- 645 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
YUKARI ELLER ÜLKESİ
Yüksekliğinden ülkenin çatısı ya da Yukarı Eller Ülkesi olarak tanımlanırdı. Kışın, yağan karın kalınlığı iki üç metreyi geçtiği zamanlar olur, bütün damları içine alır, evler kaybolup giderdi. İlkbaharda çatıların üzerinde bulunan karların erimesiyle oluşan sarkıtlar bir mimarın elinden çıkmış gibi zemine kadar uzanır, zemine kadar ulaşamayan sarkıtlar birer kılıç keskinliğinde asılı kalırdı çatıların saçaklarında. Saçaklardan sarkan sarkıtlar sıcağın etkisiyle serbest kaldığı zaman bir kılıç etkisi gösterirdi canlıların üzerinde. Yukarı Eller Ülkesinde ilkbahardan yaz vaktine geçiş sırasında doğanın güzelliğinin tadı ise daha bir farklı olurdu. Yaylasında açardı bin bir çeşit çiçekler, çiçeklerin bereketiyle olurdu bal ile arı, dağlarında nice olurdu yabani meyveler, bulunmazdı eşi benzeri başka bir yerde. Yoktu içinde hormonla ilacı, bu oluştururdu doyumsuz tadının aromasını. Her şeyde olduğu gibi yaz vaktinin sonu gelir, sonbahara adım atılırdı. Yazın sonu hep hüzünlü olurdu çünkü ölümü hatırlatıyordu, sonbahar ise ölümün zaten kendisiydi. Bütün güzellikler son bulurdu, bakımsızlık yayılırdı hazan ile birlikte doğaya ve insanların üzerine. Güzellikler var oluyordu insan ile insan var ise güzellik nitelik bir değer kazanıyordu hayatın içinde. Hasan da bu güzelliğin bir parçası olmak için ata, dede yurdundan ayrılarak yerleşti Yukarı Eller Ülkesine.
Hasan uzun boylu, esmer kıvırcık saçlıydı, Ahıska’da varlıklı biriydi. Ruslar ile çıkan 93 Harbi nedeniyle doğduğu ve doyduğu topraklardan kaçmak zorunda kalmıştı. Yukarı Eller Ülkesine geldiğinde at sırtında heybelerle getirdiği altınlarının başına bela olacağını seziyor, bir kısmını hemen harcamak istiyordu. Sordu soruşturdu kan davası yüzünden malını mülkünü satmak, Yukarı Eller Ülkesinden göç etmek isteyen Kirman Ağa’yı buldu. Kirman Ağa ile sıkı bir pazarlıktan sonra ne var ne yok bütün varlığını satın aldı, yerleşti Kirman Ağa’nın konağına. Ahıska’da öğrendiklerini, bildiklerini uygulamaya, toprağı işlemeye başladı. Toprak bereket demek, toprak vefa demek, toprak can demek, toprak kan demek, toprak nefes demekti. Toprağın gösterdiği cömertlik ile Hasan Ağa’nın adı, şanı duyuldu Yukarı Eller Ülkesinde.
Kirman Ağa’nın hasımları Beyriler, Hasan Ağa’nın şanının duyulmasını kabullenemediler, hasetlik göstermeye başladılar. Ya bu diyardan gidersin, ya bu diyardan seni göndeririz diye tehdit etmeye başladılar. Hasan Ağa’nın bu saatten sonra gidecek ne bir yeri, ne de bir yurdu kalmamıştı. Beyriler’in tehditlerine karşı koymaya başladı ama karşı konulup durdurulacak gibi değillerdi. Beyriler’in malına, canına, kanına zarar vereceklerini düşünerek, Hasan Ağa konakta gizli bir yer yaptırdı, kendisinin olmadığı zamanlarda eşinin ve çocuklarının bir tehlike anında saklanması için. Adamlarını koydu bekçi olarak konağın dört bir etrafına. Bekçilerin vermiş olduğu güven ve özgüven ile Hasan Ağa işini gücünü yapmaya daha bir rahat gider olmuştu ellere, yaban ellere. ‘Su uyuyor, düşman uyumuyordu.’
Beyriler, Hasan Ağa’ya haber gönderdiler, Yukarı Eller Ülkesini derhal terk etmesini, aksi halde olabileceklerden sorumlu olmayacaklarını söylediler. Hasan Ağa yine hayır dedi. Bıçak kemiğe dayanmıştı. Hasan Ağa’nın konakta olmadığı bir zamanda, Beyriler baskın yaptılar, konağın dört bir etrafında bekçilik yapanları tek tek etkisiz hale getirdiler, girdiler içeri, konağın altını üstüne getirdiler. Konakta kimseleri bulamadılar ama ne kadar yükte hafif, ederde pahalı ne var ne yok hepsini aldılar, yanlarında getirdikleri atların terkilerinde ki heybelere doldurdular, konağı soyup soğana çevirdiler. Konakta aradılar Hasan Ağa’nın çilini çocuğunu, orada olduklarından emindiler ama bulamadılar, bulamadıkları için de hiddetleri ateş gibi parlamaya başladı. Kızgınlıkları dışarıya küfür olarak yansıyordu, hiddetle ateşe verdiler konağı. Yangın rüzgârın etkisiyle konağın her tarafını sardı, Konağın hanımı ile çocuklar kaldı ateşin içinde. Ateş yanardağın bacasından çıkan lavlar gibi püskürmeye başladı, dumanlar yükseldi gökyüzüne, gökyüzü dönüştü duman denizine, duman denizi birleştirdi gökyüzü ile yeryüzünü.
Hasan Ağa, Rusların zulmünden Yukarı Eller Ülkesine kaçmıştı ama insanlıktan nasibini almamış Beyriler’in zulmünden kaçamamıştı.
Not: Bu olay gerçek bir yaşam hikayesinden alınmıştır.