- 461 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Acı/yan
Acı/yan
Denizin karalığı, gecenin karanlığına eşlik etmekte yine. Balıkçılar için gün, kepenkler açılmadan, sıcak ekmeğin kokusu yayılmadan başlardı. Güneşin ilk parlak ışıkları kendini gösterdiğinde deniz de o muhteşem mavi rengine kavuşuyordu çoğu zaman. Bu durumun tam tersinin yaşandığı zamanlar da yok değildi. Göğün ve denizin grileri giyindiği zamanlarda suların hırçınlığı, balıkçıların mücadelelerini bir o kadar daha zorlaştırıyordu. Ölüm ile kalım arasında geçen saatlerdi bu anlar. Geceden bırakılan paragatlardaki ağları toplarken biliyorlardı ki ağlara takılı görülen her balık sofrada aş, evde huzur demekti. Çocuklarının gülen gözleri demekti.
Laciverte boyalı teknesiyle gök ve deniz arasında tam yarım asrı deviren Hasan Kaptan’ın hayat mücadelesi gibi. Ailesinden çok, suyun üstünde martılarla geçen onca zaman. Yıllarca kulağında yer edinen, dinlemekten hiç bıkmadığı en güzel besteydi dalga sesleri ve martıların attığı naralar. Ekmek teknesi denizin bereketi ile dolu iken cennetten bir köşk, boş iken yıkık bir virane olurdu tüm balıkçılar için.
Son zamanlarda ayak sürüyerek çıkıyordu evden. Geçmiş günlerinde umutla heyecanla çıktığı avlardan çok uzaktı bu gidişleri. Şimdilerde tek istediği denizin engin sularına kavuşmak, ruhunu denizin suları ile yıkamaktı. Denizin ortasında martıların naralarını bastıracak kadar bağırmak, acılarını içinden ummana dökmek istiyordu. Eli dolu ya da boş dönmesi o kadar da önemli değildi bu saatten sonra.
Teknesine vardığında, yıllarca aynı sofrada yiyip içtiği kaderdaşlarıyla sadece selamlaştı. Uzun bir süredir oturup iki kelime etmemişti onlarla. İletişimi her geçen gün azalıyordu balıkçılarla. Kendini onlardan tamamen soyutlamıştı Hasan Kaptan. Olanlardan hiçbiri sorumlu değildi elbet ama ama...
------------
Sabahın erken saatlerinde yola koyulmak "umut varsa kolaydır oğul" derdi babası Hasan’a. Av malzemeleriyle birlikte umudu da yüklenerek evden ayrıldı. Bu sefer ki gidiş biraz daha uzun sürecekti. Kendi bölgelerinin dışındaki sulara ağ atacaklardı. Özlemlerine yine tuz basacaklardı her biri. Bu uzun gidişlerde en çok da kınalı kuzusunu özlüyordu Hasan. İki yaşındaki oğlunu, "küçüğüm, kınalı kuzum" diyerek severdi her zaman. Kıvırcık kızıl saçlarını içine çekerek koklardı hep. Emektar eşiyle ve üç evladıyla helalleşerek çıktı. Düştü yine karanlıkta, dönüp dönmeyeceğini bilmediği yollara.
_ "Bereketle sağ salim dön paşam" dedi Esma kadın. Oldum olası hep "paşam" derdi hayat arkadaşına.
_"Sağolasın hanım inşallah inşallah. Hakkını helal et. Gidip de dönmemek var"
_ O nasıl söz paşam? Asıl sen hakkını helal et bize" diyerek yola koydu eşini.
Fırtınalı bir gün bekliyordu balıkçıları. Aynı kıyıdan dört tekne ile beraber yola çıkacaklardı. Her biri evlerinde, ailece emek verip yerleştirdikleri paragatları atacaklardı denize besmeleyle. Emektar ekmek teknesine ağlarla birlikte umudu da yüklediler "ya nasip ya nasip" diyerek. Açık denizde uzun bir süre yol aldılar. Dalgalar lacivert tekne ile adeta yarış içine girmişti. Ya martılara ne demeli? Naralar atarak tekneyi takibi almışlardı. Hareketleri de boşuna değildi hani. Balıkçılar o gün nasipli iseler, martılarda nasipleneceklerdi haliyle. "Bu hayatta herkes boğaz derdinde" diye geçirdi içinden!
_"Haydin bakalım rastgele" diyerek martılara seslendi.
Son kontrollerini yaparak o bölgeden ayrıldılar. Bu işlemlerini bitiren tüm balıkçılar kıyıya dönüp bir yerde toplanıyorlardı. Ertesi güne kadar hep birlikte onlarca lafın belini kırıyorlardı ustalıkla.
Bu sohbetlerin her zaman tetikleyicisi olan Hasan bu gelişinde formundan çok uzaktı. İçinde bir iç huzursuzla birlikte nefes darlığı da çekiyordu. Kalple ilgili bir doktora gitmeliyim diye düşündü. Rahmetli babasını da kalp krizi sonucu kaybetmişti. Endişesi belirgin şekilde artmıştı. Arkadaşları da Hasan Kaptan’ın bu durgun düşünceli haline pek anlam veremediler.
Günler ilerleyip dönme vaktine yakın her balıkçı biriktirdikleri özlemleriyle ağları toplarken ardarda kulaç atıyorlardı.
_ "Hey maşallah hey maşallah" diyerek, ağlara var güçleriyle asılıyorlardı hayata asıldıkları gibi. Bereketli bir av olmuştu her biri için. Aileleri kendilerini karşılamaya geldiklerinde, denizin bereketiyle kucaklaşacaklardı. Hasan Kaptan’ın yaşanan olumlu havanın aksine sıkıntılı hâli, kıyıya yanaşana kadar devam etti. Teknesinin denizin bereketiyle dolu olması da yüzünü güldürmemişti.
Kıyıya indiklerinde tüm balıkçılar aileleriyle kucaklaştılar. Tam bir bayram havası vardı kıyıda. Hasan Kaptan için bu karşılama diğerlerinden biraz farklıydı. Kınalı kuzusunu aradı annesinin kucağında. Kalabalığı taradı gözleriyle ama aradıklarını göremedi. Ailesinin yerine kendisini karşılamaya komşuları ve yakın akrabaları gelmişti. Bu alışık olduğu bir durum değildi. Ters giden bir şeyler var diye düşündü. İçindeki sıkıntısı daha da artmıştı. Yanlarına gelenlere ailesini sordu.
_" Bizinkiler neredeler, niye gelmediler?" diye. Hepsinin yüzü yerle aynı hizaya gelmişti. Kimse bir şey demiyor, diyemiyorlardı. Nasıl desinler, "sen gittikten sonra evin barkın yandı. Eşin, çocuklarında içerdeydi..."diye
Zordu. Büyük acıydı. Bir faniye verilmiş olan büyük bir sınavdı belki de. Acılı kaptanın ava çıkarken eşiyle konuştukları geldi aklına. Gidip de dönmemek var derken, gelip de görmemek var dememişti nedense. Aklına gelmemişti demek.
...
Kendini bildi bileli balıkçıydı Hasan. Baba mesleğini devralmıştı. Umudu, sevinci, hayal kırıklığını, endişeyi, özlemeyi denizin üstünde dibine kadar yaşamıştı. Evden umutsuz çıktığı günleri sayılıyken, son bir aydır umutla çıktığı günleri hiç yoktu. Kendi başına ava gidiyordu artık. Arkadaşları Hasan Kaptansız çıktıkları bir av gününde, aşina oldukları lacivert tekneye açıklarda rastladılar. Bir o yana bir buyana yalpa vuran teknede, kınalı kuzusunun oyuncağına sarılmış olarak yatan Hasan Kaptan’ı son kez gördüler.
Vildan Poyraz Coşkun
01.05.2021
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.