir nefes hissetmek istiyordum. Üç bin liralık maaşımın yarısını verip bir radyo aldım kendime. Şimdi ise radyo dinlemek istersem açıyorum akıllı telefonumu, istediğim radyo kanalını dinliyorum.
Neymiş efendim? Cep telefonu sadece cep telefonu değil, aynı zamanda radyoymuş.
1980’de evlendim, 81’de Almanya’da çalışan bir komşumuz hem radyosu hem de teybi olan bir cihaz getirmiş; talip olduk, satın aldık. O cihaz için bir maaşıma (bugünün altı bin lirası) kıydığımı hatırlıyorum. Ardından kaset edinme masraflarımız sökün etti tabii. Şimdi ise açıyorum akıllı telefonumu, istediğim sanatçının istediğim şarkısını dinliyorum. Kaset parası masrafı olmadığı gibi kaset şeridinin mekanizmaya sarılma tehlikesi de yok.
Neymiş efendim? Cep telefonu sadece cep telefonu değil, aynı zamanda teyp ve kasetmiş.
Evliliğimin ikinci yılında; yarısı peşin, yarısı taksitle dört kanallı, siyah – beyaz televizyon almıştım. Günümüzün gençleri inanamaz, yaşıtım olanlar çok iyi bilir; tam altı aylık maaşımı dökmüştüm o televizyon için. Şimdi ise açıyorum akıllı telefonumu, istediğim tv kanalını canlı olarak izliyorum, eski programları seyretme lüksü de cabası…
Neymiş efendim? Cep telefonu sadece cep telefonu değil, aynı zamanda televizyonmuş.
Yıl 1987… Eşim “Çocuklarımız büyüyor, bebeklik ve sabilik çağlarıyla ilgili doğru dürüst fotoğraf çektiremedik,” diye yakınıyor. Yaklaşık bir buçuk maaşımı feda ederek bir fotoğraf makinesi aldım. İş bitti mi? Elbette ki hayır… 36 pozluk Kodak film alacaksın, her pozu dikkat ve titizlikle harcayacaksın, sonra da bir fotoğrafçıya tabettireceksin. Bir sürü zahmet ve masraf… Şimdi ise açıyorum cep telefonumu, istediğim an ve istediğim kadar fotoğraf çekiyorum.
Neymiş efendim? Cep telefonu sadece cep telefonu değil, aynı zamanda fotoğraf makinesiymiş.
90’lı yıllar… Eşim kameraya çok meraklı. “Çocuklarımın okul müsamerelerini filme çekeceğim,” deyip birkaç bileziğini bozdurarak bir el kamerası ve üç adet kaset aldı. Fiyatı 1500 dolar; bugünün iki öğretmen maaşı… Şimdi ise açıyorum cep telefonumu, torunlarımın muzip hâllerini kameraya alıyorum ve istediğim zaman izliyorum.
Neymiş efendim? Cep telefonu sadece cep telefonu değil, aynı zamanda kameraymış.
70’li yıllarda en büyük eğlencemiz sinemaydı. En küçük kasabalarda dahi yazlık ve kışlık sinemalar vardı. Her Türk vatandaşı gibi ben de fıstığımı çekirdeğimi alıp sinemaya giderek film izledim; bazen ağladım, bazen güldüm. Şimdi ise açıyorum cep telefonumu, istediğim filmi bulup tv ekranına yansıtarak izliyorum. Bilet milet hak getire!..
Neymiş efendim? Cep telefonu sadece cep telefonu değil, aynı zamanda sinemaymış.
Şimdi iki üç bin liralık cep telefonunu refah alameti sayan iletişim teknolojisinden bîhaber vatandaşlara bir soru soracağım:
Üç farklı ülkenin dört farklı şehrinde yaşayan aynı aileye mensup dört beş kişinin aynı andaki fotoğrafı aynı makineyle çekilebilir mi? “Olamaz, mümkün değil, sen kafayı yemişsin!” dediklerini duyar gibiyim. Oysa iletişim ve teknoloji hâkimi gençler bu soruyu “iki kere iki dört eder” der gibi cevaplar. Ben bu sorunun cevabını bu yıl Ramazan Bayramında öğrendim. Gece evde otururken telefonum çaldı, “aç” butonuna basınca ikisi yurt dışında, biri İzmit’te ikamet eden üç çocuğum ekranda beliriverdi. Bu sürpriz buluşma beni çok şaşırtmış ve doğal olarak mutlu etmişti. Neyse efendim, sanal âlemde de olsa evlatlarımla bayramlaştık, kanlı canlıymışçasına sohbet edip hasret giderdik. Bu esnada büyük gelinim bize küçük bir sürpriz daha yaparak hepimizin aynı ekrandaki görüntüsünü fotoğraflamış.
Neymiş efendim? Cep telefonu sadece cep telefonu değil, aynı zamanda uzağı yakın eden sohbet platformuymuş.
Sadece bu kadar mı? Elbette ki hayır… Açıyorum cep telefonumu, banka önlerinde kuyruğa girmeden, hatta evden dahi çıkmadan fatura ve kredi kartı borçlarımı ödüyorum. Param varsa hisse senedi, yatırım fonu ve döviz alıp satabiliyorum.
Neymiş efendim? Cep telefonu sadece cep telefonu değil, aynı zamanda bankaymış, borsaymış ve döviz bürosuymuş.
Cep telefonunun aynı zamanda günlük gazete, elektronik ansiklopedi ve kitaplardan oluşan dev bir kütüphane, el feneri, takvim, hesap makinesi, çalar saat, meteoroloji istasyonu, adres bulucu kılavuz, her türlü yazılı ve görsel iletiyi pulsuz parasız getirip götüren bir postane, meraklıların pişpirik oynadığını kahvehane, çocuklar için atari salonu, her türlü mal ve hizmetin alınıp satıldığı dünya çapında bir ticarethane olduğunu da söylemem gerekiyor. Pandemi döneminde ilkokuldan üniversiteye her çocuğumuzun cep telefonları sayesinde eğitim öğretim hizmeti altığını da unutmayalım.
Biri çıkıp da bana “Ütü yapan ve hatta yumurta kaynatan cep telefonu icat etmişler,” dese şaşırırım fakat kesinlikle “Hayır, olamaz!” demem.
Çok iyi biliyorum ki akıllı cep telefonunu refah alameti gören vatandaşlarımız; ömürleri boyunca benim gibi pikap ve plaklar, teyp ve kasetler, radyo ve televizyonlar, tuşlu tuşsuz sabit telefonlar, fotoğraf makinesi ve kameralar, konuşmaktan başka işe yaramayan cep telefonları satın alarak bir servet harcadılar; şimdi ise bunca pahalı cihazı bünyesinde toplayan iki üç bin liralık akıllı cep telefonlarını kullanan gençleri kınıyorlar.
Bir de mazisi ayıplı kurnaz siyasetçiler ve yandaş gazeteciler var. “Başkasına verir talkını, kendi yutar salkımı,” deyimine uygun olarak kendi kullandıkları son model android telefonları kimseye göstermezler, vatandaşın elindeki üçüncü sınıf telefonu zenginlik alameti sayarlar. Bu zât-ı muhteremler akıllı telefon düşmanıdırlar çünkü iktidar yandaşı olmadan önce söyledikleri her söze, verdikleri her demece cep telefonu sayesinde ulaşıyor gençler. Günümüzde kendilerinden başka herkesi Fetöcülükle suçlayan bu zatların Fetö güzellemeleri cep telefonlarında aynen mevcut. Bilge Gogıl lakaplı Google arama motoruna sorulunca ve YouTube denilen görsel ansiklopediye bakılınca kimin ne olduğu tüm çıplaklığıyla ortaya çıkıyor.
Dün “ak” dediklerine bugün “kara”, “kara” dediklerine ise “ak” diyebilen bu malum zatlar ellerinden gelse interneti ve cep telefonunu yasaklar.
Fakat mümkün değil; gençlerin elinden alamazsınız o telefonları. Parasız kalabilirler, aç susuz yaşayabilirler ama cep telefonsuz yapamazlar. Neden mi?
Dünya küçüldü beyler. O kadar küçüldü ki avuç içi kadar bir cihaza sığdı.
Kalın sağlıcakla…
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.