- 1040 Okunma
- 5 Yorum
- 4 Beğeni
KREDİ
Maaş bordroları uzun şaryolu daktilolarda yazılır, kollu facıt hesap makinaları ile hesaplar tutturulur, daha sonra da, mutemedin bankadan aldığı paralar hak sahiplerine dağıtılırdı. Acil paraya ihtiyacın var. Ne yapacaksın? Tek adres maaş mutemedidir. Önce yüzünü kızartıp ondan para istemen, sonra da onun gönlünün olup istediğin parayı alacağın ilk maaştan kesilmek üzere vermesi lazım. Olağanüstü bir iş geldi başına. Acilen toplu para gerekli. Git bakalım bankalara. Yedi sülaleni araştırır. Kefil ister, belge ister. Yine de vermez istediğin parayı.
Öyleydi o yıllar…
Deseydim ki:
“Öyle günler gelecek ki; herkesin bir hesap numarası olacak. Zamanı gelince hak ettiğin maaş hesabına yatırılacak. Caddelere, sokaklara para makinaları kurulacak. Herkesin cebinde üçer beşer kart. İster kredi, ister kendi paran. Tak para makinasına o kartlardan birini. Yaz şifreni, şıkır, şıkır tırrrtt. Para ya elinde ya hesabında…
Derlerdi ki:
“Biliyoruz elin kalem tutuyor. Hayal etmek güzel, güzel olmasına da abartmamak da lazım. Olur, mu hiç öyle bir şey…
Üniversite bitirdim diye bir emirle maliye şubesinde görevlendirdiler beni. Birliğin maaş mutemedi benden büyük, hesap kitap bilen saygın birisi. Bir mesai arkadaşımız hemen hemen her ay gelir şubeye, mutemedin kulağına bir şeyler söyler, mutemet abimiz açar, para kasasının kalın kapısını bir miktar para verip gönderirdi O nu. Bir gün sordum:
“Abi her ay, her ay bu arkadaş niye para ister ki:
“ Onun üç çocuğu var. Üçü de okuyor. Kardeşi de Üniversite de. Ona da para gönderiyor. Ne yapsın garibim yetiremiyor iste…
Her şey insanlar için. Mutemet abimizin kardeşi trafik kazasından hayatını kaybetmiş. Ölüm izninden sonra birliğe dönmüş, görevine başlamıştı. Şubenin odası –baş sağlığı- dileklerini bildirmek için gelenlerle doluydu. Her ay para isteyen arkadaşımızda oradaydı. Mutemet abimiz onu fark etti:
“Bu gün de… Bu gün de para isteme be yahu… Moralim bozuk zaten!”
O arkadaşsızımızın yüzü kızardı. Başını öne eğdi. Utandı.
“Abi ben para istemeye gelmedim. Kardeşiniz ölmüş. Başınız sağ olsun diyecektim.”
Çekti gitti.
İlerleyen günlerde maaş mutemedi onun gönlünü almak için ne kadar çaba gösterse de bir daha para
İstemeye gelmedi.
Üsküdar -Şemsipaşa’da bizim Askeri gazinomuz vardı. (Şemsipaşa pasajında dili büzüseciler)
Evim Üsküdar’da. Orhan Veli’nin dediği gibi:
Dağ başındasın(Gurbettesin)
Derdin günün hasretlik
Akşam olmuş.
Güneş Batmış.
İçmeyip te ne halt edeceksin?
Gazino görevlisi tanıdık:
“ Her zaman cebimizde para olmuyor. Buraya geldiğimde, yediklerimin, içtiklerimin adisyonlarını biriktirsen, ben aybaşında maaşımı alınca hepsini ödesem olmaz mı?”
“Tamam, abi canın sağ olsun.”
Aylarca bu uygulama devam etti.
Onbeş günde, ayda bir tanıdık arkadaşlarla Şemsipaşa’da toplanır sohbet eder, güler eğleniniz. Sıra hesap ödemeye gelince de gelen hesabı kişi sayısına böleriz. Herkes payına düşeni verir, toplanan parayla bir kişi de hesabı öder. Yine öyle bir gündeyiz. Yedik içtik sıra hesap ödemeye geldi. Ben:
“Oğlum hesap.”
“Hepsini mi Komutanım.”
“Tabii oğlum hepsini.”
Gelen hesabı kişi sayısına böldük. Herkes payına düşeni verdi. Ben ödedim hesabı dağıldık.
Ertesi gün devre arkadaşım Ulvi(Nur içinde yatsın):
“Devrem yanlış anlama da Askeri gazinoların fiyatı lüx gazino fiyatlarını geçmiş. Yediğimiz içtiğimiz, ödediğimiz de ortada dünkü hesap sence yüksek değil mi?
Düşündüm haklıydı.
Uğradım Gazinoya sordum. Görevli asker:
“Komutanım Siz hepsini deyince ben de sizin borçlarınızı da ekledim.”
O da haklıydı.
Başka bir toplantımızda olanları anlattım. Kahkahalarla güldük. Arkadaşlar haklarını helal ettiler.
Aydın Kahraman. Devre arkadaşım. Gelirlerimiz aynı, giderlerimiz benzer. Ama O ne eder, eder her ay üç beş dolar, mark alır. Çok sıkışana da döviz üzerinden borç verir, alacağını da döviz üzerinden alırdı. Bir gün yine paraya sıkışmışım.(Zaten ben o yıllarda paraya hep sıkışmışımdır) Aydın’dan dövizle borç almışım. Ödeyeceğim günü de söylemişim. O gün geçmiş. Ne zaman Aydın’la sohbet etsek. Borçtan, borca sadakatten söz ediyor. Bıkmıştım:
“Yeter be devrem konuşacak başka konun yok mu senin”
“O zaman ver borcunu arkadaş !”
“Ne borcu?”
Gününü, yerini, miktarını hatırlattı. Haklıydı. Unutmuşum.
O benim samimiyetime inandı, ben de onun dostluğuna güvendim.
Ödedim tabii…
Şimdilerde ne arkadaşlık kaldı. Ne de eski samimiyet.
DOSTUN ADI PARA. VARSA PARAN DOST ARAMA.
YORUMLAR
Bundan otuz yıl önce ne bankamatik vardı ne de kredi kartı, bir Dıners Kulüp diye kredi kartı vardı o kartta hatırlı kalantor adamlarda bulunurdu herkese vermezlerdi, telefonla provizyon alırdık uygunsa slip çekerdik bir ay sonra paramızı alırdık. Bankalarda nerdeee bilgisayar, makineden sıra almak, yoktu öyle şeyler daktilo ile yazılırdı her şey. Ufak bir kredi için bile bin dereden su getirilirdi Abim. Esnaflar birbirimize dolar borç verir alırdık. Kredi mi, uzak durmak en iyisi aslında da olmuyor işte abim. Kutlarım yürekten anlamlıydı...
Bedri Tokul
Bu günler mi?
O günlerde paramıza göre yaşardık.
Şimdilerde kredi bol ya
Borçla yaşıyoruz.
Teşekkürler
Selam ve Saygıyla...
Komutanım bu konuda o kadar çok yazılabilir ki! Gerçi siz en güzel şekilde kaleme almışsınız. Yüreğinize sağlık.
Geçmiş anların samimi rüzgarları geldi geçti. O zamanlardan elde kalanlar tebessümden öteye gidemiyor maalesef. Keşke şimdi de bankalar kredi vermek için yedi sülalemizi sorgulasaydı da bugünlerin atmosferi yaşanmasaydı. Hayatımız kredili yaşamdan öteye gidemiyor yazıkki. Komşu komşunun külüne muhtaç anlardan komşularımızı tanımaz zaman dilimine gelmek ne korkunç!
Bankalar ve getirdikleri (!) anlık baktığımızda güzel gelebilir ama milyonlarca icra dosyası icra müdürlüğü raflarını sığmıyor. Artık fiziki dosya ile başa çıkamadığımız için e dosyalar ile icra müdürlükleri faliyetlerini sürdürüyor. Hergün binlerce belki onbinlerce yeni insan icranın o soğuk yüzü ile tanışıyor, tanışmak zorunda kalıyor.
Güvene dayalı ilişkiler de kalmadı. Senet sepet derken hayatımız kısır bir döngü ile sürüp gidiyor. İnsanların ne tadı kaldı. Ne de dostu. Umarım her şey değişir.
Samimi değerli yazınızı tekrar yürekten kutlarım.
Saygılarımla.
Serkan BOL tarafından 26.9.2021 00:09:34 zamanında düzenlenmiştir.
Bedri Tokul
Benim demek istediklerimi benden daha güzel anlatmışsın.
Teşekkür ediyor, selam ve saygılarımı gönderiyorum.
Sağ olun...
Şemsipaşa pasajında sesi büzüşesiceler...:)))
Ağabey, teknolojik gelişmelerin insan hayatını kolaylaştırdığını sanır, daha birçok kolaylığı hayal eder, gün geçtikçe daha mutlu bir dünyada yaşanacağına inanırız...
Kazın ayağının öyle olmadığını düşünmeye başladım...
Her şeyden önce teknolojiyi geliştirenler, bunu kendi dünya tasavvurlarına göre yapıyorlar...
Bu durum öyle bir noktaya geldi ki, mesela sanal para ile dünya tasavvurlarının bir gereği olarak bir tık! ile yılların birikimlerine el koyabiliyorlar...
Tabii bunun sonucunda da insanları/toplumları istedikleri zamanda paramparça edebiliyorlar...
Dolayısıyla insanca ilişkileri de...
Doğayı da...
Güzel bir yazıydı, ağabey...
Selam ve saygılarımla.
Bedri Tokul
Haklıyım yada değilim bilmiyorum.
Benim düşüncem:
"Teknoloji arttıkça insanlık devreden çıkıyor.
insanlar duygularını yitiriyor.
Teknoloji olmasın mı? Tabi ki olsun.
Ama her şeyin bir sınırı var.
Değerli yorumun için teşekkür ederim.
selam ve Saygıyla...
O kredi kartları çıktığından beri iki yakamız bir araya gelmez oldu ya.
Gerçi kredi kartı da olmasa kimse kimseye ne borç para verir ne de veresiye.
Pek çok şeyi banka kredisiyle alıyoruz. Değilse mümkün değil.
Hatırlıyorum o facidleri. İki-üç ileri bir-iki geri çevirmeler. Şakır şakır.
Dirseklerine kadar giydiği lastikli kolluklarla dünyanın en önemli işini yapıyor edasında. Burnundan kıl aldırmayan, en fazla ilkokul ikiye kadar okumuş tipler.
Oysa aynı anlarda Amerika Rusya Ay'a gidiyormuş meğerse.
Hele o nüfus memurları.
Herkesin isminde mutlaka yanlış yazdıkları için sorun yaşattıkları insanların hakkını nasıl öderler bilmem.
Eskilere götürdün abi var ol.
Bazen gerekiyor elbette.
Selam ve saygımla sağlıklı günler diliyorum.
Bedri Tokul
O siyah kolluklu memurları ne de güzel anlatmışsın.
Onların bir de gözlükleri vardır ya hani burunlarının üstüne düşürürler yukarıdan yukarıdan bakarlar.
Bu kart sisteminde borçlanıyoruz. Ama onlar bizleri hakir görmüyorlar hiç olmazsa.
Gözlerinden öperim Gardaşım benim...
Muhtesem!..Eskiden kredi bankalardan degil arkadaslardan, cevreden yada bakkal, manav,kasap gibi ticari haneler olan yerlerden veresiye tarzi elde edilirdi.Bazen de hamili kart yakinimdir diye kefaleten elde edilirdi gereken kredi.Dogunun bir ilcesinde gorev yaparken sivil idarede olmamiza ragmen baska gidebilecegimiz yerler olmamasi nedeniyle askeri gazinolara gidip oradan yararlanmamiza olanak taninmisti.Mufettis gelmisti calitigim kuruma..Askeri misafir hanede kalmasina musade edilmisti.Bir gun ilgilenilmedi denilmesin diye bakanlik mufettisini oglen yemegine davet ettim.'Ben mufettisim.Sizin kurumu denetliyorum.Tarafsiz olmam acisindan'' davete icabet edemeyecegini soyledi nazik bir dille.Bir hafta kaldi.Tabi denetim sonucu Kurumun isleyisinin gayet normal oldugu sikayetin yersiz oldugu anlasildi.Rapor tanzim edildi.Mufettis Ankaraya dondu..Askeri gazinoda gorevli komutan daireye ziyarete geldi.Caylarimizi icip sohbet ettik.Bizim bakanlik mufettisinin harcamalarini bizim daireye yazdirdigini ve miktarini soyledi.Anladim o zaman gazinonun bakanlik mesuplarina bizim adimiza veresiye kredisi actigini.Odedim tabi.Zira bakanlik mufettisi gorevini tamamlamis veresiyesini benim odememde bir sakinca kalmamisti :)).
Aklima geldi iste kredi deyince Komutanim.Saygiyla..
Bedri Tokul
Evet son yıllarda mensubu olmayanlarda Silahlı Kuvvetlerin tesislerinden
yararlanıyorlar. Bu çok isabetli bir uygulama. Herkes bu vatanın eşit vatandaşıdır.
Yorumuna " MUHTEŞEM" diyerek başlamanızda benim için bir sevinç kaynağı oldu.
Teşekkürler...
Selam ve Saygıılar.